Belhac örneği ve Hizmet Hareketi’ne hukuksuzluk yapanları bekleyen uluslararası akıbet…
Öte yandan, Abdhakim Belhac bugünlerde İngiliz Hükümetine karşı yürütülen hukuki mücadelenin baş aktörü olarak medyada.
Belhac ve hamile karısı 2004 yılında Malezya Kuala Lumpur Havalimanında İngiliz istihbarat örgütü Mİ6’in sağladığı bilgiyle tutuklandı. İkisi bir süre CIA tarafından gizli bir hapishanede tutulduktan sonra Libya hükümetine teslim edildi. Sonrasında ise Kaddafi’nin hapishanesinde işkence gördüklerini söylemek gereksiz.
Arap Baharı sırasında muhalifler Bingazi’yi elegeçirdikten sonra İnsan Hakları İzleme Örgütü ve muhaliferden oluşan bir ekip Belhac’ın CIA ve Mİ6 sayesinde Libya’ya iade edildiğine dair belgeler ele geçirdi.
Belhac, Libya’ya teslim edilişinin hukuksuz olduğu iddiasıyla dönemin Dışişleri Bakanı Jack Straw’a, MI6 şefi Sir Mark Allen’a ve İngiliz hükümetine dava açtı. BBC’ye verdiği mülakatta Belhac İngiliz yetkililerin Libya’da işkence ve kötü muamele göreceklerini bildiklerini ifade etmekte.
Belhac’a davasından vazgeçmesi için 1 milyon £ teklif eden Hükümet mahkemede dava konusunun devletin egemenlik haklarından doğan bir tasarruf (foreign act of state) olduğunu, bu nedenle yargılama konusu yapılmayacağını ileri sürdü. Buna karşılık 17 Ocak 2017 tarihli kararında İngiliz Yüksek Mahkemesi yabancı bir devletin fiilleri sözkonusu olsa da, olayda uluslararası hukuk ve insan haklarının ağır ihlali (grave violation) olması nedeniyle ‘devletin egemenlik hakkından doğan tasarruf’ doktrinin ileri sürülemeyeceğini ve dolayısıyla davalıların yargılanmaları gerektiğine hükmetti.
Bu olayda İngiliz makamlarının Kaddafi hükümetinin el Kaide bağlantısı olduğunu iddia ettiği Belhac’ın yakalanmasında, transferinde ya da kötü muamelesinde doğrudan bir katkısının olmadığını, sadece istihbarat sağladığını vurgulamak gerekir.
Belhac ve ailesinin durumu bir kere daha gösteriyor ki, 13 yıl sonra da olsa, faili bakan ya da istihbarat şefi de olsa yapılan hukuksuzluklar bir şekilde yargı önüne çıkıyor.
Hizmet Hareketine yönelik dünya genelinde yürütülen cadı avında Türk büyükelçilikleri yerli ve yabancı ortaklarıyla beraber Hizmetten olduğunu düşündükleri Türk vatandaşları hakkında fişleme yapıyor, bulundukları ülke makamlarıyla kişisel bilgileri paylaşıyor ve imkan bulmaları halinde hedef şahısları Türkiye’ye iade ettirtmeye çalışıyorlar.
Mesela, Türk okullarında çalışan iki Türk öğretmen MİT tarafından Malezya’da kaçırılmıştı. Yurtdışındaki diplomatlar ve Mit mensupları farklı ülkelerdeki Hizmet mensubu kişilerin Türkiye’ye iade edilmesi için hukuki ya da hukuksuz her türlü girişimi yapmaktalar. Dahası, bu hukuksuz girişimleri yapan memurlar da dahil hiç kimse, başta insan hakları gözlemcileri olmak üzere Anadolu Ajansı tarafından bile belgelenen Türk güvenlik yetkililerinin işkence uygulamalarından habersiz olduğunu ileri süremez.
İngiliz Yüksek Mahkemesinin Belhac kararı, Türkiye’de bir yaptırımı olmasa da, hukuk doktrininde egemenlik haklarının ya da dışpolitika faaliyetlerinin, özellikle de insan hakları ihlali sözkonusu olduğunda, iç hukuktan bağımsız olmadığını, dahası Türk hükümetinin hukuksuz kampanyasına destek veren yabancı yetkililerin de Türk polisinin işkence ve kötü muamelesinden sorumlu tutulabileceği anlayışını ön plana çıkarmakta.
Belhac’ın mahkeme süreci bitmedi, aslında daha yeni başlıyor. Mahkemenin sonucu her ne olursa olsun, Yüksek Mahkemenin devlet yetkililerin egemenlik hakkı ve dış politika faaliyetlerinde dokunulmazlığını sınırlaması oldukça önemli. Hukuk sürekli gelişen canlı bir yapı. Üstelik işkence gibi ciddi insan hakları ihlallerinde de zaman aşımı işlemiyor. Buna göre, Ankara’nın cadı avına katılan Türk diplomatlar, fişlemelere katılan Türk vatandaşları ve yabancı yetkililer ömürleri boyu bu hukuksuzluklarından dolayı bir şekilde yargılanabileceklerini akılda tutmalılar.
Bu çerçevede, Hizmet mensuplarının ve diğer mağdurların başta bu büyükelçilik çalışanları aleyhinde olmak üzere önümüzdeki dönemde uluslararası hukuku işletme çabalarında mesafe almakta zorlanmayacakları anlaşılıyor.
Aktifhaber