İşe iade talebiyle açlık grevi yapan Semih Özakça’nın kendisi gibi açlık grevinde olan eşi Esra Özakça DW Türkçe’ye konuştu. Esra Özakça amacının KHK ile ihraç edilen eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu söylüyor.
“Evlendiğimizde 25 yaşındaydık. Çok uzun süre ayrı kaldığımız için evlilik kararı almıştık. O zaman Semih Erzurum’da, ailesi Eskişehir’de, ben Mardin’de ve ailem Aydın’daydı. Hepimiz bir yerdeydik! Hızlı bir şekilde aynı yaz nişan ve düğün yaptık.”
Karakterleri zıt
Genç yaşta evlendiği eşi ile dünya görüşlerinin ortak ama karakterlerinin tamamen ayrı olduğunu gülerek anlatıyor:
“Ben aceleci, heyecanlıyım ve hızlıyım. O ise serinkanlı, sakin ve yavaş. Onun kararını her konuda net duruşu var. Ben ise kararsızımdır mesela.”
Esra Özakça, son cümlesini bitirdikten sonra evde kendisiyle kalan annesi ve kayınvalidesinden ayağının altına uzatabileceği bir tabure istiyor. Az ötede, bir tartı gözüme çarpıyor. 11 Temmuz, Esra Özakça’nın açlık grevinin 50. günü… Annesi tabureyi yerleştirirken ağrılarının bu aralar iyice arttığından bahsediyor:
“Ayak ağrılarım çok fazla var. Diş etlerim çekildi biraz. Bir şey içtiğimde diş sinirlerimi hissediyorum. Dört günlük gözaltında yoruldum bir de. O süreç beni beden olarak yıprattı.”
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış gibiydi”
Özakça, dört sene boyunca köy öğretmeni olarak görev yaptığı Mazıdağı’nda son derece mutluymuş. Okulun hem müdürü hem hademesi hem öğretmeni gibi çalışsa da işini çok severek yapıyormuş. Okula oldukça emek verdiğini, 17 öğrencisinin olduğunu aktarıyor. Öğrencilerini çocukları gibi gördüğünü, dolayısıyla ayrılığın çok zor olduğunu söylüyor:
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış gibiydi. Tüm insanlar yollara dökülmüş ağlıyordu. Bu sene üç ve dördüncü sınıfı okutacaktım. ‘Kanun Hükmünde Kararname çıktı. Okuldan gideceğim ve gelmeyeceğim’ dedim. Çocuklar anlamadı tabii. ‘Ama neden’ dediler. Onların dünyasında bunun karşılığı yok. Hep ‘Ama neden’ diyorlardı. O kadar çok çocuk tekrarladı ki bu soruyu. ‘Ben de bilmiyorum’ diyordum.”
Hem öğrencileri hem de onların velileriyle hâlâ görüşüyormuş. Bazı öğrenciler, “İşime dönmek için mücadele ediyorum” dediğinde, “Ama hâlâ gelmedin” cevabını veriyormuş. Bazısı da karne günü gelip gelmeyeceğini soruyormuş. Velilerden ise “N’olur bırakın açlık grevini, siz çok önemlisiniz” diye arayan oluyormuş.
“Ben de, ’Siz çok önemlisiniz, size geri dönmek istiyorum’ diyorum.”
Açlık grevini iddialı bulmuştuk
Mardin Mazıdağı’ndan önce Semih Özakça, ardından kendisi atılır. İhraç edildiklerinde çok şaşırmamışlar:
“Kimliğiniz belli, Eğitim-Sen üyesisiniz. Muhaliflere de sıçradığı için bir yandan bekliyorduk.”
Sendikanın onun için ne ifade ettiğini sorunca, “Güvenceli iş talebi ve haklarımız için mücadele edeceğimiz bir alan anlamına geliyor. Şu an artık hak kırıntılarının bile kalmadığı bu dönemde olması gereken bir platform” cevabını veriyor.
Eşi Semih’in ihraç kararını aldığında çok öfkelendiğini hiç unutamıyor. O gün, bu karara boyun eğmeyeceğini, hakkını arayacağını tekrarlamış. Öyle ki, talebine cevap alamazsa açlık grevine başlayabileceğini de yine o zaman dile getirmiş:
“İhraç gecesi tüm öğretmen arkadaşlarımız bize geldi. Oturma eylemi yapabileceğini, gerekirse açlık grevi yapabileceğini de söylemişti. O zaman çok iddialı bulmuştuk. Temkinliydik tabii, ‘Nasıl olacak Türkiye şartlarında’ diye ama Semih çok kararlıydı. Hakkını alacağını düşünüyordu, hâlâ öyle düşünüyor.”
“O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Ankara Yüksel Caddesi’nde eyleme başladıktan sonra imza toplamalarına ve kamuoyunda eylemlerinin ses getirmesine rağmen işe iade talepleri yerine getirilmediğinde Semih Özakça’nın açlık grevi kararı kesinleşmiş. Sonrasında eşine destek olmak için kendisi de açlık grevi kararı almış. Amacının, eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu dile getiriyor:
“Zaten ben açlık grevinde değilken ama onlar başlamışken 75 gün zor geçmişti. O zaman da yedi kilo kaybetmiştim. Düşüncelerimden biri de şuydu: Aç kaldığımı sadece eşim bilse bile benim için yeter. O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Saçları ve tüyleri dökülüyor
En son 10 Temmuz’da eşini cezaevinde ziyaret eden Esra Özakça’ya görüşmemizden sonra ev hapsi cezası verildi. Dolayısıyla hapis cezası bitene kadar 10 Temmuz, Semih Özakça’yı gördüğü son tarih oldu. Cezaevine girme sürecinin ne kadar zorlu ve uzun olduğunu, her hafta 30 dakika süren kapalı görüş yapabildiklerini, ayda bir de açık görüş imkanı bulunduğunu anlatıyor:
“Morali gayet yerindeydi ama gözaltına alındığımda öfkelenmiş. Yürümesi aksıyordu. Böbrek ağrısı var, böbreğini tutuyordu. Avurtları çökmüş, sakalları uzamış. Saçları dökülüyor, tüyleri dökülüyor. Nuriye’nin de böbrek sıkıntısı var. İdrarında parçacıklar görmeye başlamış. Kas ağrıları çok yoğun.”
Eş Semih’in kitap sınırlamasından şikayetçi olduğunu söylüyor. Cezaevinde çok fazla kitap okuyan eşi en son dünyaca ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun “Tepetaklak” ve “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitaplarını bitirmiş. Tutuklu bulunan Özakça’da Nazım Hikmet’in hemen hemen tüm şiir kitapları varmış ve yine son dönemde Gülten Akın okuyormuş.
Kitap okumak dışında Semih Özakça’nın cezaevinde bir gününün savunmasını hazırlamak, gitar çalmak, haber takip etmeye çalışmak ve mektup yazmakla geçtiğini ekliyor. Ancak son zamanlarda ağrılar nedeniyle eskisi kadar rahat yazı yazamıyormuş. Görüşlere tekerlekli sandalye ile geliyormuş.
Fotoğrafa izin yok
Özakça ve Gülmen’in fotoğraf çektirmelerinin aslında yasak olmadığını, belli bir ücret karşılığında fotoğraf çektirilebildiğini ancak fiili bir yasak hali olduğundan bahsediyor. Dilekçe yazdıklarında, “Fotoğraf makinası bozuk” denilmiş.
Esra Özakça, açlık grevine başladığından beri dokuz kilo kaybetmiş. Ancak eşinin açlık grevine başladığı zaman pek yiyemediği için o dönem de yedi kilo kaybı var. Açlık grevinden önce kilo kaybetmeye başladığı için daha hızlı etkilendiğini söylüyor.
“Umuyorum daha fazla uzamaz”
Tam bir sene önce ne yaptıklarını ve nerede olduklarını hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum. Bir sene önce ile şimdi arasında çok büyük bir fark olduğunu, biri o zaman gelip şu anda olanlar hakkında kehanette bulunsa hayatta inanmayacağını anlatmaya başlıyor:
“Geçen yaz bu zamanlar Semih ile Marmaris’te tatildeydik. Şimdi ikimiz de açlık grevindeyiz. Bizden sadece işimizi değil, hayatımızı da çaldılar. O hayatımızı geri istiyoruz. Umuyorum daha fazla uzamaz ve işlerimize sağlıklı bir şekilde döneriz.”
© Deutsche Welle Türkçe
İşe iade talebiyle açlık grevi yapan Semih Özakça’nın kendisi gibi açlık grevinde olan eşi Esra Özakça DW Türkçe’ye konuştu. Esra Özakça amacının KHK ile ihraç edilen eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu söylüyor.
“Evlendiğimizde 25 yaşındaydık. Çok uzun süre ayrı kaldığımız için evlilik kararı almıştık. O zaman Semih Erzurum’da, ailesi Eskişehir’de, ben Mardin’de ve ailem Aydın’daydı. Hepimiz bir yerdeydik! Hızlı bir şekilde aynı yaz nişan ve düğün yaptık.”
Karakterleri zıt
Genç yaşta evlendiği eşi ile dünya görüşlerinin ortak ama karakterlerinin tamamen ayrı olduğunu gülerek anlatıyor:
“Ben aceleci, heyecanlıyım ve hızlıyım. O ise serinkanlı, sakin ve yavaş. Onun kararını her konuda net duruşu var. Ben ise kararsızımdır mesela.”
Esra Özakça, son cümlesini bitirdikten sonra evde kendisiyle kalan annesi ve kayınvalidesinden ayağının altına uzatabileceği bir tabure istiyor. Az ötede, bir tartı gözüme çarpıyor. 11 Temmuz, Esra Özakça’nın açlık grevinin 50. günü… Annesi tabureyi yerleştirirken ağrılarının bu aralar iyice arttığından bahsediyor:
“Ayak ağrılarım çok fazla var. Diş etlerim çekildi biraz. Bir şey içtiğimde diş sinirlerimi hissediyorum. Dört günlük gözaltında yoruldum bir de. O süreç beni beden olarak yıprattı.”
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış gibiydi”
Özakça, dört sene boyunca köy öğretmeni olarak görev yaptığı Mazıdağı’nda son derece mutluymuş. Okulun hem müdürü hem hademesi hem öğretmeni gibi çalışsa da işini çok severek yapıyormuş. Okula oldukça emek verdiğini, 17 öğrencisinin olduğunu aktarıyor. Öğrencilerini çocukları gibi gördüğünü, dolayısıyla ayrılığın çok zor olduğunu söylüyor:
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış gibiydi. Tüm insanlar yollara dökülmüş ağlıyordu. Bu sene üç ve dördüncü sınıfı okutacaktım. ‘Kanun Hükmünde Kararname çıktı. Okuldan gideceğim ve gelmeyeceğim’ dedim. Çocuklar anlamadı tabii. ‘Ama neden’ dediler. Onların dünyasında bunun karşılığı yok. Hep ‘Ama neden’ diyorlardı. O kadar çok çocuk tekrarladı ki bu soruyu. ‘Ben de bilmiyorum’ diyordum.”
Hem öğrencileri hem de onların velileriyle hâlâ görüşüyormuş. Bazı öğrenciler, “İşime dönmek için mücadele ediyorum” dediğinde, “Ama hâlâ gelmedin” cevabını veriyormuş. Bazısı da karne günü gelip gelmeyeceğini soruyormuş. Velilerden ise “N’olur bırakın açlık grevini, siz çok önemlisiniz” diye arayan oluyormuş.
“Ben de, ’Siz çok önemlisiniz, size geri dönmek istiyorum’ diyorum.”
Açlık grevini iddialı bulmuştuk
Mardin Mazıdağı’ndan önce Semih Özakça, ardından kendisi atılır. İhraç edildiklerinde çok şaşırmamışlar:
“Kimliğiniz belli, Eğitim-Sen üyesisiniz. Muhaliflere de sıçradığı için bir yandan bekliyorduk.”
Sendikanın onun için ne ifade ettiğini sorunca, “Güvenceli iş talebi ve haklarımız için mücadele edeceğimiz bir alan anlamına geliyor. Şu an artık hak kırıntılarının bile kalmadığı bu dönemde olması gereken bir platform” cevabını veriyor.
Eşi Semih’in ihraç kararını aldığında çok öfkelendiğini hiç unutamıyor. O gün, bu karara boyun eğmeyeceğini, hakkını arayacağını tekrarlamış. Öyle ki, talebine cevap alamazsa açlık grevine başlayabileceğini de yine o zaman dile getirmiş:
“İhraç gecesi tüm öğretmen arkadaşlarımız bize geldi. Oturma eylemi yapabileceğini, gerekirse açlık grevi yapabileceğini de söylemişti. O zaman çok iddialı bulmuştuk. Temkinliydik tabii, ‘Nasıl olacak Türkiye şartlarında’ diye ama Semih çok kararlıydı. Hakkını alacağını düşünüyordu, hâlâ öyle düşünüyor.”
“O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Ankara Yüksel Caddesi’nde eyleme başladıktan sonra imza toplamalarına ve kamuoyunda eylemlerinin ses getirmesine rağmen işe iade talepleri yerine getirilmediğinde Semih Özakça’nın açlık grevi kararı kesinleşmiş. Sonrasında eşine destek olmak için kendisi de açlık grevi kararı almış. Amacının, eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu dile getiriyor:
“Zaten ben açlık grevinde değilken ama onlar başlamışken 75 gün zor geçmişti. O zaman da yedi kilo kaybetmiştim. Düşüncelerimden biri de şuydu: Aç kaldığımı sadece eşim bilse bile benim için yeter. O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Saçları ve tüyleri dökülüyor
En son 10 Temmuz’da eşini cezaevinde ziyaret eden Esra Özakça’ya görüşmemizden sonra ev hapsi cezası verildi. Dolayısıyla hapis cezası bitene kadar 10 Temmuz, Semih Özakça’yı gördüğü son tarih oldu. Cezaevine girme sürecinin ne kadar zorlu ve uzun olduğunu, her hafta 30 dakika süren kapalı görüş yapabildiklerini, ayda bir de açık görüş imkanı bulunduğunu anlatıyor:
“Morali gayet yerindeydi ama gözaltına alındığımda öfkelenmiş. Yürümesi aksıyordu. Böbrek ağrısı var, böbreğini tutuyordu. Avurtları çökmüş, sakalları uzamış. Saçları dökülüyor, tüyleri dökülüyor. Nuriye’nin de böbrek sıkıntısı var. İdrarında parçacıklar görmeye başlamış. Kas ağrıları çok yoğun.”
Eş Semih’in kitap sınırlamasından şikayetçi olduğunu söylüyor. Cezaevinde çok fazla kitap okuyan eşi en son dünyaca ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun “Tepetaklak” ve “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitaplarını bitirmiş. Tutuklu bulunan Özakça’da Nazım Hikmet’in hemen hemen tüm şiir kitapları varmış ve yine son dönemde Gülten Akın okuyormuş.
Kitap okumak dışında Semih Özakça’nın cezaevinde bir gününün savunmasını hazırlamak, gitar çalmak, haber takip etmeye çalışmak ve mektup yazmakla geçtiğini ekliyor. Ancak son zamanlarda ağrılar nedeniyle eskisi kadar rahat yazı yazamıyormuş. Görüşlere tekerlekli sandalye ile geliyormuş.
Fotoğrafa izin yok
Özakça ve Gülmen’in fotoğraf çektirmelerinin aslında yasak olmadığını, belli bir ücret karşılığında fotoğraf çektirilebildiğini ancak fiili bir yasak hali olduğundan bahsediyor. Dilekçe yazdıklarında, “Fotoğraf makinası bozuk” denilmiş.
Esra Özakça, açlık grevine başladığından beri dokuz kilo kaybetmiş. Ancak eşinin açlık grevine başladığı zaman pek yiyemediği için o dönem de yedi kilo kaybı var. Açlık grevinden önce kilo kaybetmeye başladığı için daha hızlı etkilendiğini söylüyor.
“Umuyorum daha fazla uzamaz”
Tam bir sene önce ne yaptıklarını ve nerede olduklarını hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum. Bir sene önce ile şimdi arasında çok büyük bir fark olduğunu, biri o zaman gelip şu anda olanlar hakkında kehanette bulunsa hayatta inanmayacağını anlatmaya başlıyor:
“Geçen yaz bu zamanlar Semih ile Marmaris’te tatildeydik. Şimdi ikimiz de açlık grevindeyiz. Bizden sadece işimizi değil, hayatımızı da çaldılar. O hayatımızı geri istiyoruz. Umuyorum daha fazla uzamaz ve işlerimize sağlıklı bir şekilde döneriz.”
© Deutsche Welle Türkçe
İşe iade talebiyle açlık grevi yapan Semih Özakça’nın kendisi gibi açlık grevinde olan eşi Esra Özakça DW Türkçe’ye konuştu. Esra Özakça amacının KHK ile ihraç edilen eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu söylüyor.
“Evlendiğimizde 25 yaşındaydık. Çok uzun süre ayrı kaldığımız için evlilik kararı almıştık. O zaman Semih Erzurum’da, ailesi Eskişehir’de, ben Mardin’de ve ailem Aydın’daydı. Hepimiz bir yerdeydik! Hızlı bir şekilde aynı yaz nişan ve düğün yaptık.”
Karakterleri zıt
Genç yaşta evlendiği eşi ile dünya görüşlerinin ortak ama karakterlerinin tamamen ayrı olduğunu gülerek anlatıyor:
“Ben aceleci, heyecanlıyım ve hızlıyım. O ise serinkanlı, sakin ve yavaş. Onun kararını her konuda net duruşu var. Ben ise kararsızımdır mesela.”
Esra Özakça, son cümlesini bitirdikten sonra evde kendisiyle kalan annesi ve kayınvalidesinden ayağının altına uzatabileceği bir tabure istiyor. Az ötede, bir tartı gözüme çarpıyor. 11 Temmuz, Esra Özakça’nın açlık grevinin 50. günü… Annesi tabureyi yerleştirirken ağrılarının bu aralar iyice arttığından bahsediyor:
“Ayak ağrılarım çok fazla var. Diş etlerim çekildi biraz. Bir şey içtiğimde diş sinirlerimi hissediyorum. Dört günlük gözaltında yoruldum bir de. O süreç beni beden olarak yıprattı.”
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış gibiydi”
Özakça, dört sene boyunca köy öğretmeni olarak görev yaptığı Mazıdağı’nda son derece mutluymuş. Okulun hem müdürü hem hademesi hem öğretmeni gibi çalışsa da işini çok severek yapıyormuş. Okula oldukça emek verdiğini, 17 öğrencisinin olduğunu aktarıyor. Öğrencilerini çocukları gibi gördüğünü, dolayısıyla ayrılığın çok zor olduğunu söylüyor:
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış gibiydi. Tüm insanlar yollara dökülmüş ağlıyordu. Bu sene üç ve dördüncü sınıfı okutacaktım. ‘Kanun Hükmünde Kararname çıktı. Okuldan gideceğim ve gelmeyeceğim’ dedim. Çocuklar anlamadı tabii. ‘Ama neden’ dediler. Onların dünyasında bunun karşılığı yok. Hep ‘Ama neden’ diyorlardı. O kadar çok çocuk tekrarladı ki bu soruyu. ‘Ben de bilmiyorum’ diyordum.”
Hem öğrencileri hem de onların velileriyle hâlâ görüşüyormuş. Bazı öğrenciler, “İşime dönmek için mücadele ediyorum” dediğinde, “Ama hâlâ gelmedin” cevabını veriyormuş. Bazısı da karne günü gelip gelmeyeceğini soruyormuş. Velilerden ise “N’olur bırakın açlık grevini, siz çok önemlisiniz” diye arayan oluyormuş.
“Ben de, ’Siz çok önemlisiniz, size geri dönmek istiyorum’ diyorum.”
Açlık grevini iddialı bulmuştuk
Mardin Mazıdağı’ndan önce Semih Özakça, ardından kendisi atılır. İhraç edildiklerinde çok şaşırmamışlar:
“Kimliğiniz belli, Eğitim-Sen üyesisiniz. Muhaliflere de sıçradığı için bir yandan bekliyorduk.”
Sendikanın onun için ne ifade ettiğini sorunca, “Güvenceli iş talebi ve haklarımız için mücadele edeceğimiz bir alan anlamına geliyor. Şu an artık hak kırıntılarının bile kalmadığı bu dönemde olması gereken bir platform” cevabını veriyor.
Eşi Semih’in ihraç kararını aldığında çok öfkelendiğini hiç unutamıyor. O gün, bu karara boyun eğmeyeceğini, hakkını arayacağını tekrarlamış. Öyle ki, talebine cevap alamazsa açlık grevine başlayabileceğini de yine o zaman dile getirmiş:
“İhraç gecesi tüm öğretmen arkadaşlarımız bize geldi. Oturma eylemi yapabileceğini, gerekirse açlık grevi yapabileceğini de söylemişti. O zaman çok iddialı bulmuştuk. Temkinliydik tabii, ‘Nasıl olacak Türkiye şartlarında’ diye ama Semih çok kararlıydı. Hakkını alacağını düşünüyordu, hâlâ öyle düşünüyor.”
“O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Ankara Yüksel Caddesi’nde eyleme başladıktan sonra imza toplamalarına ve kamuoyunda eylemlerinin ses getirmesine rağmen işe iade talepleri yerine getirilmediğinde Semih Özakça’nın açlık grevi kararı kesinleşmiş. Sonrasında eşine destek olmak için kendisi de açlık grevi kararı almış. Amacının, eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu dile getiriyor:
“Zaten ben açlık grevinde değilken ama onlar başlamışken 75 gün zor geçmişti. O zaman da yedi kilo kaybetmiştim. Düşüncelerimden biri de şuydu: Aç kaldığımı sadece eşim bilse bile benim için yeter. O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Saçları ve tüyleri dökülüyor
En son 10 Temmuz’da eşini cezaevinde ziyaret eden Esra Özakça’ya görüşmemizden sonra ev hapsi cezası verildi. Dolayısıyla hapis cezası bitene kadar 10 Temmuz, Semih Özakça’yı gördüğü son tarih oldu. Cezaevine girme sürecinin ne kadar zorlu ve uzun olduğunu, her hafta 30 dakika süren kapalı görüş yapabildiklerini, ayda bir de açık görüş imkanı bulunduğunu anlatıyor:
“Morali gayet yerindeydi ama gözaltına alındığımda öfkelenmiş. Yürümesi aksıyordu. Böbrek ağrısı var, böbreğini tutuyordu. Avurtları çökmüş, sakalları uzamış. Saçları dökülüyor, tüyleri dökülüyor. Nuriye’nin de böbrek sıkıntısı var. İdrarında parçacıklar görmeye başlamış. Kas ağrıları çok yoğun.”
Eş Semih’in kitap sınırlamasından şikayetçi olduğunu söylüyor. Cezaevinde çok fazla kitap okuyan eşi en son dünyaca ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun “Tepetaklak” ve “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitaplarını bitirmiş. Tutuklu bulunan Özakça’da Nazım Hikmet’in hemen hemen tüm şiir kitapları varmış ve yine son dönemde Gülten Akın okuyormuş.
Kitap okumak dışında Semih Özakça’nın cezaevinde bir gününün savunmasını hazırlamak, gitar çalmak, haber takip etmeye çalışmak ve mektup yazmakla geçtiğini ekliyor. Ancak son zamanlarda ağrılar nedeniyle eskisi kadar rahat yazı yazamıyormuş. Görüşlere tekerlekli sandalye ile geliyormuş.
Fotoğrafa izin yok
Özakça ve Gülmen’in fotoğraf çektirmelerinin aslında yasak olmadığını, belli bir ücret karşılığında fotoğraf çektirilebildiğini ancak fiili bir yasak hali olduğundan bahsediyor. Dilekçe yazdıklarında, “Fotoğraf makinası bozuk” denilmiş.
Esra Özakça, açlık grevine başladığından beri dokuz kilo kaybetmiş. Ancak eşinin açlık grevine başladığı zaman pek yiyemediği için o dönem de yedi kilo kaybı var. Açlık grevinden önce kilo kaybetmeye başladığı için daha hızlı etkilendiğini söylüyor.
“Umuyorum daha fazla uzamaz”
Tam bir sene önce ne yaptıklarını ve nerede olduklarını hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum. Bir sene önce ile şimdi arasında çok büyük bir fark olduğunu, biri o zaman gelip şu anda olanlar hakkında kehanette bulunsa hayatta inanmayacağını anlatmaya başlıyor:
“Geçen yaz bu zamanlar Semih ile Marmaris’te tatildeydik. Şimdi ikimiz de açlık grevindeyiz. Bizden sadece işimizi değil, hayatımızı da çaldılar. O hayatımızı geri istiyoruz. Umuyorum daha fazla uzamaz ve işlerimize sağlıklı bir şekilde döneriz.”
© Deutsche Welle Türkçe
İşe iade talebiyle açlık grevi yapan Semih Özakça’nın kendisi gibi açlık grevinde olan eşi Esra Özakça DW Türkçe’ye konuştu. Esra Özakça amacının KHK ile ihraç edilen eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu söylüyor.
“Evlendiğimizde 25 yaşındaydık. Çok uzun süre ayrı kaldığımız için evlilik kararı almıştık. O zaman Semih Erzurum’da, ailesi Eskişehir’de, ben Mardin’de ve ailem Aydın’daydı. Hepimiz bir yerdeydik! Hızlı bir şekilde aynı yaz nişan ve düğün yaptık.”
Karakterleri zıt
Genç yaşta evlendiği eşi ile dünya görüşlerinin ortak ama karakterlerinin tamamen ayrı olduğunu gülerek anlatıyor:
“Ben aceleci, heyecanlıyım ve hızlıyım. O ise serinkanlı, sakin ve yavaş. Onun kararını her konuda net duruşu var. Ben ise kararsızımdır mesela.”
Esra Özakça, son cümlesini bitirdikten sonra evde kendisiyle kalan annesi ve kayınvalidesinden ayağının altına uzatabileceği bir tabure istiyor. Az ötede, bir tartı gözüme çarpıyor. 11 Temmuz, Esra Özakça’nın açlık grevinin 50. günü… Annesi tabureyi yerleştirirken ağrılarının bu aralar iyice arttığından bahsediyor:
“Ayak ağrılarım çok fazla var. Diş etlerim çekildi biraz. Bir şey içtiğimde diş sinirlerimi hissediyorum. Dört günlük gözaltında yoruldum bir de. O süreç beni beden olarak yıprattı.”
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış gibiydi”
Özakça, dört sene boyunca köy öğretmeni olarak görev yaptığı Mazıdağı’nda son derece mutluymuş. Okulun hem müdürü hem hademesi hem öğretmeni gibi çalışsa da işini çok severek yapıyormuş. Okula oldukça emek verdiğini, 17 öğrencisinin olduğunu aktarıyor. Öğrencilerini çocukları gibi gördüğünü, dolayısıyla ayrılığın çok zor olduğunu söylüyor:
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış gibiydi. Tüm insanlar yollara dökülmüş ağlıyordu. Bu sene üç ve dördüncü sınıfı okutacaktım. ‘Kanun Hükmünde Kararname çıktı. Okuldan gideceğim ve gelmeyeceğim’ dedim. Çocuklar anlamadı tabii. ‘Ama neden’ dediler. Onların dünyasında bunun karşılığı yok. Hep ‘Ama neden’ diyorlardı. O kadar çok çocuk tekrarladı ki bu soruyu. ‘Ben de bilmiyorum’ diyordum.”
Hem öğrencileri hem de onların velileriyle hâlâ görüşüyormuş. Bazı öğrenciler, “İşime dönmek için mücadele ediyorum” dediğinde, “Ama hâlâ gelmedin” cevabını veriyormuş. Bazısı da karne günü gelip gelmeyeceğini soruyormuş. Velilerden ise “N’olur bırakın açlık grevini, siz çok önemlisiniz” diye arayan oluyormuş.
“Ben de, ’Siz çok önemlisiniz, size geri dönmek istiyorum’ diyorum.”
Açlık grevini iddialı bulmuştuk
Mardin Mazıdağı’ndan önce Semih Özakça, ardından kendisi atılır. İhraç edildiklerinde çok şaşırmamışlar:
“Kimliğiniz belli, Eğitim-Sen üyesisiniz. Muhaliflere de sıçradığı için bir yandan bekliyorduk.”
Sendikanın onun için ne ifade ettiğini sorunca, “Güvenceli iş talebi ve haklarımız için mücadele edeceğimiz bir alan anlamına geliyor. Şu an artık hak kırıntılarının bile kalmadığı bu dönemde olması gereken bir platform” cevabını veriyor.
Eşi Semih’in ihraç kararını aldığında çok öfkelendiğini hiç unutamıyor. O gün, bu karara boyun eğmeyeceğini, hakkını arayacağını tekrarlamış. Öyle ki, talebine cevap alamazsa açlık grevine başlayabileceğini de yine o zaman dile getirmiş:
“İhraç gecesi tüm öğretmen arkadaşlarımız bize geldi. Oturma eylemi yapabileceğini, gerekirse açlık grevi yapabileceğini de söylemişti. O zaman çok iddialı bulmuştuk. Temkinliydik tabii, ‘Nasıl olacak Türkiye şartlarında’ diye ama Semih çok kararlıydı. Hakkını alacağını düşünüyordu, hâlâ öyle düşünüyor.”
“O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Ankara Yüksel Caddesi’nde eyleme başladıktan sonra imza toplamalarına ve kamuoyunda eylemlerinin ses getirmesine rağmen işe iade talepleri yerine getirilmediğinde Semih Özakça’nın açlık grevi kararı kesinleşmiş. Sonrasında eşine destek olmak için kendisi de açlık grevi kararı almış. Amacının, eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu dile getiriyor:
“Zaten ben açlık grevinde değilken ama onlar başlamışken 75 gün zor geçmişti. O zaman da yedi kilo kaybetmiştim. Düşüncelerimden biri de şuydu: Aç kaldığımı sadece eşim bilse bile benim için yeter. O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Saçları ve tüyleri dökülüyor
En son 10 Temmuz’da eşini cezaevinde ziyaret eden Esra Özakça’ya görüşmemizden sonra ev hapsi cezası verildi. Dolayısıyla hapis cezası bitene kadar 10 Temmuz, Semih Özakça’yı gördüğü son tarih oldu. Cezaevine girme sürecinin ne kadar zorlu ve uzun olduğunu, her hafta 30 dakika süren kapalı görüş yapabildiklerini, ayda bir de açık görüş imkanı bulunduğunu anlatıyor:
“Morali gayet yerindeydi ama gözaltına alındığımda öfkelenmiş. Yürümesi aksıyordu. Böbrek ağrısı var, böbreğini tutuyordu. Avurtları çökmüş, sakalları uzamış. Saçları dökülüyor, tüyleri dökülüyor. Nuriye’nin de böbrek sıkıntısı var. İdrarında parçacıklar görmeye başlamış. Kas ağrıları çok yoğun.”
Eş Semih’in kitap sınırlamasından şikayetçi olduğunu söylüyor. Cezaevinde çok fazla kitap okuyan eşi en son dünyaca ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun “Tepetaklak” ve “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitaplarını bitirmiş. Tutuklu bulunan Özakça’da Nazım Hikmet’in hemen hemen tüm şiir kitapları varmış ve yine son dönemde Gülten Akın okuyormuş.
Kitap okumak dışında Semih Özakça’nın cezaevinde bir gününün savunmasını hazırlamak, gitar çalmak, haber takip etmeye çalışmak ve mektup yazmakla geçtiğini ekliyor. Ancak son zamanlarda ağrılar nedeniyle eskisi kadar rahat yazı yazamıyormuş. Görüşlere tekerlekli sandalye ile geliyormuş.
Fotoğrafa izin yok
Özakça ve Gülmen’in fotoğraf çektirmelerinin aslında yasak olmadığını, belli bir ücret karşılığında fotoğraf çektirilebildiğini ancak fiili bir yasak hali olduğundan bahsediyor. Dilekçe yazdıklarında, “Fotoğraf makinası bozuk” denilmiş.
Esra Özakça, açlık grevine başladığından beri dokuz kilo kaybetmiş. Ancak eşinin açlık grevine başladığı zaman pek yiyemediği için o dönem de yedi kilo kaybı var. Açlık grevinden önce kilo kaybetmeye başladığı için daha hızlı etkilendiğini söylüyor.
“Umuyorum daha fazla uzamaz”
Tam bir sene önce ne yaptıklarını ve nerede olduklarını hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum. Bir sene önce ile şimdi arasında çok büyük bir fark olduğunu, biri o zaman gelip şu anda olanlar hakkında kehanette bulunsa hayatta inanmayacağını anlatmaya başlıyor:
“Geçen yaz bu zamanlar Semih ile Marmaris’te tatildeydik. Şimdi ikimiz de açlık grevindeyiz. Bizden sadece işimizi değil, hayatımızı da çaldılar. O hayatımızı geri istiyoruz. Umuyorum daha fazla uzamaz ve işlerimize sağlıklı bir şekilde döneriz.”
© Deutsche Welle Türkçe