Bu devirde bile mahkeme dayanamayıp iddianameyi oybirliğiyle iade etti.
Sözde Hizmet Hareketi’ne yakın GATA’daki doktorlar pilotların damarlarını genişletmiş böylece çürüğe çıkarak TSK’dan ayrılmalarına neden olmuşlardı. Daha neler neler “Balta” lakaplı bir doktor icat etmişler ve altına Frankeştayn filmlerindeki hikayelerden doldurmuşlardı.
Bununla da yetinmeyip bir gizli tanık icat etmişler, Fethullah Gülen’in yemek artıklarını
tabip albayların yemek için birbirleriyle yarıştıklarını söyletmişlerdi.
İDDİANAME HATALARLA DOLU
Ancak sözkonusu iddianame “içinde delil yok” denilerek Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından oy birliğiyle reddedildi. Yandaş medyanın iddianameyi ayakta tutmak için manşet yağmuru da işe yaramadı.
Oda TV’den Müyesser Yıldız’ın yazdığına göre iddianamede şöyle bir bölüm vardı:
“Gece saatlerinde menfur darbe girişimine katılmış yaralı Muhammed Tanju Poshor ve Tuğgeneral rütbesi bulunan Semih Terzi hastaneye helikopterle getirilmiştir. Her ikisi de hastanede ölmüşlerdir. Zati eşyaları İsth. Alb. Ömer Serdar Yüksel’e teslim edilmiştir.”
Oysa Tanju Poshor ölmemişti ve tutuklu olarak hapishanede bulunuyordu. İddianamenin dirileri öldürmesi bir yana başka vahim hatalar da vardı.
MAHKEMENİN İADE GEREKÇELERİ
13 Ağustos tarihli İddianamede 104 şüpheli vardı ve bunlar hakkında, “Terör örgütüne üye olma, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, T.C. Hükümetini ortadan kaldırma veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, görevi kötüye kullanma ve tehdit suçlarından” cezalandırılmaları isteniyordu.
20. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi inceledikten sonra öncelikle “GATA örgütü” hakkında şu tespitte bulundu:
“Şüphelilerin üzerlerine atılı bütün eylemleri iştirak halinde işlediklerine, aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğuna dair GATA’da görevli olmalarından başka (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı kurumda çalışan pek çok kamu görevlisi hakkında ayrı ayrı kamu davaları açılmıştır) İddianamede herhangi bir eylemden bahsedilmediği ve bu hususta herhangi bir delil ortaya konulmadığı, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere birleştirilmesi zorunlu olmayan davaların birlikte götürülmesi halinde sanıkların savunma hakkının kısıtlanacağı, salt suçlamaların aynı terör örgütü ile ilgili olması ve şüphelilerin aynı kurumda görevli olmalarının davalar arasında bağlantı olduğu şeklinde kabul edilemeyeceği, aksinin kabulü halinde terör örgütüne ilişkin tüm davaların birlikte görülmesi gerektiği sonucunun çıkacağı, dolayısıyla şüphelilerin eylemlerinin iştirak halinde işlenmemiş olması, her birinin eyleminin bireysel olarak değerlendirilecek olması karşısında aralarında herhangi bir irtibat bulunmayan 104 şüpheli hakkında tek iddianame ile kamu davası açılmasının şüphelilerin savunma hakkını kısıtlayacağı ve usul ekonomisine aykırılık oluşturacağı…”
YARGILAMA İZNİ ALINMADAN SORUŞTURMA BAŞLATILIP İDDİANAME YAZILMIŞ
Ardından soruşturma ve kovuşturmadaki şu eksikliğe dikkat çekildi:
“Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmaları talep edilen şüpheliler Cengiz Öztürk, Fatih Örs, Murat Ünlü, Mustafa Aparcı, Ömer Deniz, Özgür Yeşilyurt, Sayit Demirkol, Seyfettin Gümüş ve Şevket Balta hakkında soruşturma izni alınmadığı anlaşılmakla, Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 5 Haziran 2017 tarihli kararında da belirtildiği üzere iddianamenin iadesi kurumuna ilişkin yasal düzenlemenin amacı gözetildiğinde, soruşturma ve kovuşturma şartı niteliğinde bulunması nedeniyle CMK’da açıkça belirtilmemekle birlikte soruşturma izni alınmamasının da iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul edilmesinde zorunluluk olduğu…”
RAPORLARIN ASLI YOK
Son olarak da şöyle denildi:
“Yine kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçu açısından, içerik itibarıyla sahte olduğu iddia edilen tüm rapor asıllarının dosya içerisine konulmadan ve ilgilisi hakkındaki tüm raporlar ile hastane kayıtları getirtilip, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından bilirkişi raporu aldırılmadan CMK’nın ilgili maddelerine aykırı olacak şekilde kamu davası açıldığı…”
Mahkeme bu gerekçelerle iddianamede “delil olmadığı”nı bildirerek iddianameyi iade etti.
Bu devirde bile mahkeme dayanamayıp iddianameyi oybirliğiyle iade etti.
Sözde Hizmet Hareketi’ne yakın GATA’daki doktorlar pilotların damarlarını genişletmiş böylece çürüğe çıkarak TSK’dan ayrılmalarına neden olmuşlardı. Daha neler neler “Balta” lakaplı bir doktor icat etmişler ve altına Frankeştayn filmlerindeki hikayelerden doldurmuşlardı.
Bununla da yetinmeyip bir gizli tanık icat etmişler, Fethullah Gülen’in yemek artıklarını
tabip albayların yemek için birbirleriyle yarıştıklarını söyletmişlerdi.
İDDİANAME HATALARLA DOLU
Ancak sözkonusu iddianame “içinde delil yok” denilerek Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından oy birliğiyle reddedildi. Yandaş medyanın iddianameyi ayakta tutmak için manşet yağmuru da işe yaramadı.
Oda TV’den Müyesser Yıldız’ın yazdığına göre iddianamede şöyle bir bölüm vardı:
“Gece saatlerinde menfur darbe girişimine katılmış yaralı Muhammed Tanju Poshor ve Tuğgeneral rütbesi bulunan Semih Terzi hastaneye helikopterle getirilmiştir. Her ikisi de hastanede ölmüşlerdir. Zati eşyaları İsth. Alb. Ömer Serdar Yüksel’e teslim edilmiştir.”
Oysa Tanju Poshor ölmemişti ve tutuklu olarak hapishanede bulunuyordu. İddianamenin dirileri öldürmesi bir yana başka vahim hatalar da vardı.
MAHKEMENİN İADE GEREKÇELERİ
13 Ağustos tarihli İddianamede 104 şüpheli vardı ve bunlar hakkında, “Terör örgütüne üye olma, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, T.C. Hükümetini ortadan kaldırma veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, görevi kötüye kullanma ve tehdit suçlarından” cezalandırılmaları isteniyordu.
20. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi inceledikten sonra öncelikle “GATA örgütü” hakkında şu tespitte bulundu:
“Şüphelilerin üzerlerine atılı bütün eylemleri iştirak halinde işlediklerine, aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğuna dair GATA’da görevli olmalarından başka (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı kurumda çalışan pek çok kamu görevlisi hakkında ayrı ayrı kamu davaları açılmıştır) İddianamede herhangi bir eylemden bahsedilmediği ve bu hususta herhangi bir delil ortaya konulmadığı, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere birleştirilmesi zorunlu olmayan davaların birlikte götürülmesi halinde sanıkların savunma hakkının kısıtlanacağı, salt suçlamaların aynı terör örgütü ile ilgili olması ve şüphelilerin aynı kurumda görevli olmalarının davalar arasında bağlantı olduğu şeklinde kabul edilemeyeceği, aksinin kabulü halinde terör örgütüne ilişkin tüm davaların birlikte görülmesi gerektiği sonucunun çıkacağı, dolayısıyla şüphelilerin eylemlerinin iştirak halinde işlenmemiş olması, her birinin eyleminin bireysel olarak değerlendirilecek olması karşısında aralarında herhangi bir irtibat bulunmayan 104 şüpheli hakkında tek iddianame ile kamu davası açılmasının şüphelilerin savunma hakkını kısıtlayacağı ve usul ekonomisine aykırılık oluşturacağı…”
YARGILAMA İZNİ ALINMADAN SORUŞTURMA BAŞLATILIP İDDİANAME YAZILMIŞ
Ardından soruşturma ve kovuşturmadaki şu eksikliğe dikkat çekildi:
“Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmaları talep edilen şüpheliler Cengiz Öztürk, Fatih Örs, Murat Ünlü, Mustafa Aparcı, Ömer Deniz, Özgür Yeşilyurt, Sayit Demirkol, Seyfettin Gümüş ve Şevket Balta hakkında soruşturma izni alınmadığı anlaşılmakla, Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 5 Haziran 2017 tarihli kararında da belirtildiği üzere iddianamenin iadesi kurumuna ilişkin yasal düzenlemenin amacı gözetildiğinde, soruşturma ve kovuşturma şartı niteliğinde bulunması nedeniyle CMK’da açıkça belirtilmemekle birlikte soruşturma izni alınmamasının da iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul edilmesinde zorunluluk olduğu…”
RAPORLARIN ASLI YOK
Son olarak da şöyle denildi:
“Yine kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçu açısından, içerik itibarıyla sahte olduğu iddia edilen tüm rapor asıllarının dosya içerisine konulmadan ve ilgilisi hakkındaki tüm raporlar ile hastane kayıtları getirtilip, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından bilirkişi raporu aldırılmadan CMK’nın ilgili maddelerine aykırı olacak şekilde kamu davası açıldığı…”
Mahkeme bu gerekçelerle iddianamede “delil olmadığı”nı bildirerek iddianameyi iade etti.
Bu devirde bile mahkeme dayanamayıp iddianameyi oybirliğiyle iade etti.
Sözde Hizmet Hareketi’ne yakın GATA’daki doktorlar pilotların damarlarını genişletmiş böylece çürüğe çıkarak TSK’dan ayrılmalarına neden olmuşlardı. Daha neler neler “Balta” lakaplı bir doktor icat etmişler ve altına Frankeştayn filmlerindeki hikayelerden doldurmuşlardı.
Bununla da yetinmeyip bir gizli tanık icat etmişler, Fethullah Gülen’in yemek artıklarını
tabip albayların yemek için birbirleriyle yarıştıklarını söyletmişlerdi.
İDDİANAME HATALARLA DOLU
Ancak sözkonusu iddianame “içinde delil yok” denilerek Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından oy birliğiyle reddedildi. Yandaş medyanın iddianameyi ayakta tutmak için manşet yağmuru da işe yaramadı.
Oda TV’den Müyesser Yıldız’ın yazdığına göre iddianamede şöyle bir bölüm vardı:
“Gece saatlerinde menfur darbe girişimine katılmış yaralı Muhammed Tanju Poshor ve Tuğgeneral rütbesi bulunan Semih Terzi hastaneye helikopterle getirilmiştir. Her ikisi de hastanede ölmüşlerdir. Zati eşyaları İsth. Alb. Ömer Serdar Yüksel’e teslim edilmiştir.”
Oysa Tanju Poshor ölmemişti ve tutuklu olarak hapishanede bulunuyordu. İddianamenin dirileri öldürmesi bir yana başka vahim hatalar da vardı.
MAHKEMENİN İADE GEREKÇELERİ
13 Ağustos tarihli İddianamede 104 şüpheli vardı ve bunlar hakkında, “Terör örgütüne üye olma, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, T.C. Hükümetini ortadan kaldırma veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, görevi kötüye kullanma ve tehdit suçlarından” cezalandırılmaları isteniyordu.
20. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi inceledikten sonra öncelikle “GATA örgütü” hakkında şu tespitte bulundu:
“Şüphelilerin üzerlerine atılı bütün eylemleri iştirak halinde işlediklerine, aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğuna dair GATA’da görevli olmalarından başka (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı kurumda çalışan pek çok kamu görevlisi hakkında ayrı ayrı kamu davaları açılmıştır) İddianamede herhangi bir eylemden bahsedilmediği ve bu hususta herhangi bir delil ortaya konulmadığı, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere birleştirilmesi zorunlu olmayan davaların birlikte götürülmesi halinde sanıkların savunma hakkının kısıtlanacağı, salt suçlamaların aynı terör örgütü ile ilgili olması ve şüphelilerin aynı kurumda görevli olmalarının davalar arasında bağlantı olduğu şeklinde kabul edilemeyeceği, aksinin kabulü halinde terör örgütüne ilişkin tüm davaların birlikte görülmesi gerektiği sonucunun çıkacağı, dolayısıyla şüphelilerin eylemlerinin iştirak halinde işlenmemiş olması, her birinin eyleminin bireysel olarak değerlendirilecek olması karşısında aralarında herhangi bir irtibat bulunmayan 104 şüpheli hakkında tek iddianame ile kamu davası açılmasının şüphelilerin savunma hakkını kısıtlayacağı ve usul ekonomisine aykırılık oluşturacağı…”
YARGILAMA İZNİ ALINMADAN SORUŞTURMA BAŞLATILIP İDDİANAME YAZILMIŞ
Ardından soruşturma ve kovuşturmadaki şu eksikliğe dikkat çekildi:
“Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmaları talep edilen şüpheliler Cengiz Öztürk, Fatih Örs, Murat Ünlü, Mustafa Aparcı, Ömer Deniz, Özgür Yeşilyurt, Sayit Demirkol, Seyfettin Gümüş ve Şevket Balta hakkında soruşturma izni alınmadığı anlaşılmakla, Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 5 Haziran 2017 tarihli kararında da belirtildiği üzere iddianamenin iadesi kurumuna ilişkin yasal düzenlemenin amacı gözetildiğinde, soruşturma ve kovuşturma şartı niteliğinde bulunması nedeniyle CMK’da açıkça belirtilmemekle birlikte soruşturma izni alınmamasının da iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul edilmesinde zorunluluk olduğu…”
RAPORLARIN ASLI YOK
Son olarak da şöyle denildi:
“Yine kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçu açısından, içerik itibarıyla sahte olduğu iddia edilen tüm rapor asıllarının dosya içerisine konulmadan ve ilgilisi hakkındaki tüm raporlar ile hastane kayıtları getirtilip, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından bilirkişi raporu aldırılmadan CMK’nın ilgili maddelerine aykırı olacak şekilde kamu davası açıldığı…”
Mahkeme bu gerekçelerle iddianamede “delil olmadığı”nı bildirerek iddianameyi iade etti.
Bu devirde bile mahkeme dayanamayıp iddianameyi oybirliğiyle iade etti.
Sözde Hizmet Hareketi’ne yakın GATA’daki doktorlar pilotların damarlarını genişletmiş böylece çürüğe çıkarak TSK’dan ayrılmalarına neden olmuşlardı. Daha neler neler “Balta” lakaplı bir doktor icat etmişler ve altına Frankeştayn filmlerindeki hikayelerden doldurmuşlardı.
Bununla da yetinmeyip bir gizli tanık icat etmişler, Fethullah Gülen’in yemek artıklarını
tabip albayların yemek için birbirleriyle yarıştıklarını söyletmişlerdi.
İDDİANAME HATALARLA DOLU
Ancak sözkonusu iddianame “içinde delil yok” denilerek Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından oy birliğiyle reddedildi. Yandaş medyanın iddianameyi ayakta tutmak için manşet yağmuru da işe yaramadı.
Oda TV’den Müyesser Yıldız’ın yazdığına göre iddianamede şöyle bir bölüm vardı:
“Gece saatlerinde menfur darbe girişimine katılmış yaralı Muhammed Tanju Poshor ve Tuğgeneral rütbesi bulunan Semih Terzi hastaneye helikopterle getirilmiştir. Her ikisi de hastanede ölmüşlerdir. Zati eşyaları İsth. Alb. Ömer Serdar Yüksel’e teslim edilmiştir.”
Oysa Tanju Poshor ölmemişti ve tutuklu olarak hapishanede bulunuyordu. İddianamenin dirileri öldürmesi bir yana başka vahim hatalar da vardı.
MAHKEMENİN İADE GEREKÇELERİ
13 Ağustos tarihli İddianamede 104 şüpheli vardı ve bunlar hakkında, “Terör örgütüne üye olma, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, T.C. Hükümetini ortadan kaldırma veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, görevi kötüye kullanma ve tehdit suçlarından” cezalandırılmaları isteniyordu.
20. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi inceledikten sonra öncelikle “GATA örgütü” hakkında şu tespitte bulundu:
“Şüphelilerin üzerlerine atılı bütün eylemleri iştirak halinde işlediklerine, aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğuna dair GATA’da görevli olmalarından başka (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı kurumda çalışan pek çok kamu görevlisi hakkında ayrı ayrı kamu davaları açılmıştır) İddianamede herhangi bir eylemden bahsedilmediği ve bu hususta herhangi bir delil ortaya konulmadığı, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere birleştirilmesi zorunlu olmayan davaların birlikte götürülmesi halinde sanıkların savunma hakkının kısıtlanacağı, salt suçlamaların aynı terör örgütü ile ilgili olması ve şüphelilerin aynı kurumda görevli olmalarının davalar arasında bağlantı olduğu şeklinde kabul edilemeyeceği, aksinin kabulü halinde terör örgütüne ilişkin tüm davaların birlikte görülmesi gerektiği sonucunun çıkacağı, dolayısıyla şüphelilerin eylemlerinin iştirak halinde işlenmemiş olması, her birinin eyleminin bireysel olarak değerlendirilecek olması karşısında aralarında herhangi bir irtibat bulunmayan 104 şüpheli hakkında tek iddianame ile kamu davası açılmasının şüphelilerin savunma hakkını kısıtlayacağı ve usul ekonomisine aykırılık oluşturacağı…”
YARGILAMA İZNİ ALINMADAN SORUŞTURMA BAŞLATILIP İDDİANAME YAZILMIŞ
Ardından soruşturma ve kovuşturmadaki şu eksikliğe dikkat çekildi:
“Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmaları talep edilen şüpheliler Cengiz Öztürk, Fatih Örs, Murat Ünlü, Mustafa Aparcı, Ömer Deniz, Özgür Yeşilyurt, Sayit Demirkol, Seyfettin Gümüş ve Şevket Balta hakkında soruşturma izni alınmadığı anlaşılmakla, Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 5 Haziran 2017 tarihli kararında da belirtildiği üzere iddianamenin iadesi kurumuna ilişkin yasal düzenlemenin amacı gözetildiğinde, soruşturma ve kovuşturma şartı niteliğinde bulunması nedeniyle CMK’da açıkça belirtilmemekle birlikte soruşturma izni alınmamasının da iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul edilmesinde zorunluluk olduğu…”
RAPORLARIN ASLI YOK
Son olarak da şöyle denildi:
“Yine kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçu açısından, içerik itibarıyla sahte olduğu iddia edilen tüm rapor asıllarının dosya içerisine konulmadan ve ilgilisi hakkındaki tüm raporlar ile hastane kayıtları getirtilip, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından bilirkişi raporu aldırılmadan CMK’nın ilgili maddelerine aykırı olacak şekilde kamu davası açıldığı…”
Mahkeme bu gerekçelerle iddianamede “delil olmadığı”nı bildirerek iddianameyi iade etti.