14 kez müebbet hapis cezasına çarptırılan ve Silivri Cezaevinde bulunan 5 günlük er Ahmet Özdemir isyan etti: Yeter artık 3 yıl oldu.
Makbule Özdemir oğlu ile yaptığı son telefon görüşmesini gözyaşlarıyla, başka bir mağdur anneye, yine müebbet alan Taha Furkan Çetinkaya’nın annesi Melek Çetinkaya’ya anlattı. Melek Çetinkaya sosyal medya hesabından “15 Temmuz’da 1 haftalık er olan askerin annesi beni aradı, ağlıyor. Oğlu telefonda anne Melek teyzeye söyle, kim ile görüşecekse görüşsün, yeter artık 3 yıl oldu. Karıncanın sesini duyan Rabbim, kurtar tüm masumları, evlatlarımızı ne olur. İlahi adaletini göster” diye feryat etti.
15 temmuz’da1haftalik er! olan askerin annesi beni aradi agliyor.Oglu telefonda anne Melek teyzeye söyle,kim ile görüşecekse görüşsün yeter artik 3yil oldu demis.Karinca’nin sesini duyan Rabbim,kurtar tüm masumlari,evlatlarimizi ne olur.ilahi adaletini göster
— melek ç (@Melekcetinkay76) 1 Temmuz 2019
O GECE İBB ÖNÜNDE NE OLDU?
15 Temmuz gecesi askeri okul öğrencileri ve erler, ‘terör saldırı var’ diye komutanlarının emriyle İstanbul Boğaz Köprüsüne, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) binasına, TV kanallarına götürüldü. Ahmet Özdemir, Saraçhane’deki belediye hizmet binasına götürülenler arasındaydı.
Olay gecesi binanın önünde 14 vatandaş şehit oldu. Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan Ahmet Özdemir, geçen yıl sonuçlanan davada 14 kişinin hayatını kaybetmesi nedeniyle 14 kez, darbeye katılmak suçundan ise 1 kez müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
METRİS KIŞLASINA 5 GÜN ÖNCE GELMİŞTİ
Çorumlu bir ailenin çocuğu olan 5 günlük er, 15 Temmuz’da Isparta’da acemi birliğini tamamlamış, İstanbul Metris Kışlasına geleli henüz 5 gün olmuştu. Ahmet Özdemir gönüllü avukatlığını üstlenen Gül Önder, davanın sonuçlandığı Mayıs 2018’de RS FM’den Yavuz Oğhan’a, 20 yaşında hapse gönderilen suçsuz bir ere yapılan haksızlıkları şöyle anlatmıştı:
ENGELLİ KARDEŞİNE BAKIYORDU
“15 Temmuz İBB binası işgali dosyasında Ahmet Özdemir’in gönüllü müdafiliğini üstlendim. Barodan atanmadım. Şahsi talebimdi. Ahmet Özdemir’in ailesi Çorum’da yaşıyor. Babası inşaatçı diyebiliriz, beton ustası. Günübirlik çalışıyor, yevmiye usulü. Annesi ev hanımı. Bir küçük kız kardeşi var. Bir de engelli kardeşi. Engelli kardeşinin bakımı ve iaşesinden de Ahmet Özdemir sorumluydu. Ahmet 22 aydır tutuklu olduğu için ailesi ciddi zorluk çekmekte.
1996 doğumlu olan Ahmet Özdemir, 3 yıldır haksız hukuksuz yere Silivri Cezaevinde.
ÜZERİNE ZİMMETLİ BİR SİLAHI BİLE YOK
Ahmet, anayasal düzeni bozmakla suçlanıyor. Darbe gecesi Isparta’da acemi birliğini tamamladıktan sonra İstanbul Metris Kışlasına geleli daha beş gün olmuş. Üzerine zimmetli bir silahı bile yok. O gece yataklarından kaldırılarak İBB’ye götürülüyor bu çocuklar.
Yat içtimasından sonra tatbikat var diyerek uyandırılıyorlar, akabinde kışlanın önünde hazır bekleyen araçlara bindirilirken, ilk defa gördükleri bir komutan geliyor, ‘ben albayım, emir komuta bendedir, terör saldırısı var’ diyor. Ve çocuklar bir anda kendilerini İBB’nin önünde buluyorlar.
KOMUTAN ATEŞ EMRİ VERİYOR AMA ERLER ŞAŞKINLIKTAN ATEŞ ETMİYORLAR
İBB binasının güvenliğini alacakları yönünde bahisle erleri çeşitli yerlere yerleştiriyorlar. Binanın içine giren erler de var. Kimseye bir zarar verilmiyor aslında ilk başlarda. Vatan Emniyet’ten (İstanbul Emniyet Müdürlüğü) vatandaşın İBB binasına yönlendirilmesiyle birlikte büyük bir kalabalık binanın önüne geliyor.
Albay Zeki Demir yaklaşan vatandaşı uzaklaştırmak amacıyla havaya ateş etmeye başlıyor. Devamında daha da saldırganlaşıp vatandaşlara ateş etmeye başlıyor. Ve erlere ateş emri veriyor ancak erler ateş etmiyor. Çünkü bir anda çatışma ortamı yaratıldığı için çocuklar neye uğradığını şaşırıyorlar.
“ATEŞ ETMEYENİ BEN VURURUM”
Bunun üzerine Albay Zeki Demir “Ateş edeceksiniz, ateş etmeyeni ben vururum” diyor. Bu emirden sonra çoğu havaya ateş ediyor, kimi donup kalıyor, hiçbir şekilde hareket edemiyor. Tartaklayarak, cebren, tehditle komutasına aldığı erler mecburen onun himayesinde olmak durumda kalıyorlar.
HASTANEYE GÖTÜRMELERİNE İZİN VERMEDİLER
Polis tarafından herhangi bir yakalama girişimi olmuyor. Bu çocuklar kaçabilenler kaçıyor, ağaçların, ambulansların arkasına saklanıyor. İki arkadaşları çatışmada yaralanıyor. Daha da acısı bu komutanlar erlerin ambulansla hastaneye götürülmelerine bile izin vermiyorlar uzun bir süre. Diğer erler, çoğu ağlamaya, korkmaya, titremeye başlıyorlar. Bir süre sonra komutanlarına yalvar yakar arkadaşlarının ambulanslara taşınmasına müsaade alıyorlar.
BİR ER İBB’DE ODAYA KENDİNİ KİTLİYOR
Ambulansın arkasına saklanan çocuklar da açıkta kaldıkları için saklanabilecekleri korunaklı yerler arıyorlar. Gece saat 02.30’da kendi çabalarıyla İBB içindeki güvenlik güçlerine teslim oluyorlar. Kimse onları teslim almıyor, bizzat kendileri gidiyor. Hatta üç er, teslim olayından önce kendini İBB’de bir odanın içine kitleyip kendine güvenli bir ortam yaratıyor.
O GÖRÜNTÜLERİN HİÇBİRİ DOSYAYA GETİRİLMEDİ
O gece 14 kişi şehit oluyor İBB önünde. O 14 kişiyi şehit edenler maalesef belli değil. Çünkü herhangi bir balistik incelemesi yapılmadı, eşleşmeler yapılmadı. Avukatlar olarak, savunma olarak bunları çokça talep ettik. Dosyaya görüntüler konulmadı.
İBB binasının çevresinde o kadar çok kamera var ki, hiçbir dosyaya celp edilmedi. Balistik incelemenin bu saatten sonra yapılması da mümkün değil. Fiziki imkansızlık denildi. ‘5 günlük er olduğu için üzerine zimmetli silah yok, hangi silahı kullandığı bile belli değil’ denildi. Bu 5 erin herhangi bir cana kast ettiğiyle ilgili dosyada hiçbir delil mevcut değil.
31 KİŞİ CEZA ALDI, 1 ER BERAAT ETTİ
Dosyada, 31 er ceza aldı. 1 er beraat etti. Müşteki ve tanık ifadeleri dışında hiçbir delil yok. Bu ifadelere binaen ateş etmediğini söyleyen askerlerden, hakkında aleyhine herhangi bir ifade olmayanları serbest bıraktılar. Bir müşteki, ateş edenler arasında 1.65-1.70 boylarında birisini tarif ediyor. 5 eri, tarif ettiği kişiye uygun olabilir diye teşhis ediyor. Yani bunlardan biri olabilir diyor. Ama 5 er de müebbetle cezalandırıldı.
ORHANLI GİŞELERİNDEKİ ŞEHİT
Bu yargılama çok garip. Daha acısını söyleyeyim size. Biz 22 aydır sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Dosyalarda yargılama yapılmıyor. Yeri geldiğinde bu çocukların hem avukatı, hem annesi, hem babası, hem ablası oluyoruz. Söyleyecek çok da sözümüz var. Şehitlerimizden birinin otopsi raporunda ölüm yeri olarak Orhanlı gişeleri yazılmış. Merhum şehidin eşi de ifadesinde “Eşim köprüye gitmek için evden çıkmıştı” diyor. Ancak bu şehit İBB önünde öldürülmüş gibi dosyada bulunuyor. Mahkemeye biz bunları anlatıyoruz, hiçbir şekilde bizi dinlemiyorlar.
GERÇEKLERİN ÜZERİNİ ÖRTMEYE ÇALIŞIYORLAR
Suçlu ile suçsuzu ayırmak için mahkemede maalesef biz bir çaba görmüyoruz. Aksine çokça dile de getirmeye çalışıyoruz. Mahkemeler gerçeklerin üzerini örtmeye çalışıyorlar. Asıl olan o 14 kişinin nasıl öldürüldüğünü tespit etmektir ama hiçbir mahkeme bu çabaya girmedi. Genel olarak bütün darbe yargılamalarında izlenen usul budur. Orada olmadığınızı biliyoruz sevgili erler diyorlar, biz sizin durumunuzu biliyoruz, ancak ‘müşterek faillik’ diye bir kurum var. Biz bu kuruma binaen size müebbet verebiliyoruz diyorlar.
HUKUKTA BU KADAR GENİŞ YORUM YAPILAMAZ
Bu ne demek; suçun faili olmamakla birlikte bir suçun işlenmesine yardım eden yahut izahi hareketlerle katkıda bulunan kişi de o suçu işlemiş gibi müşterek fail sıfatıyla yargılanır, cezalandırılır diyor kanun. Ancak biz burada çocukların mevcudiyetlerine, buranın altını çizmek istiyorum, olay yerindeki mevcudiyetlerine ceza biçiyoruz. Bu çok acı. Hukukta bu kadar geniş yorum yapılmaz. Ceza hukukunda usul esastır, delil olmadan cezalandırma yapılamaz. Burada toptancı bir yaklaşımla hareket edilerek orada bulunan herkese ceza verme yoluna gidiyoruz.
BU ÇOCUKLAR DAHA SİLAH TUTMAYI BİLMİYORLAR
Tahliye olan 11 er arasında benim 2 müvekkilim de var. Onlar biraz şanlıydı diyebiliriz. Şansları şuydu bir müşteki (olaydan zarar gören) onları birine benzetmedi. Yahut yanındaki arkadaşı kendi havaya ateş ederken havaya bakıyor bu çocuklar, çünkü daha silah tutmayı bile bilmiyorlar. O silahın kontrolünü elinde bulundurabilecek güce, bilgiye ve eğitime sahip değiller. Yanındakini şaşkaza (kazara) benzetmedi ve isimleri geçmedi. Bu nedenle dışarıdalar. Dışarıya çıktıklarında da zaten hiç gülmediler, sevinmediler aksine çok mutsuz bir şekilde tahliye oldular. İstinaf Mahkemesine başvurumuzu yaptık.
ERLERİN ORADAKİ VARLIKLARI CEZALANDIRMA İÇİN YETERLİ GÖRÜLDÜ
Ahmet Özdemir ve diğer erler, 1 kez darbe girişim nedeniyle, 14 ölüm dolayısıyla, kasten öldürme eyleminden 14 kez de müebbet aldılar. Aynı zamanda 182 yaralı var. Bu cezaları vermelerin için çocukların oradaki varlıkları yeterli görüldü. Mahkemeler genel itibariyle kendi içlerinde de çelişiyorlar bu kararları verirken. Çünkü kiriminal bir boyutun olmadığı bölgelerde bütün erler beraat etti. Tahliye edildi veyahut, yargılamaları devam ediyor. Ancak ölüm ve yaralamaların olduğu yerlerde, erlerin oradaki varlıkları cezalandırma nedeni olarak değerlendirildi. Çok ciddi bir çelişki var.
15 TEMMUZ’A DAİR HİÇBİR DAVADA BALİSTİK İNCELEME YAPILMADI
Hukuken bu çocukların durumu ortadadır aslında. Kimi TCK 30/4 haksızlık yanılgısından yararlanılarak cezalandırılmayacaktı, yahut TCK 28’e göre cebir ve tehdit altında havaya ateş eden yahut birine zarar vermiş olabilecek çocuklar varsa TCK 28 kapsamında değerlendirilip yine cezalandırılmayacaklardı. Hiçbir davada balistik inceleme yapılmadı. Köprü davasında da yapılmadı, Çengelköy davasında da yapılmadı, TRT, Harbiye davasında da yapılmadı.
AİLELERİ PERİŞAN
Aileleri perişanlar maalesef, cuma günü çıktı karar. Cumadan beri acil servislere taşınıyorlar. Kendilerine gelemediler henüz, gelebileceklerini de zannetmiyoruz. Çok kolay değil tabi. İstinafta karar onanacak mı bozulacak mı, çünkü şu anki konjoktürde çıkan kararlarda bir değişim yoluna gidilebilecek mi onu kestiremiyoruz maalesef. Bu olayın dünyada bir örneği yok…”
AHMET ÖZDEMİR: RÜTBELİYMİŞİM GİBİ YARGILANIYORUM
Er Ahmet Özdemir, geçen yıl gazeteci Yazgülü Aldoğan’a bir mektup yazmış ve “O gün belediye binasındaki güvenliklere silahımı verip teslim oldum. Kimseye zarar vermedim. Ama ne yazık ki rütbeliymişim gibi yargılanıyorum. Ailem ve ben hem maddi hem manevi zor durumdayız. Engelli kardeşim var 20 aydır görmüyorum. Sesini bile duymuyorum. Avukat tutacak maddi durumumuz yok. Bu davayla uğraşacak ne maddi ne manevi gücümüz yok” demişti.