Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, bu sabah NOW TV’de gazeteci İlker Karagöz’ün konuğu oldu. Karagöz’ün “erken seçim” tartışmalarına ilişkin sorusunu yanıtlayan Kadıgil, “Yapılması gereken şey erken seçim değil, hemen bugün seçimdir. Bu ülkeye Recep Tayyip Erdoğan’la kaybettirecek bir günümüz daha yok!” ifadelerini kullandı. Kadıgil, CHP’yi de ikiye bölen Erdoğan için ayağa kalkma tartışmasına ilişkin olarak “Değil ayağa kalkmak, Erdoğan Meclis’teyken orada olmayı dahi kendimize yediremiyoruz” dedi.
TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, bu sabah NOW TV’de İlker Karagöz’ün sunumuyla ekrana gelen “Çalar Saat” programının konuğu oldu.
Karagöz’ün kendisine yönelttiği soruları yanıtlayan Kadıgil, Fernas işçilerinin yürüyüşünden Öğretmenlik Meslek Kanunu görüşmelerine, partisinin Meclis açılış törenine yönelik protestosundan “normalleşme” tartışmalarına, “tasarruf” uygulamalarından yeni anayasa tartışmalarına, gündeme ilişkin birçok konu hakkında değerlendirmelerde bulundu.
“Harikulade bir normalleşme var”
“Erken seçim değil, hemen bugün seçim” ifadelerini vurgulayan Sera Kadıgil’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Şu arkamdaki yerin adı Milli Egemenlik Parkı. Yakasında vekil rozetiyle dolaşan zatlar, hak arayışında bulunan halk meclise giremesin diye burayı yer göstermişti Ankara Emniyeti aslında. Şimdi buraya da girsin istemiyorlar ağalar, paşalar. Çünkü bugün aşırı derecede ‘normalleştiğimiz’ bu Meclis’te öğretmenlik mesleğini yerin dibine sokup çıkaracak Öğretmenlik Meslek Yasası görüşülecek. Bugün haklarını arayan Farnas Madencilik’in işçileri, çıplak ayakla yürüye yürüye çıktıkları o yolu yine burada bitirecekler. Ama onların yanında olup, patronlara ‘Ne yapıyorsunuz kardeşim siz?’ demesi gerekenler, bunu demekten aciz, bunu demekten korkak, kuyruğu birbirine bağlı bir cenah oldukları için sadece bu tabloyu görmemek adına emniyeti de kendilerine meze edip Milli Egemenlik Parkı’nı şu anda gözaltına almış durumdalar. Harikulade bir ‘normalleşme’ tablosu izliyoruz. Bir milletvekili olarak ben Meclis’in bahçesindeki polis bariyerlerinin önünden konuşmak zorunda kalıyorum sizinle.
“Değil ayağa kalkmak, Erdoğan Meclis’teyken orada olmayı dahi kendimize yediremiyoruz”
Ben ‘siyaseten’ lafına fena halde tutulmuş durumdayım. Çünkü tam olarak Türkiye’de siyasetle ilgili ne ‘leş’ olduysa onu özetleyen bir kelime bu ‘siyaseten’ kelimesi. Sanki böyle bir grup imtiyazlı erkeğin oynadığı bir oyun, söyledikleri yalanlara da ‘siyaset’ adını vermişler, ‘Kendi düşüncelerimizi değil, kendi tabanımızın hoşuna gideceğini düşündüğümüz, Recep Tayyip Erdoğan’ı o sarayda tutacak, çatışmaya, kutuplaşmaya hizmet edeceğini düşündüğümüz birtakım laflar ediyoruz ve aslında biz bunlara inanmıyoruz’ demek. Ben dün meclis çatısı altında biraz sürreel bir gün geçirdiğimizi düşünüyorum. Biliyorsunuz, biz Türkiye İşçi Partisi olarak açıklamamızı yaptık. Anayasa’yı ayaklar altına alan, seçilmiş bir milletvekilini, haklarını gasbederek hala içeride tutmaya devam eden, barınma sorunundan eğitim sorununa, sağlık sisteminden… Okulları pislik götürürken açıkçası bunlarla ilgili hiçbir şey yapmayıp hala kendi şovunun peşinde koşan bir insanın yalanlarını bu meclis çatısı altında dinlemeyi biz kendimize yediremiyoruz. Değil ayağa kalkmak, değil alkışlamak, o salonda olmayı dahi Meclis’te, TBMM’de, Recep Tayyip Erdoğan gibi biri varken kendimize yediremiyoruz.
“Polis barikatlarından tasarruf etmiyorlar, okul tuvaletlerini temizlemekten tasarruf ediyorlar”
Dün Sayın Özel’in ‘Şaşırmasın kimse’ gibi bir ifadesi oldu, ancak üzülerek ifade etmem gerekiyor ki artık ben çok şaşırıyorum. Meclis’te mesela dün hala, Numan Kurtulmuş bizim yokluğumuzu resmen fırsata çevirip utanmadan laf sokmaya devam ediyor. Ahmet Şık’a yönelik bu linçin cesaretlendirilmesinin kaynaklarından biri, ana muhalefet partisinin liderinin konuşması olunca biz ister istemez şaşırıyoruz. Ya da şu anda Türkiye’nin itibarı yerlerde sürünüyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘rüşvetçi’ diye yabancı basında kapak olurken, bu ‘jest’ diye nitelendirilince biz biraz şaşırıyoruz.
‘Makama saygı’… ‘Hangi makama saygı?’ diye ben sormak zorundayım. Çünkü hafıza kıymetlidir, bir şeyleri hatırlamak önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi ayağa kalkmayı niye bırakmıştı Recep Tayyip Erdoğan geldiğinde? Çünkü 2017 yılında yaptığı bir referandumda yine bu ülkenin yasalarını, Anayasa’sını ayaklar altına alarak, mühürsüz oyları geçerli sayarak kendine bir padişahlık sistemi ihdas etti Recep Tayyip Erdoğan. Ve bu ihdas ettiği sistemle bu memleketi mahvetti. Az önce fiyatlardan bahsettik değil mi? Markete gidemiyor insanlar, emekliler evden çıkamıyor. Bir sürü kız çocuğu ‘tasarruf’ adı altında okula gidemiyor. Az önce bir yurttaşımız geçti, arkamdaki polis barikatlarına bakarak şöyle dedi bize, ‘Bak bunlardan tasarruf etmiyorlar, yeni boyamışlar’. Yani işçilerin önüne çekecekleri polis barikatlarından tasarruf etmiyorlar, ama okulların tuvaletlerini temizlemeye gelince ya da kız çocuklarına bir servis sağlamaya gelince bundan tasarruf ediyorlar. O yüzden bu sistemde artık Recep Tayyip Erdoğan gibi bu ülkeyi mahvetmiş birinin ‘makamına saygı’ adı altında ayakta karşılanmasını ben kendime yediremiyorum, biz kendimize yediremiyoruz çünkü unutmuyoruz.
“Bu insan hiçbir şey olmasa Berkin Elvan’ın annesini meydanlarda yuhalatan bir insan”
Bu insan hiçbir şey olmasa Berkin Elvan’ın annesini meydanlarda yuhalatan bir insan, Ali İsmail Korkmaz için ‘Emri ben verdim’ diyen bir insan. Bugün yaşadığımız bütün sıkıntıların, bütün mutsuzlukların kaynağı bu insan. O yüzden isteyen affetsin, isteyen unutsun. Biz ne unutacağız ne de affedeceğiz çünkü böyle bir lüksümüz yok bizim. Şu açıklamaya da şaşırdığımı ifade etmem gerekiyor, ‘Cumhurbaşkanlığı makamına yakışan bir konuşma yapacağını umarak böyle bir karar aldıklarını’ ifade ettiler. Hala bu zat-ı muhteremden bir umudu olamaz hiçbir insanın. Yani böyle bir umut nasıl beslenebildi, nasıl böyle bir şey yapılabildi? Evet, ‘Şaşırmayın, bir nezaket’ dediler ama hayır, üzgünüm, biz buna şaşırmaya devam edeceğiz. Çünkü defalarca söylediğim gibi bir kez daha ve yüksek sesle söyleyeceğim: Bu ülkenin, cumhuriyetin, bütün kurucu değerlerin düşmanı olan ve aslında bunları yıkmak için var olan Siyasal İslamcılarla herhangi bir düzlemde müzakere edilmez, yalnızca mücadele edilir. Eğer ki normalleşmeden kasıt AKP’nin suçlarının normalleştirilmesi ise biz buna ne destek oluruz ne sessiz kalırız ne tepkisiz kalırız. Biz bunun için oy almadık.
“‘Al anayasanı başına çal’ diyecek o kadın”
Çocuğunun beslenmesine bir poğaça koymaktan aciz hale gelmiş insanlar şu anda bu memleketin gündemi ve zaten dün izlediğimiz bu müsamerenin, gerek Devlet Bahçeli’nin gerek Cumhur İttifakı’nın bunca ‘şirinleşmesinin’ altında yatan tek şey, yine işlerine gelene kadar muhalefeti manipüle etmeye çalışmaktan ibaret. Hakikaten artık sinirden güler haldeyiz. Yeni anayasa yapacaklarmış, yeni anayasa lazımmış… Birincisi biz şunu soruyoruz, siz anayasayı uygulamıyorsunuz. Ki bu anayasa darbecilerin, faşist bir cuntanın getirdiği bir anayasadır, üstüne 133 kere Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından değiştirilmiş bir anayasadır. Yani cuntacı ağababalarının yaptığı, kendilerinin son süslerini koyduğu bir anayasayı uygulamayı bile çok gören, onu ayaklar altına alan, maddelerini yok sayan bir cenah, şimdi karşımıza gelmiş yeni anayasa yapacakmış. Bütün yurtta çıksınlar, yüzleri varsa çıksınlar bir kere bir pazara gitsinler, desinler orada domates alan ablaya ‘Ben yeni anayasa yapacağım’ diye, ‘Al anayasanı başına çal’ diyecek o kadın. Cebinde para yok, domates alacak parası yok…
Muhalefete çağrı
Biz yeni anayasayı yaptığımızda ne olacak mesela, bir anda AKP’nin esir tuttuğu siyasi tutuklular özgürce devam mı edecek hayatlarına, özgür bir basınımız mı olacak, artık arayan herkes hastanelerden randevu mu alabilecek, çocuklar imam hatiplere ya da özel okullara mahkum olmadan doğru düzgün bir eğitim mi alabilecekler? Doğru düzgün bir iktidar olsa, doğru düzgün bir meclis olsa, doğru düzgün bir demokrasi olsa evet bir anayasa bunları sağlayabilir. Ama Adalet ve Kalkınma Partisiyle değil anayasa yapmak, ben oturup iki lokma yemem. Bu insanlar kendilerini hiç saklamadılar, ‘Demokrasi bizim için amaç değil araç’ diyen insanlar bunlar. Türkiye İşçi Partisi yeni anayasa konusunda müzakereye bile girmeyecek çünkü karşımızdaki irade doğru düzgün bir siyasi irade değil, bu ülkeyi yok etmeye ant içmiş bir grup insanla biz oturup anayasa maddelerini mi konuşacağız? Bunu asla yapmayacağız. Bütün muhalefete de çağrımdır: AKP’nin kendini meşrulaştırmaya çalışmasına, bu yeni anayasa masallarıyla suçlarını unutturmaya çalışmasına asla müsaade edilmemeli çünkü bütün bunların aslında tek bir sebebi var. Recep Tayyip Erdoğan ‘Ben ne yapsam da bu padişahlığımı 3-5 yıl daha sürdürsem’ diye kıvranıyor, bunun yolu da bu Meclis’ten geçiyor, bu Meclis’in erken seçim kararı almasından geçiyor. O yüzden de böyle yeni anayasa aşağı yeni anayasa yukarı diye masal anlatıp duruyorlar. Halkın gerçek hiçbir gündemini gündemine almayan, bilakis halkın hayatını zorlaştırmak için bu Meclis’te utanmadan mesai yapan bir grupla, anayasayı ayaklar altına alan bir grupla, seçilmiş Hatay Milletvekilini, Gezi Direnişi’nden arkadaşlarımızı, Sayın Selahattin Demirtaş’ı ve onlarca gazeteciyi hala hapiste tutan birileriyle anayasa falan yapılmaz! Bunun konuşulması bile bu vatana ihanettir!
“Erken seçim değil, hemen bugün seçim”
Erken seçim, nikah tarihi seçer gibi ‘O gün olursa şöyle olur, bugün olursa böyle olur’ diye konuşulacak bir şey değil. Bıçak kemikte! Erken seçimden ziyade, biz dün de açıkladığımız gibi hemen bugün seçime gitmek mecburiyetinde olduğumuzu düşünüyoruz. Bu ülkenin anayasasını ayaklar altına almak demek bu devleti yok etmek demektir. ‘Adalet mülkün temelidir’ yazar değil mi mahkemelerin arkasında, nedir oradaki mülk, devlettir. Eğer adalet yoksa, anayasa yoksa orada bir devlet yoktur, orada bir cumhurbaşkanı yoktur, anayasa yoksa milletvekili falan da yoktur. Bunları düzeltmenin tek yolu da ülkeyi bu hale getiren Recep Tayyip Erdoğan’a 24 saat daha katlanmadan hemen bugün erken seçim talebini dile getirmektir. Bakın çok farklı alanlardan sorunlar konuşuyoruz değil mi? Okullardaki pisliği konuşuyoruz, okula aç giden çocukları konuşuyoruz, MESEM adı altında patronlara peşkeş çekilip öldürülen çocukları konuşuyoruz, hala günde 3 kadın öldürülmesini konuşuyoruz, hala Narin’in katillerinin bulunamamış olmasını konuşuyoruz, pahalılığı konuşuyoruz, barınma krizini konuşuyoruz, hayvan katliamlarını konuşuyoruz her gün. Bizim artık tek bir yolumuz var, yapılması gereken tek şey erken seçim falan değil, hemen bugün seçimdir. Biz hemen seçimden yanayız ve bütün çağrımızı da toplumsal muhalefete bu yönde yapıyoruz. Bu ülkeye Recep Tayyip Erdoğan’la kaybettirecek bir günümüz daha yok!”