Sırrı Süreyya Önder, sırrı açıklayınca Meclis’te çok ilginç bir polemik patladı.
Meclis Genel Kurulu’nda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Tunceli Milletvekili Gürsel Erol ile HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, arasında ilginç bir diyalog yaşandı.
Erol, konuşmasında geçtiğimiz günlerde Dersim’deki CHP’nin gerçekleştirdiği yürüyüşteki konuşmasını bir kez daha kürsüde anımsattı. Ardından PKK tarafından tehdit edildiğini ileri süren Erol, HDP’lilere dönerek, “HDP’li milletvekillerinden şunu rica ediyorum: Ben dün nasıl bu kürsüde sizin dokunulmazlıklarınızın kaldırılmasını eleştirdimse, tutuklu yargılanmanızı eleştirdimse ve size karşı yapılan muameleleri eleştirdimse sizden de cesur ve cesaretli bir şekilde bu kürsüye gelip benim hakkımdaki ölüm emrini eleştirmenizi istiyorum” dedi.
Konuşmasına “Ben kendi ilimde her ilçeye gidemiyorum, her ilçeye gidemiyorum, can güvenliğimle ilgili sorunlarım var. Ama şimdi buradan soruyorum -aramızda- diğer Tunceli milletvekili arkadaşım, Ankara’nın her semtini gezebiliyor musun? Geziyorsun. Tunceli’nin her köyüne gidebiliyor musun? Gidiyorsun. Peki, bana söyle o zaman kimin için demokrasi var kimin için demokrasi yok? Ben gidemiyorum, yaşam kaygım var” diyen Erol’a bu sırada HDP Antep Milletvekili Mahmut Toğrul, “Tunceli vekili mi engelliyor?” diyerek, tepki gösterdi.
HDP’lilere dönerek, “Yalnızca kendiniz için demokrasi, insan hakları derseniz yalnızca kendinizi kandırırsınız” sözleriyle konuşmasını tamamlayan Erol’a daha sonra kürsüye gelen Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, arasında ilginç diyalogların da geçtiği bir tartışma yaşandı.
“Biraz önceki hatibe hak ettiği cevabı vereceğim” diyerek, konuşmasına başlayan Önder, şöyle devam etti: “Şahıs olarak sadece sizin değil herhangi bir seçilmişin, onu da bırakın herhangi bir yurttaşın, bir askerin, bir polisin, bir devlet görevlisinin, bir ana babadan gelen, bırak onu bu dünyada nefes hakkı olan, yaşayan her canlının tırnağına gelen bizim gözümüze gelsin. Seninle ilgili bir gerçeği açıklayacağım fakat bu çok mühim bir prensibi ihlal etmek olacak. Sana buradan açık çağrı yapıyorum: Kandil’de seninle ilgili ne konuşulduğunu şu kulise gel, ben sana habbe habbe anlatacağım. Seçilmeden önce ne mesaj gönderdin, onlar ne cevap verdiler; ben bunun, bizzat adını zikrettiğin Karasu’nun, Rıza Altun’un dilinden tanığıyım. Sen bana gel, dilediğin tanıkları da yanına al, geleceğim, söyleyeceğim.”
Önder’in bu sözlerine karşılık, Erol, “Kulise falan gerek yok, burada, burada buyurun” dedi.
Önder Erol’a yüklenerek sürdürdüğü konuşmasında, şu sözleri sarf etti:
“Senin seçilmiş olarak siyaset yapma hakkında burada karton bir şey vardı. İl başkanınız var ya sayın il başkanınız, çok hakiki bir konuşma yaptı. Seninki çok sentetikti, çok naylon. O yaptı, dur ben de elime bir kap alayım, yetişeyim. Bunlar halkın gözünden kaçmıyor. Sen kime buradan fort atıyorsun? Senin kıratını da, kalibreni de Dersim halkı da biliyor, Türk halkı da biliyor, bütün ülke de biliyor. Kimler seni aradı, kimler seni teşvik etti, bunlar yarın öbür gün çıkacak. CHP’nin bu yaratıcı seçimini de kutlamadan geçemeyeceğim. Böyle bir günde… Efendim, beyefendi lütfetmiş, Pervin Buldan içeri alındığında şöyle böyle demiş. Onu demeyen kalmadı efendim. Hüner oralarda değil, hüner başka yerlerde; bu hikâyenin kalbi başka bir yerde atıyor. Bu tür ucuz işlere tenezzül etmeyin, sadece kendinizi ucuzlatırsınız. Son söz, bu kadar şeyi hak etmiyorsun, senin tırnağına gelen benim gözüme gelsin. Nereye gidemiyorsan, nereden korkuyorsan beni çağır, şu fukara bedenimi sana eğer siper etmezsem şerefsizim. Çağır beni, sen nereye gitmek diliyorsan bu memlekette ve korktuğun için gidemiyorsan ben senin önüne bedenimi siper ederim. Öyle gelip burada, 2 Kürt vekilin devamsızlık gibi saçma sapan bir gerekçeyle bu meclisten siyaseten tasfiye edilmesi arifesinde onunla ilgili konuşurken, hakiki bir il başkanının… Ki el hayâ vel iman, bizim genel başkanımız cezaevinden o kıratta bir açıklama yaptı. Sen üç dört ihale kaygısıyla buralardan bir şey devşirmeyi umuyorsan vallahi bu zillete değmez.”
Erol ve Önder arasındaki diyalog, tutanaklara şu şekilde geçti:
“GÜRSEL EROL – Haddinizi bilin Beyefendi. Haddinizi bilin, yalan konuşmayın!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER – Senin ceddin bu zillete tenezzül etmedi.
GÜRSEL EROL – Sana yakışmaz bunlar. Yakışmaz bunlar sana. Haddini bil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER – Sayın Başkan, müdahale edin.
GÜRSEL EROL – Haddini bil! Yalan yanlış şeyler söyleme. Konuşma!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyin. Sonra söz gerekirse söz veririm. Lütfen…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER – İki saattir bize dönüp konuşuyordun. Nasıl bir tahammülsüzlük bu? Sen iki saattir bize saydırıyordun.
GÜRSEL EROL- Ben bugüne kadar bu Mecliste efendiliğimden ve saygımdan hiç taviz vermedim. Ama sahtekârlık ve yalancılık yapıyorsun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER – Otur yerine! Otur yerine!
BAŞKAN – Sayın Erol, lütfen…
GÜRSEL EROL – Söylediğin her şey yalan. Senin gibilerden çok gördüm ben.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER- Otur yerine!
BAŞKAN – Lütfen Sayın Erol…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER- Merak ediyorsan gel sana anlatırım.
BAŞKAN – Sayın Önder, siz de Genel Kurula hitap edin.
GÜRSEL EROL – Nişantaşı’nın barlarında eğlenmeye benzemez bu. Haddini bil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER- Sen gel, ben sana anlatırım. Otur yerine!
GÜRSEL EROL – Haddini bil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER- Otur yerine!
BAŞKAN – Sayın Erol, lütfen… Lütfen, müdahale etmeyelim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Cesaret bahsinde, sana aslanım…
GÜRSEL EROL- Cesaret iftira değildir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER- Bana bak aslanım, cesaret bahsinde…
GÜRSEL EROL- Haddini bil, konuşmana dikkat et. Senin karşında başka kimse yok, haddini bil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER- …bizim cesaretimizin zekâtı seni Aslan Yürekli Richard yapar, sen boşver, geç onu. Hey gibi Düzgün Baba, senin türbeni tarumar ettiler HES’lerle. Bu Düzgün Baba’yı ağzına alan… Kimse bir şey demedi ya, insanın o zoruna gidiyor, neyse.”