İç siyasetin malzemesi olan Türkiye-Batı geriliminin Avrupa’da da siyasal sonuçları olabileceğini görmezden geliyoruz.
15 Temmuz rüzgârını arkasına alarak Meclis’ten referandum desteği alan başkanlık anayasası, AKP’li seçmende istenilen ilgiyi toparlayamadı.
Örgüt motivasyonu için düşman şart
Erdoğan ve AKP’nin her şeyden önce kendi tabanını harekete geçirmesi gerektiğini bu yüzden içeride ve dışarıda kutuplaştıran bir dile mecbur olduğunu daha önce de söylemiştik. Bugüne kadar bu dil yeterli etkiyi yaratamadı. Bunun en önemli nedeni hiç kuşku yok ki ‘hayır’ cephesinin başta HDP ve CHP’nin referandum çalışmasını neredeyse görünmeden yapmaları.
AKP ve Erdoğan bugüne kadar kendi tabanını hep karşıtları ile konsolide etti. Kavga etmek için en az iki kişiye ihtiyaç var. Ama şimdilik kavga edecek muhatabı bulmuş değiller. Doğal olarak içeride söylediği sözlerin büyük çoğunluğu duvara vurup geri döndü. Şimdi sınır ötesinde bir ışık yandı. Önce Erdoğan ardından da MHP Lideri Devlet Bahçeli bu ışığa doğru ilk hamlelerini yaptılar.
Almanya çare olur mu?
İki bakanın Almanya’da yapacağı konuşmaların iptali, bunlara Hollanda ve Avusturya’nın eklenmesi bir anda Erdoğan’ın tartışacağı hasmı ortaya çıkarmış oldu. ‘Tüm Batı medeniyeti karşısında mücadele eden bir lider’ ve o lidere devletin bekası için koşulsuz destek veren MHP Genel Başkanı görüntüsü ‘evet’ cephesinde sarılacakları bir can simidi olarak görüldü.
Başbakan Binali Yıldım, Merkel ile görüşüp durumu düzelteceğini açıkladı ama sanırım durumun normale dönmesi Erdoğan ve Bahçeli’nin şu anda isteyeceği en son gelişme olur. Şimdilik AKP tabanında bir dalgalanmaya neden olmamışsa bile en azından konuşmalarındaki coşkuyu artırmışa benziyor. İçeride sürpriz bir gerilim kaynağı bulunmadıkça bu konunun gideri var. Üstelik AKP ve Erdoğan’ın yeniden inisiyatifi ele geçirmek için zamanla yarıştığını unutmamak gerekiyor.
CHP ve muhalefet yine mızıkçılık yaptı
Erdoğan ve Bahçeli, Almanya ile yaşanan krizden daha çok fayda görebilirdi. Ama burada da CHP ve muhalefetin hamleleri istenilen sonucun alınmasının önüne geçti. Muhalefet partilerinin isimleri, önce Alman yetkilileri kınadı ardından da Almanya’daki programlarını iptal ederek tepki gösterdiler. Böylece “Türkiye Devleti’ne karşı kurulan komplonun parçası olma” ithamından da en azından şimdilik kurtulmuş oldular.
Almanya ile büyük bir sorun yaşadığımız ortada. Yasaklar Türkiye’de, Nazi benzetmesi de Almanya’da yankı yaratmış durumda. Ama şu ana kadar büyük bir milli seferberliğe neden olmuş görünmüyor.
Gerilime karşı bağışıklık
Bunun en önemli nedeni AKP döneminde benzer gerilimleri daha önce de yaşamış olmamız. Çok değil 20 ay önce Erdoğan, Almanya için yine Nazı çağrışımı yapan sözler kullanmıştı. O zamanki neden Alman parlamentosundaki Ermeni Soykırımı tasarısıydı. O olaydan birkaç ay sonrası Almanya ile sıkı ilişkiler kurulup Suriyeli göçmenlerle ilgili önemli anlaşmalara imza atılmıştı. Dönüşümlü olarak, Rusya, İsrail, ABD, Fransa, İran gibi birçok ülke ile benzer süreçler yaşandı.
Bu nedenle bugün büyük kriz gibi sunulan gelişmeler toplumda ciddi bir etkiye neden olmuyor. Özellikle son üç yıldır yaşanan gelişmeler krizlere karşı bir çeşit bağışıklık yaratmış gibi. Bu nedenle ihtiyaç olan şey gerilim değil, umut. Onu da şimdiye kadar AKP sunabilmiş değil.
***
Avrupa’yı da etkileyecek
Belki bugünün konusu değil ama son gelişmeler üzerinden tartışmamız gereken bir başka konu daha var. İç siyasetin malzemesi olan Türkiye-Batı geriliminin Avrupa’da da siyasal sonuçları olabileceğini görmezden geliyoruz. Avrupa’da başlangıçta bu tartışmaya mesafeli duran birçok siyasi partinin çok iştahla devreye girdiğini görüyoruz. Özellikle sağ partiler ülkelerinde kendi pozisyonlarını güçlendirmek için Türkiye’ye saldırmanın geçer akçe olduğunu gördüler. Sağ, sağı beslemeye başladı. Bu yaşananların içeride ne etkisi olur bilinmez ama Avrupa’da sağ popülizmin gelişmesine katkı sunduğu kesin.
İç siyasetin malzemesi olan Türkiye-Batı geriliminin Avrupa’da da siyasal sonuçları olabileceğini görmezden geliyoruz.
15 Temmuz rüzgârını arkasına alarak Meclis’ten referandum desteği alan başkanlık anayasası, AKP’li seçmende istenilen ilgiyi toparlayamadı.
Örgüt motivasyonu için düşman şart
Erdoğan ve AKP’nin her şeyden önce kendi tabanını harekete geçirmesi gerektiğini bu yüzden içeride ve dışarıda kutuplaştıran bir dile mecbur olduğunu daha önce de söylemiştik. Bugüne kadar bu dil yeterli etkiyi yaratamadı. Bunun en önemli nedeni hiç kuşku yok ki ‘hayır’ cephesinin başta HDP ve CHP’nin referandum çalışmasını neredeyse görünmeden yapmaları.
AKP ve Erdoğan bugüne kadar kendi tabanını hep karşıtları ile konsolide etti. Kavga etmek için en az iki kişiye ihtiyaç var. Ama şimdilik kavga edecek muhatabı bulmuş değiller. Doğal olarak içeride söylediği sözlerin büyük çoğunluğu duvara vurup geri döndü. Şimdi sınır ötesinde bir ışık yandı. Önce Erdoğan ardından da MHP Lideri Devlet Bahçeli bu ışığa doğru ilk hamlelerini yaptılar.
Almanya çare olur mu?
İki bakanın Almanya’da yapacağı konuşmaların iptali, bunlara Hollanda ve Avusturya’nın eklenmesi bir anda Erdoğan’ın tartışacağı hasmı ortaya çıkarmış oldu. ‘Tüm Batı medeniyeti karşısında mücadele eden bir lider’ ve o lidere devletin bekası için koşulsuz destek veren MHP Genel Başkanı görüntüsü ‘evet’ cephesinde sarılacakları bir can simidi olarak görüldü.
Başbakan Binali Yıldım, Merkel ile görüşüp durumu düzelteceğini açıkladı ama sanırım durumun normale dönmesi Erdoğan ve Bahçeli’nin şu anda isteyeceği en son gelişme olur. Şimdilik AKP tabanında bir dalgalanmaya neden olmamışsa bile en azından konuşmalarındaki coşkuyu artırmışa benziyor. İçeride sürpriz bir gerilim kaynağı bulunmadıkça bu konunun gideri var. Üstelik AKP ve Erdoğan’ın yeniden inisiyatifi ele geçirmek için zamanla yarıştığını unutmamak gerekiyor.
CHP ve muhalefet yine mızıkçılık yaptı
Erdoğan ve Bahçeli, Almanya ile yaşanan krizden daha çok fayda görebilirdi. Ama burada da CHP ve muhalefetin hamleleri istenilen sonucun alınmasının önüne geçti. Muhalefet partilerinin isimleri, önce Alman yetkilileri kınadı ardından da Almanya’daki programlarını iptal ederek tepki gösterdiler. Böylece “Türkiye Devleti’ne karşı kurulan komplonun parçası olma” ithamından da en azından şimdilik kurtulmuş oldular.
Almanya ile büyük bir sorun yaşadığımız ortada. Yasaklar Türkiye’de, Nazi benzetmesi de Almanya’da yankı yaratmış durumda. Ama şu ana kadar büyük bir milli seferberliğe neden olmuş görünmüyor.
Gerilime karşı bağışıklık
Bunun en önemli nedeni AKP döneminde benzer gerilimleri daha önce de yaşamış olmamız. Çok değil 20 ay önce Erdoğan, Almanya için yine Nazı çağrışımı yapan sözler kullanmıştı. O zamanki neden Alman parlamentosundaki Ermeni Soykırımı tasarısıydı. O olaydan birkaç ay sonrası Almanya ile sıkı ilişkiler kurulup Suriyeli göçmenlerle ilgili önemli anlaşmalara imza atılmıştı. Dönüşümlü olarak, Rusya, İsrail, ABD, Fransa, İran gibi birçok ülke ile benzer süreçler yaşandı.
Bu nedenle bugün büyük kriz gibi sunulan gelişmeler toplumda ciddi bir etkiye neden olmuyor. Özellikle son üç yıldır yaşanan gelişmeler krizlere karşı bir çeşit bağışıklık yaratmış gibi. Bu nedenle ihtiyaç olan şey gerilim değil, umut. Onu da şimdiye kadar AKP sunabilmiş değil.
***
Avrupa’yı da etkileyecek
Belki bugünün konusu değil ama son gelişmeler üzerinden tartışmamız gereken bir başka konu daha var. İç siyasetin malzemesi olan Türkiye-Batı geriliminin Avrupa’da da siyasal sonuçları olabileceğini görmezden geliyoruz. Avrupa’da başlangıçta bu tartışmaya mesafeli duran birçok siyasi partinin çok iştahla devreye girdiğini görüyoruz. Özellikle sağ partiler ülkelerinde kendi pozisyonlarını güçlendirmek için Türkiye’ye saldırmanın geçer akçe olduğunu gördüler. Sağ, sağı beslemeye başladı. Bu yaşananların içeride ne etkisi olur bilinmez ama Avrupa’da sağ popülizmin gelişmesine katkı sunduğu kesin.
İç siyasetin malzemesi olan Türkiye-Batı geriliminin Avrupa’da da siyasal sonuçları olabileceğini görmezden geliyoruz.
15 Temmuz rüzgârını arkasına alarak Meclis’ten referandum desteği alan başkanlık anayasası, AKP’li seçmende istenilen ilgiyi toparlayamadı.
Örgüt motivasyonu için düşman şart
Erdoğan ve AKP’nin her şeyden önce kendi tabanını harekete geçirmesi gerektiğini bu yüzden içeride ve dışarıda kutuplaştıran bir dile mecbur olduğunu daha önce de söylemiştik. Bugüne kadar bu dil yeterli etkiyi yaratamadı. Bunun en önemli nedeni hiç kuşku yok ki ‘hayır’ cephesinin başta HDP ve CHP’nin referandum çalışmasını neredeyse görünmeden yapmaları.
AKP ve Erdoğan bugüne kadar kendi tabanını hep karşıtları ile konsolide etti. Kavga etmek için en az iki kişiye ihtiyaç var. Ama şimdilik kavga edecek muhatabı bulmuş değiller. Doğal olarak içeride söylediği sözlerin büyük çoğunluğu duvara vurup geri döndü. Şimdi sınır ötesinde bir ışık yandı. Önce Erdoğan ardından da MHP Lideri Devlet Bahçeli bu ışığa doğru ilk hamlelerini yaptılar.
Almanya çare olur mu?
İki bakanın Almanya’da yapacağı konuşmaların iptali, bunlara Hollanda ve Avusturya’nın eklenmesi bir anda Erdoğan’ın tartışacağı hasmı ortaya çıkarmış oldu. ‘Tüm Batı medeniyeti karşısında mücadele eden bir lider’ ve o lidere devletin bekası için koşulsuz destek veren MHP Genel Başkanı görüntüsü ‘evet’ cephesinde sarılacakları bir can simidi olarak görüldü.
Başbakan Binali Yıldım, Merkel ile görüşüp durumu düzelteceğini açıkladı ama sanırım durumun normale dönmesi Erdoğan ve Bahçeli’nin şu anda isteyeceği en son gelişme olur. Şimdilik AKP tabanında bir dalgalanmaya neden olmamışsa bile en azından konuşmalarındaki coşkuyu artırmışa benziyor. İçeride sürpriz bir gerilim kaynağı bulunmadıkça bu konunun gideri var. Üstelik AKP ve Erdoğan’ın yeniden inisiyatifi ele geçirmek için zamanla yarıştığını unutmamak gerekiyor.
CHP ve muhalefet yine mızıkçılık yaptı
Erdoğan ve Bahçeli, Almanya ile yaşanan krizden daha çok fayda görebilirdi. Ama burada da CHP ve muhalefetin hamleleri istenilen sonucun alınmasının önüne geçti. Muhalefet partilerinin isimleri, önce Alman yetkilileri kınadı ardından da Almanya’daki programlarını iptal ederek tepki gösterdiler. Böylece “Türkiye Devleti’ne karşı kurulan komplonun parçası olma” ithamından da en azından şimdilik kurtulmuş oldular.
Almanya ile büyük bir sorun yaşadığımız ortada. Yasaklar Türkiye’de, Nazi benzetmesi de Almanya’da yankı yaratmış durumda. Ama şu ana kadar büyük bir milli seferberliğe neden olmuş görünmüyor.
Gerilime karşı bağışıklık
Bunun en önemli nedeni AKP döneminde benzer gerilimleri daha önce de yaşamış olmamız. Çok değil 20 ay önce Erdoğan, Almanya için yine Nazı çağrışımı yapan sözler kullanmıştı. O zamanki neden Alman parlamentosundaki Ermeni Soykırımı tasarısıydı. O olaydan birkaç ay sonrası Almanya ile sıkı ilişkiler kurulup Suriyeli göçmenlerle ilgili önemli anlaşmalara imza atılmıştı. Dönüşümlü olarak, Rusya, İsrail, ABD, Fransa, İran gibi birçok ülke ile benzer süreçler yaşandı.
Bu nedenle bugün büyük kriz gibi sunulan gelişmeler toplumda ciddi bir etkiye neden olmuyor. Özellikle son üç yıldır yaşanan gelişmeler krizlere karşı bir çeşit bağışıklık yaratmış gibi. Bu nedenle ihtiyaç olan şey gerilim değil, umut. Onu da şimdiye kadar AKP sunabilmiş değil.
***
Avrupa’yı da etkileyecek
Belki bugünün konusu değil ama son gelişmeler üzerinden tartışmamız gereken bir başka konu daha var. İç siyasetin malzemesi olan Türkiye-Batı geriliminin Avrupa’da da siyasal sonuçları olabileceğini görmezden geliyoruz. Avrupa’da başlangıçta bu tartışmaya mesafeli duran birçok siyasi partinin çok iştahla devreye girdiğini görüyoruz. Özellikle sağ partiler ülkelerinde kendi pozisyonlarını güçlendirmek için Türkiye’ye saldırmanın geçer akçe olduğunu gördüler. Sağ, sağı beslemeye başladı. Bu yaşananların içeride ne etkisi olur bilinmez ama Avrupa’da sağ popülizmin gelişmesine katkı sunduğu kesin.
İç siyasetin malzemesi olan Türkiye-Batı geriliminin Avrupa’da da siyasal sonuçları olabileceğini görmezden geliyoruz.
15 Temmuz rüzgârını arkasına alarak Meclis’ten referandum desteği alan başkanlık anayasası, AKP’li seçmende istenilen ilgiyi toparlayamadı.
Örgüt motivasyonu için düşman şart
Erdoğan ve AKP’nin her şeyden önce kendi tabanını harekete geçirmesi gerektiğini bu yüzden içeride ve dışarıda kutuplaştıran bir dile mecbur olduğunu daha önce de söylemiştik. Bugüne kadar bu dil yeterli etkiyi yaratamadı. Bunun en önemli nedeni hiç kuşku yok ki ‘hayır’ cephesinin başta HDP ve CHP’nin referandum çalışmasını neredeyse görünmeden yapmaları.
AKP ve Erdoğan bugüne kadar kendi tabanını hep karşıtları ile konsolide etti. Kavga etmek için en az iki kişiye ihtiyaç var. Ama şimdilik kavga edecek muhatabı bulmuş değiller. Doğal olarak içeride söylediği sözlerin büyük çoğunluğu duvara vurup geri döndü. Şimdi sınır ötesinde bir ışık yandı. Önce Erdoğan ardından da MHP Lideri Devlet Bahçeli bu ışığa doğru ilk hamlelerini yaptılar.
Almanya çare olur mu?
İki bakanın Almanya’da yapacağı konuşmaların iptali, bunlara Hollanda ve Avusturya’nın eklenmesi bir anda Erdoğan’ın tartışacağı hasmı ortaya çıkarmış oldu. ‘Tüm Batı medeniyeti karşısında mücadele eden bir lider’ ve o lidere devletin bekası için koşulsuz destek veren MHP Genel Başkanı görüntüsü ‘evet’ cephesinde sarılacakları bir can simidi olarak görüldü.
Başbakan Binali Yıldım, Merkel ile görüşüp durumu düzelteceğini açıkladı ama sanırım durumun normale dönmesi Erdoğan ve Bahçeli’nin şu anda isteyeceği en son gelişme olur. Şimdilik AKP tabanında bir dalgalanmaya neden olmamışsa bile en azından konuşmalarındaki coşkuyu artırmışa benziyor. İçeride sürpriz bir gerilim kaynağı bulunmadıkça bu konunun gideri var. Üstelik AKP ve Erdoğan’ın yeniden inisiyatifi ele geçirmek için zamanla yarıştığını unutmamak gerekiyor.
CHP ve muhalefet yine mızıkçılık yaptı
Erdoğan ve Bahçeli, Almanya ile yaşanan krizden daha çok fayda görebilirdi. Ama burada da CHP ve muhalefetin hamleleri istenilen sonucun alınmasının önüne geçti. Muhalefet partilerinin isimleri, önce Alman yetkilileri kınadı ardından da Almanya’daki programlarını iptal ederek tepki gösterdiler. Böylece “Türkiye Devleti’ne karşı kurulan komplonun parçası olma” ithamından da en azından şimdilik kurtulmuş oldular.
Almanya ile büyük bir sorun yaşadığımız ortada. Yasaklar Türkiye’de, Nazi benzetmesi de Almanya’da yankı yaratmış durumda. Ama şu ana kadar büyük bir milli seferberliğe neden olmuş görünmüyor.
Gerilime karşı bağışıklık
Bunun en önemli nedeni AKP döneminde benzer gerilimleri daha önce de yaşamış olmamız. Çok değil 20 ay önce Erdoğan, Almanya için yine Nazı çağrışımı yapan sözler kullanmıştı. O zamanki neden Alman parlamentosundaki Ermeni Soykırımı tasarısıydı. O olaydan birkaç ay sonrası Almanya ile sıkı ilişkiler kurulup Suriyeli göçmenlerle ilgili önemli anlaşmalara imza atılmıştı. Dönüşümlü olarak, Rusya, İsrail, ABD, Fransa, İran gibi birçok ülke ile benzer süreçler yaşandı.
Bu nedenle bugün büyük kriz gibi sunulan gelişmeler toplumda ciddi bir etkiye neden olmuyor. Özellikle son üç yıldır yaşanan gelişmeler krizlere karşı bir çeşit bağışıklık yaratmış gibi. Bu nedenle ihtiyaç olan şey gerilim değil, umut. Onu da şimdiye kadar AKP sunabilmiş değil.
***
Avrupa’yı da etkileyecek
Belki bugünün konusu değil ama son gelişmeler üzerinden tartışmamız gereken bir başka konu daha var. İç siyasetin malzemesi olan Türkiye-Batı geriliminin Avrupa’da da siyasal sonuçları olabileceğini görmezden geliyoruz. Avrupa’da başlangıçta bu tartışmaya mesafeli duran birçok siyasi partinin çok iştahla devreye girdiğini görüyoruz. Özellikle sağ partiler ülkelerinde kendi pozisyonlarını güçlendirmek için Türkiye’ye saldırmanın geçer akçe olduğunu gördüler. Sağ, sağı beslemeye başladı. Bu yaşananların içeride ne etkisi olur bilinmez ama Avrupa’da sağ popülizmin gelişmesine katkı sunduğu kesin.