El Nusracı katili çektiği o kare dünyanın en iyisi seçildi.
Burhan Özbilici, World Press Photo Vakfı’nın verdiği uluslararası önemli prestije sahip yılın basın fotoğrafı ödülünü kazandı.
Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Rus Büyükelçi’yi öldüren El Nusra’cı polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş’ı görüntüleyen Özbilici saldırı anında insanlar kaçışırken soğuk kanlı bir şekilde deklanşöre basarak o anı ölümsüzleştirmişti. Suikastçı polisi ve salonda yaşananları an be an fotoğraflayan Özbilici, “Bu başarı benim birikimim. Bu başarıda sevdiklerimin, dostarımın, meslektaşlarımın payı büyük. Ben orada sadece işimi yaptım” dedi.
BU ÖDÜLÜ KAZANAN İKİNCİ TÜRK
AP Foto Muhabiri Özbilici, 1955 yılından bu yana düzenlenen yarışmada büyük ödülü kazanan ikinci Türk oldu. 1984 yılında Erzincan Depremi’nde çektiği kare ile Hürriyet Foto Muhabiri Mustafa Bozdemir bu ödülü kazanan ilk Türk olmuştu. Her yıl 128 ülkeden 6 bine yakın fotoğrafçının katıldığı ve 90 bin fotoğrafın değerlendirildiği yarışmada Yılın Basın Fotoğrafı 16 kategoride dereceye giren fotoğraflar arasından seçiliyor.
İŞİMİ YAPTIM FOTOĞRAF ÇEKTİM
Burhan Özbilici, AP için o fotoğrafların hikayesini kaleme alırken rutin bir sergi açılışı olarak düşündüğü etkinlikte çekeceği fotoğrafların, Rusya-Türkiye ilişkileri temalı haberlerde kullanabileceklerini düşündüğünü, ancak sevdiği bir diplomatın ölümüne tanık olduğunu aktarmıştı. Özbilici, o fotoğrafın öyküsüne ilişkin özetle şunları söylemişti:“Sanat galerisine gittiğimde açılış başlamıştı. Karlov’un konuşmaya başlamasıyla büyükelçiye yaklaştım. Büyükelçi konuşurken ne kadar sakin ve alçakgönüllü sözler söylediğini düşündüm. Sonra birbirini izleyen silah sesleri geldi ve panik oluştu. En az sekiz silah sesi yükseldi. Kıyamet koptu. İnsanlar çığlık atıyor, kolonların arkasına ya da masa altlarına saklanıyor, yere yatıyorlardı. Korktum, kafam karıştı, bir duvarın arkasına sığındım ve işimi yaptım, fotoğraf çektim. Büyükelçinin bedeni yere düştü, benden birkaç adım öteye. Ne gerçekleştiğini anlamam birkaç saniyemi aldı. Bir adam önümde ölmüştü, bir hayat gözlerimin önünde yitip gitmişti.
ÖLSEM BİLE GAZETECİYDİM
Polis Mevlüt Mert Altıntaş, salondakilere silah tutarak Türkçe ve Arapça konuşmalar yaptığı sırada kendimi uygun bir yere konumladım. Başta suikatçiyi neyin harekete geçirdiğini anlamadım. Çeçen bir militan olabileceğini düşündüm. Ancak daha sonra Halep’le ilgili bağırdığını söylediler. Saldırgan galeyana gelmişti. Büyükelçinin bedeninin yanında geziniyor, duvardaki bazı fotoğrafları yere çalıyordu. Ben elbette korkmuştum ve saldırganın bana doğru dönme tehlikesini biliyordum. Ama biraz ilerledim ve onu çektim. Düşündüğüm şuydu, ‘Buradayım. Yaralansam ya da ölsem bile ben bir gazeteciyim. İşimi yapmak zorundayım.’ Hiç fotoğraf çekmeden kaçabilirdim ama insanlar bana ‘Neden fotoğraf çekmedin’ diye sorarsa doğru düzgün bir cevap veremezdim. Çatışma bölgelerinde fotoğraf çekerken ölen arkadaşlarımı ve meslektaşlarımı bile düşündüm. Fotoğrafları servis etmek için ofise döndüğümde şok oldum. Saldırganın fotoğraflarında büyükelçi konuştuğu sırada arkasında yer aldığını görünce inanamadım. Sanki bir arkadaş ya da bir koruma gibiydi.”