Ahmet Kekeç: Fena hâlde harcadığımı ileri sürdüğünüz yazar, (Nagehan Alçı) bazı AK Partililerden daha net.
Ahmet Kekeç’in “Hemen heveslenmeyin gevşekler” başlığıyla yayımlanan (10 Mayıs 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Evet, heveslenmeyin… “Ayar” verdiğimi düşündüğünüz ve niyeyse “yağlarınızın eridiğini” ekleme gereği duyduğunuz (ne bitmez kin varmış arkadaş sizde!) o yazarla bir kavgam, bir çekişmem, bir alıp veremediğim bulunmuyor.
Sadece, “tartıştığı konunun cahili” olduğunu (yani örneklemelerinin yanlış olduğunu) söyledim.
Kimseye bodoslamadan “sen cahilsin” demedim.
Kaldı ki, “cahil” dediğimi ve “fena halde harcadığımı” ileri sürdüğünüz yazar, referandum sürecinde bazı AK Partililerden daha net tavır aldı.
Bu yönüyle, karnından konuşan gevşeklerden ve siyaset hırsızlarından ayrılıyor.
Daha net.
Daha tutarlı.
Kusura bakmasınlar ama (gevşeklerden ve siyaset hırsızlarından söz ediyorum) 17/25 Aralık’tan sonra çok kötü bir sınav verdiler; bugün “Niçin bizi görmüyor?” diye şekvada bulundukları Reis’lerini sattılar, Reis’lerinin harcanmasına göz yumdular, Reis’lerini harcayanlara “içerik” ve “malzeme” ürettiler.
Referandum sürecinde de “hayır” cephesinde yer aldılar, “hayır” için çalıştılar.
Hatırlatmayı görev addediyorum:
Nefretle andıkları o yazarın iddiaları, “İslamcılık” kavramının merkeze konulduğu tartışmanın taraflarını (yani “tasfiye ediliyoruz” diye ağlaşan gevşekleri ve İslamcılıklarıyla AK Parti’yi borçlandıran çevreleri) ilgilendiriyor.
Bir “yer kapma” ve “yakın olma” savaşı içinde olmadığım için beni bağlamıyor. Bağlamaz.
Dediğim budur ve nettir!
Ne olmuştu?
Türkiye’de parlamenter sistemi bitiren “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin yüzde 51.4 “evet” oyu ile kabul edildiğinin açıklandığı halk oylamasına giden süreçte, iktidara yakın medyada ileri sürülen “AKP içinde ‘gizli hayırcı’lar var” iddiasıyla başlayan tartışmalar, gazeteci Cem Küçük’ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da yollarını ayırması lazım” ifadesi ile boyutlandı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “mahalle”de yaşanan tartışmalara yorumu ise, “İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’ deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz” oldu. “Kim Erdoğan’a daha yakın” boyutuna da taşan tartışmaya ilişkin olarak Erdoğan’ın yaptığı son gönderme, “kimsenin kendisi adına konuşamayacağı, aksini iddia etmenin fitne anlamı taşıdığı” oldu.
“Mahalle”deki tartışmaları köşesine taşıyan Nagehan Alçı, tarafların Yeni Şafak yazarları Aydın Ünal ve Salih Tuna ile Star yazarları Ahmet Kekeç ve Ahmet Taşgetiren çevresinde konumlandığını iddia ederek şunları yazdı:
“Bu savaşın birçok cephesi mevcut. Öncelikle Star gazetesinde Ahmet Taşgetiren-Ahmet Kekeç, Yeni Şafak gazetesinde ise Salih Tuna-Aydın Ünal kavgası çok uzun süredir devam ediyor. Burada ismi geçen dört yazar da kendilerini İslamcı olarak tanımlıyorlar. Fakat kavga sırasında bir taraf öbürünü İslamcı olmamakla itham ediyor hatta çok ağır sözler sarf ediyor. Bu saflaşmada Kemal Öztürk ve İsmail Kılıçarslan gibi İslamcılar, Ünal-Taşgetiren kanadını Turgay Güler ve Cem Küçük gibi İslamcılar Kekeç-Tuna tarafını destekliyor. Bu dört isim de söylediğim gibi kendini İslamcı olarak tanımlıyor ama yine birbirilerini İslamcı olmamakla itham ediyorlar. Ayrıca Karar gazetesinde toplanan İslamcı yazarlar ve Akif Beki ilk kanadı destekliyor. Karar’daki İslamcılar ve Beki, olayı bir İslamcılar-Pelikancılar kavgası olarak görüyor. Karar’ı hedef alan İslamcılar ise bu grubun Erdoğan düşmanı bir çete olduğunu iddia ediyor.”
Star yazarı Ahmet Kekeç ise söz konusu yazısı nedeniyle Nagehan Alçı’ya tepki gösterdi; “Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi, gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor” ifadesini kullandı.
Ahmet Kekeç: Fena hâlde harcadığımı ileri sürdüğünüz yazar, (Nagehan Alçı) bazı AK Partililerden daha net.
Ahmet Kekeç’in “Hemen heveslenmeyin gevşekler” başlığıyla yayımlanan (10 Mayıs 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Evet, heveslenmeyin… “Ayar” verdiğimi düşündüğünüz ve niyeyse “yağlarınızın eridiğini” ekleme gereği duyduğunuz (ne bitmez kin varmış arkadaş sizde!) o yazarla bir kavgam, bir çekişmem, bir alıp veremediğim bulunmuyor.
Sadece, “tartıştığı konunun cahili” olduğunu (yani örneklemelerinin yanlış olduğunu) söyledim.
Kimseye bodoslamadan “sen cahilsin” demedim.
Kaldı ki, “cahil” dediğimi ve “fena halde harcadığımı” ileri sürdüğünüz yazar, referandum sürecinde bazı AK Partililerden daha net tavır aldı.
Bu yönüyle, karnından konuşan gevşeklerden ve siyaset hırsızlarından ayrılıyor.
Daha net.
Daha tutarlı.
Kusura bakmasınlar ama (gevşeklerden ve siyaset hırsızlarından söz ediyorum) 17/25 Aralık’tan sonra çok kötü bir sınav verdiler; bugün “Niçin bizi görmüyor?” diye şekvada bulundukları Reis’lerini sattılar, Reis’lerinin harcanmasına göz yumdular, Reis’lerini harcayanlara “içerik” ve “malzeme” ürettiler.
Referandum sürecinde de “hayır” cephesinde yer aldılar, “hayır” için çalıştılar.
Hatırlatmayı görev addediyorum:
Nefretle andıkları o yazarın iddiaları, “İslamcılık” kavramının merkeze konulduğu tartışmanın taraflarını (yani “tasfiye ediliyoruz” diye ağlaşan gevşekleri ve İslamcılıklarıyla AK Parti’yi borçlandıran çevreleri) ilgilendiriyor.
Bir “yer kapma” ve “yakın olma” savaşı içinde olmadığım için beni bağlamıyor. Bağlamaz.
Dediğim budur ve nettir!
Ne olmuştu?
Türkiye’de parlamenter sistemi bitiren “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin yüzde 51.4 “evet” oyu ile kabul edildiğinin açıklandığı halk oylamasına giden süreçte, iktidara yakın medyada ileri sürülen “AKP içinde ‘gizli hayırcı’lar var” iddiasıyla başlayan tartışmalar, gazeteci Cem Küçük’ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da yollarını ayırması lazım” ifadesi ile boyutlandı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “mahalle”de yaşanan tartışmalara yorumu ise, “İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’ deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz” oldu. “Kim Erdoğan’a daha yakın” boyutuna da taşan tartışmaya ilişkin olarak Erdoğan’ın yaptığı son gönderme, “kimsenin kendisi adına konuşamayacağı, aksini iddia etmenin fitne anlamı taşıdığı” oldu.
“Mahalle”deki tartışmaları köşesine taşıyan Nagehan Alçı, tarafların Yeni Şafak yazarları Aydın Ünal ve Salih Tuna ile Star yazarları Ahmet Kekeç ve Ahmet Taşgetiren çevresinde konumlandığını iddia ederek şunları yazdı:
“Bu savaşın birçok cephesi mevcut. Öncelikle Star gazetesinde Ahmet Taşgetiren-Ahmet Kekeç, Yeni Şafak gazetesinde ise Salih Tuna-Aydın Ünal kavgası çok uzun süredir devam ediyor. Burada ismi geçen dört yazar da kendilerini İslamcı olarak tanımlıyorlar. Fakat kavga sırasında bir taraf öbürünü İslamcı olmamakla itham ediyor hatta çok ağır sözler sarf ediyor. Bu saflaşmada Kemal Öztürk ve İsmail Kılıçarslan gibi İslamcılar, Ünal-Taşgetiren kanadını Turgay Güler ve Cem Küçük gibi İslamcılar Kekeç-Tuna tarafını destekliyor. Bu dört isim de söylediğim gibi kendini İslamcı olarak tanımlıyor ama yine birbirilerini İslamcı olmamakla itham ediyorlar. Ayrıca Karar gazetesinde toplanan İslamcı yazarlar ve Akif Beki ilk kanadı destekliyor. Karar’daki İslamcılar ve Beki, olayı bir İslamcılar-Pelikancılar kavgası olarak görüyor. Karar’ı hedef alan İslamcılar ise bu grubun Erdoğan düşmanı bir çete olduğunu iddia ediyor.”
Star yazarı Ahmet Kekeç ise söz konusu yazısı nedeniyle Nagehan Alçı’ya tepki gösterdi; “Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi, gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor” ifadesini kullandı.
Ahmet Kekeç: Fena hâlde harcadığımı ileri sürdüğünüz yazar, (Nagehan Alçı) bazı AK Partililerden daha net.
Ahmet Kekeç’in “Hemen heveslenmeyin gevşekler” başlığıyla yayımlanan (10 Mayıs 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Evet, heveslenmeyin… “Ayar” verdiğimi düşündüğünüz ve niyeyse “yağlarınızın eridiğini” ekleme gereği duyduğunuz (ne bitmez kin varmış arkadaş sizde!) o yazarla bir kavgam, bir çekişmem, bir alıp veremediğim bulunmuyor.
Sadece, “tartıştığı konunun cahili” olduğunu (yani örneklemelerinin yanlış olduğunu) söyledim.
Kimseye bodoslamadan “sen cahilsin” demedim.
Kaldı ki, “cahil” dediğimi ve “fena halde harcadığımı” ileri sürdüğünüz yazar, referandum sürecinde bazı AK Partililerden daha net tavır aldı.
Bu yönüyle, karnından konuşan gevşeklerden ve siyaset hırsızlarından ayrılıyor.
Daha net.
Daha tutarlı.
Kusura bakmasınlar ama (gevşeklerden ve siyaset hırsızlarından söz ediyorum) 17/25 Aralık’tan sonra çok kötü bir sınav verdiler; bugün “Niçin bizi görmüyor?” diye şekvada bulundukları Reis’lerini sattılar, Reis’lerinin harcanmasına göz yumdular, Reis’lerini harcayanlara “içerik” ve “malzeme” ürettiler.
Referandum sürecinde de “hayır” cephesinde yer aldılar, “hayır” için çalıştılar.
Hatırlatmayı görev addediyorum:
Nefretle andıkları o yazarın iddiaları, “İslamcılık” kavramının merkeze konulduğu tartışmanın taraflarını (yani “tasfiye ediliyoruz” diye ağlaşan gevşekleri ve İslamcılıklarıyla AK Parti’yi borçlandıran çevreleri) ilgilendiriyor.
Bir “yer kapma” ve “yakın olma” savaşı içinde olmadığım için beni bağlamıyor. Bağlamaz.
Dediğim budur ve nettir!
Ne olmuştu?
Türkiye’de parlamenter sistemi bitiren “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin yüzde 51.4 “evet” oyu ile kabul edildiğinin açıklandığı halk oylamasına giden süreçte, iktidara yakın medyada ileri sürülen “AKP içinde ‘gizli hayırcı’lar var” iddiasıyla başlayan tartışmalar, gazeteci Cem Küçük’ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da yollarını ayırması lazım” ifadesi ile boyutlandı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “mahalle”de yaşanan tartışmalara yorumu ise, “İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’ deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz” oldu. “Kim Erdoğan’a daha yakın” boyutuna da taşan tartışmaya ilişkin olarak Erdoğan’ın yaptığı son gönderme, “kimsenin kendisi adına konuşamayacağı, aksini iddia etmenin fitne anlamı taşıdığı” oldu.
“Mahalle”deki tartışmaları köşesine taşıyan Nagehan Alçı, tarafların Yeni Şafak yazarları Aydın Ünal ve Salih Tuna ile Star yazarları Ahmet Kekeç ve Ahmet Taşgetiren çevresinde konumlandığını iddia ederek şunları yazdı:
“Bu savaşın birçok cephesi mevcut. Öncelikle Star gazetesinde Ahmet Taşgetiren-Ahmet Kekeç, Yeni Şafak gazetesinde ise Salih Tuna-Aydın Ünal kavgası çok uzun süredir devam ediyor. Burada ismi geçen dört yazar da kendilerini İslamcı olarak tanımlıyorlar. Fakat kavga sırasında bir taraf öbürünü İslamcı olmamakla itham ediyor hatta çok ağır sözler sarf ediyor. Bu saflaşmada Kemal Öztürk ve İsmail Kılıçarslan gibi İslamcılar, Ünal-Taşgetiren kanadını Turgay Güler ve Cem Küçük gibi İslamcılar Kekeç-Tuna tarafını destekliyor. Bu dört isim de söylediğim gibi kendini İslamcı olarak tanımlıyor ama yine birbirilerini İslamcı olmamakla itham ediyorlar. Ayrıca Karar gazetesinde toplanan İslamcı yazarlar ve Akif Beki ilk kanadı destekliyor. Karar’daki İslamcılar ve Beki, olayı bir İslamcılar-Pelikancılar kavgası olarak görüyor. Karar’ı hedef alan İslamcılar ise bu grubun Erdoğan düşmanı bir çete olduğunu iddia ediyor.”
Star yazarı Ahmet Kekeç ise söz konusu yazısı nedeniyle Nagehan Alçı’ya tepki gösterdi; “Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi, gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor” ifadesini kullandı.
Ahmet Kekeç: Fena hâlde harcadığımı ileri sürdüğünüz yazar, (Nagehan Alçı) bazı AK Partililerden daha net.
Ahmet Kekeç’in “Hemen heveslenmeyin gevşekler” başlığıyla yayımlanan (10 Mayıs 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Evet, heveslenmeyin… “Ayar” verdiğimi düşündüğünüz ve niyeyse “yağlarınızın eridiğini” ekleme gereği duyduğunuz (ne bitmez kin varmış arkadaş sizde!) o yazarla bir kavgam, bir çekişmem, bir alıp veremediğim bulunmuyor.
Sadece, “tartıştığı konunun cahili” olduğunu (yani örneklemelerinin yanlış olduğunu) söyledim.
Kimseye bodoslamadan “sen cahilsin” demedim.
Kaldı ki, “cahil” dediğimi ve “fena halde harcadığımı” ileri sürdüğünüz yazar, referandum sürecinde bazı AK Partililerden daha net tavır aldı.
Bu yönüyle, karnından konuşan gevşeklerden ve siyaset hırsızlarından ayrılıyor.
Daha net.
Daha tutarlı.
Kusura bakmasınlar ama (gevşeklerden ve siyaset hırsızlarından söz ediyorum) 17/25 Aralık’tan sonra çok kötü bir sınav verdiler; bugün “Niçin bizi görmüyor?” diye şekvada bulundukları Reis’lerini sattılar, Reis’lerinin harcanmasına göz yumdular, Reis’lerini harcayanlara “içerik” ve “malzeme” ürettiler.
Referandum sürecinde de “hayır” cephesinde yer aldılar, “hayır” için çalıştılar.
Hatırlatmayı görev addediyorum:
Nefretle andıkları o yazarın iddiaları, “İslamcılık” kavramının merkeze konulduğu tartışmanın taraflarını (yani “tasfiye ediliyoruz” diye ağlaşan gevşekleri ve İslamcılıklarıyla AK Parti’yi borçlandıran çevreleri) ilgilendiriyor.
Bir “yer kapma” ve “yakın olma” savaşı içinde olmadığım için beni bağlamıyor. Bağlamaz.
Dediğim budur ve nettir!
Ne olmuştu?
Türkiye’de parlamenter sistemi bitiren “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin yüzde 51.4 “evet” oyu ile kabul edildiğinin açıklandığı halk oylamasına giden süreçte, iktidara yakın medyada ileri sürülen “AKP içinde ‘gizli hayırcı’lar var” iddiasıyla başlayan tartışmalar, gazeteci Cem Küçük’ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da yollarını ayırması lazım” ifadesi ile boyutlandı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “mahalle”de yaşanan tartışmalara yorumu ise, “İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’ deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz” oldu. “Kim Erdoğan’a daha yakın” boyutuna da taşan tartışmaya ilişkin olarak Erdoğan’ın yaptığı son gönderme, “kimsenin kendisi adına konuşamayacağı, aksini iddia etmenin fitne anlamı taşıdığı” oldu.
“Mahalle”deki tartışmaları köşesine taşıyan Nagehan Alçı, tarafların Yeni Şafak yazarları Aydın Ünal ve Salih Tuna ile Star yazarları Ahmet Kekeç ve Ahmet Taşgetiren çevresinde konumlandığını iddia ederek şunları yazdı:
“Bu savaşın birçok cephesi mevcut. Öncelikle Star gazetesinde Ahmet Taşgetiren-Ahmet Kekeç, Yeni Şafak gazetesinde ise Salih Tuna-Aydın Ünal kavgası çok uzun süredir devam ediyor. Burada ismi geçen dört yazar da kendilerini İslamcı olarak tanımlıyorlar. Fakat kavga sırasında bir taraf öbürünü İslamcı olmamakla itham ediyor hatta çok ağır sözler sarf ediyor. Bu saflaşmada Kemal Öztürk ve İsmail Kılıçarslan gibi İslamcılar, Ünal-Taşgetiren kanadını Turgay Güler ve Cem Küçük gibi İslamcılar Kekeç-Tuna tarafını destekliyor. Bu dört isim de söylediğim gibi kendini İslamcı olarak tanımlıyor ama yine birbirilerini İslamcı olmamakla itham ediyorlar. Ayrıca Karar gazetesinde toplanan İslamcı yazarlar ve Akif Beki ilk kanadı destekliyor. Karar’daki İslamcılar ve Beki, olayı bir İslamcılar-Pelikancılar kavgası olarak görüyor. Karar’ı hedef alan İslamcılar ise bu grubun Erdoğan düşmanı bir çete olduğunu iddia ediyor.”
Star yazarı Ahmet Kekeç ise söz konusu yazısı nedeniyle Nagehan Alçı’ya tepki gösterdi; “Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi, gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor” ifadesini kullandı.