Gazeteci Yazar Mümtazer Türköne bugünkü yazısında AKP iktidarının geleceğine dair çok tartışılacak bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı:
ERBAKAN’IN TARTIŞILAN SÖZLERİ
“Bu sözü çoğunluk “kanlı mı olacak kansız mı” diye hatırlıyor. Doğrusu, başlıkta olduğu gibi: “tatlı mı, kanlı mı?”
Pasajın tamamını nakledeyim:
“Refah Partisi iktidara gelecek, Adil Düzen kurulacak! O halde sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı? Tatlı mı olacak, kanlı mı?”
Erbakan, 13 Nisan 1994’te Meclis grubunda yaptığı bu konuşmanın devamını çok yumuşak bir üslupla sürdürüyor. Böyle sert konuşmak istemediğini, ama karşılarına çıkan “terörizm” yüzünden bu tabirleri kullanmaya mecbur kaldıklarını, gerçekte barıştan, huzurdan ve kardeşlikten yana olduklarını söylüyor.
Üslup Erbakan’a ve Milli Görüşçülere pek uygun değildi, bu yüzden olsa gerek çok ses getirdi. Sonunda bu söz siyasi literatüre “kanlı mı, kansız mı?” mottosu şeklinde yerleşip saltanatını ilan etti. “Saltanat” sözünü boşuna kullanmıyorum; yakın siyasi tarihimizin köşe taşları bu sözün üzerine yerleştirildi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı yıllar sonra, bu sözden çok ürktüklerini ve harekete geçtiklerini itiraf etti. 28 Şubat Süreci enerjisini ve gerekçesini, bu sözün yol açtığı fırtınalardan aldı. Türkiye’nin kendine has diyalektiği bu söz ile harekete geçti ve önce postmodern darbe, sonra 2002’de AK Parti iktidarının yoluna taşları bu çelişkilerle döşedi.
DEMOKRASİ PARADOKSU
Erbakan, Refah Partisi’nin müstakbel iktidarına karşı, laiklik endişesini gerekçe göstererek “geçit vermeyiz” diyen Cumhuriyetin zinde güçlerine çizgiyi aşan bir tehditte bulunuyordu. “İktidara gelirseniz şeriat düzeni kuracaksınız, laiklik elden gidecek, sonra da demokrasi” diyordu karşısındakiler. Erbakan’ın “Geçiş dönemi” dediği buydu. Ve bu sorun, aslında demokrasinin temel paradokslarından birine dairdi:
Demokrasinin imkanları ile iktidarı ele geçirenler demokrasiyi ortadan kaldırırsa ne olacak?
İktidarı verirseniz demokrasi sona erecek, vermezseniz sandığın hükmüne karşı çıkmış demokrasiyi bu sefer siz ortadan kaldırmış olacaksınız.Paradoks çözülmedi, fiilen ertelendi.
SORUNUN ÇÖZÜLMEDİĞİ ZAMANLAR
Ne zamana kadar?
Bugüne kadar.
23 yıl sonra, sandıktan aldıkları iktidarı sandığa teslim edecekler mi?
Herkesin cevabını aradığı soru bu.
SORUNUN SÜREKLİLİĞİ
Döndük dolaştık başladığımız yere geldik.
Bu sorunun cevabına göre, Erbakan’ın karşısında değil tam olarak durduğu yerdeyiz.
“Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı?”
“Ya gitmezlerse?”
GEÇİŞ DÖNEMİ VE SANDIK
Sandıkla gelen, sandıkla gitmezse ne yapacaksınız?
Demokrasi tarihinin bu en yakıcı sorusu, şimdi kanlı-canlı şekilde önümüzde duruyor.
Muhalif kanatta genel kanaat, bu sorunun kışkırttığı bir kaos ortamına giriş yaptığımız yolunda. “Kaybedeceğini bildiği sandığa neden gitsin? Bu yüzden elinde fırsat varken sandıkta kendisini yenecek rakibini yok edecek operasyonlar düzenliyor. Durum bundan ibaret.”
Bu yoruma göre, sandıkla gelenin “seçimle gitmem” diye ayak diremesi ile karşı karşıyayız. Muhalefete yönelik baskılama operasyonları bu şekilde algılanıyor.
SANDIKLA GELENİN SANDIKLA GİTMEMESİ
Ne yapacağız?
Başladığımız nokta: Sandıkla gitmeyeceğini bildiğiniz adamın sandıkla gelmesine nasıl izin verdiniz?
Teorik olarak çözümsüz görünen bu paradoks gerçekten bir kabus gibi siyasi hayatımızın üzerine çökmüş olabilir mi?
Hayır.
Bir kar-zarar hesabına, rasyonel bir muhakemeye ihtiyacımız var.
CEZAYİR ÖRNEĞİ VE DERSLER
Erbakan’ın bu sözleri söylediği tarihten tam beş yıl önce Cezayir’de aynı problem gündeme geldi. FIS (İslami Selamet Cephesi- Front Islamic Salvation) mahalli seçimleri % 80’in üzerinde oyla, ezici şekilde kazandı. Hemen ertesinde yapılacak genel seçimlerde de oyları silip süpüreceği anlaşıldı. FIS, iktidara geldiğinde Şeriat kuralları uygulayacağını ilan etmişti. Cezayir’den önce Fransa başta olmak üzere Avrupa’da hemen şu tartışma başladı: Demokrasiyi ortadan kaldıracağını söyleyen bir partiye iktidar teslim edilir mi? Uzun tartışmalardan sonra “edilemez” hükmü verildi. Sonuçta iktidar çok az oy alan FLN’e teslim edildi.
CEZAYİR’İN SONUCU
Sonuç?
İç savaş çıktı. Onbinlerce insan öldü. Ülke yıllarca kaos içinde kaldı.
TÜRKİYE’NİN BAŞARISI VE DERSLERİ
Malum: Türkiye bambaşka bir yolda ilerledi.
İslamcı parti, yediği dayaklardan dersler çıkartarak yeni bir kalıba döküldü. Adını, Muhafazakar Demokrasi koydu. Muhafazakar- sağ partilerin geleneğini tevarüs etti. 23 yıllık iktidarının ilk yarısında İslamcılığın yanında liberal ortak paydalarla hemen herkesi çatısı altına aldı, ideolojik bagajını boşalttı, tam olarak kitle partisine dönüştü.
İKİNCİ YARIDAKİ OTORİTERLEŞME
İkinci yarıda ise artan otoriterleşme ve kişisel güç temerküzü ile demokrasiden uzaklaştı.
23 yıl, Sartori’nin belirlediği dört seçim dönemlik standarda göre hakim tek parti düzenine geçtiğimiz intibaı uyandırsa da bu doğru değil. İsveç, İtalya, Japonya, Hindistan ve Meksika’da bu süreyi aşan tek parti iktidarları mevcut. Ancak AK Parti örneği 2015 yılında, bu modeli sona erdiriyor ve ancak MHP desteği ile iktidarını sürdürebiliyor. Mahalli seçimlerdeki hezimeti tartışma götürmez şekilde ortada.
SEÇİM KAYBINDAN SONRA
Demek ki seçim kaybetmiş bir partiden bahsediyoruz. Yine ve bütünüyle kaybedebilir.
O zaman soruyu biraz daha ayrıntılı hale getirelim. AK Parti’nin kimyasında hangi element geçiş dönemini sertleştiriyor?
Cevap, Milli Görüş gömleğini çıkarmadan önceki bileşenlere uzanıyor.
GEÇİŞ DÖNEMİ SORUNU VE MUHALEFETİN SABRI
Türkiye, 1994’de Erbakan’ın provakatif şekilde Türk siyasetinin zembereğine yerleştirdiği şu geçiş dönemi sorununu, son 23 yılda en az zarar görecek şekilde sindirdi ve yönetti. Bu sonuç AK Parti’nin esnekliğinin yanında muhalefetin başarısı oldu.
23 yıl iktidar dairesinin dışında kalanlar iyi sabrettiler ve dayandılar.
MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN BİRİKİMİ
Kimse çıkıp da Erbakan gibi tehdit savurmuyor.
Öncekinden farklı olarak bir geçiş dönemi sorununun ötesinde demokrasinin vazgeçilmezine dair bir sorun yaşıyoruz. Serbest ve adil seçimlerle, eşit rekabetle iktidarın belirlenmesi sorunu.
GELECEK İÇİN BİR UMUT
Kanlı bir değişim ihtimali hiç yok. Şiddetsiz ve barışçı bir düzlemde kaldığı sürece demokrasinin bu zorlu paradoksu da kolayca aşılır. Burası Türkiye: Halk desteği azalan bir iktidarı hiçbir güç ayakta tutamaz.
BİR GÜÇ DEĞİŞİMİ VE DEMOKRASİNİN GÜCÜ
Kim elindeki gücü bırakmak ister?
Kim, meşru olmayan bir gücün kullanılmasına izin verir?
Geçiş süreci güllük gülistanlık olmayacak ama çok sıkıntılı da olmayacak.”