Ülkücü gelenekten gelen siyaset bilimci, akademisyen Mümtaz’er Türköne, Avrupa Şampiyonası karşılaşmasında Avusturya-Türkiye maçında yaptığı bozkurt işareti nedeniyle UEFA’dan 2 maç men cezası alan Merih Demiral üzerinden büyüyen tartışmayı mercek altına aldı. “Kurt, Türklerin sembolü müdür?” başlıklı yazı kaleme alan Türköne, “Baş parmakla orta iki parmağı birleştirip, serçe ve işaret parmağı kaldırarak yapılan ‘Bozkurt’ işareti, çok eski bir gelenek değil. İlk defa Elçibey zamanında Azerbaycan’da icat edildi ve oradan Türkiye’de Türkçülüğün sembolü olarak siyasî literatüre dahil oldu. 70’lerin son beş yılını Ülkü Ocakları Merkezinde geçiren biri olarak söylüyorum: Bizim zamanımızda böyle bir işaret yoktu” dedi.
Türköne, “Başparmak ile yapılan “bir” işareti, Arap intifadasından sonra yaygınlaşan dört, yani “Rabia” işareti, solun kullandığı “V” yani zafer işareti gibi Bozkurt işareti de sadece 90’lardan itibaren Türkçü-Turancı geleneğin sembolü haline geldi” bilgisini paylaştı.
“Bugün siyasî bir sembole dönüşen kurt figürü, gerçekten Türk tarihinin bağrından mı çıkıyor?” sorusunu yönelten Türköne, şunları söyledi:
“Kurt sadece Türklerin değil, Romalıların, Spartalıların, Perslerin, Partların, Hititlerin ve Trakya’ya adını veren Traklara mensup olan Daçyalıların mitolojisinde de yer alıyor. Hatta Roma’yı kuran Remus ve Romulus kardeşlerin bir dişi kurt tarafından emzirilişi 25 asırdan daha eski heykellerde bile yer alan bir efsane olarak bizim lise tarih kitaplarımızda bile konu ediliyor. Şayet meseleyi en gerçek haliyle öğrenmek isterseniz büyük alim Mircae Eliade’nin eserlerine, özellikle Daçyalılar hakkında yazdıklarına bakmanızı öneririm.
Meselenin özü şöyle: Doğudan batıya birbirinden çok uzak halklar arasında bile, işlediği bir suçtan dolayı aforoz edilip klan (kabile) dışına sürülen kişilere o toplumun dilinde “kurt” adı veriliyor. Genel kural olarak Mitolojiler, bilinen bir kelimeye yüklenen ikinci bir anlamın asıl anlamın yerine kullanılmasından türer. Bugün adını “taşkafa” koyduğunuz birinin, bundan bin yıl sonra taştan yapılmış kafaya sahip biri olarak düşünüldüğünü varsayın. Dişi kurt tarafından emzirilen Remus-Romulus hikâyesine benzeyen menşe veya türeyiş efsanelerindeki dişi kurt, muhtemelen kabile dışına sürülen ve yalnız yaşayan bir kadını temsil etmektedir. Göktürk kağanının, bir dağın tepesine çıkarttığı kızlarının bir erkek kurt ile evlenip çocuk yapmaları da böyle olmalı. Nitekim Roma’nın kuruluş hikâyesi, farklı kabilelerden sürülen erkeklerin bir eşkiya sürüsü gibi örgütlenmelerini ve yerli halk Sabinaların kızlarını kaçırıp aile kurmalarını ve yerleşik hayata geçişlerini anlatır. Aynı şekilde “Kurt Savaşçılar” motifi, sadece Orta Asya’da değil neredeyse savaşçı bütün eski halklarda mevcuttur.”
‘SELÇUKLU VE OSMANLI TARİHİNDE KURDUN PATİLERİNİN İZİ NEREDEYSE HİÇ YOKTUR’
Türklerin tarihinde kurt motifinin 20. yüzyılın başlarında yaygınlık kazandığına dikkat çeken Türköne, Turkish Post‘ta yer alan yazısına şöyle devam etti:
“Bizim tarihimizde ve kültürümüzde bugün yüklendiği sembolik anlamıyla kurt motifinin yaygınlık kazanması 20. yüzyılın başlarındadır. Çin kaynaklarına münhasır bilgi kırıntılarından, çok sonra metne geçirilen Oğuznamelerden böyle bir motifi çıkartıp “Türklüğün sembolü” mertebesine yükseltmek neredeyse imkânsızdır. Gökalp’in, sonra Yakup Kadri’nin rehber-lider kurt figürüne dayanan Ergenekon efsanesinin kaynağı Reşidüddin’in tarihidir ve bu kitapta bu hikâye bir Moğol efsanesi olarak yer almaktadır. Ziya Gökalp’i, Yakup Kadri’yi sonra Fuat Köprülü, Bahaeddin Ögel gibi tarihçilerin gayretini o dönemlerin şartları ile açıklamak doğru olacaktır. Cumhuriyet kurucu mitlere ihtiyaç duymuştu. Yok oluşun eşiğine gelmiş bir milletin silkinip, bir liderin peşinde sıkıştığı dar boğazdan kurtuluşunu sembolize eden bu türden efsanelere müracaat edildi.
Bir devleti temsil eden bayrak fikri 19. yüzyıldan geriye gitmediği için Göktürklerin bayrağındaki kurt figürünün hayal gücünün eseri olduğunu söylerken, diğer hayvan figürleri kadar olmasa da kurt figürüne bazı objelerde rastlandığını belirtelim. Yırtıcı hayvanlardan aslan, kaplan, pars, kuşlardan şahin, kartal, doğan erkek ismi olarak kullanılırken, göçebe-otlakçı Türkler daha çok evcil hayvanların isimlerine müracaat etmişlerdir. Akkoyunlular, Karakoyunlular, Karakeçililer, Sarıkeçililer gibi ilk ikisi devlet adına kadar yükselmiş evcil hayvana nispetle isim almak daha yaygındır. Yeniçerilerin sembolünün Turna olduğunu da hatırlatalım. Kurdun askerî yetenekleri temsil etmesi dışında birleştirici-temsil edici siyasî bir sembol olarak kullanıldığına dair tarihimizde sağlam bir delil bulunmamaktadır. Hele Selçuklu ve Osmanlı tarihinde kurdun patilerinin izi neredeyse hiç yoktur.”