“Anne, katillere açık görüş var da babama niye yok?”
Hürriyet yazarı Ayşe Arman’ın, Nazire Gürsel’in açıklamalarına da yer verdiği (19 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Ne büyük acılar yaşanıyor!
Henüz hakkında iddianame bile hazırlanmamış olan Kadri Gürsel 3 aydır içeride. Daha ne kadar yatacağı da belli değil. 9 yaşındaki oğlu Erdem de babasını, bu üç ayda sadece bir kere görebilmiş.
Annesine soruyor:
“Anne, katillere açık görüş var da babama neden yok!”
Nazire Gürsel, “Ne cevap vereceğimi bilemedim! Ömrümün en çaresiz anıydı!” diyor. Nazire Gürsel’e sordum…
Eşiniz Kadri Gürsel sizce neden içeride?
Cumhuriyet gazetesine yönelik bir operasyonun neticesi. Kadri de bir şekilde torbaya girdi…
Daha iddianame bile yok ortada, bu nasıl iş? Neden içeride?
Bizi en çok üzen ve yaralayan işte bu husus! Elimizden bir şey gelmiyor ne yazık ki. Tüm tutuklu eşleri olarak bir an önce iddianamenin çıkmasını diliyoruz. Hukuki süreç işlesin artık. Tutukluluk ceza olmasın. Tek isteğimiz bu. Sanırım bu kadarına hakkımız var.
Siz sükûnetinizi nasıl koruyorsunuz?
9 yaşındaki oğlum Erdem en büyük yardımcım. Tabii ki o bunun farkında bile değil. Ama sorumluluk duygusu ağır basarsa, sükûnet de kendiliğinden geliyor. İki de kedimiz var, Badem ve Griş, onların dahi psikolojisi bozulmasın diye uğraşıyorum. Günlük rutini bozmamaya çalışıyorum. Bu hem benim hem onlar için en iyisi…
O meşhur palto olayının ayrıntılarını anlatır mısınız?
Ah evet! Aslında kaban. Ekim sonuydu Kadri’yi aldıklarında. Polislerle gittiğinde üzerinde hafif bir şey vardı. Silivri’ye nakledildikten sonra havalar soğudu. Evdekilerden birini getirmemi istedi haliyle. Ancak götürdüğüm 3 kaban da geri döndü. Bazısı rengi, bazısı kapüşonlu vesaire diye. Çok fazla şart varmış meğer. En sonunda tam onların istediği gibi bir kaban ve ayakkabı almaya karar verdim sıfırdan. Levent’te bir alışveriş merkezinde girdiğim her iki mağazada da hayatımın şokunu yaşadım. Ne istediğimi söyleyince, gayet nazik bir biçimde “Cezaevi için mi hanımefendi?” demesinler mi! Arkasından ikinci soru: “Eşiniz gazeteci mi, yoksa akademisyen mi? Sizin gibi çok kişi geliyor ve biz artık görür görmez anlıyoruz!” Yani mağazaya kararlı bir şekilde giren ve belli bir ürünü tarif eden eşler varmış. Ne acı değil mi? Neyse, bu aldıklarım sorunsuz geçti…
Hayatınız ne kadar zorlaştı?
En büyük zorluk tabii ki 22 yıldır birlikte uyuduğunuz, birlikte yemek yediğiniz ve bir anlamda tüm hayatınızı paylaştığınız insanın bir anda yanınızdan alınıp, belirsiz bir sürece sürüklenmesi. Ve her sabah uyandığınızda bu acıyla yeniden ve yeniden yüzleşmeniz. Ben sabahları neşeyle yataktan fırlayan az sayıda kişiden biriydim sanırım. Artık değilim. Ve 15 kilo verdim bu süreçte. Şaka değil yaşadıklarımız…
Sıranın Kadri Gürsel’e de geleceğini düşünüyor muydunuz?
Bu işler sırayla mı bilmiyorum ama hayır düşünmemiştim. Kadri de düşünmedi. Hep “Kimseye hakaret etmiyorum, sadece analiz yapıyorum!” derdi. Zaten Kadri’nin asla kişilerle işi olmaz…
Sizce, siz de mi cezalandırıldınız?
Elbette. Çünkü en büyük acıyı aileler çekiyor. Ama bana en çok koyan Erdem’in de cezalandırılması bu süreçte. Neredeyse 3 ay oluyor, babasını bir kez görebildi. O da yılbaşı nedeniyle. Sesini 2 kez duydu.
Oğlunuza olan biteni nasıl izah ediyorsunuz?
Bazen edemiyorum. Erdem sıradan bir çocuk değil tahmin edeceğiniz üzere. Bizim çocuğumuz olduğu için ona göre şekillendi ve çok olgun. Her şeyi olduğu gibi anlattık. Ama gene de çocuk tabii. İkide bir, “Tamam anladım ama ne zaman çıkacak. İddianame nedir?” vesaire gibi sorular soruyor tabii…
Kadri Gürsel ve terörist kelimelerini yan yana görebileceğiniz aklınıza gelir miydi?
Asla! Terörün ve teröristin nasıl bir şey olduğunu sanırım herkes yaşayarak öğrendi artık bu memlekette. Kalemşorlar, terörist ise kendini ve araçları patlatanlara ne diyeceğiz o zaman? IPI (International Press Institute/Uluslarlarası Basın Enstitüsü) Viyana açıklama yayınladı. “Bu acınası iddialara gülüp geçebilirdik ama gülemiyoruz maalesef. Çünkü ailelerin hayatını mahvettiniz” şeklinde.
Onu ziyarete giderken ne hissediyorsunuz?
Karmaşık duygular. Her cuma baş ağrısıyla uyanıyorum bir kere. Kadri çok iyi yetişmiş ve hayatının her alanında bunun hakkını vermiş biri. Net. Her seferinde aynı duygu, “Bizim burada ne işimiz var?” Ama heyecan da oluyor tabii…
Kendinizi en çaresiz hissettiğiniz an?
Erdem, bir şekilde katillere ve tecavüzcülere yani adi suçlulara açık görüş hakkı (ayda bir) olduğunu öğrenmiş. Bize ise, sadece 2 ayda bir. “Anne, katillere var da babama neden yok!” diye sorduğu an, ömrümün en çaresiz anıydı.
Görüşte ne tür şeyler yaşanıyor?
Bizim genelde esprili geçiyor. Ancak içeridekiler dışarıdaki olaylara çok hassas. Birinin hastalık ya da ölüm haberi en zoru. İçeridekiler bunu binle çarparak yaşıyor. Onu bırakın, çocukların sınavlardan aldığı notlar bile koskoca adamların gözlerinin dolmasına yetebiliyor. Başka bir dünya. Duyguları hep binlerle çarparak yaşıyorsunuz. Hem onlar hem bizler…
Hasta olacak diye korkuyor musunuz?
Evet tabii. Çünkü içeride hasta olmak çok büyük zorluklar yaşamak demek. Bir kere yakını olarak hiçbir şekilde ulaşamıyorsunuz. Hiçbir söz hakkınız yok. Allah’a emanet…
En son ne zaman ağladınız?
Valla ben pek ağlak biri değilim. Yakın zamanda sorulmamış olsaydı bu soru, “Hatırlamıyorum!” derdim. Ama Beşiktaş’ta 40’tan fazla şehit verdiğimiz geceden sonra çok ağladım. Sanki her şey çökmüş gibi geldi bir anda. “Artık bu kadarı fazla!” hissi. Bizim evimize çok yakındı. Evde Erdem’le yapayalnızdık. Patlamanın şiddetinden olayın büyüklüğü belliydi. Öyle çok ağladım ki, Erdem de korkup ağlamaya başladı. Onun üzerine kendimi biraz toparladım…
“Anne, katillere açık görüş var da babama niye yok?”
Hürriyet yazarı Ayşe Arman’ın, Nazire Gürsel’in açıklamalarına da yer verdiği (19 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Ne büyük acılar yaşanıyor!
Henüz hakkında iddianame bile hazırlanmamış olan Kadri Gürsel 3 aydır içeride. Daha ne kadar yatacağı da belli değil. 9 yaşındaki oğlu Erdem de babasını, bu üç ayda sadece bir kere görebilmiş.
Annesine soruyor:
“Anne, katillere açık görüş var da babama neden yok!”
Nazire Gürsel, “Ne cevap vereceğimi bilemedim! Ömrümün en çaresiz anıydı!” diyor. Nazire Gürsel’e sordum…
Eşiniz Kadri Gürsel sizce neden içeride?
Cumhuriyet gazetesine yönelik bir operasyonun neticesi. Kadri de bir şekilde torbaya girdi…
Daha iddianame bile yok ortada, bu nasıl iş? Neden içeride?
Bizi en çok üzen ve yaralayan işte bu husus! Elimizden bir şey gelmiyor ne yazık ki. Tüm tutuklu eşleri olarak bir an önce iddianamenin çıkmasını diliyoruz. Hukuki süreç işlesin artık. Tutukluluk ceza olmasın. Tek isteğimiz bu. Sanırım bu kadarına hakkımız var.
Siz sükûnetinizi nasıl koruyorsunuz?
9 yaşındaki oğlum Erdem en büyük yardımcım. Tabii ki o bunun farkında bile değil. Ama sorumluluk duygusu ağır basarsa, sükûnet de kendiliğinden geliyor. İki de kedimiz var, Badem ve Griş, onların dahi psikolojisi bozulmasın diye uğraşıyorum. Günlük rutini bozmamaya çalışıyorum. Bu hem benim hem onlar için en iyisi…
O meşhur palto olayının ayrıntılarını anlatır mısınız?
Ah evet! Aslında kaban. Ekim sonuydu Kadri’yi aldıklarında. Polislerle gittiğinde üzerinde hafif bir şey vardı. Silivri’ye nakledildikten sonra havalar soğudu. Evdekilerden birini getirmemi istedi haliyle. Ancak götürdüğüm 3 kaban da geri döndü. Bazısı rengi, bazısı kapüşonlu vesaire diye. Çok fazla şart varmış meğer. En sonunda tam onların istediği gibi bir kaban ve ayakkabı almaya karar verdim sıfırdan. Levent’te bir alışveriş merkezinde girdiğim her iki mağazada da hayatımın şokunu yaşadım. Ne istediğimi söyleyince, gayet nazik bir biçimde “Cezaevi için mi hanımefendi?” demesinler mi! Arkasından ikinci soru: “Eşiniz gazeteci mi, yoksa akademisyen mi? Sizin gibi çok kişi geliyor ve biz artık görür görmez anlıyoruz!” Yani mağazaya kararlı bir şekilde giren ve belli bir ürünü tarif eden eşler varmış. Ne acı değil mi? Neyse, bu aldıklarım sorunsuz geçti…
Hayatınız ne kadar zorlaştı?
En büyük zorluk tabii ki 22 yıldır birlikte uyuduğunuz, birlikte yemek yediğiniz ve bir anlamda tüm hayatınızı paylaştığınız insanın bir anda yanınızdan alınıp, belirsiz bir sürece sürüklenmesi. Ve her sabah uyandığınızda bu acıyla yeniden ve yeniden yüzleşmeniz. Ben sabahları neşeyle yataktan fırlayan az sayıda kişiden biriydim sanırım. Artık değilim. Ve 15 kilo verdim bu süreçte. Şaka değil yaşadıklarımız…
Sıranın Kadri Gürsel’e de geleceğini düşünüyor muydunuz?
Bu işler sırayla mı bilmiyorum ama hayır düşünmemiştim. Kadri de düşünmedi. Hep “Kimseye hakaret etmiyorum, sadece analiz yapıyorum!” derdi. Zaten Kadri’nin asla kişilerle işi olmaz…
Sizce, siz de mi cezalandırıldınız?
Elbette. Çünkü en büyük acıyı aileler çekiyor. Ama bana en çok koyan Erdem’in de cezalandırılması bu süreçte. Neredeyse 3 ay oluyor, babasını bir kez görebildi. O da yılbaşı nedeniyle. Sesini 2 kez duydu.
Oğlunuza olan biteni nasıl izah ediyorsunuz?
Bazen edemiyorum. Erdem sıradan bir çocuk değil tahmin edeceğiniz üzere. Bizim çocuğumuz olduğu için ona göre şekillendi ve çok olgun. Her şeyi olduğu gibi anlattık. Ama gene de çocuk tabii. İkide bir, “Tamam anladım ama ne zaman çıkacak. İddianame nedir?” vesaire gibi sorular soruyor tabii…
Kadri Gürsel ve terörist kelimelerini yan yana görebileceğiniz aklınıza gelir miydi?
Asla! Terörün ve teröristin nasıl bir şey olduğunu sanırım herkes yaşayarak öğrendi artık bu memlekette. Kalemşorlar, terörist ise kendini ve araçları patlatanlara ne diyeceğiz o zaman? IPI (International Press Institute/Uluslarlarası Basın Enstitüsü) Viyana açıklama yayınladı. “Bu acınası iddialara gülüp geçebilirdik ama gülemiyoruz maalesef. Çünkü ailelerin hayatını mahvettiniz” şeklinde.
Onu ziyarete giderken ne hissediyorsunuz?
Karmaşık duygular. Her cuma baş ağrısıyla uyanıyorum bir kere. Kadri çok iyi yetişmiş ve hayatının her alanında bunun hakkını vermiş biri. Net. Her seferinde aynı duygu, “Bizim burada ne işimiz var?” Ama heyecan da oluyor tabii…
Kendinizi en çaresiz hissettiğiniz an?
Erdem, bir şekilde katillere ve tecavüzcülere yani adi suçlulara açık görüş hakkı (ayda bir) olduğunu öğrenmiş. Bize ise, sadece 2 ayda bir. “Anne, katillere var da babama neden yok!” diye sorduğu an, ömrümün en çaresiz anıydı.
Görüşte ne tür şeyler yaşanıyor?
Bizim genelde esprili geçiyor. Ancak içeridekiler dışarıdaki olaylara çok hassas. Birinin hastalık ya da ölüm haberi en zoru. İçeridekiler bunu binle çarparak yaşıyor. Onu bırakın, çocukların sınavlardan aldığı notlar bile koskoca adamların gözlerinin dolmasına yetebiliyor. Başka bir dünya. Duyguları hep binlerle çarparak yaşıyorsunuz. Hem onlar hem bizler…
Hasta olacak diye korkuyor musunuz?
Evet tabii. Çünkü içeride hasta olmak çok büyük zorluklar yaşamak demek. Bir kere yakını olarak hiçbir şekilde ulaşamıyorsunuz. Hiçbir söz hakkınız yok. Allah’a emanet…
En son ne zaman ağladınız?
Valla ben pek ağlak biri değilim. Yakın zamanda sorulmamış olsaydı bu soru, “Hatırlamıyorum!” derdim. Ama Beşiktaş’ta 40’tan fazla şehit verdiğimiz geceden sonra çok ağladım. Sanki her şey çökmüş gibi geldi bir anda. “Artık bu kadarı fazla!” hissi. Bizim evimize çok yakındı. Evde Erdem’le yapayalnızdık. Patlamanın şiddetinden olayın büyüklüğü belliydi. Öyle çok ağladım ki, Erdem de korkup ağlamaya başladı. Onun üzerine kendimi biraz toparladım…
“Anne, katillere açık görüş var da babama niye yok?”
Hürriyet yazarı Ayşe Arman’ın, Nazire Gürsel’in açıklamalarına da yer verdiği (19 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Ne büyük acılar yaşanıyor!
Henüz hakkında iddianame bile hazırlanmamış olan Kadri Gürsel 3 aydır içeride. Daha ne kadar yatacağı da belli değil. 9 yaşındaki oğlu Erdem de babasını, bu üç ayda sadece bir kere görebilmiş.
Annesine soruyor:
“Anne, katillere açık görüş var da babama neden yok!”
Nazire Gürsel, “Ne cevap vereceğimi bilemedim! Ömrümün en çaresiz anıydı!” diyor. Nazire Gürsel’e sordum…
Eşiniz Kadri Gürsel sizce neden içeride?
Cumhuriyet gazetesine yönelik bir operasyonun neticesi. Kadri de bir şekilde torbaya girdi…
Daha iddianame bile yok ortada, bu nasıl iş? Neden içeride?
Bizi en çok üzen ve yaralayan işte bu husus! Elimizden bir şey gelmiyor ne yazık ki. Tüm tutuklu eşleri olarak bir an önce iddianamenin çıkmasını diliyoruz. Hukuki süreç işlesin artık. Tutukluluk ceza olmasın. Tek isteğimiz bu. Sanırım bu kadarına hakkımız var.
Siz sükûnetinizi nasıl koruyorsunuz?
9 yaşındaki oğlum Erdem en büyük yardımcım. Tabii ki o bunun farkında bile değil. Ama sorumluluk duygusu ağır basarsa, sükûnet de kendiliğinden geliyor. İki de kedimiz var, Badem ve Griş, onların dahi psikolojisi bozulmasın diye uğraşıyorum. Günlük rutini bozmamaya çalışıyorum. Bu hem benim hem onlar için en iyisi…
O meşhur palto olayının ayrıntılarını anlatır mısınız?
Ah evet! Aslında kaban. Ekim sonuydu Kadri’yi aldıklarında. Polislerle gittiğinde üzerinde hafif bir şey vardı. Silivri’ye nakledildikten sonra havalar soğudu. Evdekilerden birini getirmemi istedi haliyle. Ancak götürdüğüm 3 kaban da geri döndü. Bazısı rengi, bazısı kapüşonlu vesaire diye. Çok fazla şart varmış meğer. En sonunda tam onların istediği gibi bir kaban ve ayakkabı almaya karar verdim sıfırdan. Levent’te bir alışveriş merkezinde girdiğim her iki mağazada da hayatımın şokunu yaşadım. Ne istediğimi söyleyince, gayet nazik bir biçimde “Cezaevi için mi hanımefendi?” demesinler mi! Arkasından ikinci soru: “Eşiniz gazeteci mi, yoksa akademisyen mi? Sizin gibi çok kişi geliyor ve biz artık görür görmez anlıyoruz!” Yani mağazaya kararlı bir şekilde giren ve belli bir ürünü tarif eden eşler varmış. Ne acı değil mi? Neyse, bu aldıklarım sorunsuz geçti…
Hayatınız ne kadar zorlaştı?
En büyük zorluk tabii ki 22 yıldır birlikte uyuduğunuz, birlikte yemek yediğiniz ve bir anlamda tüm hayatınızı paylaştığınız insanın bir anda yanınızdan alınıp, belirsiz bir sürece sürüklenmesi. Ve her sabah uyandığınızda bu acıyla yeniden ve yeniden yüzleşmeniz. Ben sabahları neşeyle yataktan fırlayan az sayıda kişiden biriydim sanırım. Artık değilim. Ve 15 kilo verdim bu süreçte. Şaka değil yaşadıklarımız…
Sıranın Kadri Gürsel’e de geleceğini düşünüyor muydunuz?
Bu işler sırayla mı bilmiyorum ama hayır düşünmemiştim. Kadri de düşünmedi. Hep “Kimseye hakaret etmiyorum, sadece analiz yapıyorum!” derdi. Zaten Kadri’nin asla kişilerle işi olmaz…
Sizce, siz de mi cezalandırıldınız?
Elbette. Çünkü en büyük acıyı aileler çekiyor. Ama bana en çok koyan Erdem’in de cezalandırılması bu süreçte. Neredeyse 3 ay oluyor, babasını bir kez görebildi. O da yılbaşı nedeniyle. Sesini 2 kez duydu.
Oğlunuza olan biteni nasıl izah ediyorsunuz?
Bazen edemiyorum. Erdem sıradan bir çocuk değil tahmin edeceğiniz üzere. Bizim çocuğumuz olduğu için ona göre şekillendi ve çok olgun. Her şeyi olduğu gibi anlattık. Ama gene de çocuk tabii. İkide bir, “Tamam anladım ama ne zaman çıkacak. İddianame nedir?” vesaire gibi sorular soruyor tabii…
Kadri Gürsel ve terörist kelimelerini yan yana görebileceğiniz aklınıza gelir miydi?
Asla! Terörün ve teröristin nasıl bir şey olduğunu sanırım herkes yaşayarak öğrendi artık bu memlekette. Kalemşorlar, terörist ise kendini ve araçları patlatanlara ne diyeceğiz o zaman? IPI (International Press Institute/Uluslarlarası Basın Enstitüsü) Viyana açıklama yayınladı. “Bu acınası iddialara gülüp geçebilirdik ama gülemiyoruz maalesef. Çünkü ailelerin hayatını mahvettiniz” şeklinde.
Onu ziyarete giderken ne hissediyorsunuz?
Karmaşık duygular. Her cuma baş ağrısıyla uyanıyorum bir kere. Kadri çok iyi yetişmiş ve hayatının her alanında bunun hakkını vermiş biri. Net. Her seferinde aynı duygu, “Bizim burada ne işimiz var?” Ama heyecan da oluyor tabii…
Kendinizi en çaresiz hissettiğiniz an?
Erdem, bir şekilde katillere ve tecavüzcülere yani adi suçlulara açık görüş hakkı (ayda bir) olduğunu öğrenmiş. Bize ise, sadece 2 ayda bir. “Anne, katillere var da babama neden yok!” diye sorduğu an, ömrümün en çaresiz anıydı.
Görüşte ne tür şeyler yaşanıyor?
Bizim genelde esprili geçiyor. Ancak içeridekiler dışarıdaki olaylara çok hassas. Birinin hastalık ya da ölüm haberi en zoru. İçeridekiler bunu binle çarparak yaşıyor. Onu bırakın, çocukların sınavlardan aldığı notlar bile koskoca adamların gözlerinin dolmasına yetebiliyor. Başka bir dünya. Duyguları hep binlerle çarparak yaşıyorsunuz. Hem onlar hem bizler…
Hasta olacak diye korkuyor musunuz?
Evet tabii. Çünkü içeride hasta olmak çok büyük zorluklar yaşamak demek. Bir kere yakını olarak hiçbir şekilde ulaşamıyorsunuz. Hiçbir söz hakkınız yok. Allah’a emanet…
En son ne zaman ağladınız?
Valla ben pek ağlak biri değilim. Yakın zamanda sorulmamış olsaydı bu soru, “Hatırlamıyorum!” derdim. Ama Beşiktaş’ta 40’tan fazla şehit verdiğimiz geceden sonra çok ağladım. Sanki her şey çökmüş gibi geldi bir anda. “Artık bu kadarı fazla!” hissi. Bizim evimize çok yakındı. Evde Erdem’le yapayalnızdık. Patlamanın şiddetinden olayın büyüklüğü belliydi. Öyle çok ağladım ki, Erdem de korkup ağlamaya başladı. Onun üzerine kendimi biraz toparladım…
“Anne, katillere açık görüş var da babama niye yok?”
Hürriyet yazarı Ayşe Arman’ın, Nazire Gürsel’in açıklamalarına da yer verdiği (19 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Ne büyük acılar yaşanıyor!
Henüz hakkında iddianame bile hazırlanmamış olan Kadri Gürsel 3 aydır içeride. Daha ne kadar yatacağı da belli değil. 9 yaşındaki oğlu Erdem de babasını, bu üç ayda sadece bir kere görebilmiş.
Annesine soruyor:
“Anne, katillere açık görüş var da babama neden yok!”
Nazire Gürsel, “Ne cevap vereceğimi bilemedim! Ömrümün en çaresiz anıydı!” diyor. Nazire Gürsel’e sordum…
Eşiniz Kadri Gürsel sizce neden içeride?
Cumhuriyet gazetesine yönelik bir operasyonun neticesi. Kadri de bir şekilde torbaya girdi…
Daha iddianame bile yok ortada, bu nasıl iş? Neden içeride?
Bizi en çok üzen ve yaralayan işte bu husus! Elimizden bir şey gelmiyor ne yazık ki. Tüm tutuklu eşleri olarak bir an önce iddianamenin çıkmasını diliyoruz. Hukuki süreç işlesin artık. Tutukluluk ceza olmasın. Tek isteğimiz bu. Sanırım bu kadarına hakkımız var.
Siz sükûnetinizi nasıl koruyorsunuz?
9 yaşındaki oğlum Erdem en büyük yardımcım. Tabii ki o bunun farkında bile değil. Ama sorumluluk duygusu ağır basarsa, sükûnet de kendiliğinden geliyor. İki de kedimiz var, Badem ve Griş, onların dahi psikolojisi bozulmasın diye uğraşıyorum. Günlük rutini bozmamaya çalışıyorum. Bu hem benim hem onlar için en iyisi…
O meşhur palto olayının ayrıntılarını anlatır mısınız?
Ah evet! Aslında kaban. Ekim sonuydu Kadri’yi aldıklarında. Polislerle gittiğinde üzerinde hafif bir şey vardı. Silivri’ye nakledildikten sonra havalar soğudu. Evdekilerden birini getirmemi istedi haliyle. Ancak götürdüğüm 3 kaban da geri döndü. Bazısı rengi, bazısı kapüşonlu vesaire diye. Çok fazla şart varmış meğer. En sonunda tam onların istediği gibi bir kaban ve ayakkabı almaya karar verdim sıfırdan. Levent’te bir alışveriş merkezinde girdiğim her iki mağazada da hayatımın şokunu yaşadım. Ne istediğimi söyleyince, gayet nazik bir biçimde “Cezaevi için mi hanımefendi?” demesinler mi! Arkasından ikinci soru: “Eşiniz gazeteci mi, yoksa akademisyen mi? Sizin gibi çok kişi geliyor ve biz artık görür görmez anlıyoruz!” Yani mağazaya kararlı bir şekilde giren ve belli bir ürünü tarif eden eşler varmış. Ne acı değil mi? Neyse, bu aldıklarım sorunsuz geçti…
Hayatınız ne kadar zorlaştı?
En büyük zorluk tabii ki 22 yıldır birlikte uyuduğunuz, birlikte yemek yediğiniz ve bir anlamda tüm hayatınızı paylaştığınız insanın bir anda yanınızdan alınıp, belirsiz bir sürece sürüklenmesi. Ve her sabah uyandığınızda bu acıyla yeniden ve yeniden yüzleşmeniz. Ben sabahları neşeyle yataktan fırlayan az sayıda kişiden biriydim sanırım. Artık değilim. Ve 15 kilo verdim bu süreçte. Şaka değil yaşadıklarımız…
Sıranın Kadri Gürsel’e de geleceğini düşünüyor muydunuz?
Bu işler sırayla mı bilmiyorum ama hayır düşünmemiştim. Kadri de düşünmedi. Hep “Kimseye hakaret etmiyorum, sadece analiz yapıyorum!” derdi. Zaten Kadri’nin asla kişilerle işi olmaz…
Sizce, siz de mi cezalandırıldınız?
Elbette. Çünkü en büyük acıyı aileler çekiyor. Ama bana en çok koyan Erdem’in de cezalandırılması bu süreçte. Neredeyse 3 ay oluyor, babasını bir kez görebildi. O da yılbaşı nedeniyle. Sesini 2 kez duydu.
Oğlunuza olan biteni nasıl izah ediyorsunuz?
Bazen edemiyorum. Erdem sıradan bir çocuk değil tahmin edeceğiniz üzere. Bizim çocuğumuz olduğu için ona göre şekillendi ve çok olgun. Her şeyi olduğu gibi anlattık. Ama gene de çocuk tabii. İkide bir, “Tamam anladım ama ne zaman çıkacak. İddianame nedir?” vesaire gibi sorular soruyor tabii…
Kadri Gürsel ve terörist kelimelerini yan yana görebileceğiniz aklınıza gelir miydi?
Asla! Terörün ve teröristin nasıl bir şey olduğunu sanırım herkes yaşayarak öğrendi artık bu memlekette. Kalemşorlar, terörist ise kendini ve araçları patlatanlara ne diyeceğiz o zaman? IPI (International Press Institute/Uluslarlarası Basın Enstitüsü) Viyana açıklama yayınladı. “Bu acınası iddialara gülüp geçebilirdik ama gülemiyoruz maalesef. Çünkü ailelerin hayatını mahvettiniz” şeklinde.
Onu ziyarete giderken ne hissediyorsunuz?
Karmaşık duygular. Her cuma baş ağrısıyla uyanıyorum bir kere. Kadri çok iyi yetişmiş ve hayatının her alanında bunun hakkını vermiş biri. Net. Her seferinde aynı duygu, “Bizim burada ne işimiz var?” Ama heyecan da oluyor tabii…
Kendinizi en çaresiz hissettiğiniz an?
Erdem, bir şekilde katillere ve tecavüzcülere yani adi suçlulara açık görüş hakkı (ayda bir) olduğunu öğrenmiş. Bize ise, sadece 2 ayda bir. “Anne, katillere var da babama neden yok!” diye sorduğu an, ömrümün en çaresiz anıydı.
Görüşte ne tür şeyler yaşanıyor?
Bizim genelde esprili geçiyor. Ancak içeridekiler dışarıdaki olaylara çok hassas. Birinin hastalık ya da ölüm haberi en zoru. İçeridekiler bunu binle çarparak yaşıyor. Onu bırakın, çocukların sınavlardan aldığı notlar bile koskoca adamların gözlerinin dolmasına yetebiliyor. Başka bir dünya. Duyguları hep binlerle çarparak yaşıyorsunuz. Hem onlar hem bizler…
Hasta olacak diye korkuyor musunuz?
Evet tabii. Çünkü içeride hasta olmak çok büyük zorluklar yaşamak demek. Bir kere yakını olarak hiçbir şekilde ulaşamıyorsunuz. Hiçbir söz hakkınız yok. Allah’a emanet…
En son ne zaman ağladınız?
Valla ben pek ağlak biri değilim. Yakın zamanda sorulmamış olsaydı bu soru, “Hatırlamıyorum!” derdim. Ama Beşiktaş’ta 40’tan fazla şehit verdiğimiz geceden sonra çok ağladım. Sanki her şey çökmüş gibi geldi bir anda. “Artık bu kadarı fazla!” hissi. Bizim evimize çok yakındı. Evde Erdem’le yapayalnızdık. Patlamanın şiddetinden olayın büyüklüğü belliydi. Öyle çok ağladım ki, Erdem de korkup ağlamaya başladı. Onun üzerine kendimi biraz toparladım…