29 gazetecinin karar duruşması başladı. Duruşma mütalaaya karşı gazetecilerin beyanları ve avukatlarının savunmalarıyla devam ediyor.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada söz alan Zaman Gazetesi eski muhabiri Hanım Büşra Erdal, 1.5 yıllık yargılamanın ardından adil yargılandığını düşünmediğini söyledi.
Erdal, şunları söyledi:
“Sadece mesleğim değil, hayatım, düşünce ve ifade özgürlüğüm de yargılama konusu. Hukuk mezunuyum, hâkim olmayı kabul etmedim. Nasıl devlet tahakkümünden kaçtıysam, cemaat tahakkümünden de hep kaçtım. Sadece emeğimle Zaman gazetesinde yer aldım. Bütün yöneticiler kaçmışken muhabirlerin tutuklu olması adaletsizlik. Ergenekon hakkındaki kitabımın en büyük tanıtımını sosyal medyada bizzat AKP milletvekilleri ve yöneticileri yaptı. Ergenekon davasını izlerken gazetecilik yaptım. “Süper savcılardan” bahsetmedim. Ayrıca kitleleri etkileyecek bir rolüm yok. Zaman sadece cemaat gazetesi değil, 13.5 yol çalıştığım yasal bir gazeteydi. Aşçısından şöförüne herkesi tanıyordum. 15 Temmuz daha yaşanmamışken, 13.5 yıl çalıştığım kuruma sahip çıkmak terör eylemi değil, ekmeğine sahip çıkmaktır. Kaçan yöneticiler kayyumlarla kavga çıkarırken ben aracılık yaptım. Kaçacaklarını bilseydim gazetede görev almazdım. Pensilvanya’ya sadece şahsi isteğimle gittiğim mesajlaşmada görülüyor. Mesajlaştığım kişi Zaman’ın yasal olarak görev yapan New York temsilcisidir. Bırakın darbeye destek olmayı, darbe kelimesine alerjisi olan bir insanım. Darbe karşıtlığı konusunda “darbeye karşı 70 milyon adım” derneğinde aktivizm yapmış biriyim. 15 Temmuz gibi korkunç bir eylemi destekleyemem. Mahkemeniz ne hüküm verirse versin saygın bir vatandaş olarak yaşamayı sürdüreceğim. Bedel ödediğimi düşünüyorum. Tahliyemi talep ediyorum.”
HÜSEYİN AYDIN SUÇLAMALARI REDDETTİ
KHK ile kapatılan Cihan Haber Ajansı eski muhabiri Hüseyin Aydın ise, “Mütalaayı okuduğumda iddiaların şüphenin ötesine geçemediğini görüyorum. Örgüt üyeliği suçlamasına katılmıyorum.” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu suçu nasıl, nerede, hangi saiklerle işlediğim anlatılmamış. İddia makamına sormak isterim: Benim hiyerarşik yapıdaki yerim, konumum, bana verilen görev nedir? İddianamede Said Sefa olduğu iddia edilen Fuat Avni örgüt yöneticisi olarak gösteriliyor. Ama ondan aldığım bir talimat yok. 20 ay boyunca bu soruların cevabını bekledim. Bir cevap alamadım. Cihan Haber Ajansı’nda 2007’de çalışmaya başladım. Kapısında “örgüt üyesi olmayan giremez” gibi bir tabela yoktu. Habercilik dışında bir şey yapmadım. Devlet işten ayrılana kadar maaşımdan vergi aldı. Habercilik dışında bir şey yapmadım. Devlet işten ayrılana kadar maaşımdan vergi aldı. İddianameye 11 tweetim konmuş. Savcılığın algı operasyonu yaptığımı somut olarak delillendirmesi gerekmez miydi? Hesabım gizli değildi. En son takipçi sayısı 7 bin civarıydı. RT sayısı 5’i geçmiyor. Böyle nasıl algı yapabilirim? Cımbızlayarak topladığınız 5-10 tweetle herkesi iki sene yatırabilirsiniz. Bunu kabul etmemeliyiz. Duygu sömürüsü hiç yapmadım. Ama kaç kez “Allah canımı alsın” diye dua ettim. Her nefes alışınızda acı çekiyorsunuz. Eşinizin hatıraları çivi gibi batıyor. Eşim ve kızımla görüşten beni çekip götüren gardiyana içimden direnmek geliyor. Gerçekten bu kurumlarda çalıştığım için çok pişmanım. Suç işlemedim, buna dair bir delil yoktur. Takdir sizin.”
MURAT AKSOY: HİÇBİR SOMUT SUÇ GÖSTERİLEMEDİ
Gazeteci Murat Aksoy ise savunmasında, 19.5 aydır yargılamada hiçbir şey değişmediğini, iddianameye giren yazılarda hiçbir somut suç gösterilmediğini belirterek savunmasını sürdürdü:
“Yazılarımda üç şeyi öne çıkardım: Daha özgür, daha demokratik ve daha adaletli bir Türkiye. Bunu da muhafazakar basında yaptım. Nerede olursam olayım gazetecilik yaptım. Yeni Şafak’ta da, T24’de de aynı yazıları yazdım. Yazı yazarken polemiğe girmedim, kimseden talimat almadım. Sadece düşüncelerimi ifade ettim. Bedenimiz ve zihnimiz özgür, ama mesleki tutukluluğumuz devam ediyor. Bu davada yargılanmak mesleğimi sürdürmem açısından Demokles’in kılıcı gibi. Bundan sonra da yazmaya devam ettiğimde daha özgür, daha demokratik ve daha adaletli bir Türkiye istemeye devam edeceğim. Benim için değil, çocuklarım için.”
ERKAN ACAR: MESLEĞİMİ YASALAR ÇERÇEVESİNDE YAPTIM
Zaman ve Bugün gazetelerinde muhabirlik ve yöneticilik yapan Erkan Acar da savunmasına, “Tutuklandıktan 10 ay sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair Yargıtay kararı çıkmış. 1994’te mezun oldum ve Zaman’da çalışmaya başladım.” sözleriyle başlayarak, “O dönem muhafazakar sağ çizgisinde yayın yapan çok sayıda gazete yoktu. O dönemde gazeteye bakanlar gelir, heyetler gelirdi. Reklamları billboard’da yayımlanırdı. Personeline sarı kart verilirdi.” dedi ve şöyle konuştu:
“Devletle böylesine sıkı fıkı ilişkiler manzumesi bir terör örgütü için ters değil midir? Kitabım suç delili olarak gösterildi. Ergenekon davasında 100 duruşma izledim. Kitap yazmak istememden daha doğal ne olabilir? Ergenekon hakkında haber ve kitap yazmak suçsa, AKP milletvekili Şamil Tayyar da Ergenekon hakkında 4-5 kitap yazmadı mı? Mesleki etik hataları yapmış olabilirim ama yasaların izin vermediği hiçbir şey yapmadım.”
‘YAPTIĞIM HER HABERİN SAVUNMASINI YAPABİLİRİM’
Gazeteci Mutlu Çölgeçen de savunmasında şunları kaydetti:
“23 yıllık gazeteciyim, yaptığım her haberin savunmasını yapabilirim. ByLock ile ilgili mahkemenin atadığı bilirkişiden gelen rapor benim de Mor Beyin kumpası mağduru olduğumun ispatıdır. Millet gazetesinde 11 ay çalıştım. Daha önce Yeni Şafak’ta 5, Akşam’da 7, Sabah’ta da 5 yıl çalışmıştım. Devletin tüm kurumları Millet gazetesinin çıkmasına izin verdi, sarı basın kartı dağıttı. “Neden bu gazetede çalıştın” sorusunu çok doğru bulmuyorum. Gazetecilik faaliyeti çerçevesinde kalan haber ve yazılarımdan dolayı suçlanamam. Hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinde haber müdürlüğü yaptım. Sabah’ın halen genel yayın yönetmenliğini yapan Erdal Şafak haberlerimi defalarca manşet ve sürmanşetten kullandı. Adalet ve vicdan terazisinde karar verip suçsuzluğumuzu tespit edeceğinize inanıyorum.”
OĞUZ UZLUER: ADALET YERİNİ BULSUN
Gazeteci Oğuz Usluer yaptığı savunmada, “O dönemde KKTC Cumhurbaşkanı olan Derviş Eroğlu ile röportaj için gittiğim gezi bile şüpheli diye dosyaya konmuş. Onların kandırılıp düştüğü yerde biz boğulduk, kelepçe o yalanın mağdurları olan bize takılıyor. ByLock raporlarında nedense hiç değerlendirme ya da imza yok.” dedi ve şunları söyledi:
“Bilirkişi olsa birkaç saate çözecekti, ama bilirkişi talebimiz kabul edilmedi. Faili meçhul BTK raporlarında 6 ay ByLock kullandığım iddia ediliyor. Bu raporlara göre 6 ay içinde telefonu uçuş moduna dahi almamışım. 1 gün içinde 24 saatin üzerinde internete bağlandığım olmuş. Rapora göre gece 3:52’de TEM üzerinde Harp Akademileri Tüneli’nin içinde sabah 8’e kadar 550 kez ByLock’a bağlanmışım. BTK ve log raporları arasında lokasyonlar, bağlantı saatleri ve IP numaraları tutmuyor. Böylesine gerçekdışı verilerle suçlanıyorum. Mahkemeden bir talebim var: ByLock kullanmadığımın tespit edilmesini istiyorum. Adalet yerini bulsun.”
Söz alan gazeteci Seyid Kılıç ise, “Savcılık makamının esas hakkındaki mütalaası cevap verdiğim isnatlardan ibaret. Samanyolu’nda çalıştığım sürede yasa dışı bir duruma tanık olmadım. Tanık olsaydım ayrılırdım.” diyerek savunmasını şöyle sürdürdü:
“Kayıtlardan birine göre yememişim, içmemişim, bir günde Mecidiyeköy’den 1236 kez bağlanmışım. Oysa aynı anda Güngören’de görünüyorum. ByLock isnatlarıyla ilgili nasıl hatalar yapıldığı ortada. Bunların bir mağduru da benim. Emniyetten gelen log kayıtlarındaki girişlerin tarihleri ve saatleri BTK raporundan farklı.”
SAVCI CEZALANDIRILMALARINI İSTEDİ
Gazetecilerden 19’u tutuklu toplam 29 kişi hakkında savcı ceza talebinde bulunmuştu. Nihai kararın yarın verilmesi bekleniyor.
29 gazetecinin karar duruşması başladı. Duruşma mütalaaya karşı gazetecilerin beyanları ve avukatlarının savunmalarıyla devam ediyor.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada söz alan Zaman Gazetesi eski muhabiri Hanım Büşra Erdal, 1.5 yıllık yargılamanın ardından adil yargılandığını düşünmediğini söyledi.
Erdal, şunları söyledi:
“Sadece mesleğim değil, hayatım, düşünce ve ifade özgürlüğüm de yargılama konusu. Hukuk mezunuyum, hâkim olmayı kabul etmedim. Nasıl devlet tahakkümünden kaçtıysam, cemaat tahakkümünden de hep kaçtım. Sadece emeğimle Zaman gazetesinde yer aldım. Bütün yöneticiler kaçmışken muhabirlerin tutuklu olması adaletsizlik. Ergenekon hakkındaki kitabımın en büyük tanıtımını sosyal medyada bizzat AKP milletvekilleri ve yöneticileri yaptı. Ergenekon davasını izlerken gazetecilik yaptım. “Süper savcılardan” bahsetmedim. Ayrıca kitleleri etkileyecek bir rolüm yok. Zaman sadece cemaat gazetesi değil, 13.5 yol çalıştığım yasal bir gazeteydi. Aşçısından şöförüne herkesi tanıyordum. 15 Temmuz daha yaşanmamışken, 13.5 yıl çalıştığım kuruma sahip çıkmak terör eylemi değil, ekmeğine sahip çıkmaktır. Kaçan yöneticiler kayyumlarla kavga çıkarırken ben aracılık yaptım. Kaçacaklarını bilseydim gazetede görev almazdım. Pensilvanya’ya sadece şahsi isteğimle gittiğim mesajlaşmada görülüyor. Mesajlaştığım kişi Zaman’ın yasal olarak görev yapan New York temsilcisidir. Bırakın darbeye destek olmayı, darbe kelimesine alerjisi olan bir insanım. Darbe karşıtlığı konusunda “darbeye karşı 70 milyon adım” derneğinde aktivizm yapmış biriyim. 15 Temmuz gibi korkunç bir eylemi destekleyemem. Mahkemeniz ne hüküm verirse versin saygın bir vatandaş olarak yaşamayı sürdüreceğim. Bedel ödediğimi düşünüyorum. Tahliyemi talep ediyorum.”
HÜSEYİN AYDIN SUÇLAMALARI REDDETTİ
KHK ile kapatılan Cihan Haber Ajansı eski muhabiri Hüseyin Aydın ise, “Mütalaayı okuduğumda iddiaların şüphenin ötesine geçemediğini görüyorum. Örgüt üyeliği suçlamasına katılmıyorum.” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu suçu nasıl, nerede, hangi saiklerle işlediğim anlatılmamış. İddia makamına sormak isterim: Benim hiyerarşik yapıdaki yerim, konumum, bana verilen görev nedir? İddianamede Said Sefa olduğu iddia edilen Fuat Avni örgüt yöneticisi olarak gösteriliyor. Ama ondan aldığım bir talimat yok. 20 ay boyunca bu soruların cevabını bekledim. Bir cevap alamadım. Cihan Haber Ajansı’nda 2007’de çalışmaya başladım. Kapısında “örgüt üyesi olmayan giremez” gibi bir tabela yoktu. Habercilik dışında bir şey yapmadım. Devlet işten ayrılana kadar maaşımdan vergi aldı. Habercilik dışında bir şey yapmadım. Devlet işten ayrılana kadar maaşımdan vergi aldı. İddianameye 11 tweetim konmuş. Savcılığın algı operasyonu yaptığımı somut olarak delillendirmesi gerekmez miydi? Hesabım gizli değildi. En son takipçi sayısı 7 bin civarıydı. RT sayısı 5’i geçmiyor. Böyle nasıl algı yapabilirim? Cımbızlayarak topladığınız 5-10 tweetle herkesi iki sene yatırabilirsiniz. Bunu kabul etmemeliyiz. Duygu sömürüsü hiç yapmadım. Ama kaç kez “Allah canımı alsın” diye dua ettim. Her nefes alışınızda acı çekiyorsunuz. Eşinizin hatıraları çivi gibi batıyor. Eşim ve kızımla görüşten beni çekip götüren gardiyana içimden direnmek geliyor. Gerçekten bu kurumlarda çalıştığım için çok pişmanım. Suç işlemedim, buna dair bir delil yoktur. Takdir sizin.”
MURAT AKSOY: HİÇBİR SOMUT SUÇ GÖSTERİLEMEDİ
Gazeteci Murat Aksoy ise savunmasında, 19.5 aydır yargılamada hiçbir şey değişmediğini, iddianameye giren yazılarda hiçbir somut suç gösterilmediğini belirterek savunmasını sürdürdü:
“Yazılarımda üç şeyi öne çıkardım: Daha özgür, daha demokratik ve daha adaletli bir Türkiye. Bunu da muhafazakar basında yaptım. Nerede olursam olayım gazetecilik yaptım. Yeni Şafak’ta da, T24’de de aynı yazıları yazdım. Yazı yazarken polemiğe girmedim, kimseden talimat almadım. Sadece düşüncelerimi ifade ettim. Bedenimiz ve zihnimiz özgür, ama mesleki tutukluluğumuz devam ediyor. Bu davada yargılanmak mesleğimi sürdürmem açısından Demokles’in kılıcı gibi. Bundan sonra da yazmaya devam ettiğimde daha özgür, daha demokratik ve daha adaletli bir Türkiye istemeye devam edeceğim. Benim için değil, çocuklarım için.”
ERKAN ACAR: MESLEĞİMİ YASALAR ÇERÇEVESİNDE YAPTIM
Zaman ve Bugün gazetelerinde muhabirlik ve yöneticilik yapan Erkan Acar da savunmasına, “Tutuklandıktan 10 ay sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair Yargıtay kararı çıkmış. 1994’te mezun oldum ve Zaman’da çalışmaya başladım.” sözleriyle başlayarak, “O dönem muhafazakar sağ çizgisinde yayın yapan çok sayıda gazete yoktu. O dönemde gazeteye bakanlar gelir, heyetler gelirdi. Reklamları billboard’da yayımlanırdı. Personeline sarı kart verilirdi.” dedi ve şöyle konuştu:
“Devletle böylesine sıkı fıkı ilişkiler manzumesi bir terör örgütü için ters değil midir? Kitabım suç delili olarak gösterildi. Ergenekon davasında 100 duruşma izledim. Kitap yazmak istememden daha doğal ne olabilir? Ergenekon hakkında haber ve kitap yazmak suçsa, AKP milletvekili Şamil Tayyar da Ergenekon hakkında 4-5 kitap yazmadı mı? Mesleki etik hataları yapmış olabilirim ama yasaların izin vermediği hiçbir şey yapmadım.”
‘YAPTIĞIM HER HABERİN SAVUNMASINI YAPABİLİRİM’
Gazeteci Mutlu Çölgeçen de savunmasında şunları kaydetti:
“23 yıllık gazeteciyim, yaptığım her haberin savunmasını yapabilirim. ByLock ile ilgili mahkemenin atadığı bilirkişiden gelen rapor benim de Mor Beyin kumpası mağduru olduğumun ispatıdır. Millet gazetesinde 11 ay çalıştım. Daha önce Yeni Şafak’ta 5, Akşam’da 7, Sabah’ta da 5 yıl çalışmıştım. Devletin tüm kurumları Millet gazetesinin çıkmasına izin verdi, sarı basın kartı dağıttı. “Neden bu gazetede çalıştın” sorusunu çok doğru bulmuyorum. Gazetecilik faaliyeti çerçevesinde kalan haber ve yazılarımdan dolayı suçlanamam. Hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinde haber müdürlüğü yaptım. Sabah’ın halen genel yayın yönetmenliğini yapan Erdal Şafak haberlerimi defalarca manşet ve sürmanşetten kullandı. Adalet ve vicdan terazisinde karar verip suçsuzluğumuzu tespit edeceğinize inanıyorum.”
OĞUZ UZLUER: ADALET YERİNİ BULSUN
Gazeteci Oğuz Usluer yaptığı savunmada, “O dönemde KKTC Cumhurbaşkanı olan Derviş Eroğlu ile röportaj için gittiğim gezi bile şüpheli diye dosyaya konmuş. Onların kandırılıp düştüğü yerde biz boğulduk, kelepçe o yalanın mağdurları olan bize takılıyor. ByLock raporlarında nedense hiç değerlendirme ya da imza yok.” dedi ve şunları söyledi:
“Bilirkişi olsa birkaç saate çözecekti, ama bilirkişi talebimiz kabul edilmedi. Faili meçhul BTK raporlarında 6 ay ByLock kullandığım iddia ediliyor. Bu raporlara göre 6 ay içinde telefonu uçuş moduna dahi almamışım. 1 gün içinde 24 saatin üzerinde internete bağlandığım olmuş. Rapora göre gece 3:52’de TEM üzerinde Harp Akademileri Tüneli’nin içinde sabah 8’e kadar 550 kez ByLock’a bağlanmışım. BTK ve log raporları arasında lokasyonlar, bağlantı saatleri ve IP numaraları tutmuyor. Böylesine gerçekdışı verilerle suçlanıyorum. Mahkemeden bir talebim var: ByLock kullanmadığımın tespit edilmesini istiyorum. Adalet yerini bulsun.”
Söz alan gazeteci Seyid Kılıç ise, “Savcılık makamının esas hakkındaki mütalaası cevap verdiğim isnatlardan ibaret. Samanyolu’nda çalıştığım sürede yasa dışı bir duruma tanık olmadım. Tanık olsaydım ayrılırdım.” diyerek savunmasını şöyle sürdürdü:
“Kayıtlardan birine göre yememişim, içmemişim, bir günde Mecidiyeköy’den 1236 kez bağlanmışım. Oysa aynı anda Güngören’de görünüyorum. ByLock isnatlarıyla ilgili nasıl hatalar yapıldığı ortada. Bunların bir mağduru da benim. Emniyetten gelen log kayıtlarındaki girişlerin tarihleri ve saatleri BTK raporundan farklı.”
SAVCI CEZALANDIRILMALARINI İSTEDİ
Gazetecilerden 19’u tutuklu toplam 29 kişi hakkında savcı ceza talebinde bulunmuştu. Nihai kararın yarın verilmesi bekleniyor.