Gazeteci Ayşenur Parıldak 9 ay tutuklu kaldıktan sonra ön serbest bırakıldı, sonra artan baskılarla 8 saat sonra aynı mahkeme tarafından tekrar tutuklandı.
İpekçi’nin Facebook’taki yazısı şöyle;
“Gazeteci ve Ankara hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Ayşenur Parıldak hakkında, tutuklanmasından 9 ay sonraki ikinci duruşmasında, 2 Mayıs günü, tahliye kararı verildi.
İyi ama mahkeme salonundaki izleyiciler, kardeşler ve arkadaşlar niye hüzünlüydü? Onu, 9 ay karnında taşırken çekmediği sancıları son 9 aydır yüreğinde yaşayan bir anne niye kaygılıydı? Müvekkille özdeşleşmeme kuralını o an unutan genç avukat gözlerini avuçlarının içiyle niye kapatmıştı? Bu satırların yazarı, göz kapaklarını zorlayan damlaları dışarı çıkarmamak için niye kendini sıkıyordu?
Ayşenur Parıldak niye ağlıyordu?
Sevinçten mi?
Endişeden mi?
Korkudan mı?
***
MASAK raporu gelmiş… “Babası tarafından Bank Asya Konak İzmir Şubesi aracılığıyla 2.8.2013 tarihinde Amerika’daki Brooklyn Amity School’a 1.933,50 TL havale yapıldığına dair dekont örneği” gönderilmiş…
“Babamın hesabı yurtdışına açık değil…” dedi Ayşenur Parıldak.
Hakim, izleyiciler arasındaki babaya sordu; “Ben göndermedim. Benim Bank Asya’da hesabım yok.” yanıtını aldı.
“Zaten bu sizinle alakalı. Kızınızın yargılanmasıyla bir ilgisi yok.” görüşünde hakim.
Sevinelim mi, endişelenelim mi?
***
İlk duruşmada istenilen belgelerin bir kısmına ilgili kuruluşlardan cevap gelmemiş henüz.
Ayşenur Parıldak sordu bu kez:
“9 aydır tutukluyum. Cevap yazıları niye geç geliyor? Anlayabilmiş değilim…”
Biz de anlayamadık. Endişelendik sadece. Ama korkmadık.
***
Ayşenur Parıldak devam etti:
“Geçen duruşmada söylediklerim tutanaklara geçmedi. Tekrar etmek istiyorum. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nde görevli Mustafa isimli bir komiser, ben gözaltına alındıktan birkaç gün sonra, ‘Senin için twitter adresi açtım. Daha önce paylaştığın tweet’leri bana gönderecek birini takibe aldım. Bu şahıs bana DM’den özel mesaj attı. Senin paylaştığın tweet’leri bana gönderecek’ dedi. Bu aşamadan sonra dosyaya giren ve bana ait olmayan, photoshop’ta oynanmış, ekran görüntüsü şeklinde gönderilmiş tweet’ler ortaya çıktı.”
Böylece tutanaklara geçti.
Avukatı da açıkladı:
“Müvekkilim 9 aydır tutuklu. Ancak biz onun adına yazılmış gibi sahte tweet’ler ürettik. Bunun için hizmet veren bazı internet siteleri var. İnandırıcı olabilmek için Sayın Hakim sizinle ilgili de yapmaya mecbur kaldık…”
Elindeki sahte tweet’leri tek tek inceleyen hakim de şaşırdı:
-“Yapmışsınız zaten… Bu benim gerçek twitter adresim mi?”
-“Onu bilemiyorum Sayın Hakim. Bunu yapan arkadaşlar benden sadece sizin adınızı öğrenmek istediler… Müvekkilim adına gönderildiği iddia edilen ve dosyaya delil olarak giren tweet’lerin hiçbir ‘url’ adresi yok. Ekran görüntüsü olarak gönderilmiş. Müvekkilimin, herkese açık olan instagram hesabından alınan fotoğrafları, üzerine kendisine ait olmayan yazılar yapıştırılarak sanki onun tarafından paylaşılmış gibi dosyaya girmiş…”
-“Emniyet böyle mi yaptı demek istiyorsunuz?”
-“Emniyet böyle yaptı demiyorum. Onu bilemem. Ama müvekkilim aleyhine ihbarda bulunanlar var. Müvekkilim, kendi adına atılmış gibi gösterilen bu üretilmiş, sahte tweet’ler ve photoshop’lu ekran görüntüleri nedeniyle 9 aydır tutuklu.”
Şimdi endişelerimiz daha da arttı! Yine de korkmadık…
***
Ayşenur Parıldak konuştu tekrar:
“Ergenekon davasıyla ilgili bozma kararını okudum. İmajları verilmeden alınan bilgisayar kayıtları delil olarak kabul edilmiyor. Benim telefonumun imajı alınmadı, iki gün karıştırıldı. Bu bozma gerekçesidir. (Ve hakim tutanaklara şöyle geçiriyor) Ergenekon davasında 16. Ceza Dairesinin bozma kararı açıktır. Nelerin delil olacağı bellidir. Benim cep telefonumun imaj alınma işlemi zamanında yapılmamışsa, bu, telefonumun müdahalelere açık olduğunu göstermektedir…”
Sevinç gözyaşları mı dökelim? Kaygılı gözlerle mi izleyelim?
***
“…Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’nin (istinaf) son kararı, ByLock’un ne kadar güvenilir/güvenilmez delil olduğunu tartışmaya açmıştır. Kaldı ki ben ByLock kullanıcısı değilim. Hiçbir mesajlaşmam yok. Dosyaya sunulan IMEI numarası da benim telefonumun IMEI numarası değil.”
Avukatı ayrıntı vererek açıkladı:
“Dosyaya sunulan raporda belirtilen bilgiler ile müvekkilimin kullandığı telefonun bilgileri örtüşmemektedir. ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen telefona ait IMEI numarası gerçekte hiçbir telefona ait değildir. Basit bir incelemeyle bunu tespit ettik. Raporda belirtilen IMEI numarası 14 haneli. Oysa IMEI numaraları 15 haneli olmalıdır. 14 haneli IMEI numarasını internette sorguladığımızda herhangi bir cihaza ait çıkmadı.”
Endişe, kaygı, tedirginlik…
***
Savcı, tutukluluğun devamını ve eksik belgelerin tamamlanmasını istedi.
Artık hıçkırıklarını gizleyemeyen Ayşenur Parıldak söz aldı yeniden:
“9 ay oldu Hakim Bey. 9 ayda bebek dünyaya geliyor. Eksik belgelerin gönderilmesi için tekrar yazılacak. Ve ben 3 ay daha içeride beklemek zorunda kalacağım.
Üniversiteyi bitiremedim. Bütünleme sınavından aldılar beni.
27 yaşındayım. Tutuklanmadan evvel yeni boşanmıştım. Çevrenizdeki insanlara bir sorun, boşanmış bir kadın neler yaşar iç dünyasında?
Sizden adalet bekliyorum. Adaletin tecelli edeceğine inanıyorum. Her gece rüyamda sizinle konuşuyorum, adalet istiyorum. Ben hiçbir şey yapmadım.
Ağlamayacağım dedim kendi kendime. Avukatım da öyle söyledi. Ama 9 aydır ben bu haldeyim. Şu anda karşınızda olduğu gibiyim. Artık dayanamıyorum. Akşam olunca kapılar üzerimize kilitleniyor koğuşta sabaha kadar tek başımıza kalıyoruz. Bir kadının tek başına kalması ne demektir? Geceleri kaç kere çamaşır ipini düğümleyip geri çözdüğümü biliyor musunuz?”
Salondan yükselen uğultunun Ayşenur’un hıçkırıklarına karıştığını söylemeye gerek var mı?
Sizce bunlar sevinç gözyaşları mıydı?
Avukat niye ağlıyordu orada?
Mahkeme heyeti niye sessizdi?
Hakimlerin de vicdanı vardı elbette.
Vicdanların dayanamadığı yerde ağlıyordu herkes…
***
Heyet karar için çekildi.
Anne, kızına seslenme fırsatı buldu:
“N’olur sabırlı ol. Üzme bizi. Güçlü ol. N’olur annem. Hepsi bitecek, geçecek. İnan buna. Kötü bir şey düşünme, tamam mı?”
Başlar sallandı. Tamam… Anne sözüne uyulacak.
***
Hakim tahliye kararını açıklayınca herkes heyecanlandı, ayağa kalktı, alkışladı.
Dizlerin bağı çözüldü, gözyaşları özgür bırakıldı.
Fakat tahliye kararının üzerinden 8 saat bile geçmeden, savcının itirazı üzerine, aynı mahkeme yeniden tutuklama kararı verdi. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan (BTK) aylardır beklenen yazı birden bire ortaya çıkıvermişti. Yukarıdaki belgeleri anımsatan fakat içeriğini bizim bilemediğimiz bu yazı mahkeme heyetinin kararını da etkilemişti.
Tahliye kararının ardından akan gözyaşlarının nedeni belli oldu şimdi…
Memlekete egemen olan korkunun domino taşı etkisi!…
***
Ayşenur Parıldak’ın dayanışmaya ihtiyacı var.
Ona bir kartpostal gönderin:
“Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
ANKARA”
Gazeteci Ayşenur Parıldak 9 ay tutuklu kaldıktan sonra ön serbest bırakıldı, sonra artan baskılarla 8 saat sonra aynı mahkeme tarafından tekrar tutuklandı.
İpekçi’nin Facebook’taki yazısı şöyle;
“Gazeteci ve Ankara hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Ayşenur Parıldak hakkında, tutuklanmasından 9 ay sonraki ikinci duruşmasında, 2 Mayıs günü, tahliye kararı verildi.
İyi ama mahkeme salonundaki izleyiciler, kardeşler ve arkadaşlar niye hüzünlüydü? Onu, 9 ay karnında taşırken çekmediği sancıları son 9 aydır yüreğinde yaşayan bir anne niye kaygılıydı? Müvekkille özdeşleşmeme kuralını o an unutan genç avukat gözlerini avuçlarının içiyle niye kapatmıştı? Bu satırların yazarı, göz kapaklarını zorlayan damlaları dışarı çıkarmamak için niye kendini sıkıyordu?
Ayşenur Parıldak niye ağlıyordu?
Sevinçten mi?
Endişeden mi?
Korkudan mı?
***
MASAK raporu gelmiş… “Babası tarafından Bank Asya Konak İzmir Şubesi aracılığıyla 2.8.2013 tarihinde Amerika’daki Brooklyn Amity School’a 1.933,50 TL havale yapıldığına dair dekont örneği” gönderilmiş…
“Babamın hesabı yurtdışına açık değil…” dedi Ayşenur Parıldak.
Hakim, izleyiciler arasındaki babaya sordu; “Ben göndermedim. Benim Bank Asya’da hesabım yok.” yanıtını aldı.
“Zaten bu sizinle alakalı. Kızınızın yargılanmasıyla bir ilgisi yok.” görüşünde hakim.
Sevinelim mi, endişelenelim mi?
***
İlk duruşmada istenilen belgelerin bir kısmına ilgili kuruluşlardan cevap gelmemiş henüz.
Ayşenur Parıldak sordu bu kez:
“9 aydır tutukluyum. Cevap yazıları niye geç geliyor? Anlayabilmiş değilim…”
Biz de anlayamadık. Endişelendik sadece. Ama korkmadık.
***
Ayşenur Parıldak devam etti:
“Geçen duruşmada söylediklerim tutanaklara geçmedi. Tekrar etmek istiyorum. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nde görevli Mustafa isimli bir komiser, ben gözaltına alındıktan birkaç gün sonra, ‘Senin için twitter adresi açtım. Daha önce paylaştığın tweet’leri bana gönderecek birini takibe aldım. Bu şahıs bana DM’den özel mesaj attı. Senin paylaştığın tweet’leri bana gönderecek’ dedi. Bu aşamadan sonra dosyaya giren ve bana ait olmayan, photoshop’ta oynanmış, ekran görüntüsü şeklinde gönderilmiş tweet’ler ortaya çıktı.”
Böylece tutanaklara geçti.
Avukatı da açıkladı:
“Müvekkilim 9 aydır tutuklu. Ancak biz onun adına yazılmış gibi sahte tweet’ler ürettik. Bunun için hizmet veren bazı internet siteleri var. İnandırıcı olabilmek için Sayın Hakim sizinle ilgili de yapmaya mecbur kaldık…”
Elindeki sahte tweet’leri tek tek inceleyen hakim de şaşırdı:
-“Yapmışsınız zaten… Bu benim gerçek twitter adresim mi?”
-“Onu bilemiyorum Sayın Hakim. Bunu yapan arkadaşlar benden sadece sizin adınızı öğrenmek istediler… Müvekkilim adına gönderildiği iddia edilen ve dosyaya delil olarak giren tweet’lerin hiçbir ‘url’ adresi yok. Ekran görüntüsü olarak gönderilmiş. Müvekkilimin, herkese açık olan instagram hesabından alınan fotoğrafları, üzerine kendisine ait olmayan yazılar yapıştırılarak sanki onun tarafından paylaşılmış gibi dosyaya girmiş…”
-“Emniyet böyle mi yaptı demek istiyorsunuz?”
-“Emniyet böyle yaptı demiyorum. Onu bilemem. Ama müvekkilim aleyhine ihbarda bulunanlar var. Müvekkilim, kendi adına atılmış gibi gösterilen bu üretilmiş, sahte tweet’ler ve photoshop’lu ekran görüntüleri nedeniyle 9 aydır tutuklu.”
Şimdi endişelerimiz daha da arttı! Yine de korkmadık…
***
Ayşenur Parıldak konuştu tekrar:
“Ergenekon davasıyla ilgili bozma kararını okudum. İmajları verilmeden alınan bilgisayar kayıtları delil olarak kabul edilmiyor. Benim telefonumun imajı alınmadı, iki gün karıştırıldı. Bu bozma gerekçesidir. (Ve hakim tutanaklara şöyle geçiriyor) Ergenekon davasında 16. Ceza Dairesinin bozma kararı açıktır. Nelerin delil olacağı bellidir. Benim cep telefonumun imaj alınma işlemi zamanında yapılmamışsa, bu, telefonumun müdahalelere açık olduğunu göstermektedir…”
Sevinç gözyaşları mı dökelim? Kaygılı gözlerle mi izleyelim?
***
“…Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’nin (istinaf) son kararı, ByLock’un ne kadar güvenilir/güvenilmez delil olduğunu tartışmaya açmıştır. Kaldı ki ben ByLock kullanıcısı değilim. Hiçbir mesajlaşmam yok. Dosyaya sunulan IMEI numarası da benim telefonumun IMEI numarası değil.”
Avukatı ayrıntı vererek açıkladı:
“Dosyaya sunulan raporda belirtilen bilgiler ile müvekkilimin kullandığı telefonun bilgileri örtüşmemektedir. ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen telefona ait IMEI numarası gerçekte hiçbir telefona ait değildir. Basit bir incelemeyle bunu tespit ettik. Raporda belirtilen IMEI numarası 14 haneli. Oysa IMEI numaraları 15 haneli olmalıdır. 14 haneli IMEI numarasını internette sorguladığımızda herhangi bir cihaza ait çıkmadı.”
Endişe, kaygı, tedirginlik…
***
Savcı, tutukluluğun devamını ve eksik belgelerin tamamlanmasını istedi.
Artık hıçkırıklarını gizleyemeyen Ayşenur Parıldak söz aldı yeniden:
“9 ay oldu Hakim Bey. 9 ayda bebek dünyaya geliyor. Eksik belgelerin gönderilmesi için tekrar yazılacak. Ve ben 3 ay daha içeride beklemek zorunda kalacağım.
Üniversiteyi bitiremedim. Bütünleme sınavından aldılar beni.
27 yaşındayım. Tutuklanmadan evvel yeni boşanmıştım. Çevrenizdeki insanlara bir sorun, boşanmış bir kadın neler yaşar iç dünyasında?
Sizden adalet bekliyorum. Adaletin tecelli edeceğine inanıyorum. Her gece rüyamda sizinle konuşuyorum, adalet istiyorum. Ben hiçbir şey yapmadım.
Ağlamayacağım dedim kendi kendime. Avukatım da öyle söyledi. Ama 9 aydır ben bu haldeyim. Şu anda karşınızda olduğu gibiyim. Artık dayanamıyorum. Akşam olunca kapılar üzerimize kilitleniyor koğuşta sabaha kadar tek başımıza kalıyoruz. Bir kadının tek başına kalması ne demektir? Geceleri kaç kere çamaşır ipini düğümleyip geri çözdüğümü biliyor musunuz?”
Salondan yükselen uğultunun Ayşenur’un hıçkırıklarına karıştığını söylemeye gerek var mı?
Sizce bunlar sevinç gözyaşları mıydı?
Avukat niye ağlıyordu orada?
Mahkeme heyeti niye sessizdi?
Hakimlerin de vicdanı vardı elbette.
Vicdanların dayanamadığı yerde ağlıyordu herkes…
***
Heyet karar için çekildi.
Anne, kızına seslenme fırsatı buldu:
“N’olur sabırlı ol. Üzme bizi. Güçlü ol. N’olur annem. Hepsi bitecek, geçecek. İnan buna. Kötü bir şey düşünme, tamam mı?”
Başlar sallandı. Tamam… Anne sözüne uyulacak.
***
Hakim tahliye kararını açıklayınca herkes heyecanlandı, ayağa kalktı, alkışladı.
Dizlerin bağı çözüldü, gözyaşları özgür bırakıldı.
Fakat tahliye kararının üzerinden 8 saat bile geçmeden, savcının itirazı üzerine, aynı mahkeme yeniden tutuklama kararı verdi. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan (BTK) aylardır beklenen yazı birden bire ortaya çıkıvermişti. Yukarıdaki belgeleri anımsatan fakat içeriğini bizim bilemediğimiz bu yazı mahkeme heyetinin kararını da etkilemişti.
Tahliye kararının ardından akan gözyaşlarının nedeni belli oldu şimdi…
Memlekete egemen olan korkunun domino taşı etkisi!…
***
Ayşenur Parıldak’ın dayanışmaya ihtiyacı var.
Ona bir kartpostal gönderin:
“Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
ANKARA”
Gazeteci Ayşenur Parıldak 9 ay tutuklu kaldıktan sonra ön serbest bırakıldı, sonra artan baskılarla 8 saat sonra aynı mahkeme tarafından tekrar tutuklandı.
İpekçi’nin Facebook’taki yazısı şöyle;
“Gazeteci ve Ankara hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Ayşenur Parıldak hakkında, tutuklanmasından 9 ay sonraki ikinci duruşmasında, 2 Mayıs günü, tahliye kararı verildi.
İyi ama mahkeme salonundaki izleyiciler, kardeşler ve arkadaşlar niye hüzünlüydü? Onu, 9 ay karnında taşırken çekmediği sancıları son 9 aydır yüreğinde yaşayan bir anne niye kaygılıydı? Müvekkille özdeşleşmeme kuralını o an unutan genç avukat gözlerini avuçlarının içiyle niye kapatmıştı? Bu satırların yazarı, göz kapaklarını zorlayan damlaları dışarı çıkarmamak için niye kendini sıkıyordu?
Ayşenur Parıldak niye ağlıyordu?
Sevinçten mi?
Endişeden mi?
Korkudan mı?
***
MASAK raporu gelmiş… “Babası tarafından Bank Asya Konak İzmir Şubesi aracılığıyla 2.8.2013 tarihinde Amerika’daki Brooklyn Amity School’a 1.933,50 TL havale yapıldığına dair dekont örneği” gönderilmiş…
“Babamın hesabı yurtdışına açık değil…” dedi Ayşenur Parıldak.
Hakim, izleyiciler arasındaki babaya sordu; “Ben göndermedim. Benim Bank Asya’da hesabım yok.” yanıtını aldı.
“Zaten bu sizinle alakalı. Kızınızın yargılanmasıyla bir ilgisi yok.” görüşünde hakim.
Sevinelim mi, endişelenelim mi?
***
İlk duruşmada istenilen belgelerin bir kısmına ilgili kuruluşlardan cevap gelmemiş henüz.
Ayşenur Parıldak sordu bu kez:
“9 aydır tutukluyum. Cevap yazıları niye geç geliyor? Anlayabilmiş değilim…”
Biz de anlayamadık. Endişelendik sadece. Ama korkmadık.
***
Ayşenur Parıldak devam etti:
“Geçen duruşmada söylediklerim tutanaklara geçmedi. Tekrar etmek istiyorum. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nde görevli Mustafa isimli bir komiser, ben gözaltına alındıktan birkaç gün sonra, ‘Senin için twitter adresi açtım. Daha önce paylaştığın tweet’leri bana gönderecek birini takibe aldım. Bu şahıs bana DM’den özel mesaj attı. Senin paylaştığın tweet’leri bana gönderecek’ dedi. Bu aşamadan sonra dosyaya giren ve bana ait olmayan, photoshop’ta oynanmış, ekran görüntüsü şeklinde gönderilmiş tweet’ler ortaya çıktı.”
Böylece tutanaklara geçti.
Avukatı da açıkladı:
“Müvekkilim 9 aydır tutuklu. Ancak biz onun adına yazılmış gibi sahte tweet’ler ürettik. Bunun için hizmet veren bazı internet siteleri var. İnandırıcı olabilmek için Sayın Hakim sizinle ilgili de yapmaya mecbur kaldık…”
Elindeki sahte tweet’leri tek tek inceleyen hakim de şaşırdı:
-“Yapmışsınız zaten… Bu benim gerçek twitter adresim mi?”
-“Onu bilemiyorum Sayın Hakim. Bunu yapan arkadaşlar benden sadece sizin adınızı öğrenmek istediler… Müvekkilim adına gönderildiği iddia edilen ve dosyaya delil olarak giren tweet’lerin hiçbir ‘url’ adresi yok. Ekran görüntüsü olarak gönderilmiş. Müvekkilimin, herkese açık olan instagram hesabından alınan fotoğrafları, üzerine kendisine ait olmayan yazılar yapıştırılarak sanki onun tarafından paylaşılmış gibi dosyaya girmiş…”
-“Emniyet böyle mi yaptı demek istiyorsunuz?”
-“Emniyet böyle yaptı demiyorum. Onu bilemem. Ama müvekkilim aleyhine ihbarda bulunanlar var. Müvekkilim, kendi adına atılmış gibi gösterilen bu üretilmiş, sahte tweet’ler ve photoshop’lu ekran görüntüleri nedeniyle 9 aydır tutuklu.”
Şimdi endişelerimiz daha da arttı! Yine de korkmadık…
***
Ayşenur Parıldak konuştu tekrar:
“Ergenekon davasıyla ilgili bozma kararını okudum. İmajları verilmeden alınan bilgisayar kayıtları delil olarak kabul edilmiyor. Benim telefonumun imajı alınmadı, iki gün karıştırıldı. Bu bozma gerekçesidir. (Ve hakim tutanaklara şöyle geçiriyor) Ergenekon davasında 16. Ceza Dairesinin bozma kararı açıktır. Nelerin delil olacağı bellidir. Benim cep telefonumun imaj alınma işlemi zamanında yapılmamışsa, bu, telefonumun müdahalelere açık olduğunu göstermektedir…”
Sevinç gözyaşları mı dökelim? Kaygılı gözlerle mi izleyelim?
***
“…Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’nin (istinaf) son kararı, ByLock’un ne kadar güvenilir/güvenilmez delil olduğunu tartışmaya açmıştır. Kaldı ki ben ByLock kullanıcısı değilim. Hiçbir mesajlaşmam yok. Dosyaya sunulan IMEI numarası da benim telefonumun IMEI numarası değil.”
Avukatı ayrıntı vererek açıkladı:
“Dosyaya sunulan raporda belirtilen bilgiler ile müvekkilimin kullandığı telefonun bilgileri örtüşmemektedir. ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen telefona ait IMEI numarası gerçekte hiçbir telefona ait değildir. Basit bir incelemeyle bunu tespit ettik. Raporda belirtilen IMEI numarası 14 haneli. Oysa IMEI numaraları 15 haneli olmalıdır. 14 haneli IMEI numarasını internette sorguladığımızda herhangi bir cihaza ait çıkmadı.”
Endişe, kaygı, tedirginlik…
***
Savcı, tutukluluğun devamını ve eksik belgelerin tamamlanmasını istedi.
Artık hıçkırıklarını gizleyemeyen Ayşenur Parıldak söz aldı yeniden:
“9 ay oldu Hakim Bey. 9 ayda bebek dünyaya geliyor. Eksik belgelerin gönderilmesi için tekrar yazılacak. Ve ben 3 ay daha içeride beklemek zorunda kalacağım.
Üniversiteyi bitiremedim. Bütünleme sınavından aldılar beni.
27 yaşındayım. Tutuklanmadan evvel yeni boşanmıştım. Çevrenizdeki insanlara bir sorun, boşanmış bir kadın neler yaşar iç dünyasında?
Sizden adalet bekliyorum. Adaletin tecelli edeceğine inanıyorum. Her gece rüyamda sizinle konuşuyorum, adalet istiyorum. Ben hiçbir şey yapmadım.
Ağlamayacağım dedim kendi kendime. Avukatım da öyle söyledi. Ama 9 aydır ben bu haldeyim. Şu anda karşınızda olduğu gibiyim. Artık dayanamıyorum. Akşam olunca kapılar üzerimize kilitleniyor koğuşta sabaha kadar tek başımıza kalıyoruz. Bir kadının tek başına kalması ne demektir? Geceleri kaç kere çamaşır ipini düğümleyip geri çözdüğümü biliyor musunuz?”
Salondan yükselen uğultunun Ayşenur’un hıçkırıklarına karıştığını söylemeye gerek var mı?
Sizce bunlar sevinç gözyaşları mıydı?
Avukat niye ağlıyordu orada?
Mahkeme heyeti niye sessizdi?
Hakimlerin de vicdanı vardı elbette.
Vicdanların dayanamadığı yerde ağlıyordu herkes…
***
Heyet karar için çekildi.
Anne, kızına seslenme fırsatı buldu:
“N’olur sabırlı ol. Üzme bizi. Güçlü ol. N’olur annem. Hepsi bitecek, geçecek. İnan buna. Kötü bir şey düşünme, tamam mı?”
Başlar sallandı. Tamam… Anne sözüne uyulacak.
***
Hakim tahliye kararını açıklayınca herkes heyecanlandı, ayağa kalktı, alkışladı.
Dizlerin bağı çözüldü, gözyaşları özgür bırakıldı.
Fakat tahliye kararının üzerinden 8 saat bile geçmeden, savcının itirazı üzerine, aynı mahkeme yeniden tutuklama kararı verdi. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan (BTK) aylardır beklenen yazı birden bire ortaya çıkıvermişti. Yukarıdaki belgeleri anımsatan fakat içeriğini bizim bilemediğimiz bu yazı mahkeme heyetinin kararını da etkilemişti.
Tahliye kararının ardından akan gözyaşlarının nedeni belli oldu şimdi…
Memlekete egemen olan korkunun domino taşı etkisi!…
***
Ayşenur Parıldak’ın dayanışmaya ihtiyacı var.
Ona bir kartpostal gönderin:
“Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
ANKARA”
Gazeteci Ayşenur Parıldak 9 ay tutuklu kaldıktan sonra ön serbest bırakıldı, sonra artan baskılarla 8 saat sonra aynı mahkeme tarafından tekrar tutuklandı.
İpekçi’nin Facebook’taki yazısı şöyle;
“Gazeteci ve Ankara hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Ayşenur Parıldak hakkında, tutuklanmasından 9 ay sonraki ikinci duruşmasında, 2 Mayıs günü, tahliye kararı verildi.
İyi ama mahkeme salonundaki izleyiciler, kardeşler ve arkadaşlar niye hüzünlüydü? Onu, 9 ay karnında taşırken çekmediği sancıları son 9 aydır yüreğinde yaşayan bir anne niye kaygılıydı? Müvekkille özdeşleşmeme kuralını o an unutan genç avukat gözlerini avuçlarının içiyle niye kapatmıştı? Bu satırların yazarı, göz kapaklarını zorlayan damlaları dışarı çıkarmamak için niye kendini sıkıyordu?
Ayşenur Parıldak niye ağlıyordu?
Sevinçten mi?
Endişeden mi?
Korkudan mı?
***
MASAK raporu gelmiş… “Babası tarafından Bank Asya Konak İzmir Şubesi aracılığıyla 2.8.2013 tarihinde Amerika’daki Brooklyn Amity School’a 1.933,50 TL havale yapıldığına dair dekont örneği” gönderilmiş…
“Babamın hesabı yurtdışına açık değil…” dedi Ayşenur Parıldak.
Hakim, izleyiciler arasındaki babaya sordu; “Ben göndermedim. Benim Bank Asya’da hesabım yok.” yanıtını aldı.
“Zaten bu sizinle alakalı. Kızınızın yargılanmasıyla bir ilgisi yok.” görüşünde hakim.
Sevinelim mi, endişelenelim mi?
***
İlk duruşmada istenilen belgelerin bir kısmına ilgili kuruluşlardan cevap gelmemiş henüz.
Ayşenur Parıldak sordu bu kez:
“9 aydır tutukluyum. Cevap yazıları niye geç geliyor? Anlayabilmiş değilim…”
Biz de anlayamadık. Endişelendik sadece. Ama korkmadık.
***
Ayşenur Parıldak devam etti:
“Geçen duruşmada söylediklerim tutanaklara geçmedi. Tekrar etmek istiyorum. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nde görevli Mustafa isimli bir komiser, ben gözaltına alındıktan birkaç gün sonra, ‘Senin için twitter adresi açtım. Daha önce paylaştığın tweet’leri bana gönderecek birini takibe aldım. Bu şahıs bana DM’den özel mesaj attı. Senin paylaştığın tweet’leri bana gönderecek’ dedi. Bu aşamadan sonra dosyaya giren ve bana ait olmayan, photoshop’ta oynanmış, ekran görüntüsü şeklinde gönderilmiş tweet’ler ortaya çıktı.”
Böylece tutanaklara geçti.
Avukatı da açıkladı:
“Müvekkilim 9 aydır tutuklu. Ancak biz onun adına yazılmış gibi sahte tweet’ler ürettik. Bunun için hizmet veren bazı internet siteleri var. İnandırıcı olabilmek için Sayın Hakim sizinle ilgili de yapmaya mecbur kaldık…”
Elindeki sahte tweet’leri tek tek inceleyen hakim de şaşırdı:
-“Yapmışsınız zaten… Bu benim gerçek twitter adresim mi?”
-“Onu bilemiyorum Sayın Hakim. Bunu yapan arkadaşlar benden sadece sizin adınızı öğrenmek istediler… Müvekkilim adına gönderildiği iddia edilen ve dosyaya delil olarak giren tweet’lerin hiçbir ‘url’ adresi yok. Ekran görüntüsü olarak gönderilmiş. Müvekkilimin, herkese açık olan instagram hesabından alınan fotoğrafları, üzerine kendisine ait olmayan yazılar yapıştırılarak sanki onun tarafından paylaşılmış gibi dosyaya girmiş…”
-“Emniyet böyle mi yaptı demek istiyorsunuz?”
-“Emniyet böyle yaptı demiyorum. Onu bilemem. Ama müvekkilim aleyhine ihbarda bulunanlar var. Müvekkilim, kendi adına atılmış gibi gösterilen bu üretilmiş, sahte tweet’ler ve photoshop’lu ekran görüntüleri nedeniyle 9 aydır tutuklu.”
Şimdi endişelerimiz daha da arttı! Yine de korkmadık…
***
Ayşenur Parıldak konuştu tekrar:
“Ergenekon davasıyla ilgili bozma kararını okudum. İmajları verilmeden alınan bilgisayar kayıtları delil olarak kabul edilmiyor. Benim telefonumun imajı alınmadı, iki gün karıştırıldı. Bu bozma gerekçesidir. (Ve hakim tutanaklara şöyle geçiriyor) Ergenekon davasında 16. Ceza Dairesinin bozma kararı açıktır. Nelerin delil olacağı bellidir. Benim cep telefonumun imaj alınma işlemi zamanında yapılmamışsa, bu, telefonumun müdahalelere açık olduğunu göstermektedir…”
Sevinç gözyaşları mı dökelim? Kaygılı gözlerle mi izleyelim?
***
“…Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’nin (istinaf) son kararı, ByLock’un ne kadar güvenilir/güvenilmez delil olduğunu tartışmaya açmıştır. Kaldı ki ben ByLock kullanıcısı değilim. Hiçbir mesajlaşmam yok. Dosyaya sunulan IMEI numarası da benim telefonumun IMEI numarası değil.”
Avukatı ayrıntı vererek açıkladı:
“Dosyaya sunulan raporda belirtilen bilgiler ile müvekkilimin kullandığı telefonun bilgileri örtüşmemektedir. ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen telefona ait IMEI numarası gerçekte hiçbir telefona ait değildir. Basit bir incelemeyle bunu tespit ettik. Raporda belirtilen IMEI numarası 14 haneli. Oysa IMEI numaraları 15 haneli olmalıdır. 14 haneli IMEI numarasını internette sorguladığımızda herhangi bir cihaza ait çıkmadı.”
Endişe, kaygı, tedirginlik…
***
Savcı, tutukluluğun devamını ve eksik belgelerin tamamlanmasını istedi.
Artık hıçkırıklarını gizleyemeyen Ayşenur Parıldak söz aldı yeniden:
“9 ay oldu Hakim Bey. 9 ayda bebek dünyaya geliyor. Eksik belgelerin gönderilmesi için tekrar yazılacak. Ve ben 3 ay daha içeride beklemek zorunda kalacağım.
Üniversiteyi bitiremedim. Bütünleme sınavından aldılar beni.
27 yaşındayım. Tutuklanmadan evvel yeni boşanmıştım. Çevrenizdeki insanlara bir sorun, boşanmış bir kadın neler yaşar iç dünyasında?
Sizden adalet bekliyorum. Adaletin tecelli edeceğine inanıyorum. Her gece rüyamda sizinle konuşuyorum, adalet istiyorum. Ben hiçbir şey yapmadım.
Ağlamayacağım dedim kendi kendime. Avukatım da öyle söyledi. Ama 9 aydır ben bu haldeyim. Şu anda karşınızda olduğu gibiyim. Artık dayanamıyorum. Akşam olunca kapılar üzerimize kilitleniyor koğuşta sabaha kadar tek başımıza kalıyoruz. Bir kadının tek başına kalması ne demektir? Geceleri kaç kere çamaşır ipini düğümleyip geri çözdüğümü biliyor musunuz?”
Salondan yükselen uğultunun Ayşenur’un hıçkırıklarına karıştığını söylemeye gerek var mı?
Sizce bunlar sevinç gözyaşları mıydı?
Avukat niye ağlıyordu orada?
Mahkeme heyeti niye sessizdi?
Hakimlerin de vicdanı vardı elbette.
Vicdanların dayanamadığı yerde ağlıyordu herkes…
***
Heyet karar için çekildi.
Anne, kızına seslenme fırsatı buldu:
“N’olur sabırlı ol. Üzme bizi. Güçlü ol. N’olur annem. Hepsi bitecek, geçecek. İnan buna. Kötü bir şey düşünme, tamam mı?”
Başlar sallandı. Tamam… Anne sözüne uyulacak.
***
Hakim tahliye kararını açıklayınca herkes heyecanlandı, ayağa kalktı, alkışladı.
Dizlerin bağı çözüldü, gözyaşları özgür bırakıldı.
Fakat tahliye kararının üzerinden 8 saat bile geçmeden, savcının itirazı üzerine, aynı mahkeme yeniden tutuklama kararı verdi. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan (BTK) aylardır beklenen yazı birden bire ortaya çıkıvermişti. Yukarıdaki belgeleri anımsatan fakat içeriğini bizim bilemediğimiz bu yazı mahkeme heyetinin kararını da etkilemişti.
Tahliye kararının ardından akan gözyaşlarının nedeni belli oldu şimdi…
Memlekete egemen olan korkunun domino taşı etkisi!…
***
Ayşenur Parıldak’ın dayanışmaya ihtiyacı var.
Ona bir kartpostal gönderin:
“Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
ANKARA”