Cihan Acar’ın gazetecilik hayatı aslında çok kısa. Henüz 3-4 yıllık bir geçmişi var. Ama her günü heyecanla, başarıyla dolu. En genç tutuklu gazeteciyi mesai arkadaşları Emrah Ülker ve Turan Görüryılmaz yazdı.
Emrah Ülker’in kaleminden Cihan Acar…
Mesleğe adım attığının ilk yılında Gezi Parkı protestolarını fotoğraflarken polisin gaz fişeğiyle kolu kırıldı. Yılını doldurmadığı gazeteciliğin gazisi oldu. Ama kolunun kırılması onu durduramadı. Nerede bir haber olsa fotoğraf makinesini omzuna takar yola düşer görürdünüz Cihan Acar’ı.
İkinci yılında sokak ortasında uyuşturucu satanları fotoğrafladığı “Öğrencilere Ölüm Tuzağı” haberiyle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ödülünü aldı. Bir haberde tanıştığı uyuşturucu bağımlısının izini sürerek günlerce duvarların arkasında beklemişti o haber için. Beklemesine değmiş, olağanüstü kareler yakalamıştı
Haberden sonra telefon yağmuruna tutuldu. İstanbul’un dört bir yanından acılı aileler, kendi sokaklarındaki benzer manzaraları anlatıyordu. Tümünü tek tek takip edip daha nice uyuşturucu haberi yaptı. Yüzlerce genci zehirleyecek uyuşturucunun ele geçirilmesini sağladı.
Takılıyorduk kendisine: “Aman dikkat et bu çetelere, başını belaya sokma!” Gülüp geçiyordu, gençliğinden mi, cesaretinden mi anlamıyorduk. Dahası, uyardığımızın ertesi günü başka bir ‘belalı’ haberle çıkıp geliyordu.
Bazen bir yolsuzluk belgesi, bazen neşeli bir başarı hikâyesi, bazen de günlerdir peşinde koştuğumuz ama ulaşamadığımız bir kişinin söyleşisiyle… Kimsenin konuşmayı başaramadığı insanları nezaketiyle, inceliğiyle etkiler, söyleşi vermeye ikna ederdi.
Üçüncü yılında çalıştığı Bugün gazetesine kayyım atandı. İlk gün gazeteye gelen kayyımın meslektaşlarına yaptığı cesaret dolu konuşmayı Periscope’tan canlı yayınladı. Dünya basın tarihine geçecek tarihi bir belgeye imza atarken canlı yayında kovuldu.
O zaman herkes adını öğrendi Cihan Acar’ın.
Her şey bu kadar basitti: Gencecik bir gazetecinin ayaküstü işini kaybetmesi artık olağan bir şeydi.
Fakat o haber peşindeki hırslı çocuk gitmiş, yerine olanları soğukkanlılıkla karşılayan, olgun bir adam gelmişti. Sakince eşyalarını topladı. Masasındaki evrakları küçük bir kutuya ancak sığıyordu. Binadan çıkarken kendisiyle konuşan gazetecilere, “Bizim kutuda sadece haber dosyalarımız var” diyordu.
Daha sonra bir avuç arkadaşıyla Özgür Düşünce gazetesini kurdular. İlk günlerde bazen elinde fırçayla yerleri süpürdü, bazen masaları sildi.
Elbette her gün başka bir haberle sayfaları süslüyordu.
İfade özgürlüğü konusundaki davalarıyla tanınan avukat Veysel Ok’un hukuk dünyasına ilişkin yorumlarını haberinde kullandığı için hakkında 301’den dava açıldı. Yıllar önce Hrant Dink, Orhan Pamuk, Hasan Cemal gibi isimlerin yargılandığı TCK’nın 301. maddesinden yargılanacaktı.
Veysel Ok, “Hiç merak etme, senin avukatın benim.” demişti. Ama savcılar birkaç ay sonra aynı mülakattaki sözleri nedeniyle bu sefer Ok’a da dava açtılar. Telefonda birbirlerine “Ortak davamız var artık.” diye takılıp gülüşmüşlerdi.
Gazeteye gelen yerli-yabancı konukların çoğu nemli gözlerle izliyordu onun yaptığı kısa videoları ve hikâyesini. Kıdemli bir Yunan gazeteci, minicik belgeseli izledikten sonra duygulanmış, o tek odadan müteşekkil haber merkezinde tek tek herkesin elini sıkmış, Cihan’a da sıkı sıkı sarılmıştı: “Bu görüntülerin tarihe geçeceğine emin olabilirsin evlat.” Benzer bir hikâyeyi haberleştirmesi için Cihan’ı Atina’ya davet etmişti.
Bir gün işe geç geldi. Nerede olduğunu soranlara cevabı, gazeteciliğe tutkusunu gösteriyordu: “Gültekin Avcı’nın tahliye olacağını duydum, gece Silivri’de bekledim biraz. Çıkışı gece yarısını buldu. O nedenle geciktim.”
Dahasını da anlattı. Tahliye haberini aldığında annesiyle beraber olduğunu, bir dakika bile kaybetmeden annesini de alıp Silivri’ye koştuğunu, saatlerce hapishane kapısında beklediğini…
Nereden bilecekti, birkaç ay sonra o hapishaneye düşeceğini, o çok sevdiği anacığının da oğlunu görmek için o binanın kapısında saatlerce kuyruklarda bekleşeceğini…
Kanlı darbe girişiminden sonra çalıştığı gazete kapatıldı. 100 kadar gazeteciyle birlikte hapse atıldı. Hâlâ hapiste Cihan.
Geçen haftalarda bir kere daha gazetelerde haber oldu. Tutuklandıktan sonra ilk kez hâkim karşısına çıktı, ifadesini verdi. Gerisini herkes biliyor…
Önce tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiler, sonra koparılan yaygaranın ardından hapishane kapısında darbecilikten bir kere daha gözaltına alındılar. 15 günlük ifade alma safahatından sonra bir kere daha tutuklandılar.
Herkesin yardımına koşmasıyla, inceliği ve nezaketiyle pırıl pırıl bir arkadaşımızdır Cihan. Karıncayı bile incitmez. Habere gittiğinde yemeğini sokak kedileriyle, köpekleriyle paylaşır. Bir arkadaşının sorununu çözmek için kendi işini erteler. Kabına sığamaz…
Daha hayatının baharında, gerekçesi yarım yamalak yazılmış bir iddianameyle 9 aydır hapiste… İlk duruşmada anlaşıldı aslında hiçbir suçları olmadığı ve tahliye kararı çıktı. Ama daha hapishaneden adımlarını atamadan yeni suçlamayla dikildiler karşılarına: Darbecilik.
Gazeteci arkadaşları gibi Cihan’ın da darbenin d’siyle, terörün t’siyle ilgisinin olmadığını cümle âlem biliyor. Birkaç yıllık gazetecilik hayatında haber aşkından, meslek heyecanından başka bir şey yok. Yaptığı tüm haberler ortada. Onun kısacak meslek hayatından sadece başarı hikâyesi çıkar.
Ne zaman elinde makinesiyle görsem takılırdım, “Yahu bir fotoğrafımızı çek de, yarın bir gün lazım olursa kullanırız.” Hiç gocunmaz, hemen birkaç kare çeker, iki dakika sonra da paylaşırdı.
Bir kişinin talebine bile ‘hayır’ dediğini duymadım. Sadece benim değil onlarca arkadaşımızın Twitter’daki, Facebook’taki profil fotoğraflarında onun imzası vardır. Hâla bazılarını gördükçe o fotoğrafları nerede, nasıl çektiğini hatırlıyorum. “Profile photo by Cihan.” derdik, mahcup bir ifadeyle gülümserdi.
İnşaallah en kısa zamanda hapisten kurtulur, anneciğine ve babacığına kavuşur. Boynunda taşımaktan keyif aldığı makinesiyle dünyayı fotoğraflamaya devam eder.
BİR DOĞUM GÜNÜ SÜRPRİZİ
TURAN GÖRÜRYILMAZ’ın kaleminden Cihan Acar…
Tam bir yıl önceydi…
Geçen sene Nisan ayı. Ömrüm boyunca unutmayacağım bir doğum günü sürpriziydi. Benim için hazırlanan bir video… Mesai arkadaşlarımın güzel mesajları…
Cihan Acar hazırlamıştı. Videonun sonunda “Turan Abi seni seviyoruz, git ve çabucak dön.” diyordu Cihan…
Ben dönemedim. Cihan tutuklandı.
Can Erzincan TV’deki son günlerimdi. İstifa edip yurtdışında İngilizce eğitimi kararı almıştım. Benim yolculuk hazırlıkları doğum günüme denk gelince, genç kardeşim Cihan beni çok duygulandıran bir hazırlık yapmış. Veda mesajı içeren videoyu da bizzat kendisi seslendirmişti…
Soyadı gibi Acar, yani ‘becerikli, gözüpek’ muhabir kardeşim Cihan Acar’ı en son o gün görmüştüm.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında yurt dışındaydım.
Tam 10 gün sonra, 25 Temmuz’da, ’42 gazeteci hakkında gözaltı kararı çıktı’ haberini gördüm internet sitelerinde. Darbe ile alâkalı soruşturmada evleri basılan 42 gazeteciden biri de bendim.
Şok oldum. Üzüldüm. Öfkelendim. Anlam veremedim…
Ve daha bir sürü karışık duygu.
O 42 gazeteci arasında 20’li yaşlarındaki genç muhabir arkadaşım Cihan Acar da vardı!
Ne darbesi!
Benim, Cihan’ın, diğer gazeteci arkadaşlarımın ne işi vardı o listede?
Ben yurtdışında dil eğitimindeyken birden ‘darbeci’ olmakla suçlandım. Evimi basan polislere komşularımız aylardır yurtdışında olduğumuzu söyleseler de yine de girmişler içeri. Etrafı dağıtıp çıkmışlar…
Ne olabilir ki zaten benim evimde?
O gün Cihan’ın da aralarında olduğu birçok arkadaşım tutuklandı.
Cihan 9 aydır cezaevinde.
Suçsuz yere yatıyor.
Henüz mesleğinin başında, çok başarılı, gencecik bir muhabir kardeşim Cihan. Eli kalem tutar. Başka işi yoktur. Mesleğine âşıktır…
İkimiz de İpek Medya çalışanıydık. O, Bugün gazetesinde, ben de Kanaltürk Televizyonu’ndaydım. İpek Medya’ya polis zoruyla çökülüp kayyım atandıktan sonra ben istifa etmiştim. Cihan’ın gazetenin başına geçen kayyımlara itirazı ise basın özgürlüğü tarihine geçmişti.
Tepeden gelen hazır metinlerin altına imza atmayı reddetmişti. Kaleminin namusunu korumuştu Cihan.
Satmamıştı kalemini.
Dik durmuştu.
Gençti ama bugün kalemini satan, saçı başı ağırmış sözüm ona ‘duayen’ gazetecilere meslek onuru dersi vermişti.
Çalıştıkları kurumlar AKP tarafından kapatılan bir grup özgür gazetecinin zor şartlar altında çıkardıkları Özgür Düşünce gazetesinde, doğru düzgün maaşını bile alamazken yine mesleğini yapmaya çalışıyordu Cihan.
Kalemini satmamanın bedelini ödettiler…
Dedim ya en son bir yıl önce gördüm Cihan’ı.
Vedalaştık. “Abi git İngilizce öğren, çabucak gel.” demişti…
Dönemiyorum Cihan.
Cezaevinde ne yapıyorsun bilmiyorum.
Halini hatırını soramıyorum.
Yüreği parça parça olan annenin elini öpüp bir ihtiyacı var mı soramıyorum…
Adın gibi Acar bir muhabirsin kardeşim. İnşaallah bu günler de geçecek.
Ve sen yine mesleğini aşkla ve dürüstçe yapacaksın.