Akropolis’in arkasında kara bulutlar… Atina’dan gelen görüntüler tüm dünyaya yayıldı ve sadece Atina halkını dehşete düşürmekle kalmadı. Görüntüler, orman yangınlarının dünya çapında artan tehlikesini ve sadece uzaktaki kırsal alanlarla sınırlı kalmayıp büyük şehirleri de etkileyebileceğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Geçen ay Roma’nın merkezindeki Monte Mario tepesinde de büyük bir yangın çıktı. Kanada’daki Halifax’tan Güney Afrika’daki Cape Town’a ve Japonya’daki Nanyo’ya kadar, orman yangınları geçen yıl binlerce kent sakininin evlerini terk etmesine neden oldu.
Türkiye de bu yıl farklı bölgelerde orman yangınları ile mücadele etti. Özellikle İzmir ve Manisa çevresindeki yangınlar, yerleşim birimlerine kadar ulaşarak onlarca evin hasar görmesine ve kısmen oturulamaz hale gelmesine neden oldu.
Şehirler ne zaman orman yangınlarının kurbanı olur?
İklim değişikliği, sıcaklıkların yükselmesine, yağışların azalmasına ve kuraklık döneminin uzamasına yol açıyor. Bu da daha fazla ve daha şiddetli orman yangını riskini bariz şekilde artırıyor. Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün son verileri, günümüzde orman yangınlarında, 20 yıl öncesine göre iki kat daha fazla ağacın yandığını gösteriyor.
Şehirlerin hızla büyümesi, bu yangınların yerleşim birimlerine sıçrama ihtimalini de artırıyor. Avrupa Çevre Ajansı’nın iklim riski değerlendirme uzmanı Julie Berckmans DW’ye yaptığı açıklamada, “Kentler genişliyor ve bu olgu, orman yangınlarının insanları ve evleri etkileme riskini artırıyor” diyor.
Dünya genelinde, “vahşi alan-kentsel arayüz” (WUI) olarak adlandırılan, binaların ve yabani bitki örtüsünün buluştuğu alanlar genişliyor ve bu da yangın riskini artırıyor. ABD’deki Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi tarafından yakın zamanda yapılan bir çalışma, WUI’nin 2001 ile 2020 yılları arasında yüzde 24 oranında arttığını gösteriyor. En büyük ivme, orman yangınlarının sayısının yüzde 23, yanan alanın ise yüzde 35 arttığı Afrika’da kaydedildi.
Dünyada orman yangınlarından etkilenen insanların üçte ikisi bu bölgelerde, vahşi doğanın kıyısındaki mahalle ve köylerde yaşıyor. Özellikle Akdeniz bölgesinde artan kırsal göç, giderek daha fazla arazinin boş ve sahipsiz kalması nedeniyle orman yangını riskini de yükseltiyor. Avrupa Orman Enstitüsü kıdemli uzmanı Alexander Held DW’ye yaptığı açıklamada, daha önce hızla tespit edilip kontrol altına alınabilen yangınların artık şehirlere daha da yaklaştığını belirtiyor.
Alevlerin insanları etkilemesi için ille de şehir sınırlarına ulaşması gerekmiyor: Çünkü duman yüzlerce, bazen binlerce kilometre yol kat edebiliyor. Geçen yaz New York, Kanada’daki orman yangınları nedeniyle şimdiye kadarki en kötü hava kirliliğini yaşadı.
Özellikle hangi şehirler risk altında?
ABD’deki Maryland Üniversitesi’nden yerbilimci Alexandra Tyukavina, Akdeniz bölgesindeki ve Kaliforniya’daki kuru ve subtropikal iklime sahip şehirlerin özellikle savunmasız olduğunu kaydediyor: “Bu bölgeler özellikle kırılgan çünkü son yıllarda kuraklıktan etkilendiler. Genel olarak zaten yangınlara yatkın olan kurak bölgeler, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak daha büyük risk altında.”
Atina’daki yangın, Yunanistan’ın kayıtlara geçen en sıcak kışın ve en sıcak Haziran- Temmuz aylarının yaşamasının ardından patlak verdi. Yangınlarla mücadele eden Yunan güçlerine yardım etmek üzere Avrupa Birliği’nin (AB) dört bir yanından yaklaşık 700 itfaiyeci, iki yangın söndürme uçağı ve iki helikopter bölgeye sevk edildi.
Tyukavina, ABD gibi ülkelerdeki geniş banliyölerin, yangınların yayılmasına özellikle yatkın olduğunu söylüyor. Tyukavina’ya göre Japonya ise tamamen farklı ve örnek bir şehir planlaması uyguluyor: “Orada şehirler daha kompakt ve doğal alanlar şehirlerden ayrılmış durumda. Dolayısıyla vahşi doğa ile şehir arasında daha az arayüz var.”
Geçen yıl Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, Avrupa ve Kuzey Amerika, WUI bölgeleri içinde orman yangınlarının en yüksek oranda görüldüğü bölgeler.
Şehirler kendilerini nasıl daha iyi koruyabilir?
İklim riski değerlendirme uzmanı Julie Berckmans, orman yangınlarının çoğunun insanların faaliyetlerinden kaynaklandığına dikkat çekiyor. Bu nedenle erken uyarı sistemleri için daha fazla finansmana, orman yönetimi için daha fazla kılavuza ve halkın bilinçlendirilmesine ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Avrupa Orman Enstitüsü’nden Alexander Held ise yangınların önlenmesi için daha fazla kaynağa yatırım yapılması gerektiğine inanıyor. Aynı zamanda vatandaşların, yangın konusunda daha duyarlı hale getirilmesi gerekiyor. Örneğin, bahçelerinde yanıcı bitkilerden kaçınmaları, oluklar ile binaların etrafındaki boşlukları temizlemeleri ve bahçe atıklarını yangınları körüklememesi için uygun şekilde bertaraf etmeleri sağlanmalı.
Held, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bazen yangında yerle bir olmuş köy ve kasabaların fotoğraflarını görürsünüz. Yangon bölgesinin tam ortasında ise hiç hasar görmemiş, yeşil bahçeli bazı evler dikkat çeker. Bu, yangınla mücadelede akıllıca davranmanın işe yaradığının kanıtıdır. Ayrıca şehirler, yeşil alanlar ve parklar molozlardan arındırılmış olmalı. Gölge oluşturacak büyük ağaçlar yetiştirilmeli, toprak sürekli nemli tutulmalı ve rüzgârın etkisini azaltmaya yönelik önlemler alınmalı.”