Kayınvalidesi, Arzu Korkmaz’ın İzmir Şakran Cezaevi’nde ölüme sürüklenişine bir mektupla çığlık verdi.
Yılmaz’ın kayınvalidesi Dudu Korkmaz, gelinini son ziyaretinde gördükleri ve gözaltına alınış sürecinden itibaren yaşadıklarını bir mektupla kaleme aldı.
O mektubu sunuyoruz:
Ben yaşlı bir anne ve aynı zamanda babaanneyim. Üç çocuğum var. İki evladım farklı şehirlerde yaşıyor, üçüncü oğlum Ömer ile aynı şehirde yaşıyorduk.
Ömer’in oğlu olduktan sonra, gelinim Arzu’nun kalp rahatsızlığı olduğunu öğrendik, ciddi bir rahatsızlıktı. Gelinimin rahatsızlığı çok ciddi olduğu halde ikinci çocuğunu dünyaya getirdi. Şimdi torunlarımın biri yurtdışında okuyor, diğeri ise dört yaşında.
Oğlum ve gelinim, kimseyi incitmeyen, etrafında çok sayılan ve sevilen insanlardı.
Bir sabah beraber yola çıktık. Oğlum ve gelinim uzun zamandır göremedik
leri oğullarını, küçük torunum da abisini görmeye gidecekti.
Havaalanında hepimiz uçak saatinin gelmesini bekliyorduk. Saat sabah 04:00 gibiydi. Biz onları uğurlamayı beklerken, onlar aniden kayboldular. Ne yapacağımızı bilemedik. Birden etrafta polisler belirdi, biz de onlara sorduk. Çocuklarımdan haber yoktu. Karakola gittik, havaalanında tutuluyor dediler. Oraya tekrar döndük ama bize cevap veren yoktu.
Polislerden birine, “Torunumu bari bize verin o daha dört yaşında çok korkmuştur, ne olursunuz.” dedik. Cevap bile vermediler.
Zaman geçiyordu, ama bize her saniye bir yıl gibiydi. Saat 17:00 gibi polislerin yanında çocuklarımı gördüm, bir yere götürülüyordu. Torunum uyumuştu. Polislerden biri onu kucağına almıştı.
Annesinin kucağını bile çok görmüşlerdi torunuma.
Sonraki zamanlarda gelinimle görüştüğümde bana, “Anne o günü hatırlamak bile istemiyorum, beni çok hırpaladılar, oğlumu yalnız bir odaya koydular.” dedi.
Bu nasıl bir vicdandı!
Ben torunumu zorla polisin elinden aldım, yoksa götüreceklerdi. Ömer ve Arzu’yu onbir gün gözaltında tuttular.
Gelinimin kalp rahatsızlığı daha da arttı. Bu rahatsızlığını bile bile mahkemeye çıkarıldığı gün tutuklandı. Ailecek yıkıldık.
Tam beş ay oldu hapishaneye gireli. Rahatsızlığı her geçen gün artıyor.
Torunum anne ve babasını görmeye gitmeden önce bana soruyor: “Babaanne, telefonla mı konuşacağız yoksa annemin kucağında mı oturacağım?” diyor.
Ben telefonla dediğim zaman, ağlıyor ve gelmek istemiyor. Kucağında oturacaksın dediğim zaman sevincini görmeniz gerekir ki, bu kelimelerle anlatılamaz.
Ziyaretlerimiz böyle oluyordu, onlar içerde evlatlarını özlüyor, evlatları dışarda onları.
Gelinimi her ziyaret ettiğimde, biz üzülmeyelim diye “Anne ben iyiyim” derdi, ama bu hafta gelinimi ziyarete gittiğimde bunu söylemedi.
“Psikolojik işkence ediyorlar” dedi.
Sabah erkenden arama var diyerek koğuşlara gardiyanlar giriyor, ellerindeki copları oraya buraya vurarak etrafta yatan insanları küçük düşürücü laflar söylüyorlar, herkes yatağından ya düşerek kalkıyor ya da aniden fırlıyor.
Zaman geçtikçe hastalığı daha da ilerledi.
Sürekli acile kaldırılıyormuş
Kalp kapağının değişmesi gerektiğini söylemiş doktorlar…
Hergün biraz daha yorgun düşüyor gelinim.
Gardiyanlar koğuşa geldiklerinde gelinim birçok defa bayılmış.
Ciddi şekilde kilo vermişti.
Hastalığı, ortamın hijyenik olmaması ve sağlıklı beslenememesi gelinimi bu hale getirdi.
Tutukluluk sürecinde kalp krizi geçirdi.
Bunlar yaşanmasına rağmen halen tutuklu..
Gerekli itirazlar yapıldı. Ama tutukluluğu halen devam ediyor.
Gelinim şu an diri diri mezarda adım adım ölüme gidiyor.
Son görüşmeye gittiğimde bunu daha iyi anladim. Her zaman ilk o gelirdi görüsmeye, uzun süre bekledik ama bir türlü gelmiyordu.
Artık gelmeyecek sanmıştık ki, baktık yavaş yavaş geliyor.
Oturmaya, konuşmaya, hatta elini cama kaldırmaya bile hali yoktu.
Anne dedi; “Ben burada hergun mezara giriyorum.” ve başladı ağlamaya. Bu ne zamana kadar devam eder bilinmez.
Ben yaşlı halimle, gelinim hasta haliyle torunum ise küçücük yaşında bu sıkıntılarla boğuşuyoruz. Bir an önce bu kabuslu rüyadan uyanmak istiyoruz.
LÜTFEN YARDIM EDİN…
Dudu Korkmaz