Adli Tıp Uzmanı Şebnem Korur Gökhan Öğretmenin ölümü devlet gözetiminde gerçekleşti.
Evrensel Gazetesi’nde Pazartesi günü yayınlanan yazısında, Fincancı Celalettin Can ve Onur Hamzaoğlu’nun tutukluğunu eleştirdikten sonra, Açıkkollu’nun işkence sonucu gelişen ölümüne dair İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının, “işkence sebebi ile öldüğüne ilişkin tüm iddialar örgütsel propaganda amaçlı olup gerçeği yansıtmamaktadır” açıklamasına tepki gösteriyor.
Fincancı konuyla ilgili şu yorumu yapıyor:
“Bir ağır ceza mahkemesi gerekçesinin oluşturulmasındaki nüktedanlık(!) ne kadar tüyler ürperticiyse, savcılığın tıbbi delilleri yok sayarak işkence iddiasının gerçeği yansıtmadığını söylemesi, bunu da örgütsel propaganda olarak adlandırması o kadar dehşet vericidir.
İlk kez karşılaştığımız bir söylem sanılmasın, bundan yirmi küsur yıl önce bir Adalet Bakanı yazdığım rapora atıfla Dev-Solcu olup olmadığımı sorabilmiş, bu şehrin valilerinden biri otopsi bulgularına dayanarak işkencede öldüğünü yazdığımız için “sözde işkence” tanımlaması ile beni devlet düşmanı ilan edebilmiştir. Tekrarlayan özellikteki benzer açıklama ve yaklaşımlar bu memlekette işkencenin varlığı ve sürmesinin temel sebeplerindendir.”
İşkencenin sürmesinde sıradan vatandaşların önemli bir sorumluluğu olduğuna değinen Fincancı, “Gökhan Açıkkollu 2016 yılının Ağustos ayında ölmüş, otopsi raporunun çıkması ve yakınlarının adalet duygusunu karşılamadığı için ikinci bir görüş almak üzere Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na başvurarak tıbbi değerlendirmenin tamamlanması 2017 Ocak ayını bulmuştur. Bu sürede kısık sesle de olsa “işkence” iddiaları gündeme gelmiş, gömülmesi ile ilgili “hainler mezarlığı” utancı da dahil pek çok ihlal gerçekleşmiş ama kamuoyunda yer bulamamıştır. Ne yazık ki, 2017 başında tıbbi değerlendirme sonucunda ölümün işkenceyle ilişkisi gösterilip paylaşıldığında da bu geçtiğimiz bir yıl boyunca kimsenin vicdanına temas edememiştir” diyor.
Ölümünden bir buçuk yıl sonra ortaya çıkan göreve iade kararı nedeniyle konunun gündeme geldiğini hatırlatan Fincancı, savcılığın hem Açıkkollu ile ilgili ‘suç kanıtlama’ hem de ‘örgütsel propaganda bağı’ kurma telaşına düştüğüne dikkat çekiyor.
Vatandaşın sorumluluğu ile ilgiliyse Fincancı sözlerini şöyle sürdürüyor:
“İşte vatandaşın sorumluluğu da burada başlamaktadır. Kim olduğundan, suç işleyip işlemediğinden, ne tür bir suç işlediğinden bağımsız olarak hiç kimseye işkence yapılamayacağını kuvvetle savunmak gerekir. Çünkü vatandaş bilmelidir ki, işkencenin meşru kılındığı bir vatanda hiç kimse güvende ve işkencenin uzağında değildir. Hele ki bu memleketin vatandaşı hekimler! Onun için gözaltı birimlerinde muayene yapmayı reddetmelidirler. Onun için kapsamlı ve ruhsal durumu da dahil bütüncül bir muayeneyi yapmalıdırlar.”
Açıkkollu, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından gözaltına alındı. 13 gün gözaltında tutulan şeker ve panik atak rahatsızlığı bulunan Açıkkollu’nun işkenceye dayanamayarak hayatını kaybettiği haberleri basına yansımıştı.
Aradan geçen 1,5 yıl sonra Açıkkollu hakkında, Türkiye’deki yargı sisteminin bir ‘hukuk cinayeti’ne dönüşebileceğine dair skandal bir karar verildi. Açıkkollu 1,5 yıl sonra suçsuz bulunup ‘pardon’ denilerek yeniden görevine iade edildi.