Cezaevlerinde tutuklu bulunan 357’si ağır bin 25 hasta tutuklunun tedavilerinin engellendiği ortaya çıktı.
Mezopotamya’da yer alan haberde, Raci Bilici, bu nedenle cezaevlerinden çıkacak her tabuttan Adalet Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu söyledi. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Celal Şeker ile İzmir Şakran T Tipi 4 Nolu Cezaevi’nde kaldığı sırada lösemi hastalığına (kan kanseri) yakalanan ve tedavisi yapılmadığı için sağlık durumu kötüye giden Nihat Baymiş’in yaşamını yitirmesinin ardından gözler bir kez daha cezaevlerinde tedavileri yapılmayan hasta tutuklulara çevrildi.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD)verilerine göre, cezaevlerinde 357’si ölüm sınırında olmak üzere bin 25 hasta tutuklu var.
Özellikle ağır hasta tutukluların sağlık durumlarına dikkat çeken İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bu tutukluların bir an önce serbest bırakılması üzerinde durdu.
‘357 HASTA MAHPUS ÖLÜM SINIRINDA’
OHAL’le birlikte hak ihlallerinin cezaevlerinde de had safhaya ulaştığını dile getiren Bilici, “Cezaevlerinde zaten bir izolasyon ve tecrit söz konusu. Cezaevlerindeki en önemli sorunlardan biri de hasta mahpusların durumudur. Yaşamını yitiren hasta mahpuslar oluyor. En son Celal Şeker ve Nihat Baymiş yaşamlarını yitirdi. Diğer hastaların yaşamlarını yitirmesiyle karşı karşıyayız. 357 hasta mahpus ölüm sınırındadır. Her an ölebilme durumları var” dedi.
‘ATK’NİN YAKLAŞIMI İDEOLOJİK VE IRKÇI’
Hasta tutukluların tahliye edilmelerinin önündeki engellerden biri olan Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen “cezaevinde kalabilir” raporları.
Adalet Bakanlığı’nın devlet hastanelerinde hasta tutuklulara verilen ‘cezaevinde kalınmaz’ raporlarını kabul etmediğine dikkat çeken Bilici, ATK tarafından verilen raporların da bilimsellikten uzak olduğunu ifade etti. Geçmişte ölüm sınırındaki kimi tutukluların, ATK tarafından verilen “cezaevinde kalabilir” raporunun ardından yaşamlarını yitirmelerini hatırlatan Bilici, bu konuda şunları söyledi: “ATK, Adalet Bakanlığı ile koordineli bir şekilde çalışıyor. Diğer bilim insanlarının ve heyetlerin raporlarını ciddiye almıyor. Sadece kendi raporlarını esas alıyor. Kendi raporları da bilimsellikten ve uluslararası normlardan uzak, tamamıyla ideolojik, milliyetçi ve ırkçı bir temelde verilen raporlardır. Anayasada cezaevinde bulunan mahpuslara tanınan hakları da görmezden geliyorlar. Yani Anayasayı çiğniyorlar. Çünkü ideolojik temeldeler. Bu çok bariz bir şekilde ortaya çıkıyor.”
‘MUHATAP BULAMIYORUZ’
Bilici, hasta tutuklular ve cezaevlerinde yaşanan diğer hak ihlalleri için başvurdukları resmi kurumlarda muhatap bulamamaktan da şikayet etti.
Hasta mahpuslara yönelik olumsuz tutum ve davranışlardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Bilici, “Hastaya yaklaşım ideolojik olmamalı. Bunların bir an önce tahliye edilmesi gerekir, ama maalesef şu ana kadar hiçbir girişimimizden sonuç almış değiliz. Özellikle darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’le birlikte biz muhatap bulamıyoruz. Yerelde mülkü amirler muhatap olmuyor, yargıya başvuruyoruz bu kez yargıda muhatap bulamıyoruz. İlgili Bakanlık muhatap olmuyor. Dolayısıyla iktidar bu hak ihlalinin yaşandığı alanlarda bizimle muhatap olmuyor, çünkü ortaya çıkan ihlaller onların yaptığı uygulamaların bir sonucudur” diye konuştu.
‘HER ÖLÜMÜN SORUMLUSU ADALET BAKANLIĞI’DIR’
Cezaevlerinde yaşanan her ölümün Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğunda olduğunun altını çizen Bilici, tutukluların tedavilerinin engellenerek ölüme terk edilmelerinin “idam” anlamına geldiğini söyledi.
“Celal Şeker ve Nihat Baymiş gibi tedavi altına alınmayıp, serbest bırakılmıyorsa bu idamdır. İşkence ve acı çekerek bu kişi tedavi edilmiyorsa bu idamdır. Bu tutum da insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” diyen Bilici, bu tutumdan vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı.
‘DEVLET HASTANESİ RAPORLARI KABUL EDİLSİN’
Hasta tutuklulara insani temelde yaklaşılması gerektiğini söyleyen Bilici, kamuoyuna da bu konuda duyarlılık çağrısı yaptı.
Bilici, “Hasta mahpuslara yönelik mevcut bu tutum ne ahlaki ne insani ne de vicdanidir. Hiçbir gelenekte ve kültürde ya da yasada bunun yeri yoktur. Cezaevlerinde çok sayıda hasta mahpus var. Adli mahpuslarda da bu sayı çok yüksek, ama haklarını bilmedikleri için nereye başvurduklarını bilmiyorlar. Siyasi tutsaklarda mütevazi davranıp ağır hasta arkadaşlarının bir an önce bırakılması için bu durumlarını belirtmiyorlar. Fakülte ve diğer hastanelerde bulunan bilim insanlarının hazırladığı raporların da Adalet Bakanlığı tarafından kabul etmesi gerekir. Aksi taktirde yaşanacak her ölümden kendileri sorumludur” diye konuştu.
‘CEZAEVLERİNDE HER AN BİR TABUT ÇIKABİLİR’
Ölüm sınırında olan hasta tutukluların durumlarından çok endişe duyduklarını kaydeden Bilici, “Cezaevlerinde her an bir tabut çıkabilir. Biz burada yine çağrıda bulunuyoruz. Yakınları bulunan tüm ailelere de sesleniyorum yakınlarınızın herhangi bir hastalığı varsa lütfen bizlere bildirin. Bunların kayıt altına alınmasını istiyoruz. Hasta mahpuslara herkesin sahip çıkması ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri karşısında herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz” diye ekledi.
Cezaevlerinde tutuklu bulunan 357’si ağır bin 25 hasta tutuklunun tedavilerinin engellendiği ortaya çıktı.
Mezopotamya’da yer alan haberde, Raci Bilici, bu nedenle cezaevlerinden çıkacak her tabuttan Adalet Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu söyledi. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Celal Şeker ile İzmir Şakran T Tipi 4 Nolu Cezaevi’nde kaldığı sırada lösemi hastalığına (kan kanseri) yakalanan ve tedavisi yapılmadığı için sağlık durumu kötüye giden Nihat Baymiş’in yaşamını yitirmesinin ardından gözler bir kez daha cezaevlerinde tedavileri yapılmayan hasta tutuklulara çevrildi.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD)verilerine göre, cezaevlerinde 357’si ölüm sınırında olmak üzere bin 25 hasta tutuklu var.
Özellikle ağır hasta tutukluların sağlık durumlarına dikkat çeken İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bu tutukluların bir an önce serbest bırakılması üzerinde durdu.
‘357 HASTA MAHPUS ÖLÜM SINIRINDA’
OHAL’le birlikte hak ihlallerinin cezaevlerinde de had safhaya ulaştığını dile getiren Bilici, “Cezaevlerinde zaten bir izolasyon ve tecrit söz konusu. Cezaevlerindeki en önemli sorunlardan biri de hasta mahpusların durumudur. Yaşamını yitiren hasta mahpuslar oluyor. En son Celal Şeker ve Nihat Baymiş yaşamlarını yitirdi. Diğer hastaların yaşamlarını yitirmesiyle karşı karşıyayız. 357 hasta mahpus ölüm sınırındadır. Her an ölebilme durumları var” dedi.
‘ATK’NİN YAKLAŞIMI İDEOLOJİK VE IRKÇI’
Hasta tutukluların tahliye edilmelerinin önündeki engellerden biri olan Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen “cezaevinde kalabilir” raporları.
Adalet Bakanlığı’nın devlet hastanelerinde hasta tutuklulara verilen ‘cezaevinde kalınmaz’ raporlarını kabul etmediğine dikkat çeken Bilici, ATK tarafından verilen raporların da bilimsellikten uzak olduğunu ifade etti. Geçmişte ölüm sınırındaki kimi tutukluların, ATK tarafından verilen “cezaevinde kalabilir” raporunun ardından yaşamlarını yitirmelerini hatırlatan Bilici, bu konuda şunları söyledi: “ATK, Adalet Bakanlığı ile koordineli bir şekilde çalışıyor. Diğer bilim insanlarının ve heyetlerin raporlarını ciddiye almıyor. Sadece kendi raporlarını esas alıyor. Kendi raporları da bilimsellikten ve uluslararası normlardan uzak, tamamıyla ideolojik, milliyetçi ve ırkçı bir temelde verilen raporlardır. Anayasada cezaevinde bulunan mahpuslara tanınan hakları da görmezden geliyorlar. Yani Anayasayı çiğniyorlar. Çünkü ideolojik temeldeler. Bu çok bariz bir şekilde ortaya çıkıyor.”
‘MUHATAP BULAMIYORUZ’
Bilici, hasta tutuklular ve cezaevlerinde yaşanan diğer hak ihlalleri için başvurdukları resmi kurumlarda muhatap bulamamaktan da şikayet etti.
Hasta mahpuslara yönelik olumsuz tutum ve davranışlardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Bilici, “Hastaya yaklaşım ideolojik olmamalı. Bunların bir an önce tahliye edilmesi gerekir, ama maalesef şu ana kadar hiçbir girişimimizden sonuç almış değiliz. Özellikle darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’le birlikte biz muhatap bulamıyoruz. Yerelde mülkü amirler muhatap olmuyor, yargıya başvuruyoruz bu kez yargıda muhatap bulamıyoruz. İlgili Bakanlık muhatap olmuyor. Dolayısıyla iktidar bu hak ihlalinin yaşandığı alanlarda bizimle muhatap olmuyor, çünkü ortaya çıkan ihlaller onların yaptığı uygulamaların bir sonucudur” diye konuştu.
‘HER ÖLÜMÜN SORUMLUSU ADALET BAKANLIĞI’DIR’
Cezaevlerinde yaşanan her ölümün Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğunda olduğunun altını çizen Bilici, tutukluların tedavilerinin engellenerek ölüme terk edilmelerinin “idam” anlamına geldiğini söyledi.
“Celal Şeker ve Nihat Baymiş gibi tedavi altına alınmayıp, serbest bırakılmıyorsa bu idamdır. İşkence ve acı çekerek bu kişi tedavi edilmiyorsa bu idamdır. Bu tutum da insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” diyen Bilici, bu tutumdan vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı.
‘DEVLET HASTANESİ RAPORLARI KABUL EDİLSİN’
Hasta tutuklulara insani temelde yaklaşılması gerektiğini söyleyen Bilici, kamuoyuna da bu konuda duyarlılık çağrısı yaptı.
Bilici, “Hasta mahpuslara yönelik mevcut bu tutum ne ahlaki ne insani ne de vicdanidir. Hiçbir gelenekte ve kültürde ya da yasada bunun yeri yoktur. Cezaevlerinde çok sayıda hasta mahpus var. Adli mahpuslarda da bu sayı çok yüksek, ama haklarını bilmedikleri için nereye başvurduklarını bilmiyorlar. Siyasi tutsaklarda mütevazi davranıp ağır hasta arkadaşlarının bir an önce bırakılması için bu durumlarını belirtmiyorlar. Fakülte ve diğer hastanelerde bulunan bilim insanlarının hazırladığı raporların da Adalet Bakanlığı tarafından kabul etmesi gerekir. Aksi taktirde yaşanacak her ölümden kendileri sorumludur” diye konuştu.
‘CEZAEVLERİNDE HER AN BİR TABUT ÇIKABİLİR’
Ölüm sınırında olan hasta tutukluların durumlarından çok endişe duyduklarını kaydeden Bilici, “Cezaevlerinde her an bir tabut çıkabilir. Biz burada yine çağrıda bulunuyoruz. Yakınları bulunan tüm ailelere de sesleniyorum yakınlarınızın herhangi bir hastalığı varsa lütfen bizlere bildirin. Bunların kayıt altına alınmasını istiyoruz. Hasta mahpuslara herkesin sahip çıkması ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri karşısında herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz” diye ekledi.
Cezaevlerinde tutuklu bulunan 357’si ağır bin 25 hasta tutuklunun tedavilerinin engellendiği ortaya çıktı.
Mezopotamya’da yer alan haberde, Raci Bilici, bu nedenle cezaevlerinden çıkacak her tabuttan Adalet Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu söyledi. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Celal Şeker ile İzmir Şakran T Tipi 4 Nolu Cezaevi’nde kaldığı sırada lösemi hastalığına (kan kanseri) yakalanan ve tedavisi yapılmadığı için sağlık durumu kötüye giden Nihat Baymiş’in yaşamını yitirmesinin ardından gözler bir kez daha cezaevlerinde tedavileri yapılmayan hasta tutuklulara çevrildi.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD)verilerine göre, cezaevlerinde 357’si ölüm sınırında olmak üzere bin 25 hasta tutuklu var.
Özellikle ağır hasta tutukluların sağlık durumlarına dikkat çeken İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bu tutukluların bir an önce serbest bırakılması üzerinde durdu.
‘357 HASTA MAHPUS ÖLÜM SINIRINDA’
OHAL’le birlikte hak ihlallerinin cezaevlerinde de had safhaya ulaştığını dile getiren Bilici, “Cezaevlerinde zaten bir izolasyon ve tecrit söz konusu. Cezaevlerindeki en önemli sorunlardan biri de hasta mahpusların durumudur. Yaşamını yitiren hasta mahpuslar oluyor. En son Celal Şeker ve Nihat Baymiş yaşamlarını yitirdi. Diğer hastaların yaşamlarını yitirmesiyle karşı karşıyayız. 357 hasta mahpus ölüm sınırındadır. Her an ölebilme durumları var” dedi.
‘ATK’NİN YAKLAŞIMI İDEOLOJİK VE IRKÇI’
Hasta tutukluların tahliye edilmelerinin önündeki engellerden biri olan Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen “cezaevinde kalabilir” raporları.
Adalet Bakanlığı’nın devlet hastanelerinde hasta tutuklulara verilen ‘cezaevinde kalınmaz’ raporlarını kabul etmediğine dikkat çeken Bilici, ATK tarafından verilen raporların da bilimsellikten uzak olduğunu ifade etti. Geçmişte ölüm sınırındaki kimi tutukluların, ATK tarafından verilen “cezaevinde kalabilir” raporunun ardından yaşamlarını yitirmelerini hatırlatan Bilici, bu konuda şunları söyledi: “ATK, Adalet Bakanlığı ile koordineli bir şekilde çalışıyor. Diğer bilim insanlarının ve heyetlerin raporlarını ciddiye almıyor. Sadece kendi raporlarını esas alıyor. Kendi raporları da bilimsellikten ve uluslararası normlardan uzak, tamamıyla ideolojik, milliyetçi ve ırkçı bir temelde verilen raporlardır. Anayasada cezaevinde bulunan mahpuslara tanınan hakları da görmezden geliyorlar. Yani Anayasayı çiğniyorlar. Çünkü ideolojik temeldeler. Bu çok bariz bir şekilde ortaya çıkıyor.”
‘MUHATAP BULAMIYORUZ’
Bilici, hasta tutuklular ve cezaevlerinde yaşanan diğer hak ihlalleri için başvurdukları resmi kurumlarda muhatap bulamamaktan da şikayet etti.
Hasta mahpuslara yönelik olumsuz tutum ve davranışlardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Bilici, “Hastaya yaklaşım ideolojik olmamalı. Bunların bir an önce tahliye edilmesi gerekir, ama maalesef şu ana kadar hiçbir girişimimizden sonuç almış değiliz. Özellikle darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’le birlikte biz muhatap bulamıyoruz. Yerelde mülkü amirler muhatap olmuyor, yargıya başvuruyoruz bu kez yargıda muhatap bulamıyoruz. İlgili Bakanlık muhatap olmuyor. Dolayısıyla iktidar bu hak ihlalinin yaşandığı alanlarda bizimle muhatap olmuyor, çünkü ortaya çıkan ihlaller onların yaptığı uygulamaların bir sonucudur” diye konuştu.
‘HER ÖLÜMÜN SORUMLUSU ADALET BAKANLIĞI’DIR’
Cezaevlerinde yaşanan her ölümün Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğunda olduğunun altını çizen Bilici, tutukluların tedavilerinin engellenerek ölüme terk edilmelerinin “idam” anlamına geldiğini söyledi.
“Celal Şeker ve Nihat Baymiş gibi tedavi altına alınmayıp, serbest bırakılmıyorsa bu idamdır. İşkence ve acı çekerek bu kişi tedavi edilmiyorsa bu idamdır. Bu tutum da insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” diyen Bilici, bu tutumdan vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı.
‘DEVLET HASTANESİ RAPORLARI KABUL EDİLSİN’
Hasta tutuklulara insani temelde yaklaşılması gerektiğini söyleyen Bilici, kamuoyuna da bu konuda duyarlılık çağrısı yaptı.
Bilici, “Hasta mahpuslara yönelik mevcut bu tutum ne ahlaki ne insani ne de vicdanidir. Hiçbir gelenekte ve kültürde ya da yasada bunun yeri yoktur. Cezaevlerinde çok sayıda hasta mahpus var. Adli mahpuslarda da bu sayı çok yüksek, ama haklarını bilmedikleri için nereye başvurduklarını bilmiyorlar. Siyasi tutsaklarda mütevazi davranıp ağır hasta arkadaşlarının bir an önce bırakılması için bu durumlarını belirtmiyorlar. Fakülte ve diğer hastanelerde bulunan bilim insanlarının hazırladığı raporların da Adalet Bakanlığı tarafından kabul etmesi gerekir. Aksi taktirde yaşanacak her ölümden kendileri sorumludur” diye konuştu.
‘CEZAEVLERİNDE HER AN BİR TABUT ÇIKABİLİR’
Ölüm sınırında olan hasta tutukluların durumlarından çok endişe duyduklarını kaydeden Bilici, “Cezaevlerinde her an bir tabut çıkabilir. Biz burada yine çağrıda bulunuyoruz. Yakınları bulunan tüm ailelere de sesleniyorum yakınlarınızın herhangi bir hastalığı varsa lütfen bizlere bildirin. Bunların kayıt altına alınmasını istiyoruz. Hasta mahpuslara herkesin sahip çıkması ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri karşısında herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz” diye ekledi.
Cezaevlerinde tutuklu bulunan 357’si ağır bin 25 hasta tutuklunun tedavilerinin engellendiği ortaya çıktı.
Mezopotamya’da yer alan haberde, Raci Bilici, bu nedenle cezaevlerinden çıkacak her tabuttan Adalet Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu söyledi. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Celal Şeker ile İzmir Şakran T Tipi 4 Nolu Cezaevi’nde kaldığı sırada lösemi hastalığına (kan kanseri) yakalanan ve tedavisi yapılmadığı için sağlık durumu kötüye giden Nihat Baymiş’in yaşamını yitirmesinin ardından gözler bir kez daha cezaevlerinde tedavileri yapılmayan hasta tutuklulara çevrildi.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD)verilerine göre, cezaevlerinde 357’si ölüm sınırında olmak üzere bin 25 hasta tutuklu var.
Özellikle ağır hasta tutukluların sağlık durumlarına dikkat çeken İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bu tutukluların bir an önce serbest bırakılması üzerinde durdu.
‘357 HASTA MAHPUS ÖLÜM SINIRINDA’
OHAL’le birlikte hak ihlallerinin cezaevlerinde de had safhaya ulaştığını dile getiren Bilici, “Cezaevlerinde zaten bir izolasyon ve tecrit söz konusu. Cezaevlerindeki en önemli sorunlardan biri de hasta mahpusların durumudur. Yaşamını yitiren hasta mahpuslar oluyor. En son Celal Şeker ve Nihat Baymiş yaşamlarını yitirdi. Diğer hastaların yaşamlarını yitirmesiyle karşı karşıyayız. 357 hasta mahpus ölüm sınırındadır. Her an ölebilme durumları var” dedi.
‘ATK’NİN YAKLAŞIMI İDEOLOJİK VE IRKÇI’
Hasta tutukluların tahliye edilmelerinin önündeki engellerden biri olan Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen “cezaevinde kalabilir” raporları.
Adalet Bakanlığı’nın devlet hastanelerinde hasta tutuklulara verilen ‘cezaevinde kalınmaz’ raporlarını kabul etmediğine dikkat çeken Bilici, ATK tarafından verilen raporların da bilimsellikten uzak olduğunu ifade etti. Geçmişte ölüm sınırındaki kimi tutukluların, ATK tarafından verilen “cezaevinde kalabilir” raporunun ardından yaşamlarını yitirmelerini hatırlatan Bilici, bu konuda şunları söyledi: “ATK, Adalet Bakanlığı ile koordineli bir şekilde çalışıyor. Diğer bilim insanlarının ve heyetlerin raporlarını ciddiye almıyor. Sadece kendi raporlarını esas alıyor. Kendi raporları da bilimsellikten ve uluslararası normlardan uzak, tamamıyla ideolojik, milliyetçi ve ırkçı bir temelde verilen raporlardır. Anayasada cezaevinde bulunan mahpuslara tanınan hakları da görmezden geliyorlar. Yani Anayasayı çiğniyorlar. Çünkü ideolojik temeldeler. Bu çok bariz bir şekilde ortaya çıkıyor.”
‘MUHATAP BULAMIYORUZ’
Bilici, hasta tutuklular ve cezaevlerinde yaşanan diğer hak ihlalleri için başvurdukları resmi kurumlarda muhatap bulamamaktan da şikayet etti.
Hasta mahpuslara yönelik olumsuz tutum ve davranışlardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Bilici, “Hastaya yaklaşım ideolojik olmamalı. Bunların bir an önce tahliye edilmesi gerekir, ama maalesef şu ana kadar hiçbir girişimimizden sonuç almış değiliz. Özellikle darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’le birlikte biz muhatap bulamıyoruz. Yerelde mülkü amirler muhatap olmuyor, yargıya başvuruyoruz bu kez yargıda muhatap bulamıyoruz. İlgili Bakanlık muhatap olmuyor. Dolayısıyla iktidar bu hak ihlalinin yaşandığı alanlarda bizimle muhatap olmuyor, çünkü ortaya çıkan ihlaller onların yaptığı uygulamaların bir sonucudur” diye konuştu.
‘HER ÖLÜMÜN SORUMLUSU ADALET BAKANLIĞI’DIR’
Cezaevlerinde yaşanan her ölümün Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğunda olduğunun altını çizen Bilici, tutukluların tedavilerinin engellenerek ölüme terk edilmelerinin “idam” anlamına geldiğini söyledi.
“Celal Şeker ve Nihat Baymiş gibi tedavi altına alınmayıp, serbest bırakılmıyorsa bu idamdır. İşkence ve acı çekerek bu kişi tedavi edilmiyorsa bu idamdır. Bu tutum da insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” diyen Bilici, bu tutumdan vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı.
‘DEVLET HASTANESİ RAPORLARI KABUL EDİLSİN’
Hasta tutuklulara insani temelde yaklaşılması gerektiğini söyleyen Bilici, kamuoyuna da bu konuda duyarlılık çağrısı yaptı.
Bilici, “Hasta mahpuslara yönelik mevcut bu tutum ne ahlaki ne insani ne de vicdanidir. Hiçbir gelenekte ve kültürde ya da yasada bunun yeri yoktur. Cezaevlerinde çok sayıda hasta mahpus var. Adli mahpuslarda da bu sayı çok yüksek, ama haklarını bilmedikleri için nereye başvurduklarını bilmiyorlar. Siyasi tutsaklarda mütevazi davranıp ağır hasta arkadaşlarının bir an önce bırakılması için bu durumlarını belirtmiyorlar. Fakülte ve diğer hastanelerde bulunan bilim insanlarının hazırladığı raporların da Adalet Bakanlığı tarafından kabul etmesi gerekir. Aksi taktirde yaşanacak her ölümden kendileri sorumludur” diye konuştu.
‘CEZAEVLERİNDE HER AN BİR TABUT ÇIKABİLİR’
Ölüm sınırında olan hasta tutukluların durumlarından çok endişe duyduklarını kaydeden Bilici, “Cezaevlerinde her an bir tabut çıkabilir. Biz burada yine çağrıda bulunuyoruz. Yakınları bulunan tüm ailelere de sesleniyorum yakınlarınızın herhangi bir hastalığı varsa lütfen bizlere bildirin. Bunların kayıt altına alınmasını istiyoruz. Hasta mahpuslara herkesin sahip çıkması ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri karşısında herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz” diye ekledi.