On binlerce mağdurdan birinin yaşadıklarını kendi anlatımıyla yorumsuz olarak veriyoruz.
Merhabalar, ben Ziyaeddin Yaramış !
15 Temmuz mağdurlarından biriyim. “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır!” düsturu ile ülkeme polis memuru olarak yıllarca hizmet ettim.
Görev esnasında birden rahatsızlandım ve mesai arkadaşlarım tarafından 21.04.2016 tarihinde saat 23:30’da hastaneye götürüldüm. Ankara Gazi Üniversitesi Hastanesi acil bölümünde yoğun bakıma alındım.
Hakkımda “derin ven trombozu teşhisi” yani “ana toplardamar tıkanıklığı teşhisi” konuldu. Rahatlığı tetikleyen durumda mesleğime bağlı tetikleyici unsurların sebep olduğu doktorlar tarafından bana iletildi. Pıhtı oluşumu ile ana toplardamarımın tıkandığı ve başka yerlere pıhtı atma riskinden ötürü de iki defa yoğun bakıma kaldırıldım.
Bir süre hastanede yattıktan sonra evde tedavi sürecine geçildi ve her defasında birer ay uzatılmak üzere en son 29 Temmuz tarihine kadar doktor raporlu idim ve muhtemelen raporum uzatılacaktı birkaç ay daha! Benim görev gaziliği veya malulen emeklilik seçeneklerini düşündüğüm bir dönemde 15 Temmuz gecesi hain bir darbe girişimi gerçekleşti.
MALULEN EMEKLİLİĞİ DÜŞÜNÜRKEN AÇIĞA ALINDIM
Hasta yatağımda istirahat ederken 19 Temmuz akşamı çalıştığım birim beni aradı ve tam teçhizatlı olarak müdüriyete gelmem istendi. Ben ise durumumu anlattım, üç aydır raporlu olduğumu, istirahat ettiğimi yürüyemediğimi, özel ihtiyaçlarımı bile yakınlarımın yardımı ile yerine getirdiğimi, bu zor günlerde devletime milletime yardımcı olmayı çok istediğimi, lakin sağlık koşullarımın buna uygun olmadığını ilettim.
Bunun üzerine beklemede kalmam ve kendilerinden haber beklemem gerektiği söylendi. Meğerse sonradan öğrendiğime göre açığa alınmışım. 22.07.2016’da iki sivil polis, evime gelip benim raporum devam ederken ve istirahat halinde iken açığa alınma işlemlerimi yaptılar. Silahıma, kimliklerime vs el konuldu. Açığa alma işlemini yapan arkadaşların bile mahcubiyetleri gözlerinden okunuyordu.
İHRAÇ EDİLDİM EKONOMİK VE SAĞLIK SORUNLARI YAŞADIM
Sonraları maaşımızdan kesintiler oldu. Eşim ev hanımıydı, çalışmıyordu. Kredi borçlarımızdan ötürü eşim bir bebek mağazasında çalışmaya başladı. Bense biri üç, diğeri dört yaşında olan oğullarıma hasta halimle de olsa bakmak zorunda kaldım. Eşim, yirmi gün çalıştıktan sonra ayrılmak zorunda kaldı, biz de akrabaların yanına taşınmaya karar verdik.
Bu süre zarfında benim rahatsızlığım devam ediyor ve dikkat etmezsem ileri boyutlara ulaşabilir. Her gün düzenli olarak kan sıvılaştırıcı ilaçlar alıyorum ve günlük 5 litreye yakın da su tüketmem gerekiyor. Ayrıca her 20 günde bir “inr” denilen kan testi yaptırma mecburiyetim var.
Aksi halde tedavim sonuç vermeyecek, halen tıkalı olan damardan ötürü sırasıyla ciğer, kalp, beyin gibi hayati önem taşıyan organlarıma pıhtı atılması ise felç olma riskini artırabilecekti!
İHRACIN ARDINDAN HAKKIMDA YAKALAMA KARARI ÇIKARTILDI
Tedavim maddi imkânsızlıklarla az da olsa devam ederken tüm bunlar da yetmezmiş gibi bir de Ankara’daki ikametime polis araması yapıldığını öğrendim. Böylece işler daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ben de aranan bir insandım artık!
Haklarımı aramak maksadıyla avukat aradım, hiçbir avukat beni müdafaa etmeye yanaşmadı. Hepsinde de korku ve baskı olduğunu fark ettim. Kabul edenler de 40 bin tl gibi ücret talep edince avukat tutamadım!
Polise gitmeyi düşündüm ama avukatsız teslim olma durumunu ispat etmenin imkânsız olduğunu ve bunun tek yolunun yine bir avukat ile yapılması gerektiğini biliyordum. Aksi halde bunun polisin iki dudağı arasında bir konu olduğu da belliydi. Polisin biz yakaladık, demesi ile teslimi kanıtlayamayacağımız da herkesin bildiği bir gerçekti!
OHAL ŞARTLARI ÇOK AĞIR
Bu sefer de OHAL’den dolayı 30 gün gözaltı süresi ve bu süre içinde nezarethane şartlarını bir polis olarak bildiğimden iki oğlumu ve ailemi düşündüğüm için teslim olamadım. Çünkü nezarethane şartlarında her gün düzenli ilaç kullanımı ve günlük 5 litreye yakın su tüketimi ve hatta iki saatte bir ayağımı kalp hizasından yukarıya kaldıramayacağım gerçeğini de biliyordum. Tedavimin bir gün bile sekteye uğramasının felce hatta ölüme neden olma riski vardı.
Ben, öncelikle görev gazisiyim, görev anında bu hastalığa yakalanmıştım. 15 Temmuz sonrası da ihraç edildim. Şu anda da hakkımda yapılan asılsız bir ihbardan dolayı aranıyorum!
Hayatımın hiçbir döneminde kanunlara aykırı bir şey yapmadım. Eşim ve iki çocuğumla beraber hasta halimizle ortada kaldık, mağdur olduk! Sesimizi Rabbimizden başka da kimseye duyuramıyoruz!
On binlerce mağdurdan birinin yaşadıklarını kendi anlatımıyla yorumsuz olarak veriyoruz.
Merhabalar, ben Ziyaeddin Yaramış !
15 Temmuz mağdurlarından biriyim. “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır!” düsturu ile ülkeme polis memuru olarak yıllarca hizmet ettim.
Görev esnasında birden rahatsızlandım ve mesai arkadaşlarım tarafından 21.04.2016 tarihinde saat 23:30’da hastaneye götürüldüm. Ankara Gazi Üniversitesi Hastanesi acil bölümünde yoğun bakıma alındım.
Hakkımda “derin ven trombozu teşhisi” yani “ana toplardamar tıkanıklığı teşhisi” konuldu. Rahatlığı tetikleyen durumda mesleğime bağlı tetikleyici unsurların sebep olduğu doktorlar tarafından bana iletildi. Pıhtı oluşumu ile ana toplardamarımın tıkandığı ve başka yerlere pıhtı atma riskinden ötürü de iki defa yoğun bakıma kaldırıldım.
Bir süre hastanede yattıktan sonra evde tedavi sürecine geçildi ve her defasında birer ay uzatılmak üzere en son 29 Temmuz tarihine kadar doktor raporlu idim ve muhtemelen raporum uzatılacaktı birkaç ay daha! Benim görev gaziliği veya malulen emeklilik seçeneklerini düşündüğüm bir dönemde 15 Temmuz gecesi hain bir darbe girişimi gerçekleşti.
MALULEN EMEKLİLİĞİ DÜŞÜNÜRKEN AÇIĞA ALINDIM
Hasta yatağımda istirahat ederken 19 Temmuz akşamı çalıştığım birim beni aradı ve tam teçhizatlı olarak müdüriyete gelmem istendi. Ben ise durumumu anlattım, üç aydır raporlu olduğumu, istirahat ettiğimi yürüyemediğimi, özel ihtiyaçlarımı bile yakınlarımın yardımı ile yerine getirdiğimi, bu zor günlerde devletime milletime yardımcı olmayı çok istediğimi, lakin sağlık koşullarımın buna uygun olmadığını ilettim.
Bunun üzerine beklemede kalmam ve kendilerinden haber beklemem gerektiği söylendi. Meğerse sonradan öğrendiğime göre açığa alınmışım. 22.07.2016’da iki sivil polis, evime gelip benim raporum devam ederken ve istirahat halinde iken açığa alınma işlemlerimi yaptılar. Silahıma, kimliklerime vs el konuldu. Açığa alma işlemini yapan arkadaşların bile mahcubiyetleri gözlerinden okunuyordu.
İHRAÇ EDİLDİM EKONOMİK VE SAĞLIK SORUNLARI YAŞADIM
Sonraları maaşımızdan kesintiler oldu. Eşim ev hanımıydı, çalışmıyordu. Kredi borçlarımızdan ötürü eşim bir bebek mağazasında çalışmaya başladı. Bense biri üç, diğeri dört yaşında olan oğullarıma hasta halimle de olsa bakmak zorunda kaldım. Eşim, yirmi gün çalıştıktan sonra ayrılmak zorunda kaldı, biz de akrabaların yanına taşınmaya karar verdik.
Bu süre zarfında benim rahatsızlığım devam ediyor ve dikkat etmezsem ileri boyutlara ulaşabilir. Her gün düzenli olarak kan sıvılaştırıcı ilaçlar alıyorum ve günlük 5 litreye yakın da su tüketmem gerekiyor. Ayrıca her 20 günde bir “inr” denilen kan testi yaptırma mecburiyetim var.
Aksi halde tedavim sonuç vermeyecek, halen tıkalı olan damardan ötürü sırasıyla ciğer, kalp, beyin gibi hayati önem taşıyan organlarıma pıhtı atılması ise felç olma riskini artırabilecekti!
İHRACIN ARDINDAN HAKKIMDA YAKALAMA KARARI ÇIKARTILDI
Tedavim maddi imkânsızlıklarla az da olsa devam ederken tüm bunlar da yetmezmiş gibi bir de Ankara’daki ikametime polis araması yapıldığını öğrendim. Böylece işler daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ben de aranan bir insandım artık!
Haklarımı aramak maksadıyla avukat aradım, hiçbir avukat beni müdafaa etmeye yanaşmadı. Hepsinde de korku ve baskı olduğunu fark ettim. Kabul edenler de 40 bin tl gibi ücret talep edince avukat tutamadım!
Polise gitmeyi düşündüm ama avukatsız teslim olma durumunu ispat etmenin imkânsız olduğunu ve bunun tek yolunun yine bir avukat ile yapılması gerektiğini biliyordum. Aksi halde bunun polisin iki dudağı arasında bir konu olduğu da belliydi. Polisin biz yakaladık, demesi ile teslimi kanıtlayamayacağımız da herkesin bildiği bir gerçekti!
OHAL ŞARTLARI ÇOK AĞIR
Bu sefer de OHAL’den dolayı 30 gün gözaltı süresi ve bu süre içinde nezarethane şartlarını bir polis olarak bildiğimden iki oğlumu ve ailemi düşündüğüm için teslim olamadım. Çünkü nezarethane şartlarında her gün düzenli ilaç kullanımı ve günlük 5 litreye yakın su tüketimi ve hatta iki saatte bir ayağımı kalp hizasından yukarıya kaldıramayacağım gerçeğini de biliyordum. Tedavimin bir gün bile sekteye uğramasının felce hatta ölüme neden olma riski vardı.
Ben, öncelikle görev gazisiyim, görev anında bu hastalığa yakalanmıştım. 15 Temmuz sonrası da ihraç edildim. Şu anda da hakkımda yapılan asılsız bir ihbardan dolayı aranıyorum!
Hayatımın hiçbir döneminde kanunlara aykırı bir şey yapmadım. Eşim ve iki çocuğumla beraber hasta halimizle ortada kaldık, mağdur olduk! Sesimizi Rabbimizden başka da kimseye duyuramıyoruz!