Nüfus artışının durma noktasına geldiği Avrupa ülkelerinde son yılların gözde mesleği bakıcılık oldu. Yaşlıların bakımı için devletin kasasından hatırı sayılır bir rakam çıkıyor.
Avrupa’nın gelişmişlik düzeyini koruması için kadın başına en az 2,1 çocuk düşmesi gerekiyor. Ancak bu oran Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 1,5 düzeyinde bulunuyor. İspanya ve İtalya için tehlike çanları aslında son 20 yıldır çalıyor. İtalya’da en çok ihtiyaç duyulan meslek, hasta veya yaşlı (70 yaş ve üzeri) bakıcılığı. Ülkedeki toplam 850 bin yaşlı bakıcısının 750 bini göçmen. Yurtdışından gelen bir yaşlı bakıcısının maaşı bin Euro civarında olurken, devletin kasasından yılda 12 milyar Euro çıkıyor yaşlıların bakımı için.
Yaklaşık 900 bin nüfuslu Torino’da bakıma muhtaç yaşlı oranı yüzde 10 civarında. 1,3 milyon nüfuslu Milano’da da 40 bin yaşlı, hayatını birinin yardımıyla devam ettiriyor. Bakımevi ve hastanelerde yeterli yer olmadığından, yaşlıların bakımı daha çok evlerinde yapılıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı bir rapora göre, İtalyanlar nüfus azalmasına çare bulamazsa, ülkenin nüfusu 45 yıl sonra yarıya inmiş olacak.
Kadınların çocuk yapmayı unuttuğu İtalya’da artan iş gücü ve bakıcı ihtiyacı için gözler Güney Amerika ülkelerine çevrilmiş bulunuyor. İtalya, ülkeye çalışmak için gelecek Güney Amerikalılar sayesinde nüfusunun artmasını da sağlamayı amaçlıyor. Çünkü bu ülkelerin kadınları çocuk doğurma oranında İtalyanların oldukça önünde bulunuyor. Benzer bir durum İspanya’da yaşanıyor. Ülkede kadın başına 1,38 çocuk düşerken, yaşanan ekonomik krize rağmen her yıl en az 500 bin göçmenin İspanya’ya gelmesi gerekiyor, ekonominin düzlüğe çıkması için. İspanyol hükümetinin krizi gerekçe göstererek yeni doğanlar için ödediği 2 bin 500 Euro’luk yardımı kaldırmasının da çocuk sayısının düşmesini hızlandıracağı ifade ediliyor. Böyle giderse İspanya, 2050 yılında 55 yaş ortalamasıyla dünyanın en yaşlı ülkesi olacak.
Avrupa’da nüfusun dramatik olarak azaldığı yerlerin başında eski Doğu Bloku ülkeleri geliyor. Sosyalist sistemin çökmesiyle Doğu Avrupa ülkelerinde çocuk sayısı ciddi oranda azalmaya başladı. BM verilerine göre, Berlin Duvarı’nın yıkılıp demokrasi rüzgârının Doğu Avrupa üzerinde esmesi nüfusa olumsuz yansıdı. Eskiden Doğu Bloku, şimdi ise AB ülkesi olan Çek Cumhuriyeti, nüfusun hızla düştüğü ülkelerin başında geliyor. 1960’lı yıllardan itibaren Çek kadınlar çalışma hayatında aktif oldular. İşten çocuk bakmaya vakit bulamayan kadınların doğum oranı doğal olarak düşünce devreye devlet mekanizması girdi. Çocuk yardımı ve ekonomik desteklerle kadın başına çocuk sayısı 2 düzeyine çıkmasına karşılık, 1990’lı yıllardan sonra yeniden hızlı bir düşüş yaşandı. Çek Cumhuriyeti kadın başına düşen 1,18 çocukla AB içinde son sıralarda yer alıyor. Kadınların kariyer ve eğitimi tercih ettiği Çek Cumhuriyeti’nde çocuk sayısını azaltan bir diğer etken ise konut sıkıntısı. Sosyalist sistem döneminde devlet evlenen çiftlere ev verirken, bugün kiralık ev bulmak oldukça zor. Çek Cumhuriyeti’nin nüfusunun, 2050 yılında günümüze göre yüzde 20 azalıp 8 milyon olacağı tahmin ediliyor.
AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın da nüfusla başı dertte. Almanya’nın durumunu yakından görmek için şu rakamlara bakmak yeterli. 1950’li yıllarda doğan Batı Almanya kadınlarının yüzde 14,9’u çocuksuz olurken, Doğu Almanya kadınlarında bu oran yüzde 8’di. 1965’li yıllarda doğan Batı Almanya kadınlarının yüzde 31,2’si çocuksuz olurken, Doğu Almanya kadınlarında bu oran yüzde 26,2 düzeyinde. 1950’li yıllarda Almanya nüfusunun yüzde 30’u 20 yaşın altındakilerden oluşurken, 80 yaşın üstündekiler nüfusun sadece yüzde 2’sine tekabül ediyordu. Böyle giderse 2050 yılında Almanya nüfusunun yüzde 16’sı 20 yaşın altındakilerden oluşacak, 80 yaşın üstündekiler ise nüfusun yüzde 12’sini oluşturacak.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından önce Doğu Almanya’da kadın başına 2 çocuk düşerken, duvarın yıkılmasıyla başlayan süreçte çocuk sayısı 1,4’ün altına düşmüş bulunuyor. Doğudan batıya göçün yanısıra düşen doğum oranları, Doğu Almanya’nın ekonomik olarak asla batıyı yakalayamayacağını gösteriyor. Doğu Almanya’nın Saksonya-Anhalt eyaletinde bulunan ve nüfusu 5 bin ila 250 bin arasında değişen 19 şehir giderek yalnızlığa bürünüyor. Bu eyalette iş makineleri sürekli mesai yapıyor. Bu mesai, yeni konutlar inşa etmek için değil, tam tersine, yıllar önce yapılmış ancak bugün içinde kimsenin oturmadığı konutları yıkmak için. Sadece Köthen şehrinde bin konut yerle bir edilirken, bu yıkımın 10 yıl daha sürmesi bekleniyor. Yıkımın en fazla olduğu yerlerin başında Dessau-Rosslau geliyor ve 2025 yılına kadar 18 bin konutun yıkılması planlanıyor.
75 yaşındaki Manfred Bornschein, şu ana kadar oturduğu 3 evin yıkıldığını belirterek “İlk oturduğum ev savaşta bombalarla yıkıldı; ama son ikisi apartmanda kimse kalmayınca devlet tarafından yıkıldı. Acı ama kaçınılmaz bir son. Apartman blokları boşalınca devlet de çaresiz yıkıyor.” diyor. Saksonya-Anhalt eyaletinin nüfusu 1989’da 3 milyon olmasına karşılık, 2009’da 2,3 milyona düştü. 2025 yılında ise eyalet nüfusunun 1,9 milyon olması bekleniyor. Genç ve çocuk nüfusundaki azalmayı okul sayısındaki düşüşte de görüyoruz. Eyalette 1991’de 3 bin 30 olan okul sayısı 2009’da 902’ye düşerken, 1991’de 200 olan yaşlı bakımevi sayısı 2009’da ikiye katlayıp 410’a ulaşmış.
Kaynak: TR724
Nüfus artışının durma noktasına geldiği Avrupa ülkelerinde son yılların gözde mesleği bakıcılık oldu. Yaşlıların bakımı için devletin kasasından hatırı sayılır bir rakam çıkıyor.
Avrupa’nın gelişmişlik düzeyini koruması için kadın başına en az 2,1 çocuk düşmesi gerekiyor. Ancak bu oran Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 1,5 düzeyinde bulunuyor. İspanya ve İtalya için tehlike çanları aslında son 20 yıldır çalıyor. İtalya’da en çok ihtiyaç duyulan meslek, hasta veya yaşlı (70 yaş ve üzeri) bakıcılığı. Ülkedeki toplam 850 bin yaşlı bakıcısının 750 bini göçmen. Yurtdışından gelen bir yaşlı bakıcısının maaşı bin Euro civarında olurken, devletin kasasından yılda 12 milyar Euro çıkıyor yaşlıların bakımı için.
Yaklaşık 900 bin nüfuslu Torino’da bakıma muhtaç yaşlı oranı yüzde 10 civarında. 1,3 milyon nüfuslu Milano’da da 40 bin yaşlı, hayatını birinin yardımıyla devam ettiriyor. Bakımevi ve hastanelerde yeterli yer olmadığından, yaşlıların bakımı daha çok evlerinde yapılıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı bir rapora göre, İtalyanlar nüfus azalmasına çare bulamazsa, ülkenin nüfusu 45 yıl sonra yarıya inmiş olacak.
Kadınların çocuk yapmayı unuttuğu İtalya’da artan iş gücü ve bakıcı ihtiyacı için gözler Güney Amerika ülkelerine çevrilmiş bulunuyor. İtalya, ülkeye çalışmak için gelecek Güney Amerikalılar sayesinde nüfusunun artmasını da sağlamayı amaçlıyor. Çünkü bu ülkelerin kadınları çocuk doğurma oranında İtalyanların oldukça önünde bulunuyor. Benzer bir durum İspanya’da yaşanıyor. Ülkede kadın başına 1,38 çocuk düşerken, yaşanan ekonomik krize rağmen her yıl en az 500 bin göçmenin İspanya’ya gelmesi gerekiyor, ekonominin düzlüğe çıkması için. İspanyol hükümetinin krizi gerekçe göstererek yeni doğanlar için ödediği 2 bin 500 Euro’luk yardımı kaldırmasının da çocuk sayısının düşmesini hızlandıracağı ifade ediliyor. Böyle giderse İspanya, 2050 yılında 55 yaş ortalamasıyla dünyanın en yaşlı ülkesi olacak.
Avrupa’da nüfusun dramatik olarak azaldığı yerlerin başında eski Doğu Bloku ülkeleri geliyor. Sosyalist sistemin çökmesiyle Doğu Avrupa ülkelerinde çocuk sayısı ciddi oranda azalmaya başladı. BM verilerine göre, Berlin Duvarı’nın yıkılıp demokrasi rüzgârının Doğu Avrupa üzerinde esmesi nüfusa olumsuz yansıdı. Eskiden Doğu Bloku, şimdi ise AB ülkesi olan Çek Cumhuriyeti, nüfusun hızla düştüğü ülkelerin başında geliyor. 1960’lı yıllardan itibaren Çek kadınlar çalışma hayatında aktif oldular. İşten çocuk bakmaya vakit bulamayan kadınların doğum oranı doğal olarak düşünce devreye devlet mekanizması girdi. Çocuk yardımı ve ekonomik desteklerle kadın başına çocuk sayısı 2 düzeyine çıkmasına karşılık, 1990’lı yıllardan sonra yeniden hızlı bir düşüş yaşandı. Çek Cumhuriyeti kadın başına düşen 1,18 çocukla AB içinde son sıralarda yer alıyor. Kadınların kariyer ve eğitimi tercih ettiği Çek Cumhuriyeti’nde çocuk sayısını azaltan bir diğer etken ise konut sıkıntısı. Sosyalist sistem döneminde devlet evlenen çiftlere ev verirken, bugün kiralık ev bulmak oldukça zor. Çek Cumhuriyeti’nin nüfusunun, 2050 yılında günümüze göre yüzde 20 azalıp 8 milyon olacağı tahmin ediliyor.
AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın da nüfusla başı dertte. Almanya’nın durumunu yakından görmek için şu rakamlara bakmak yeterli. 1950’li yıllarda doğan Batı Almanya kadınlarının yüzde 14,9’u çocuksuz olurken, Doğu Almanya kadınlarında bu oran yüzde 8’di. 1965’li yıllarda doğan Batı Almanya kadınlarının yüzde 31,2’si çocuksuz olurken, Doğu Almanya kadınlarında bu oran yüzde 26,2 düzeyinde. 1950’li yıllarda Almanya nüfusunun yüzde 30’u 20 yaşın altındakilerden oluşurken, 80 yaşın üstündekiler nüfusun sadece yüzde 2’sine tekabül ediyordu. Böyle giderse 2050 yılında Almanya nüfusunun yüzde 16’sı 20 yaşın altındakilerden oluşacak, 80 yaşın üstündekiler ise nüfusun yüzde 12’sini oluşturacak.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından önce Doğu Almanya’da kadın başına 2 çocuk düşerken, duvarın yıkılmasıyla başlayan süreçte çocuk sayısı 1,4’ün altına düşmüş bulunuyor. Doğudan batıya göçün yanısıra düşen doğum oranları, Doğu Almanya’nın ekonomik olarak asla batıyı yakalayamayacağını gösteriyor. Doğu Almanya’nın Saksonya-Anhalt eyaletinde bulunan ve nüfusu 5 bin ila 250 bin arasında değişen 19 şehir giderek yalnızlığa bürünüyor. Bu eyalette iş makineleri sürekli mesai yapıyor. Bu mesai, yeni konutlar inşa etmek için değil, tam tersine, yıllar önce yapılmış ancak bugün içinde kimsenin oturmadığı konutları yıkmak için. Sadece Köthen şehrinde bin konut yerle bir edilirken, bu yıkımın 10 yıl daha sürmesi bekleniyor. Yıkımın en fazla olduğu yerlerin başında Dessau-Rosslau geliyor ve 2025 yılına kadar 18 bin konutun yıkılması planlanıyor.
75 yaşındaki Manfred Bornschein, şu ana kadar oturduğu 3 evin yıkıldığını belirterek “İlk oturduğum ev savaşta bombalarla yıkıldı; ama son ikisi apartmanda kimse kalmayınca devlet tarafından yıkıldı. Acı ama kaçınılmaz bir son. Apartman blokları boşalınca devlet de çaresiz yıkıyor.” diyor. Saksonya-Anhalt eyaletinin nüfusu 1989’da 3 milyon olmasına karşılık, 2009’da 2,3 milyona düştü. 2025 yılında ise eyalet nüfusunun 1,9 milyon olması bekleniyor. Genç ve çocuk nüfusundaki azalmayı okul sayısındaki düşüşte de görüyoruz. Eyalette 1991’de 3 bin 30 olan okul sayısı 2009’da 902’ye düşerken, 1991’de 200 olan yaşlı bakımevi sayısı 2009’da ikiye katlayıp 410’a ulaşmış.
Kaynak: TR724
Nüfus artışının durma noktasına geldiği Avrupa ülkelerinde son yılların gözde mesleği bakıcılık oldu. Yaşlıların bakımı için devletin kasasından hatırı sayılır bir rakam çıkıyor.
Avrupa’nın gelişmişlik düzeyini koruması için kadın başına en az 2,1 çocuk düşmesi gerekiyor. Ancak bu oran Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 1,5 düzeyinde bulunuyor. İspanya ve İtalya için tehlike çanları aslında son 20 yıldır çalıyor. İtalya’da en çok ihtiyaç duyulan meslek, hasta veya yaşlı (70 yaş ve üzeri) bakıcılığı. Ülkedeki toplam 850 bin yaşlı bakıcısının 750 bini göçmen. Yurtdışından gelen bir yaşlı bakıcısının maaşı bin Euro civarında olurken, devletin kasasından yılda 12 milyar Euro çıkıyor yaşlıların bakımı için.
Yaklaşık 900 bin nüfuslu Torino’da bakıma muhtaç yaşlı oranı yüzde 10 civarında. 1,3 milyon nüfuslu Milano’da da 40 bin yaşlı, hayatını birinin yardımıyla devam ettiriyor. Bakımevi ve hastanelerde yeterli yer olmadığından, yaşlıların bakımı daha çok evlerinde yapılıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı bir rapora göre, İtalyanlar nüfus azalmasına çare bulamazsa, ülkenin nüfusu 45 yıl sonra yarıya inmiş olacak.
Kadınların çocuk yapmayı unuttuğu İtalya’da artan iş gücü ve bakıcı ihtiyacı için gözler Güney Amerika ülkelerine çevrilmiş bulunuyor. İtalya, ülkeye çalışmak için gelecek Güney Amerikalılar sayesinde nüfusunun artmasını da sağlamayı amaçlıyor. Çünkü bu ülkelerin kadınları çocuk doğurma oranında İtalyanların oldukça önünde bulunuyor. Benzer bir durum İspanya’da yaşanıyor. Ülkede kadın başına 1,38 çocuk düşerken, yaşanan ekonomik krize rağmen her yıl en az 500 bin göçmenin İspanya’ya gelmesi gerekiyor, ekonominin düzlüğe çıkması için. İspanyol hükümetinin krizi gerekçe göstererek yeni doğanlar için ödediği 2 bin 500 Euro’luk yardımı kaldırmasının da çocuk sayısının düşmesini hızlandıracağı ifade ediliyor. Böyle giderse İspanya, 2050 yılında 55 yaş ortalamasıyla dünyanın en yaşlı ülkesi olacak.
Avrupa’da nüfusun dramatik olarak azaldığı yerlerin başında eski Doğu Bloku ülkeleri geliyor. Sosyalist sistemin çökmesiyle Doğu Avrupa ülkelerinde çocuk sayısı ciddi oranda azalmaya başladı. BM verilerine göre, Berlin Duvarı’nın yıkılıp demokrasi rüzgârının Doğu Avrupa üzerinde esmesi nüfusa olumsuz yansıdı. Eskiden Doğu Bloku, şimdi ise AB ülkesi olan Çek Cumhuriyeti, nüfusun hızla düştüğü ülkelerin başında geliyor. 1960’lı yıllardan itibaren Çek kadınlar çalışma hayatında aktif oldular. İşten çocuk bakmaya vakit bulamayan kadınların doğum oranı doğal olarak düşünce devreye devlet mekanizması girdi. Çocuk yardımı ve ekonomik desteklerle kadın başına çocuk sayısı 2 düzeyine çıkmasına karşılık, 1990’lı yıllardan sonra yeniden hızlı bir düşüş yaşandı. Çek Cumhuriyeti kadın başına düşen 1,18 çocukla AB içinde son sıralarda yer alıyor. Kadınların kariyer ve eğitimi tercih ettiği Çek Cumhuriyeti’nde çocuk sayısını azaltan bir diğer etken ise konut sıkıntısı. Sosyalist sistem döneminde devlet evlenen çiftlere ev verirken, bugün kiralık ev bulmak oldukça zor. Çek Cumhuriyeti’nin nüfusunun, 2050 yılında günümüze göre yüzde 20 azalıp 8 milyon olacağı tahmin ediliyor.
AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın da nüfusla başı dertte. Almanya’nın durumunu yakından görmek için şu rakamlara bakmak yeterli. 1950’li yıllarda doğan Batı Almanya kadınlarının yüzde 14,9’u çocuksuz olurken, Doğu Almanya kadınlarında bu oran yüzde 8’di. 1965’li yıllarda doğan Batı Almanya kadınlarının yüzde 31,2’si çocuksuz olurken, Doğu Almanya kadınlarında bu oran yüzde 26,2 düzeyinde. 1950’li yıllarda Almanya nüfusunun yüzde 30’u 20 yaşın altındakilerden oluşurken, 80 yaşın üstündekiler nüfusun sadece yüzde 2’sine tekabül ediyordu. Böyle giderse 2050 yılında Almanya nüfusunun yüzde 16’sı 20 yaşın altındakilerden oluşacak, 80 yaşın üstündekiler ise nüfusun yüzde 12’sini oluşturacak.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından önce Doğu Almanya’da kadın başına 2 çocuk düşerken, duvarın yıkılmasıyla başlayan süreçte çocuk sayısı 1,4’ün altına düşmüş bulunuyor. Doğudan batıya göçün yanısıra düşen doğum oranları, Doğu Almanya’nın ekonomik olarak asla batıyı yakalayamayacağını gösteriyor. Doğu Almanya’nın Saksonya-Anhalt eyaletinde bulunan ve nüfusu 5 bin ila 250 bin arasında değişen 19 şehir giderek yalnızlığa bürünüyor. Bu eyalette iş makineleri sürekli mesai yapıyor. Bu mesai, yeni konutlar inşa etmek için değil, tam tersine, yıllar önce yapılmış ancak bugün içinde kimsenin oturmadığı konutları yıkmak için. Sadece Köthen şehrinde bin konut yerle bir edilirken, bu yıkımın 10 yıl daha sürmesi bekleniyor. Yıkımın en fazla olduğu yerlerin başında Dessau-Rosslau geliyor ve 2025 yılına kadar 18 bin konutun yıkılması planlanıyor.
75 yaşındaki Manfred Bornschein, şu ana kadar oturduğu 3 evin yıkıldığını belirterek “İlk oturduğum ev savaşta bombalarla yıkıldı; ama son ikisi apartmanda kimse kalmayınca devlet tarafından yıkıldı. Acı ama kaçınılmaz bir son. Apartman blokları boşalınca devlet de çaresiz yıkıyor.” diyor. Saksonya-Anhalt eyaletinin nüfusu 1989’da 3 milyon olmasına karşılık, 2009’da 2,3 milyona düştü. 2025 yılında ise eyalet nüfusunun 1,9 milyon olması bekleniyor. Genç ve çocuk nüfusundaki azalmayı okul sayısındaki düşüşte de görüyoruz. Eyalette 1991’de 3 bin 30 olan okul sayısı 2009’da 902’ye düşerken, 1991’de 200 olan yaşlı bakımevi sayısı 2009’da ikiye katlayıp 410’a ulaşmış.
Kaynak: TR724
Nüfus artışının durma noktasına geldiği Avrupa ülkelerinde son yılların gözde mesleği bakıcılık oldu. Yaşlıların bakımı için devletin kasasından hatırı sayılır bir rakam çıkıyor.
Avrupa’nın gelişmişlik düzeyini koruması için kadın başına en az 2,1 çocuk düşmesi gerekiyor. Ancak bu oran Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 1,5 düzeyinde bulunuyor. İspanya ve İtalya için tehlike çanları aslında son 20 yıldır çalıyor. İtalya’da en çok ihtiyaç duyulan meslek, hasta veya yaşlı (70 yaş ve üzeri) bakıcılığı. Ülkedeki toplam 850 bin yaşlı bakıcısının 750 bini göçmen. Yurtdışından gelen bir yaşlı bakıcısının maaşı bin Euro civarında olurken, devletin kasasından yılda 12 milyar Euro çıkıyor yaşlıların bakımı için.
Yaklaşık 900 bin nüfuslu Torino’da bakıma muhtaç yaşlı oranı yüzde 10 civarında. 1,3 milyon nüfuslu Milano’da da 40 bin yaşlı, hayatını birinin yardımıyla devam ettiriyor. Bakımevi ve hastanelerde yeterli yer olmadığından, yaşlıların bakımı daha çok evlerinde yapılıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı bir rapora göre, İtalyanlar nüfus azalmasına çare bulamazsa, ülkenin nüfusu 45 yıl sonra yarıya inmiş olacak.
Kadınların çocuk yapmayı unuttuğu İtalya’da artan iş gücü ve bakıcı ihtiyacı için gözler Güney Amerika ülkelerine çevrilmiş bulunuyor. İtalya, ülkeye çalışmak için gelecek Güney Amerikalılar sayesinde nüfusunun artmasını da sağlamayı amaçlıyor. Çünkü bu ülkelerin kadınları çocuk doğurma oranında İtalyanların oldukça önünde bulunuyor. Benzer bir durum İspanya’da yaşanıyor. Ülkede kadın başına 1,38 çocuk düşerken, yaşanan ekonomik krize rağmen her yıl en az 500 bin göçmenin İspanya’ya gelmesi gerekiyor, ekonominin düzlüğe çıkması için. İspanyol hükümetinin krizi gerekçe göstererek yeni doğanlar için ödediği 2 bin 500 Euro’luk yardımı kaldırmasının da çocuk sayısının düşmesini hızlandıracağı ifade ediliyor. Böyle giderse İspanya, 2050 yılında 55 yaş ortalamasıyla dünyanın en yaşlı ülkesi olacak.
Avrupa’da nüfusun dramatik olarak azaldığı yerlerin başında eski Doğu Bloku ülkeleri geliyor. Sosyalist sistemin çökmesiyle Doğu Avrupa ülkelerinde çocuk sayısı ciddi oranda azalmaya başladı. BM verilerine göre, Berlin Duvarı’nın yıkılıp demokrasi rüzgârının Doğu Avrupa üzerinde esmesi nüfusa olumsuz yansıdı. Eskiden Doğu Bloku, şimdi ise AB ülkesi olan Çek Cumhuriyeti, nüfusun hızla düştüğü ülkelerin başında geliyor. 1960’lı yıllardan itibaren Çek kadınlar çalışma hayatında aktif oldular. İşten çocuk bakmaya vakit bulamayan kadınların doğum oranı doğal olarak düşünce devreye devlet mekanizması girdi. Çocuk yardımı ve ekonomik desteklerle kadın başına çocuk sayısı 2 düzeyine çıkmasına karşılık, 1990’lı yıllardan sonra yeniden hızlı bir düşüş yaşandı. Çek Cumhuriyeti kadın başına düşen 1,18 çocukla AB içinde son sıralarda yer alıyor. Kadınların kariyer ve eğitimi tercih ettiği Çek Cumhuriyeti’nde çocuk sayısını azaltan bir diğer etken ise konut sıkıntısı. Sosyalist sistem döneminde devlet evlenen çiftlere ev verirken, bugün kiralık ev bulmak oldukça zor. Çek Cumhuriyeti’nin nüfusunun, 2050 yılında günümüze göre yüzde 20 azalıp 8 milyon olacağı tahmin ediliyor.
AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın da nüfusla başı dertte. Almanya’nın durumunu yakından görmek için şu rakamlara bakmak yeterli. 1950’li yıllarda doğan Batı Almanya kadınlarının yüzde 14,9’u çocuksuz olurken, Doğu Almanya kadınlarında bu oran yüzde 8’di. 1965’li yıllarda doğan Batı Almanya kadınlarının yüzde 31,2’si çocuksuz olurken, Doğu Almanya kadınlarında bu oran yüzde 26,2 düzeyinde. 1950’li yıllarda Almanya nüfusunun yüzde 30’u 20 yaşın altındakilerden oluşurken, 80 yaşın üstündekiler nüfusun sadece yüzde 2’sine tekabül ediyordu. Böyle giderse 2050 yılında Almanya nüfusunun yüzde 16’sı 20 yaşın altındakilerden oluşacak, 80 yaşın üstündekiler ise nüfusun yüzde 12’sini oluşturacak.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından önce Doğu Almanya’da kadın başına 2 çocuk düşerken, duvarın yıkılmasıyla başlayan süreçte çocuk sayısı 1,4’ün altına düşmüş bulunuyor. Doğudan batıya göçün yanısıra düşen doğum oranları, Doğu Almanya’nın ekonomik olarak asla batıyı yakalayamayacağını gösteriyor. Doğu Almanya’nın Saksonya-Anhalt eyaletinde bulunan ve nüfusu 5 bin ila 250 bin arasında değişen 19 şehir giderek yalnızlığa bürünüyor. Bu eyalette iş makineleri sürekli mesai yapıyor. Bu mesai, yeni konutlar inşa etmek için değil, tam tersine, yıllar önce yapılmış ancak bugün içinde kimsenin oturmadığı konutları yıkmak için. Sadece Köthen şehrinde bin konut yerle bir edilirken, bu yıkımın 10 yıl daha sürmesi bekleniyor. Yıkımın en fazla olduğu yerlerin başında Dessau-Rosslau geliyor ve 2025 yılına kadar 18 bin konutun yıkılması planlanıyor.
75 yaşındaki Manfred Bornschein, şu ana kadar oturduğu 3 evin yıkıldığını belirterek “İlk oturduğum ev savaşta bombalarla yıkıldı; ama son ikisi apartmanda kimse kalmayınca devlet tarafından yıkıldı. Acı ama kaçınılmaz bir son. Apartman blokları boşalınca devlet de çaresiz yıkıyor.” diyor. Saksonya-Anhalt eyaletinin nüfusu 1989’da 3 milyon olmasına karşılık, 2009’da 2,3 milyona düştü. 2025 yılında ise eyalet nüfusunun 1,9 milyon olması bekleniyor. Genç ve çocuk nüfusundaki azalmayı okul sayısındaki düşüşte de görüyoruz. Eyalette 1991’de 3 bin 30 olan okul sayısı 2009’da 902’ye düşerken, 1991’de 200 olan yaşlı bakımevi sayısı 2009’da ikiye katlayıp 410’a ulaşmış.
Kaynak: TR724