Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden insan hakları savunucuları, Türkiye’de 2016’dan bu yana yoğunlaşan insan hakları ihlallerine dikkat çekmek amacıyla bugün Fransa’nın Strazburg kentinde bir araya geldi.
Sivil toplum örgütü Peaceful Actions Platformu’nun girişimiyle Avrupa Konseyi binası önünde yapılan barışçıl eylem bu yıl dördüncü kez düzenleniyor.
Üç kritik mektup
Eylem sırasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Mattias Guyomar, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Alain Berset ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Michael O’Flaherty’e hitaben kaleme alınan üç ayrı mektup da yetkililere teslim edildi.
16 sivil toplum kuruluşunun logosunu ve altı insan hakları temsilcisinin imzasını taşıyan mektupları teslim eden heyette şu isimler yer aldı:
- Prof. Dr. Hüseyin Demir – Human Rights Defenders (Almanya)
- Süheyb Rumi Ünal – Collectif DDH (Fransa)
- Burak Batuhan Karakuş – Human Rights Solidarity (İngiltere)
- Mustafa Kılıç – International Journalist Association (Almanya)
- Rabia Yavuz Türe – Together (Finlandiya)
- Ayşe İrem Seçkin – Solidarity with Others (Belçika)
AİHM Başkanı Guyomar’a: İç hukuk yolları tıkalı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkanı Mattias Guyomar’a hitaben kaleme alınan mektupta, Türkiye’de etkin iç hukuk yollarının artık fiilen ortadan kalktığı vurgulandı. Özellikle Gülen Hareketi gönüllülerine yönelik ayrımcı ve hukuk dışı uygulamalara işaret edilen mektupta, başvuruların kasıtlı olarak Anayasa Mahkemesi’nde veya yerel mahkemelerde çözümsüz bırakıldığı, bu durumun AİHM’e başvurunun önünü tıkadığı belirtildi.
Mahkemeden, bu gerçekliği dikkate alarak “iç hukuk yollarının tüketilmesi” koşulunu esnetmesi, bekleyen dosyaları ivedilikle karara bağlaması talep edildi. AİHM’nin bazı dosyalarda mağduriyetin özgün koşullarını gözetmeden karar verdiği, düşük tazminatlarla sonuçlanan davaların mahkemenin saygınlığına zarar verdiği de ifade edildi.
Özellikle kayıp başvuru sahibi Yusuf Bilge Tunç dosyası örnek gösterilerek, mahkemenin Türkiye’yi “hukuk devleti” varsayımıyla ele almasının mağdurlar ve insan hakları savunucuları nezdinde ciddi bir hayal kırıklığına yol açtığı vurgulandı.
Mektupta ayrıca, başvuru dosyalarının ön incelemesini yapan tetkik hâkimlerinin üye devletler tarafından atanması ve maaşlarının bu ülkelerce ödenmesi uygulamasının tarafsızlığı zedelediği belirtilerek, bu yapıya ilişkin yapısal reform çağrısı yapıldı.
İnsan Hakları Komiseri O’Flaherty’e: Sistematik İhlaller Açıklansın
İnsan Hakları Komiseri Michael O’Flaherty’e gönderilen mektupta, Türkiye’deki hak ihlallerinin sistematik bir yapıya sahip olduğuna dikkat çekilerek, bu durumun kamuoyuna açık biçimde tanımlanması talep edildi. Komiser O’Flaherty’den, AİHM’in Yalçınkaya kararının uygulanmasını izlemek üzere yerinde takip ziyaretleri gerçekleştirmesi istendi. Mektupta ayrıca, marjinalize edilmiş gruplar da dahil olmak üzere mağdurlar ve sivil toplum temsilcileriyle doğrudan temas kurulması çağrısı yapıldı.
Yargı bağımsızlığı, terörle mücadele yasalarının keyfi şekilde kullanımı ve duruşma öncesi uzun tutukluluklar gibi konularda tematik raporlar yayımlanması gerektiği ifade edilirken, artan cezasızlık pratiğine karşı Avrupa Konseyi’nin üye devletleri daha aktif rol almaya teşvik etmesi istendi. Komiserden, Konsey’in yalnızca rapor üretmekle sınırlı kalmayıp sahadaki gerçeklerle doğrudan temasa geçerek daha etkin bir rol üstlenmesi talep edildi.
Genel Sekreter Berset’e: AİHM kararlarına uymayan AKP iktidarına yaptırım çağrısı
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Alain Berset’e sunulan mektupta ise, AKP iktidarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, özellikle de Yalçınkaya kararına uymadığı açık biçimde ifade edildi. Bu nedenle, Konsey Statüsü’nün 46’ncı maddesi kapsamında ihlal sürecinin resmen başlatılması çağrısında bulunuldu.
Genel Sekreter’den ayrıca, Türkiye içinde ve dışında zulme uğramış topluluklar ve sivil toplum aktörleriyle doğrudan iletişim kurulması ve bu aktörlerin meşru paydaşlar olarak kabul edilmesi istendi. Demokratik değerlerin ve kurumsal bütünlüğün korunması için, Avrupa Konseyi bünyesindeki üye devletler arasında koordineli bir iletişim ve iş birliği sürecine liderlik etmesi talep edildi.
Bu mektuplarla birlikte, Avrupa Konseyi kurumlarının Türkiye’ye yönelik politikalarında daha ilkesel, mağdur odaklı ve kararlı bir tutum sergilemesi gerektiği vurgulandı.