İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. Konuşması sırasında çiftçilerin sorunlarını dile getiren Akşener, besicilik yapan ve çiftçilikle geçimini sağlayan Emre Ersoy isimli bir yurttaşı kürsüye davet etti.
Akşener “Devletimizin kanalı takiptedir. Birazdan yayını keserler. Ama bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki milletin vergileriyle yayın yapan TRT önce milletin sesi olmalıdır. Milletin sesinden, sözünden bu kadar korkmayın. Emre Ersoy’dan bu kadar korkmayın” dedi.
Emre Ersoy konuşmaya başlamadan TRT yayını kesti. Konuşmayı canlı veren özel haber kanallarının da yayını kesmesi dikkat çekti.
Akşener’in konuşmasında önce çıkan başlıklar şöyle:
“İşte size vatandaşına yabancılaşmış bir iktidarın ve onun başındaki insanın geldiği son durum. Gerçekten ibretlik… Yazıklar olsun! Dolar 8 lirayı geçmiş, Euro 10 liraya yürüyor. Bu tabloya bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Gençlerin yaklaşık üçte biri işsiz, üçte ikisi memleketten umudu kesmiş. Onların yüzüne bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Açlık sınırı asgari ücreti geçmiş. Yoklukla boğuşan vatandaşına bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Benim gelmiyor. Bu cefakâr milletin de gelmiyor Sayın Erdoğan.”
“Hiçbir siyasi unvanı olmayan üreticilerimizin, durumunu ve taleplerini dinledik. Şimdi iktidara soruyorum; bu şartlarda et ve süt üreticileri ne yapsın? “Ben dolara bakmıyorum, dolardan bana ne!” diyen Damat Bakan’ın ekonomi politikasıyla, yem fiyatları son bir yılda, yüzde 50 arttı. “Yerli ve milli ekonomi” dedikleri yol haritasıyla, tarım ve hayvancılığımız, ithalata bağımlı hale geldi. Türkiye son 10 yılda, canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına, 10 milyar dolar ödedi. Geçen yıl, 7 Kasım 2019’da Sayın Erdoğan, zorunlu olmadıkça, et ithalatı yapılmayacağını söylese de, o zamandan bu zamana, et ithalatına, 1 milyar dolar ödedik. Döviz arttıkça maliyet artıyor. Maliyet arttıkça, süt üreticileri pes edip, hayvanlarını kesiyor. Ve bu döngü, Türkiye’yi daha fazla ithalata bağımlı hale getiriyor. Bu sistemin başında ise ekonomi gurusu Damat Bakan’la, parlak zekasıyla göz dolduran Tarım Bakanı olunca, işler iyice içinden çıkılmaz hale geliyor.
İşin daha da kötüsü, yem ithalatına ödediğimiz para, hayvan ithalatına ödediğimiz paradan çok daha fazla. 2019 yılında yem ithalatına 5 milyar dolara yakın para ödedik. Yani Türkiye’nin toplam tarım ürünleri ithalatının üçte birini, yem ithalatına ödedik. Sırf GDO’lu soya ithalatına ödediğimiz para 1 milyar dolar. Peki sizce Ak Parti’nin bir yem politikası var mı? Elbette yok. Oysa ithalata ödenen bu para, daha en başından, yerli besiciye, üreticiye, verimliliğini arttırmak için verilseydi; Türkiye, hem kendi kendine yeten bir ülke olmaya devam ederdi, hem de yakın bölgenin kırmızı et ve canlı hayvan tedarikçisi olurdu. Peki başka ne yapıldı? Et ve Süt Kurumu’na, kırmızı et fiyatını düşürmek için milyarlarca lira harcatıldı. 100’den fazla mağaza açıldı. Et fiyatları ucuzladı mı? Hayır. Yerli üreticimiz sektörden çekilmek zorunda kaldı mı? Evet. Sonuç ne oldu? Üretimi değil ithalatı destekleyen bu rant politikasıyla, hayvancılık çöktü, para yandaşlara gitti. Kayseri’den Urfa’ya, Trakya’dan Karadeniz’e, bütün bölgelerimizde, kırmızı et üreticileri, iflasın eşiğine geldi.
Süt üreticilerinin durumu daha da içler acısı. Bugün üretici olarak, 1 kilo sütle, 1.3 kilo yem alamazsanız ayakta kalamazsınız. Biz iktidarda olsaydık, ilk iş, çiğ süt fiyatına desteği, en az 50 kuruş artırırdık. Ama maalesef sütün fiyatı için üreticinin fikri alınmıyor. Ulusal Süt Konseyi var. Öyle bir Süt Konseyi ki, 12 üyenin 9’unun ineği yok. Sorsan ineği tarif edemez, ama bu arkadaşlar sütün fiyatını belirliyor. İşte size iktidarın çiftçimizi, besicimizi, süt üreticimizin düşürdüğü durum. Tarlalar sahipsiz, hayvanlar azalıyor, yem ateş pahası. Çocuklar evde taş mı yesin Sayın Erdoğan?”