101 kişinin katledildiği Gar katliamı davasında teröristlerin cüreti görülmeye değerdi.
Birgün Gazetesi’nden Erk Acarer’in izlenimleri:
101 kişinin yaşamını yitirdiği Gar Katliamı Davası’nın 2. duruşması, Ankara Adliyesi önünde 10 ekim Barış ve Dayanışma Derneği’nin açıklamasıyla başlıyor. 36 sanıklı IŞİD Gar Katliamı Davası avuktalrı aynı şeyi yineliyor: Çoğu halen ortada olmayan sanıklar ve mevcut tutuklularla katliam aydınlatılmaz. Bu davanın ihmali olan kamu görevlilerine uzanması lazım. Dava avukatlarından İlke Iışık; “Göz göre göre yol verilmiş, ihmale uğramış bir katliamın duruşmasını yapıyoruz” diyor ve şunları ekliyor: “Savcılıkta söylediğimiz şeyi 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde de söylemeye devam ediyoruz. Bu iki seçim arasında yaşanan ve ülkenin kaderini değiştiren bir katliam. Gerçek sorumlular buraya gelinceye kadar mücadelemize devam edeceğiz.”
Salonda bomba arandı
Davayı CHP vekilleri Şenal Sarıhan, Mahmut Tanal, Veli Ağbaba, Sezgin Tanrıkulu ile birlikte HDP’li Burcu Köksal da izliyor. Mahkeme öncesi, avukatlar dışarı çıkarılıyor. Salona, köpek sokularak bomba araması yapılıyor. 2. Duruşma’ının ilk günü davanın adli kontrolle serbest bırakılan sanığı Esin Altuntuğ’un yargılanmasıyla başlıyor. Altuntuğ, Ankara Katliamı’nı Yunus Durmaz ile birlikte planlayan ve kendisini Antep’teki polis operasyonunda patlattığı ileri sürülen Halil İbrahim Durgun’un eşi.
Son bir yılda değişti
Altuntuğ’un ifadelerinde ilginç vurgular var. Eşi, Halil İbrahim Durgun’un daha önce içki ve sigara kullandığını ancak son bir yılda değiştiğini, giyim tarzının da farklılaştığını belirtiyor.
Bunun yanı sıra Esin Altuntuğ’un ifadesinde büyük çelişkiler de ortaya çıkıyor. Daha önce verdiği ifadeler mahkemedekilerle uyuşmuyor. Kendisi, neredeyse birbirine bağlantılı tüm IŞİD sanıklarını tanıyor, eşi ortadan kaybolduğu zamanlarda onların bilgisine başvuruyor, sohbet toplantılarına katılıyor ancak örgüt üyeliğini reddediyor.
Çelişki yumağı
Esin Altuntuğ’un ifadelerine Ankara Katliamı’ndan önceden haberi olduğu yansıyor. Buna rağmen eşinden kaçmıyor, katliamdan sonra onunla görüşüyor. Ne var ki polisteki ifadesinde bu görüşmeyi gerçekleştirmediğini belirtiyor. Dahası tüm bildiklerine rağmen polise gitmek yerine eşi Halil İbrahim Durgun’la diğer sanıkların da olduğu IŞİD’in hücre evinde kalmayı tercih ediyor. Bu süreçte de babasına bilgi veriyor.
Durgun’un kendisini patlattığı evde Metin Akaltın’ın eşi Hatice Akaltın’la birlikte yakalanıyor.
Soruşturma avukatları; daha önce denetimli serbestlikten yararlanan Altunuğ’u sorgularken, onun IŞİD’in önemli bir üyesi olduğuna vurgu yapıyor. Tutuklanmasını istiyor. Öte yandan duruşmaya gelmeyen diğer bir sanık Metin Akaltın’ın eşi Hatice Akaltın hakkında da yakalama kararı çıkarılması talep ediliyor.
Esin Altuntuğ’un mahkemedeki tarzı da dikkat çekiyor. Altuntuğ, ne çarşaflı ne de başörtülü. “Eşim öldükten sonra bu tarzı benimsedim” derken, bir algıyı yönettiği anlaşılıyor. Verilen arada; Esin Altuntuğ, salon içinde telefonuyla konuşuyor. Şahit olan avukatlar, şüphelinin, mahkemeye gelmeyen diğer şüpheli Altuntuğ’a bilgi ileterek, “beni tutuklayabilirler, o gelmedi ona söyleyin” dediğini ileri sürdüler.
Mahkemeye verilen aranın ardından Esin Altuntuğ’un tutuklanılmasına karar veriliyor. Ankara Davasında böylece tutuklu IŞİD’ci sayısı 18’i buluyor.
Demir, salondan çıkarıldı
2. duruşmada, diğer IŞİD sanıkları Talha Güneş ve Abdülmuttalip Demir de sorgulanıyor. Talha Güneş “Beni bu mahkemeler yargılayamaz” derken, Demir ise daha önceki duruşmalarda alışık olduğumuz taktikleri sergiliyor. Dua ile başlayıp politik mesajlar veriyor. “Şerefsizler” gibi ifadeler kullanması salonu geriyor. Acılı aileler tepki veriyor. salonda tansiyon yükseliyor. Suçlamaları kabul etmeyen ve Demir kısa bir süreliğine dışarı çıkarılsa da salona döndüğünde aynı tavırlarını sergiliyor.
Hakime talimat
Mahkemede yaşanan sıkıntılara istinaden hakime şu soruyu sormaya cüret edebiliyor: “Onları siz mi susturursunuz ben mi susturayım?”
Sorulara tıpkı Talha Güneş gibi cevap vermek istemediğini söylüyor.
Ne var ki avukatlar yine de ısrar ediyor. Mahkeme salonu bu sorularla yankılanıyor:
“Sizi Suriye’ye hangi yardım kuruluşu geçirdi?”
“Silah geçirenler de aynı kuruluş muydu?”
“Sizi bir dönem kullanıp attıklarını düşünüyor musun?”
“Sizi kullanaların da zamanı gelince aynı sıralarda ifade vereceğini biliyor musun?”