Mahpusların bir kısmına verilen bir hakkın bir kısmına verilmemesi ‘kanun önünde eşitlik’ ve ‘ayrımcılık yasağı’na aykırı olmasının yanında ‘haberleşme özgürlüğü’ne de bir müdahale anlamına geliyor.
Gazete Duvar’da siyasi tutukluların uğradığı hak ihlallerini kaleme alan İnsan Hakları Çalışanı Zafer Kıraç Mahpuslar ve insan hakları örgütleri açısından kazanılmış hakların bir çoğunun kaybedildiğini anlattı
İşte Kıraç’ın kaleme aldığı yazı
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 1’inci maddesinde “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar”, 28’inci maddesinde ise, “Herkesin bu Bildirgede ileri sürülen hak ve özgürlüklerin tam olarak gerçekleşebileceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır” ifadeleri bulunmaktadır. Peki Türkiye bu iki önemli maddedeki sorumluluklarını yerine getirmekte midir? Hapishanelerde insan onuruna saygı koşulları var mı ve nasıl bir muamele gösteriliyor? Yasal düzenlemeler, idari uygulamalar, yargı pratikleri insan onuruna saygı açısından uygun mu? Hepimizin bu soruları sorması gerekir.
Mahpusların uluslararası insan hakları belgelerinde düzenlenmiş hakları var. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi, “tutulanların hakları” başlığını taşır ve ilk maddesi şöyledir: Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkes, insani muamele ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygı görme hakkına sahiptir.
Cezaevlerinde olması gereken standartlar açısından da uluslararası belgelerde kurallar vardır. Söz gelimi, BM Minimum Cezaevi Standart Kuralları 1955 yılında, Avrupa Konseyi Minimum Cezaevi Tretman Kuralları 1973 ve Avrupa Cezaevi Kuralları 1987 yıllarında oluşturulmuştur.
BM Genel Kurulunun 14 Aralık 1990 tarihli ve 45/111 sayılı kararıyla kabul edilen Mahpusların Islahı İçin Temel Prensipler’ de de mahpusların hakları vurgulanır, konumuz açısından özelikle şu iki madde bu haklara vurgu yapar.
“Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir fikir, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğun veya başka bir statüyle, mahpuslara hiçbir ayrımcılık yapılamaz.” (2. Madde)
“Bütün mahpuslar, hapislik şartlarının açıkça gerektirdiği sınırlamalar dışında, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde, ilgili Devletin taraf olması halinde, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde, Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde ve bu Sözleşmeye ek Seçmeli Protokol’de yer alan insan haklarına ve temel özgürlükleri ve ayrıca Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde düzenlenen diğer hakları kullanma hakkına sahiptir.” (5. Madde)
HAPİSHANELERDE SORUNLAR VE YAPILMASI GEREKENLER
Türkiye’de hapishaneler sorunlarla boğuşuyor, mahpuslar ceza içinde ceza çekiyor. Kadın, çocuk, LGBTİ, engelli, yabancı ve siyasi mahpusların özel olarak yaşadıkları sorunlar, toplu sevkler, mahkeme ve hastaneye gidiş/gelişler ve dış dünya ile iletişim sorunları. Sağlığa erişim ve hukuksuz uygulamalar. Ceza infaz rejimi açısından adli/siyasi ayrımının yapılması temel sorunlarımız.
İki ay önce haksız ve hukuksuzca tutuklanıp özgürlüklerinden mahrum bırakılan gezi direnişi ile ilgili davadan tutuklananlardan Mücella Yapıcı, Birgün gazetesinde geçen hafta yayınlanan ‘Kelepçeli sağlık muayenesi’ başlıklı yazıda, hapishaneden hastanelere götürülüş sürecini ve muayenelerde yaşadıklarını yazdı. Yapıcı, bütün muayenelere kelepçeli götürüldüğünü ve diş hekiminde bile kelepçenin çıkarılmadığını aktardı.
Mücella Yapıcı’nın yazısı vahim durumu yeterince ortaya koyuyor ancak insan hakları savunucusu, İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Çağdaş Hukukçular Derneği kurucu ve yöneticilerinden Hüsnü Öndül’ün sözleri de aslında bu vahim durumdan çıkmanın yollarını gösteriyor. Öndül’ün 2015 yılında, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin düzenlediği, “Hapishaneler, sivil toplum ve üniversitelerin rolü” toplantısında “Türkiye Hapishaneleri” başlıklı oturumda “Mahpus hakları” başlığıyla yaptığı sunumda, çözüm önerileri olarak sıraladığı maddelerin hala çok geçerli ve acilen uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Hüsnü Öndül’ün çözüm önerilerinden bazıları şöyle;
– Devletin ceza ve infaz politikasında değişikliğe gitmesi gerekmektedir. Mahpusların sorunlarının çözümü konusunda Türk Ceza Kanunu, Ceza Usul Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve İnfaz Kanunu’na bütüncül yaklaşarak çözümler düşünmek gerekir. Meseleye hak temelli yaklaşım şarttır.
– İnsan hakları savunucuları, ayrım gözetmeksizin tüm mahpusların hak ve özgürlüklerini savunmaktadır. Kamu otoritelerinin sivil toplumla iletişim halinde olması ve eleştiri ve önerilerini dikkate alması gerekmektedir. Aykırı davranışlar idari ve cezai yaptırım altına alınmalıdır. Böylelikle ihlallerin tekrarlanması önlenmiş olur.
– Kamu otoriteleri hem hakları ihlal etmeyecek (dikey ihlal, negatif yükümlülük), hem de kamu otoritesi dışında bireye yönelik saldırıları önlemek için (yatay ihlal, pozitif yükümlülük) önlem alacaktır.
– Cezaevlerinin şeffaflaşması gerekmektedir. Bunun için de cezaevlerinin ve genel olarak insanların özgürlüğünden yoksun bırakıldığı mekanların bağımsız sivil kişi ve örgütlerce izlenmesi gerekmektedir. Mahpusların sorunlarının çözümü için, yasal, yargısal, idari, eğitsel önlemlerin bir set/bütünlük içerisinde alınması gerek. Bu süreçlerin tümüne ilgili sivil toplum örgütleri, uzmanlık kuruluşları, üniversiteler dahil edilmelidir.
MAHPUSLARIN GÖRÜNTÜLÜ KONUŞMA HAKKINDAN EŞİTÇE YARARLANABİLMESİ İÇİN BİR KAMPANYA
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, mahpusların görüntülü konuşma hakkından eşitçe yararlanabilmesi için bir kampanya başlattı.
Resmî Gazete’de 29 Mart 2020’de yayımlanan Ceza ve İnfaz Kurumlarının Yönetimi ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik’in 74/G. maddesine göre, Adalet Bakanlığınca belirlenen kurumlarda, hükümlü ve tutuklular yakınlarıyla haftada 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyor. Bu uygulamadan siyasi mahpuslar yararlandırılmıyor. Kampanyada, mahpuslar arasında ayrım yapılmadan, her mahpusun ailesi ile en az 30 dakika görüntülü görüşme yapabilmesi talep ediliyor.
Anayasa’nın ruhuna ve ölçülülük ilkelerine aykırı olan ve infazın amaçlarına uymayan bu uygulamanın bir an önce düzeltilmesi gerekir. Cezaevlerinde kalan mahpusların ayrım yapılmadan her mahpusun ailesi ile en az 30 dakika görüntülü görüşme yapabilmesi için bu kampanyanın başarıya ulaşması gerekiyor. Sizlerin de destekleyebileceği bu kampanyanın ayrıntıları şöyle;
“Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğin 74. Maddesinde cezaevinde kalan mahpusların aileleri ile telefonla görüşme hakkını kapsamaktadır.
İlgili yönetmeliğin 74. Maddesi G bendinde mahpusların yakınları ile birlikte haftalık otuz dakika olacak şekilde görüntülü ve sesli telefon görüşmesi yapabileceğini belirtmektedir.
G bendine göre terör ve çıkar amaçlı suç örgütü üyelerinin görüntülü görüşme hakkından ceza infaz kurumlarında bulunan idare ve gözlem kurulu tarafından değerlendirmeye göre yararlandırılabileceği bahsedilmektedir.
Adalet Bakanlığı’nın Yargı Reform Stratejisi’nin ACEP (Akıllı Teknolojilerin Ceza İnfaz Kurumlarına Entegrasyonu) Projesi, Cezaevlerinde şu an için yalnızca adli mahpuslar görüntülü görüşme yapabilmektedir. Siyasi mahpuslar görüntülü görüşme hakkından faydalanamamaktadır. Adli mahpuslar 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyorken siyasi mahpuslara bu hak tanınmamaktadır. Hatta adli mahpusların yakınları açık görüşe gitmediği taktirde görüntülü görüşme süresi 1 saate çıkabilmektedir fakat siyasi mahpuslar yakınları ile 1 saniye bile görüntülü görüşme yapamamaktadır.
Mahpusların ailelerinden uzakta olması ve artan enflasyon ve benzin fiyatları nedeniyle aileler mahpus yakınları ile ne yazık ki çok sık görüşememektedir. Bu nedenle her mahpusun ailesi ile görüntülü görüşmesi bir nebze olsun aileleri birleştirici unsur olacaktır. Giderek zorlaşan ekonomik koşullar nedeniyle aileler mahpus yakınlarını ancak 3-4 ayda bir ziyaret edebilmektedirler.
Siyasi mahpuslara pandemi döneminde uygulanan 20 dakika telefon görüş hakkı da maalesef 10 dakikaya düşürüldüğü için mahpuslar eşi ve çocukları ile sağlıklı bir iletişim kuramamaktadır.
Çoğu cezaevi siyasi mahpusların ailelerine görüntülü görüşme yapılacaklarını iletip, ücretleri yatırtıp sıra görüntülü görüşme yapmaya geldiği zaman görüntülü görüşme haklarından yararlandırmadı.
Görüntülü görüşme uygulamasının “Aile Yaşamına Saygı Hakkı” kapsamında; aile bağlarının kopmaması, hükümlü/tutukluların dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürebilmeleri amacıyla çıkarıldığının göz önünde bulundurulması ve bu hakkın bir ölçüde hükümlü/tutukluların ailelerine verildiği de düşünülerek suç grupları arasında ayrımcılık yapılmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Suç gruplarından bir kısmına verilen bu hakkın bir kısmına verilmemesi “Kanun önünde Eşitlik” ve “Ayrımcılık Yasağı”na aykırı olmasının yanında “Haberleşme Hürriyeti”ne de bir müdahale teşkil etmektedir.”
Mahpusların bir kısmına verilen bir hakkın bir kısmına verilmemesi ‘kanun önünde eşitlik’ ve ‘ayrımcılık yasağı’na aykırı olmasının yanında ‘haberleşme özgürlüğü’ne de bir müdahale anlamına geliyor.
Gazete Duvar’da siyasi tutukluların uğradığı hak ihlallerini kaleme alan İnsan Hakları Çalışanı Zafer Kıraç Mahpuslar ve insan hakları örgütleri açısından kazanılmış hakların bir çoğunun kaybedildiğini anlattı
İşte Kıraç’ın kaleme aldığı yazı
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 1’inci maddesinde “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar”, 28’inci maddesinde ise, “Herkesin bu Bildirgede ileri sürülen hak ve özgürlüklerin tam olarak gerçekleşebileceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır” ifadeleri bulunmaktadır. Peki Türkiye bu iki önemli maddedeki sorumluluklarını yerine getirmekte midir? Hapishanelerde insan onuruna saygı koşulları var mı ve nasıl bir muamele gösteriliyor? Yasal düzenlemeler, idari uygulamalar, yargı pratikleri insan onuruna saygı açısından uygun mu? Hepimizin bu soruları sorması gerekir.
Mahpusların uluslararası insan hakları belgelerinde düzenlenmiş hakları var. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi, “tutulanların hakları” başlığını taşır ve ilk maddesi şöyledir: Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkes, insani muamele ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygı görme hakkına sahiptir.
Cezaevlerinde olması gereken standartlar açısından da uluslararası belgelerde kurallar vardır. Söz gelimi, BM Minimum Cezaevi Standart Kuralları 1955 yılında, Avrupa Konseyi Minimum Cezaevi Tretman Kuralları 1973 ve Avrupa Cezaevi Kuralları 1987 yıllarında oluşturulmuştur.
BM Genel Kurulunun 14 Aralık 1990 tarihli ve 45/111 sayılı kararıyla kabul edilen Mahpusların Islahı İçin Temel Prensipler’ de de mahpusların hakları vurgulanır, konumuz açısından özelikle şu iki madde bu haklara vurgu yapar.
“Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir fikir, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğun veya başka bir statüyle, mahpuslara hiçbir ayrımcılık yapılamaz.” (2. Madde)
“Bütün mahpuslar, hapislik şartlarının açıkça gerektirdiği sınırlamalar dışında, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde, ilgili Devletin taraf olması halinde, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde, Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde ve bu Sözleşmeye ek Seçmeli Protokol’de yer alan insan haklarına ve temel özgürlükleri ve ayrıca Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde düzenlenen diğer hakları kullanma hakkına sahiptir.” (5. Madde)
HAPİSHANELERDE SORUNLAR VE YAPILMASI GEREKENLER
Türkiye’de hapishaneler sorunlarla boğuşuyor, mahpuslar ceza içinde ceza çekiyor. Kadın, çocuk, LGBTİ, engelli, yabancı ve siyasi mahpusların özel olarak yaşadıkları sorunlar, toplu sevkler, mahkeme ve hastaneye gidiş/gelişler ve dış dünya ile iletişim sorunları. Sağlığa erişim ve hukuksuz uygulamalar. Ceza infaz rejimi açısından adli/siyasi ayrımının yapılması temel sorunlarımız.
İki ay önce haksız ve hukuksuzca tutuklanıp özgürlüklerinden mahrum bırakılan gezi direnişi ile ilgili davadan tutuklananlardan Mücella Yapıcı, Birgün gazetesinde geçen hafta yayınlanan ‘Kelepçeli sağlık muayenesi’ başlıklı yazıda, hapishaneden hastanelere götürülüş sürecini ve muayenelerde yaşadıklarını yazdı. Yapıcı, bütün muayenelere kelepçeli götürüldüğünü ve diş hekiminde bile kelepçenin çıkarılmadığını aktardı.
Mücella Yapıcı’nın yazısı vahim durumu yeterince ortaya koyuyor ancak insan hakları savunucusu, İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Çağdaş Hukukçular Derneği kurucu ve yöneticilerinden Hüsnü Öndül’ün sözleri de aslında bu vahim durumdan çıkmanın yollarını gösteriyor. Öndül’ün 2015 yılında, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin düzenlediği, “Hapishaneler, sivil toplum ve üniversitelerin rolü” toplantısında “Türkiye Hapishaneleri” başlıklı oturumda “Mahpus hakları” başlığıyla yaptığı sunumda, çözüm önerileri olarak sıraladığı maddelerin hala çok geçerli ve acilen uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Hüsnü Öndül’ün çözüm önerilerinden bazıları şöyle;
– Devletin ceza ve infaz politikasında değişikliğe gitmesi gerekmektedir. Mahpusların sorunlarının çözümü konusunda Türk Ceza Kanunu, Ceza Usul Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve İnfaz Kanunu’na bütüncül yaklaşarak çözümler düşünmek gerekir. Meseleye hak temelli yaklaşım şarttır.
– İnsan hakları savunucuları, ayrım gözetmeksizin tüm mahpusların hak ve özgürlüklerini savunmaktadır. Kamu otoritelerinin sivil toplumla iletişim halinde olması ve eleştiri ve önerilerini dikkate alması gerekmektedir. Aykırı davranışlar idari ve cezai yaptırım altına alınmalıdır. Böylelikle ihlallerin tekrarlanması önlenmiş olur.
– Kamu otoriteleri hem hakları ihlal etmeyecek (dikey ihlal, negatif yükümlülük), hem de kamu otoritesi dışında bireye yönelik saldırıları önlemek için (yatay ihlal, pozitif yükümlülük) önlem alacaktır.
– Cezaevlerinin şeffaflaşması gerekmektedir. Bunun için de cezaevlerinin ve genel olarak insanların özgürlüğünden yoksun bırakıldığı mekanların bağımsız sivil kişi ve örgütlerce izlenmesi gerekmektedir. Mahpusların sorunlarının çözümü için, yasal, yargısal, idari, eğitsel önlemlerin bir set/bütünlük içerisinde alınması gerek. Bu süreçlerin tümüne ilgili sivil toplum örgütleri, uzmanlık kuruluşları, üniversiteler dahil edilmelidir.
MAHPUSLARIN GÖRÜNTÜLÜ KONUŞMA HAKKINDAN EŞİTÇE YARARLANABİLMESİ İÇİN BİR KAMPANYA
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, mahpusların görüntülü konuşma hakkından eşitçe yararlanabilmesi için bir kampanya başlattı.
Resmî Gazete’de 29 Mart 2020’de yayımlanan Ceza ve İnfaz Kurumlarının Yönetimi ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik’in 74/G. maddesine göre, Adalet Bakanlığınca belirlenen kurumlarda, hükümlü ve tutuklular yakınlarıyla haftada 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyor. Bu uygulamadan siyasi mahpuslar yararlandırılmıyor. Kampanyada, mahpuslar arasında ayrım yapılmadan, her mahpusun ailesi ile en az 30 dakika görüntülü görüşme yapabilmesi talep ediliyor.
Anayasa’nın ruhuna ve ölçülülük ilkelerine aykırı olan ve infazın amaçlarına uymayan bu uygulamanın bir an önce düzeltilmesi gerekir. Cezaevlerinde kalan mahpusların ayrım yapılmadan her mahpusun ailesi ile en az 30 dakika görüntülü görüşme yapabilmesi için bu kampanyanın başarıya ulaşması gerekiyor. Sizlerin de destekleyebileceği bu kampanyanın ayrıntıları şöyle;
“Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğin 74. Maddesinde cezaevinde kalan mahpusların aileleri ile telefonla görüşme hakkını kapsamaktadır.
İlgili yönetmeliğin 74. Maddesi G bendinde mahpusların yakınları ile birlikte haftalık otuz dakika olacak şekilde görüntülü ve sesli telefon görüşmesi yapabileceğini belirtmektedir.
G bendine göre terör ve çıkar amaçlı suç örgütü üyelerinin görüntülü görüşme hakkından ceza infaz kurumlarında bulunan idare ve gözlem kurulu tarafından değerlendirmeye göre yararlandırılabileceği bahsedilmektedir.
Adalet Bakanlığı’nın Yargı Reform Stratejisi’nin ACEP (Akıllı Teknolojilerin Ceza İnfaz Kurumlarına Entegrasyonu) Projesi, Cezaevlerinde şu an için yalnızca adli mahpuslar görüntülü görüşme yapabilmektedir. Siyasi mahpuslar görüntülü görüşme hakkından faydalanamamaktadır. Adli mahpuslar 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyorken siyasi mahpuslara bu hak tanınmamaktadır. Hatta adli mahpusların yakınları açık görüşe gitmediği taktirde görüntülü görüşme süresi 1 saate çıkabilmektedir fakat siyasi mahpuslar yakınları ile 1 saniye bile görüntülü görüşme yapamamaktadır.
Mahpusların ailelerinden uzakta olması ve artan enflasyon ve benzin fiyatları nedeniyle aileler mahpus yakınları ile ne yazık ki çok sık görüşememektedir. Bu nedenle her mahpusun ailesi ile görüntülü görüşmesi bir nebze olsun aileleri birleştirici unsur olacaktır. Giderek zorlaşan ekonomik koşullar nedeniyle aileler mahpus yakınlarını ancak 3-4 ayda bir ziyaret edebilmektedirler.
Siyasi mahpuslara pandemi döneminde uygulanan 20 dakika telefon görüş hakkı da maalesef 10 dakikaya düşürüldüğü için mahpuslar eşi ve çocukları ile sağlıklı bir iletişim kuramamaktadır.
Çoğu cezaevi siyasi mahpusların ailelerine görüntülü görüşme yapılacaklarını iletip, ücretleri yatırtıp sıra görüntülü görüşme yapmaya geldiği zaman görüntülü görüşme haklarından yararlandırmadı.
Görüntülü görüşme uygulamasının “Aile Yaşamına Saygı Hakkı” kapsamında; aile bağlarının kopmaması, hükümlü/tutukluların dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürebilmeleri amacıyla çıkarıldığının göz önünde bulundurulması ve bu hakkın bir ölçüde hükümlü/tutukluların ailelerine verildiği de düşünülerek suç grupları arasında ayrımcılık yapılmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Suç gruplarından bir kısmına verilen bu hakkın bir kısmına verilmemesi “Kanun önünde Eşitlik” ve “Ayrımcılık Yasağı”na aykırı olmasının yanında “Haberleşme Hürriyeti”ne de bir müdahale teşkil etmektedir.”