Millet İttifakı dün cumhurbaşkanı adayını açıklamak için bir araya geldi. İttifakın adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu oldu. İttifakta yer alan diğer partilerin genel başkanları ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise Kılıçdaroğlu seçilirse uygun gördüğü tarihte cumhurbaşkanı yardımcılığına getirilecek.
”TOPLUMSAL MUHALEFETİN BAŞARISIDIR”
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü Genel Direktörü ve Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz İYİ Parti’nin masaya dönüşünü toplumsal muhalefetin sağladığını açıkladı. Korkmaz şunları söyledi: ‘‘Ortaya çıkan bu tablo toplumsal muhalefetin başarısıdır. Çünkü İYİ Parti açık kapı bırakmayarak masadan kalktı. Ama hem kendi seçmeni hem de muhalefet seçmeni tarafından bu tavır desteklenmedi. İYİ Parti de savunmaya geçti. Özellikle pazar günü bunu net bir biçimde gözlemledik. Toplumsal muhalefet bu konuda geri adım attırdı. Hem Türkiye’nin hem de İYİ Parti dahil olmak üzere tüm muhalefet partilerinin kazancına olacaktır.” Kılıçdaroğlu’nun süreci diplomasiyle yürüttüğünü ifade eden Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz sözlerine şöyle devam etti: “Kemal Kılıçdaroğlu farklı hiziplerle koalisyon kurma konusunda oldukça başarılı. Kılıçdaroğlu bu süreçte hiçbir biçimde öfkeyle hareket etmedi. Süreci sakin yönetti, kopuşu engelledi. Bununla birlikte yolundan dönmeyeceğini de ortaya koydu. Altılı Masa’da üç gündür devam eden kriz herkesin memnun olacağı bir formülle sonlanmış gibi görünüyor. İYİ Partililerin ‘kazanamayacak aday’ söylemini de ortadan kaldırmış oldular. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, izlediği tutumda Türkiye’yi önceleyen bir tavır içinde oldu. Bence bu sürecin galibi Kılıçdaroğlu oldu.”
”AKŞENER PARTİSİNE TAM OLARAK HAKİM DEĞİL”
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Özgün Emre Koç ise şu değerlendirmeyi yaptı: “2 Mart akşamından beri yaşadığımız sürecin arkasındaki dinamikleri daha iyi anlayabilmek için zamana ihtiyacımız olacak. Yine de bazı olguları tanımlayabiliriz. Akşener ve muhtemelen parti yönetimindeki daha dar bir ekip bir harekâta kalkıştılar. İki belediye başkanına yaptıkları çağrıyla onları CHP hiyerarşisinden çıkarabileceklerini, onlar aracılığıyla seçmeni ve partiyi bölebileceklerini düşündüler. Hem başarısızlık hem de karşılaştıkları büyük halk tepkisi nedeniyle manevra alanları daraldı. Öte yandan parti kurmayları birbiriyle çelişen açıklamalar yaptı. Kimisi Kılıçdaroğlu’na Saray’ın adamı olmak gibi ağır ithamlarda bulunurken, daha ılımlı ve deneyimli yöneticiler CHP ile diyalog ve müzakereleri sürdürmeye çalıştı. Akşener partisine tam olarak hâkim değil. Parti içinde farklı kanatların birbirine zıt eğilimleri var. Parti bir merkez sağ parti mi yoksa içinden çıktığı geleneğin revize edilmiş bir devamı, etnik vurgulara yaslanan bir tür yeni milliyetçi parti mi olacağına henüz tam olarak karar verebilmiş değil. Ayrıca oturmuş, homojenleşmiş bir seçmen kitlesine henüz sahip olmadığı için de kendi kitlesini bile manevralarının peşinden sürüklemekte güçlük çekiyor. Neticede Akşener 4 günlük deneme sonrası masaya geri dönmek zorunda kaldı. Kendi gücünü ve kabiliyetlerini sınadı. Kötü bir sınav verdi. İyi Parti’ye kendi içinden bir operasyon düzenlendi ama tabiri caize bu operasyon diğer muhalif partiler ve seçmen tarafından geri püskürtüldü.” Kılıçdaroğlu’nun en başından beri soğukkanlılığını koruduğunu ifade eden Koç şunları aktardı: “Olayın sıcaklığı karşısında ani tepkiler vermekten kaçındı. Kendisinin adaylığına ve liderliğine karşı yapılan ağır kara propaganda karşısında dirayetli davrandı. CHP de bu süreçte parti disiplinini mutlak bir şekilde muhafaza etmeyi başardı ve kurmaylardan kontrol ve amaç dışı açıklamalar gelmedi. Sağlıklı bir siyasal iletişim süreci işletildi. Yavaş ve İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’nun yanında olduklarını kısa sürede beyan etmeleri konumunu güçlendirdi. Nihayetinde masadaki diğer partilerin de kolaylaştırıcılığı Kılıçdaroğlu’nun basireti ve halkın tepkisiyle birleşince, adaylığı artık mutlak şekilde tescillenmiş oldu. İmamoğlu ve Yavaş kampanya sürecinde mutlaka Kılıçdaroğlu’nun yanında ve sahada olacaklardı zaten. Oluşan yeni mutabakatla geniş kesimlerin takdirini kazanan iki isim Kılıçdaroğlu iktidarının doğal ve en yakın unsurları haline gelmiş oldu. Başka bir ifadeyle 2 Mart’ta tek CHP’li olarak başladığı cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinden 6 Mart’ta 3 CHP’li olarak ayrılmış oldu Kılıçdaroğlu. Sanırım artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kılıçdaroğlu’nda ispatlanmış bir liderlik vasfı fazlasıyla mevcuttur. Muhalefet derhal dağınıklığı toparlayıp yüzünü iktidara ve halka dönerek kampanyasına ve yapacaklarına odaklanacaktır. İktidarı tatsız zamanlar bekliyor.”
”AKŞENER’İN ÇIKIŞI GÜVEN VE İNANDIRICILIĞINI ZEDELEDİ”
Siyasal İletişimci Suat Özçelebi de bu sürecin Millet İttifakı’na etkisini şu sözlerle yorumladı: “Evet zarar verdi, ancak kendi seçmen tabanları tüm yaşananlara rağmen bir biçimde konsolide olur. Çünkü seçimi kazanmanın yolunun ittifakın bozulmamasına bağlı olduğunu biliyor. Kutuplaştırma muhalefet seçmenini de kendi içinde kemikleştiriyor. Asıl risk kararsızlar dediğimiz AKP’den kopan, mesafe koyan, duygusal bağı zayıflamış kitle için geçerli. Eğer onlar bu süreçten negatif etkilenir ve Cumhurbaşkanı’nın ısrarla kullanacağı ‘Bunlar kendi aralarında bile anlaşamıyorlar, ülkeyi yönetemezler’ tezine inanırlarsa sorun orada başlayabilir. Bu hedef kitle, şu anda muhalefet için en öncelikli kitle. Güven ve inandırıcılığı artırmak, yönetebileceğine, çatışmayacağına bu kitleyi ikna etmek zorunda.” Kılıçdaroğlu’nun süreci iyi yönettiğini vurgulayan Özçelebi şöyle devam etti: “Gemileri yakan, hakaretamiz ifadeler kullanan Akşener’e rağmen soğukkanlı kalmayı başardı. Masanın diğer bileşenlerini bir arada sakin tuttu. Masa’nın yeniden bir araya gelmesinin yolunu hep açık bıraktı. Halil İbrahim Sofrası çağrısını unutmamalı, HDP’nin, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın desteğini, demokrasi blokunu genişletme çabasını sürdürmeli. Akşener Masa’ya geri dönmüş olsa da güven ve inandırıcılığı konusunda iz bırakacak bir çıkış yaptı. Özellikle CHP’li İmamoğlu ve Yavaş’ı parti içinde isyana teşviki, sert üslubu, tüm liderleri zan altında bırakması ve ardından bir B planı bile geliştirmemiş oluşuyla liderliği konusunda ciddi soru işaretleri yarattı. Çevresinin etkisi, duygusallığı, alınganlıkları hep gündemde olacak. Kendi tabanı da birçok yöneticisi de yaşananları kabullenemedi. Masa’ya geri dönmesi, gerçekleri kabullenen, çözüm konusunda yapıcılığına ilişkin bir algı yaratsa da, son uzlaşma birçok şeyi onaracak olsa da yaşananlar seçim sonrasında da önüne getirilmeye devam edecek.”