TBMM Başkan Vekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 18 gündür tedavi gördüğü hastanede 3 Mayıs’ta ‘çoklu organ yetmezliği’nden hayatını kaybetti. Önder, dün kılınan cenaze namazının ardından son yolculuğuna uğurlandı.
”Kitaplığımın en üstünde durur Risale-i Nur külliyatım”
Yalnızca siyasetçi kimliğiyle değil; sanatçı, yönetmen, yazar ve düşünür yönüyle de dikkat çeken Önder, toplumun farklı kesimleriyle diyalog halindeydi.
Bir röportajında, Risale-i Nur okunan bir ortamda büyüğünü belirten Önder, bu etkilenmenin hayatı boyunca sürdüğünü dile getirmişti. İşte o röportajdan bir bölüm:
Dayınız Adıyaman’da Risale-i Nur okuyan bir avuç insandan biriymiş. Dayınızla ilgili neler var anılarınızda?
O zamanlar üzerlerinde büyük bir polis baskısı vardı. 15-20 kişilerdi ve her gün bir eve toplanıp birlikte kitap okurlardı. Ben de o dönem bu toplantılara katıldım. 13 yaşıma kadar Risale-i Nur kitaplarını okudum.
Hâlâ devam ediyor musunuz Risale-i Nur okumaya?
Evet. Kitaplığımın en üstünde durur külliyatım. Ben defalarca farklı gözlerle bakmaya çalıştım Risale-i Nur’lara. Bediüzzaman’ı hayatımın çok önemli bir yerine koydum. Hayatının bütün dönemlerinde zulme uğramış bir insan. Bediüzzaman’ı sadece Kürt kimliğiyle okuyanlar hataya düşerler. O, Kürt milliyetçiliği yapmamıştır. Nurların en önemli yanı imanın ihyasıdır.
Bugünden bakıldığında Bediüzzaman’ın yıllar önce sunduğu ve Kürt-Türk kardeşliğini imar edecek fikirleri ne anlam ifade ediyor?
Devlet bu treni kaç defa kaçırmıştır maalesef. Halkına baskı uygulamış, ona git, buna gitme, şunu yap, bunu yapma diyerek halkı yönlendirmeye çalışmıştır. Bugün çözüm için Bediüzzaman Said Nursi, bir aydın, bir öncü olarak kabul edilebilir. Çok geç değil.
Erken ölmüş babanız…
Evet, öldüğünde 35 yaşındaydı. Babam öldüğünde sekiz yaşımdaydım, onun ölümüyle birlikte o zaman dershane tabir edilen ve Risale-i Nur okutulan derslere devam ettim. 12-13 yaşından sonra da babamın kitaplarını keşfettim. Babam öldüğünde kendisinden geriye 1970’lerin parasıyla 30 bin TL borç ve bir sürü de kitap kalmıştı. Orhan Kemal, Kemal Tahir, Ahmet Arif, Nâzım Hikmet’i bu kitaplardan keşfettim.
Yolculuğum Risale-i Nur’dan sosyalizme doğru bir kayma gösterdi. Fakat o kanalları hiç kapatmadım. Şunu o zaman keşfettim: Bir insan sizin perspektifinizden bakmayabilir, ama bu konuşmanızın önünde engel değil. Bunun için iki şeye ihtiyaç var, birisi mutlak saygı, diğeri reddettiğiniz şey hakkında asgarinin üzerinde bir bilgi sahibi olmanız.
Cezaevinde mektuplaşır mıydınız?
Cezaevindeyken bana -annemin okuma yazması yoktur- iki kişiden mektup gelirdi. Birisi amcamdı ki sosyalist öğretmen hareketinin önemli isimlerinden biriydi, birisi de dayımdı.
Dayım bizzat Bediüzaman’ın yanına kadar gidenlerden biriydi. Dayım mektuplarda sık sık Hz. Eyüp kıssasını anlatırdı. Her mektubunun sonuna bir beyit yerleştirirdi. Amcam eski Adıyaman’ı anlatırdı, eskiden yaşanılanları, sıkıntıları.
Onat Kutlar’ın bir değerlendirmesidir bu, cezaevindeki mektuplaşma için ‘fısıltıyla konuşmak’ tabirini kullanır. Onu bihakkın tecrübe etme imkânım oldu. Çünkü alt metin, satır arası okumak denen şeyin örneğini verdik yıllarca.