Binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan koronavirüs, sağlık sistemini de derinden etkiliyor. Koronavirüsle mücadele kapsamında sağlık çalışanları çok zor şartlarda çalışırken, hükümet 32 bin yeni personel alınacağını belirtiyor.
DW Türkçe, çok sayıda hekimle konuştu ve hem virüsle ilgili açıklanan resmi rakamların ne kadarının gerçeği yansıttığını hem de sağlık çalışanlarının durumunu sorguladı.
Görevlerini riske atmamak için hekimlerin isimleri saklı tutuldu.
İzmir’de bir kamu hastanesinde görev yapan bir hekim, koronavirüs şüphesiyle tedavi gören ve hayatını kaybedenlerin sayısında büyük artış olduğunu söylüyor. Ancak çoğuna test yapılmadığı için Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sayılar içinde bu vakaların olmadığını belirtiyor. Hayatını kaybedenlerin ölüm raporlarına “solunum yetmezliği” yazılıyor. Hekim, “Hepimiz biliyoruz koronadan öldüğünü” diyor.
İstanbul’dan bir aile hekimi de korona kaynaklı ölümlerin söylenenden çok daha fazla olduğunu söylüyor ve “Bunu söylemek vatan hainliği gibi, suç” diyor.
Hekim “Hasta solunum yetmezliğinden ölüyor ama Covid’e bağlı solunum yetmezliği demesi lazım, demiyor. Kayıtlarda geçmese de herkes biliyor korona olduğunu. Çünkü test yapılmamış fakat bulgu var, kapı gibi. Akciğer filmi var, tomografi var, bariz. Temas öyküsü bariz, mesela umreden gelmiş veya İran, İtalya bağlantısı var, teması var. Bazen de test yapılıyor ama sonuç çıkana kadar hasta ölmüş oluyor” ifadelerini kullanıyor.
Trakya bölgesinde görev yapan bir 112 acil doktoru, iki hafta öncesine kıyasla vaka sayılarının on katına çıktığını ama personel sayısının aynı olduğunu söylüyor.
Doktor “Görünen o ki daha da artacak, çok artacak. Alanda karşılaştığımız durum bunu gösteriyor” diyor.
Sağlık çalışanları koruyucu malzemeler konusunda da çok büyük sıkıntılar yaşıyor.
İstanbul’daki bir aile hekimi şunları anlatıyor:
“Mesela tulum en çok ihtiyacımız olan şey. Tuvalete gidersen at, bir daha giyilmez. Hiçbir şey yapmasan da kontamine olduğu için değiştirmen gerek. İdareli kullanalım denecek bir durum değil, buna rağmen öyle kullanıyoruz. Kendimizi tutup tuvalete gitmeden, maskeyi çıkarmamak için sabahtan öğlene kadar çay içmeden idare edelim desek bile günde ikişer tane lazım. Bir kutu maskeye dün 250 lira verdim. Bulamıyoruz da, bulsak alacağız, canımızdan kıymetli mi?!”
112 acilde görevli doktor ise şimdilik koruyucu ekipman sıkıntısı çekmediklerini söylüyor. Ambulansla evlerden hastanelere sürekli Kovid-19 şüphesiyle hasta taşıdıklarını belirterek, “Devlet hastanelerinde bizdeki kadar koruyucu ekipman olduğunu görmüyorum. Tabii ki biz de idareli kullanıyoruz ama yarın sayı arttığında, ki artacak, ne yapacağımızı bilmiyorum” diyor.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Zeki Kılıçaslan da “Hasta sayısı giderek artıyor, bizde de büyük tehlike var. En büyük kaynağı da hastanelerin bizatihi kendisi. Sağlık çalışanları büyük tehdit altında. Değişik hastanelerden ve aile hekimlerinden gelen bilgilere göre birçok hekim, hemşire ve diğer sağlık çalışanları pozitif” ifadelerini kullanıyor.
Kılıçaslan bulaştırıcı hastaların hızla bulunması ve ileri derecede agresif korunma önlemleri alınması gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Şu anda bile hâlâ sadece yoğun bakıma yatmış, entübe edilen, makineye bağlanan çok bulaştırıcı vakalar için önlemler var. Henüz yoğun bakım ihtiyacı olmayan servislerdeki korunma önlemleri ise gevşek. Hastalığın şüphesiyle bile 14 gün karantinaya alıyorsunuz. Koruyucu malzemeler hızla sağlanmazsa birçok sağlık çalışanı devre dışı kalacak. Biliyoruz ki bulaştırıcı olan vakaların yüzde 60 ila 80’inde hiçbir belirti yok, bunlara zaten bakmıyoruz. Belirti olanların birçoğuna da bakmıyoruz, yurtdışı bağlantısı yok diye. Peki, kime bakıyoruz? Yüzde 10’a. O zaman yüzde 90 bulaştırıyor. Bu çok net. Test yapmazsanız göremezsiniz. Daha az vaka değil, daha fazla vaka bulma sağlık sisteminin başarısı olacaktır. Hedef olarak bunu koymalıyız. Çok hızlı şekilde yaygın test uygulanmalı.”