Hulusi Akar’la Tayyip Erdoğan birlikteliği Roboski bombardımanıyla başladı. İHA pilotlarının gizlenen konuşmaları ve Akar’ın kurtarılmasıyla, 8. yılında Roboski özel dosyası..
BOLD MEDYA’ dan Cevheri Güven’in haberine göre; Türk Silahlı Kuvvetleri 28 Aralık 2011 gecesi Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) köyünde F-16 savaş uçaklarıyla bombardıman yaptı. Aralarında çocukların da bulunduğu kaçakçılık yapan 34 sivil hayatını kaybetti.
Yargı yolu kapatılan olay, Türkiye’nin son dönemini anlayabilmek için ilk kilometre taşı. TSK’yı bugün yöneten Hulusi Akar ve Yaşar Güler’in Erdoğan’la kurdukları koalisyon, Roboski olayından “kurtarılmalarıyla” başladı. Roboski katliamının 8. yılında; ilk kez okuyacağınız bilgiler bir dönemi de aydınlatacak.
Pilotların bombardıman öncesi yaptıkları konuşmaların gizlenmesi bu dosyanın en kritik noktası ve kamuoyunun gündemine hiç gelmedi. Hulusi Akar’ın bombardıman emrindeki sorumluluğundan kurtulması için TSK’nın kurulduğu günden beri var olan en temel yönergesinin kaldırılması ise Türkiye’nin bugünü doğurdu…
ASKERİ SAVCILIĞIN TAKİPSİZLİK KARARINDAKİ İZLER
Bombardımanda sivillerin hayatını kaybetmesindeki sorumlulukla ilgili Genelkurmay Askeri Başsavcığılının başlattığı ve takipsizlikle sonuçlanan soruşturma, olaydaki aktörleri vermesi açısından önemli.
Bölgeden sorumlu 5 birlik komutanı hakkında “takipsizlik” kararı verilirken, detaylarda operasyon emrinin nasıl verildiğine ilişkin de izler vardı.
Belgelerde bombardıman emriyle ilgili üç isim geçiyordu: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Orgeneral Yaşar Güler.
Aynı belgede “bombardıman kararı”nın nasıl alındığı da anlatılıyor ve bu söz konusu isimlerin sorumluluklarını da gözler önüne seriyor.
Belgeye göre olayın başlangıcı; 28 Aralık 2011 günü İnsansız Hava Aracının (İHA) sınırın 6-7 km güneyinde ısı kaynağı tespit etmesiyle başlıyor.
Görüntü alınan nokta sınır ötesi olduğu için topçu atışı talebi Genelkurmay’a iletiliyor ve olaylar gelişmeye başlıyor:.
Raporlara göre;
2. Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanı Albay Aygün Eker, saat 18.00 sıralarında 2. Ordu Komutanı Orgeneral Servet Yörük’ün makamına giderek, son dönemde bölgede Fehman Hüseyin ile bazı terör örgütü mensuplarının telsiz kestirmelerinin yapıldığına ilişkin istihbarat notları geldiği, istihbari bilgilere göre 21-30 Aralık 2011 arasında terörist saldırı beklendiğine dair bilgileri bulunduğunu iletiyor. Bunun üzerine durumun ivediliğinden dolayı 2. Ordu Topçu Başkanı Albay Sebahattin Türker tarafından yurt dışına topçu atışına izin verilmesi için Kara Kuvvetleri Komutanlığına telefon ediliyor.
Topçu atış talebi gerekli formlar doldurulup imzalandıktan sonra 2. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı Tuğgeneral Ali Rıza Kuğu’ya iletiliyor.
Tam bu noktada devreye şuan Genelkurmay Başkanı olan dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Orgeneral Yaşar Güler giriyor.
Güler, bulunduğu “istihbarat başkanlığı” konumu itibariyle MİT’le en sıkı çalışan isim ve bölgeye Bahoz Erdal’ın geleceği istihbaratlarıyla “doldurulmuş” en kıdemli subay.
HAVA HARAKATI TEKLİFİNİ İLK YAŞAR GÜLER DİLLENDİRİYOR
Saat 18.51’de Org. Yaşar Güler, Genelkurmay Görüntü İzleme Merkezi’ne (GİM) gidiyor.
Askeri Savcılık raporuna göre; Org. Güler mevcut istihbari bilgiler kapsamında görüntülerin teröristlere ait olduğu hususundaki değerlendirmeye iştirak ediyor. Ve kritik teklifi yapıyor. Güler; Bölge şartları ve zaman gibi
unsurları tartışmaya açarak hava harekatı teklif ediyor.
Güler, hızla dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın makamına gidiyor.
Bu sırada topçu atışı talebi kabul edilmiş ve Kara Kuvvetleri Komutanlığına telefonla bildirilmiş durumda.
Hulusi Akar, hava harekatı yapılacaksa topçu atışının bekletilmesinin uygun olacağına karar veriyor.
Akar, hava harekatı talebini Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e telefonla iletiyor. Özel, saat 20.00 civarında hava harekatının yapılmasına onay veriyor.
Akar’ın, hava harekatı yapılacaksa topçu atışının bekletilmesi talebinden önce topçu atışı izni çıktığı için saat 19.34’den 20.21’e kadar bölgeye top atışı başlamış durumda.
Bu top atışları son derece mühimdi. Grubun PKK’lı olup olmadığını ortaya çıkartacak en önemli veri buydu.
Şimdi TBMM İnsan Hakları alt komisyonun konuyla ilgili raporundaki bir ifadeye bakalım.
BİNBAŞI ÖLÇENSOY: HEDEF KİTLE TOPÇU ATIŞINA TEPKİ VERMEDİ
TBMM Raporuna göre; 23. Sınır Jandarma Tümen Komutanı Tümgeneral İlhan Bölük, gruba yönelik 5 adet aydınlatma 7 adet tahrip olmak üzere 12 adet top mermisi atışı yapıldığını belirtti. Atış emrini veren Topçu Binbaşı Mehmet Bülent Ölçensoy ise, ‘’Hedef kitlenin top mermilerine tepki göstermemesi kafamda bir soru işaretidir. Bu sebeple bir kuşku olduğu için, bölücü terör örgütü mensupları yok edildi diye bir coşku olmadı’’ dedi.
En kritik nokta burasıydı. Grup topçu atışına tepki vermeyince “kaçakçı olabilecekleri” değerlendirmesi ile grubun içerisinde Bahoz Erdal’ın olduğu istihbaratı çarpışmaya başladı. Üstelik İçişleri müfettişlerinin raporuna göre grup, askeri üslere doğru ilerlemiyordu. Bu da üslere saldıracak PKK’lılar olmadıklarına dair bir veriydi.
Genelkurmay karargahındaki Komutanlar bir karar vermeliydi.
MİT’ten Operasyonel Bilgi Paylaşım Sistemi aracılığıyla 27 Kasım – 28 Aralık 2011
tarihleri arasında Bahoz Erdal’ın bölgedeki etkinliğiyle ilgili 12 istihbarat raporu gelmişti.
Hava Harekatı’na kararı geri çekilmedi.
İLK BOMBA DÜŞTÜ
Yeniden Askeri Başsavcılığın belgelerine dönelim:
Hava harekatı kapsamında ilk bomba saat 21.39, ikinci bomba 21.43’de, üçüncü bomba 22.02’de, dördüncü bomba da saat 22.24’te atıldı.
Ve 34 sivil hayatını kaybetti…
AKAR KARA KUVVETLERİ KOMUTANI OLUR OLMAZ ÇALIŞMA BAŞLATTI
Askeri Başsavcılığın kararındaki kritik nokta şuydu. Olayla ilgili Bölgedeki komutanlar hakkında “kaçınılamaz hata” gerekçesiyle takipsizlik kararı verilirken, yurt dışına hava harekatı yaptırma sorumluluğunun doğrudan sahipleri Org. Necdet Özel, Hulusi Akar ve Yaşar Güler hakkında hiçbir şey denmiyordu. Ne soruşturma, ne soruşturma izni ne de takipsizlik.
Konu görünürde kapanmıştı. Ancak Org. Hulusi Akar için değil…
Aradan zaman geçti ve Hulusi Akar terfi ederek Kara Kuvvetleri Komutanı oldu. Olur olmaz da bir çalışma başlattı ve silahlı kuvvetler tarihinin Mete Han’dan beri varolan bir kuralını değiştirtti. Böylece 34 sivilin öldürülmesiyle ilgili yargılanma ihtimali ortadan kalktı.
Bu yasal değişikliği borçlu olduğu kişi ise Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildi…
HULUSİ AKAR’I KURTARAN DEĞİŞİKLİĞE ERDOĞAN İZNİ
Oysa, TBMM ve Bakanlar Kurulu kararı uyarınca TSK’ya verilen sınır ötesine operasyon yetkisi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Orgeneral Yaşar Güler üçlüsündeydi.
Hükumet o gün için Roboski olayının aydınlatılmasını engellese de ileride iklim değişebilirdi.
TSK’da Mete Han döneminden beri var olan bir yönerge vardı:
“Komutan, birliğinin yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumludur”
TSK personeli arasında “komutan sorumluluğu” olarak bilinen bu kural, kurumun en önemli disiplin ilkesiydi. Ve bu düzenleme, Roboski olayında Hulusi Akar dahil üst düzey komutanların bir gün yargılanabilecekleri zemin oluştuğunda temel nokta olacaktı.
Ancak sürpriz biçimde, TSK’nın bu en temel düzenlemesi Roboski bombardımanından aylar sonra 2012 yılında yürürlükten kaldırıldı.
Yönergenin kaldırılmasına izin verilmesinde Milli Savunma Bakanlığı üzerinden hükumetin de oluru alındı. Hulusi Akar’ı kurtaran “bu olur”, Erdoğan’la Akar arasındaki sıra dışı ilişkinin en önemli anıydı.
DEĞİŞİKLİK ÇALIŞMASINI AKAR BAŞLATTI
Değişiklik çalışmasının nasıl başlatıldığını, 15 Temmuz’da yargılanan eski Kurmay Albay Mustafa Barış Avıalan, Genelkurmay Çatı Davasında anlattı:
“2011 sonundaki Uludere olayı diye bilinen olaydan birkaç ay sonra o dönem Genelkurmay 2. Başkanı olan Hulusi Akar beni yanına çağırdı ve ‘Her olaydan komutanların sorumlu tutulması konusunu bir inceleyin bakalım, böyle şey olur mu?’ şeklide bir emir verdi. Zira o tarihlerde medyada, Uludere’yle ilgili 2. Başkan olarak sorumlunun kendisi olduğuna yönelik iddialar ve suçlamalar yoğunluktaydı. Tesadüftür ki, o sırada Genelkurmay İstihbarat Başkanı da Yaşar Güler’di. Akar’ı tanıyanlar bilir, bir konuyla ilgili kafasında çözüm adına karar verdiği şeyi baştan söylemez, ilgilileri çalıştırır. Gel-git, git-gel, en son onlara söyletir. Dolayısıyla bir konu hakkındaki söylediği ilk şey, onu iyi tanıyanlar açısından, ‘Bu konuyu kastettiğim şekilde yapın’ anlamında ön emirdir, talimattır. Ben emri aldıktan sonra ayrıntılı bir karargâh etüdü hazırladım. Anayasa hükümlerinden başlayarak, bu işin, yani amir sorumluluğunun ve amirin görevi ihmal konusunun bir kanun meselesi olduğunu ve ortadan kaldırmak veya hafifletebilmek için Türk Ceza Kanunu dahil birçok kanunda değişiklik yapılması gerekeceğini ve bunun da bu aşamada uygun olmayacağını ifade eden bir çalışma idi. Tabii çalışmanın içerisinde biraz önce anlattığım, ‘Komutan, birliğinin yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumludur’ kuralını içeren muhtıra ve yönergeler de vardı. Sonra biz bu çalışmayı görüşlerini bildirsinler diye tüm Kuvvet Komutanlıklarına gönderdik. Onlar da görüşlerini bildirdiler. Belirttiğim bu konular ve bu çalışma ile ilgili tüm resmi evrak, ıslak imzalı olarak Genelkurmay Yönetim Şube Müdürlüğünün bilgisayar ve fiziki arşivinde bulunmaktadır. Çalışma 6-7 ay sonra sonuçlandı. Hatta sonuna ben yetişemedim, benden sonraki proje subayı tamamlamış. Nasıl sonuçlandı, söyleyeyim; Askerlerin, kanun gibi kabul ettiği ve amel ettiği muhtıra ve yönergelerde bulunan, bugüne kadar değiştirilmesi dahi gündeme gelmemiş, TSK’nın en temel örfî kurallarından birisi olan ‘Komutan, birliğinin yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumludur’ ibaresi ilgili yönergelerden iptal edilerek çıkarıldı. Yıl 2012. Tabii bu temel kuralın iptali, aslında alt seviye komutanların değil, üst seviyedeki komutanların işine geldi.”
DEVAM KANUNLARI YAPILDI
Komutan sorumluluğu yönergesinin değiştirilmesinden sonra sıra kanunlardaki değişiklikteydi. Bu değişiklikler de kısa süre sonra geldi.
2014 yılı Ocak ayında 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 15. maddesine 15/A maddesi eklenmesiyle ilgili bir düzenleme TBMM’ye sevkedildi.
15/A maddesinde “Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanırlar. Bu suçlardan dolayı soruşturma açılmasına, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları hakkında Başbakan, Jandarma Genel Komutanı hakkında İçişleri Bakanı karar verir” maddesi eklendi.
Böylece Uludere/Roboski olayında yargılama tamamen yapılamaz hale getirildi.
Hulusi Akar ve Yaşar Güler’in değişiklikleri, borçlu oldukları Erdoğan’la ayrılmaz beraberlikleri de böylece başladı.
PİLOTLARIN KAMUOYUNDAN GİZLENEN KAYITLARI
Uludere sürecinde, soruşturmayla ilgili sızan her bilgi Tayyip Erdoğan’ın öfkesiyle karşılaşıyordu. Taraf Gazetesi bazı bilgiler yayınlamış ve Erdoğan’ın çok sert tepkisiyle karşılaşmıştı.
Ardından medyada yaygın bir sessizlik oldu. Az sayıda gazeteci “emri kimin verdiği” sorusunun üzerine yoğunlaşırken, soruşturma boyunca gözlerden kaçırılan asıl unsurlar kaçırıldı.
Bölgeden canlı görüntü alan İnsansız Hava Aracı pilotlarının kayıt altındaki konuşmaları bunların en önemlileriydi.
Bölgedeki kaçakçı ve PKK’lı davranışları konusunda tecrübeli pilotlar, grubun kaçakçı olduğu yönündeki görüşlerini kayıt altındaki muhabere trafiğinde dile getirmişlerdi.
Soruşturma boyunca bu kayıtların üzeri özellikle örtüldü ya da özellikle gündeme hiç getirilmedi.
Topçu atışından sonra grubun verdiği tepki ve İHA pilotlarının uyarıları birlikte düşünüldüğünde, açık tereddütlere rağmen hava bombardımanı konusundaki ısrar, emri kimin verdiği sorusu kadar önemli hale geliyor.
1-Grup askeri bir karakola doğru ilerlemiyordu, saldırı hazırlığı olarak yorumlanabilecek bir davranış ortada yoktu.
2-Topçu atışını hiç üzerlerine almayıp köye doğru ilerlemişlerdi.
3-En önemlisi İHA pilotları grubun kaçakçı olduğunu değerlendiriyordu.
Buna rağmen hava hareketindeki ısrar oldukça dikkat çekici.
Roboski katliamıyla, TSK çok büyük bir hata yaptı, kurum travmaya girerken, komuta kademesi yasal düzenlemelerle kendilerini kurtaran Erdoğan’a tam anlamıyla angaje oldular. TSK, bu yaranın ardından devlet içerisindeki başat konumunu MİT’e devretti.
KAYNAK: BOLD MEDYA