Prof. Dr. Zoroğlu’nun açıklaması şöyle;
“Öncelikle basında yer alan haberlerden duyduğum rahatsızlığı dile getirmek istiyorum. Bu rahatsızlığımın asıl nedeni, eksik ve hatalı bilgilerle şahsıma ve mesleğime yapılan saldırıdan ziyade, mağdur çocukların bu haberler nedeniyle daha da mağdur olacak olmasıdır.
Timur Soykan Bey’in dün yazdığı yazıdan avukatım aracılığıyla haberdar oldum. Timur Soykan benim de yakından takip ettiğim ve takdir ettiğim bir gazetecidir. Kendisinin çocuk istismarı konusunda geçmişte yazdıklarını hep takip ettim.
Elindeki bilgilerin eksik olmasından dolayı böyle yazdığını düşünüyorum. Zira olayın bütün unsurlarına vakıf olduktan sonra kendisi de suçsuzluğumu görecektir.
Ben 30 yılı aşkın süredir çocuk ve ergen psikiyatrisi alanında çalışan bir hekimim. Özellikle çoklu kişilik bozukluğu (ÇKB) konusunda ülkemizde en fazla yayın yapan ve atıf alan bilim adamıyım. Çoklu kişilik bozukluğu 6 yaşın altında; özellikle de cinsel istismara uğramış çocuklarda görülen; ancak teşhisi çok zor konabilen bir rahatsızlıktır.
Bu konuda çalıştığı bilinen en tanınmış hekimlerden olduğum için, ÇKB şüphesi bulunan çocuklar sıklıkla bana yönlendirilmekte ya da kendileri beni doğrudan internetten araştırarak bulmaktadırlar. Bundan dolayı da diğer hekimlere göre daha çok ÇKB teşhisi koymuş olmam gayet doğaldır.
ÇKB, özellikle ülkemizde istatistiklere bakıldığında da görüleceği üzere %99 oranında aile içi cinsel istismar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Bir hasta ÇKB teşhisi aldıktan sonra, artık hekim olarak benim görevim cinsel istismarın ne şekilde ve kim tarafından yapıldığını tespit etmek ve uluslararası çapta bilinen ve uygulanan tedavileri yapmaktır.
Soruşturma dosyasında bahsi geçen çocuklar da ÇKB teşhisi almışlardır. Soruşturma dosyasında ve haberde geçen ketamin ilacı tamamen yasal olup tedavide gerekli olduğu durumlarda kullanılmıştır. Ülkemizde hepimizin duymak bile istemekten kaçtığı maalesef acı bir çocuk istismarı gerçeği var. Bu vakalar aslında bilinenin biraz da aksine, çoğunlukla aile içinde gerçekleşmektedir. Vicdan sahibi bir hekim olarak bu gerçekler ortaya çıktıktan sonra, artık benim eylemsiz kalmam mümkün değildir. Ben de ailelerin çocukların bu çığlığını duyması için çalıştım.
Yine belirtmek isterim ki, istismar mağdurlarının -tedavi olmadıkları takdirde – ileride aynı suçun faili olmaları neredeyse kaçınılmazdır, bu tespit istatistiklerde açıktır. Çocuk istismarının, mağdur bir çocuk tarafından hemen açıkça dümdüz ifade edilmesini beklemeyiz.
Travma alanında çalışan çocuk psikiyatristlerinin de onaylayacağı üzere, böyle bir durum ancak terapi ile ortaya çıkartılabilir. Böylesi bir suçun mağduru olan bir çocuğun, bin bir zorluğu göze alarak açıkladığı bir olayı, aile baskısıyla inkâr etmesi doğal değil midir?
Bunu inkar ederken de, daha önce kendisine teşhisi koyan doktoru suçlaması olağan bir durumdur.
Soruşturma dosyası ilerleyince bu çocukların gerçekten istismar edilip edilmediği ve çoklu kişilik bozukluklarının olup olmadığı araştırılacaktır. Eminim ki hakikat en geç o zaman ortaya çıkacaktır. Ancak bu süre içinde saygın bir hekimin, ailesine ve kliniğindeki sekreterine varıncaya kadar herkesin linç edilmesi vicdanlara sığar mı? Lütfen peşin hüküm vermeden önce, çocuk psikiyatrisi konusunda uzman hekimlerle konuşulsun. Şu anda cezaevindeyken dahi kendi özgürlüğümü değil, mağdur çocukların bu haberler yüzünden yaşayacağı ek travmaları düşünmekteyim.”