KHK’lı Askeri Hakim Cemil Çelik, Nedim Şener’in ‘Hava Kuvvetleri’nden 400 pilot kumpasla atıldı’ iddiasını belgelerle çürüttü.
Çelik, yayınladığı videoda Şener’in yalanlarını tek tek belgeleriyle kanıtladı.
Çelik’in verdiği bilgiler şöyle:
“Atılan kişi sayısı hepsi 55 bunların yarıdan fazlası astsubay.
Kumpas olsaydı pilotların atılması gerekirdi, sadece biri pilot.
Hava Kuvvetleri’ndeki 30 bin astsubay içinden 50 tane ahlaki zaafı çıkması çok doğal.
“NEDİM ŞENER KARARLARI İMZALAYAN CUMHURBAŞKANINI AHMAK YERİNE KOYUYOR”
Bu kişileri disiplin kurulu atmadı; astsubaylar bakan imzasıyla, subaylar üçlü kararnameyle atıldı. Zaten o dönem disiplin kurulu yoktu.
Disiplin kanunu daha sonra çıktı ve kişilerin avukatlarının bulunması zorunlu tutuldu, daha hukuki ortam sağlandı.
Nedim Şener, kumpas iddiasıyla, kararların altında imzası olan cumhurbaşkanını ahmak yerine koyuyor.”
NEDİM’E BELGELERİYLE CEVAP VERDİ: KUMPAS YOK, FUHUŞ VAR
KHK ile TSK’dan ihraç edilen Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyesi Dr. Hakim Albay Cemil Çelik, Hürriyet’in tetikçi yazarlarından Nedim Şener’in ‘400 dolayında pilot ve personelin ‘disiplin kurulu kararı’ adı altında kumpasla Hava Kuvvetleri’nden atıldığı’ iddiasını belgeleriyle çürüttü.
KHK’lı hakim Cemil Çelik’in anlattıklarına göre ortada kumpas yok, düpedüz fuhuş var… Öncelikle ‘ahlaksızlık’ suçlamasıyla atılanların sayısı 400 ‘dolayında’ değil; 55 ve bunların çoğu astsubay… İkinci olarak bu 55 kişiden astsubay olanlar bakanların, genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının onayıyla; subay olanlar ise üçlü kararnameyle yani Cumhurbaşkanı ve dönemin başbakanının imzasıyla atılıyor. Ayrıca AYM’nin bazıları için verdiği ‘hak ihlali’ kararının ardından, ‘hukuku uygulamak zorunda olduğu için’ göreve dönmelerinin önünü açan kişi ise Nedim Şener’in ‘kumpas’ kurmakla suçladığı Cemil Çelik!
Nedim Şener’in 24 Ocak’ta yayınlanan yazısında Cemil Çelik’in de adı geçiyordu. Nedim Şemer, hiç bir somut belge gösteremediği yazısında, “F.tö’nün 400 dolayında pilot ve personeli “disiplin kurulu kararı” adı altında kurduğu kumpasla Hava Kuvvetleri’nden atıp mesleki hayatlarını kararttığı kişilerden birinin de uzaya giden ilk astronotumuz Alper Gezeravcı olduğu ortaya çıktı. (…) O uzay görevine çıkarken, ona bu mağduriyeti yaşatan firari FTÖ’cüler kolları sıvadı ve yeni bir algı operasyonuna giriştiler. Başı da Gezeravcı’nın Hava Kuvvetleri’ne geri dönmek için başvurusunu reddeden Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin FTÖ’cü üyesi firari Cemil Çelik, firari FTÖ’cü Adem Yavuz Arslan, mahrem imamlık da yapan firari Tarık Toros gibi isimler çekti.” ifadelerini kullanıyordu.
KHK’lı Hakim Albay Cemil Çelik, kişisel YouTube kanalında işte bu iddialara cevap verdi. Dosyalara hakim olan Çelik’in anlatımlarına göre ‘kumpas’ iddiası tamamen safsata. Şener’in bahsettiği şahıslar ‘ahlaksızlık’ yapıp, bunu TSK içerisinde yaydıkları için ihraç ediliyor.
Cemil Çelik’in anlattıklarından bazı bölümler şöyle:
- Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayırma sicili düzenlenmek suretiyle atılan personelin neden atıldığını, nasıl bir yol izlenmek suretiyle atıldığını, kimlerin attığını detaylı olarak anlatmaya çalışacağım. Çünkü son zamanlarda bunlar üzerinde spekülasyon yapılıyor, ‘kumpas kurulmak suretiyle bu kişilerin atıldığı’ iddia ediliyor. Bir beyana göre 6 bin kişi, Nedim Şener’in beyanına göre ise 400 kişi bu şekilde, kumpas kurularak atılmış.
- Acaba bu kişiler neden atıldı? Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; Hava Kuvvetleri Komutanlığı teşkilatı genelde üsler olarak konuşlanmıştır. Teşkilatın büyük çoğunluğu üs komutanlıklarından oluşur. Üs komutanlıklarında ise çoğunlukla astbusaylar var. Subaylar daha az sayıda. Uzman çavuşlar var. Bu üstlerin yakınlarında da genelde lojmanlar olur.
- Ayrıca Hava Kuvvetleri personeli bir bütün olarak yani belirli bir daire içerisinde hayatlarını sürdürürler. Sosyal ortam olarak içiçedirler. Dolayısıyla yapılan her türlü şeyden hemen hemen herkes haberdardır.
- Son zamanlarda ise özellikle benim Askeri Yüksek İdare Mahkemesi seçilmeden önceki birkaç yıl içerisinde Hava Kuvvetleri personeli ile ilgili olarak değişik yerlerden ihbar gelmeye başlıyor.
- Nedir bu ihbarlar, neden yapılıyor? Benim dosyalardan gördüğüm örneklerle söylemeye çalışayım; mesela bir grup astubay, Hava Kuvvetleri Karargahı’nda görevli diye hatırlıyorum, Ürgüp Göreme’de bir otele gidiyorlar. Otelde bayanlarla ilişkiye giriyorlar. Girebilirler kendi özel hayatları diyelim. Ama öyle kalmıyor, bu kişiler geliyorlar görev yaptıkları birliklerde yaptıklarını anlatıyorlar.
- Bunla da yetinmiyor, bazıları ilişkilerini videoya çekmiş ve bu videoyu genç astsubay ve çavuşlara, üstçavuşlara da gösteriyorlar. Bununla da övünüyorlar. ‘İşte biz dün gece bunu bunu yaptık’ diye… Bunlardan bazıları da bununla da yetinmiyor çektikleri videoları iş yerlerinde bilgisayara yüklüyorlar. Dolayısıyla bu görüntüler bir şekilde başkalarının eline geçiyor ve insanlar haberdar oluyor. Bir grup gördüğüm buydu…
- Diğer bir grup ise lojmanlara kadın getiriyorlar ve birkaç astsubayın eşiyle de lojmanlarda ilişkiye giriyorlar. Bunlar da çevreden duyuluyor ve biliniyor. Yine bir grup ise gördüğüm kadarıyla ravesti denen kişilerle ilişkilere giriyorlar Ankara’nın değişik yerlerinde. Yine gelip bunları da anlatıyorlar…
- Hatırladığım kadarıyla bir grup dosyada ise kişiler görüntülerini internette tanışmış oldukları bayanlarla paylaşıyorlar. Soyunmak suretiyle karşılıklı işte dans yapıyorlar falan… Bunların görüntüleri de bir şekilde ihbar ile Hava Kuvvetleri’ne ulaşıyorsa Bunların sayısı artınca Hava Kuvvetleri Komutanı olaydan haberdar olunca, istihbarat başkanlığına talimat veriyor. ‘Bunlarla ilgili olarak ne yapılması gerekiyor yapın’ deniyor.
- Bunun üzerine bir İdari Tahkikat Heyeti kuruluyor. İdari Tahkikat Heyeti bu tür iddiaların olduğu kişileri ve ilgili evrakları, dosyaları toparlıyor. Topladıktan sonra gerekli bilgileri
dosya haline getirdikten sonra bu kişileri sırayla Ankara’ya çağırmaya başlıyorlar. Bazen ikili bazen üçlü… Nerede ifadelerini alıyorlar bunların; Hava Kuvvetleri Karargahı’nda… İstihbarat Daire Başkanlığı’nın ya bir üst katı ya da altındaki bir oda… Heyet olarak ifadeyi almaya başlıyorlar. - Şimdi buradaki bir iddia da şu; tehdit ve baskıyla şantajla ifade alındığı söyleniyor. Ancak benim tespit ettiğim ve dosyalardan da görünen şu şekilde başlıyorlar ifade almaya: “Bakın elimizde her türlü bilgi var, ihbarlar geldi, biliyoruz hakkınızda olanları. Bunları düzgün bir şekilde, doğru anlatırsalnız lehinize olur.”
- Bunun üzerine bu bahsettiğim personelden büyük çoğunluğu yaşadıklarını ve yaptıklarını
anlatıyorlar, sonra da ifadelerini imzalıyor. İmzaladıktan sonra ise dosya tekamül ediyor. Hatırladığım kadarıyla birkaç astsubay da imzalamıyor ve onlarla ilgili işlem başlamıyor. - Tabii bu ifadeler alındıktan sonra İstihbarat Başkanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’yla tekrar koordine ediyor, gidiyor dosyaları sunuyor. Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı da talimat veriyor ve diyor ki, “Bizim bünyemizde bu tür insanların olması doğru değil. Başka zaafiyetlere neden olabilir, bunları TSK’dan ayırmamız gerekir’ diye talimat veriyor.
- Bunun üzerine bu bahsedilen subay ve astsubayların bir kısmı hakkında bulundukları görev yaptıkları yerlerdeki amirleri tarafından ayırma sicili düzenleniyor. Bir kısmıyla ilgili olarak ise Hava Kuvvetleri Karargahı’nda Personel Başkanlığı doğrudan ayırma sicili düzenleniyor.
- Tabii bunla bitmiyor olay. Bu sicil düzenlendikten sonra bu dosyalar Hava Kuvvetleri Karargahı’na geliyor. Hava Kuvvetleri Karargahı’nda tüm başkanlıkların oluşturduğu bir komisyonda bu dosyalar tek tek görüşülüyor. Komisyon 9 kişiden oluşuyor ve bu komisyon tek tek dosyaları görüştükten sonra bazıları hakkında ‘Bunların atılması gerekir’ diye karar veriyor ve oylama da yapılıyor.
- Bu karar sonrasında bu karar ve dosyalar Hava Kuvvetleri Komutanı’na gidiyor. Hava
Kuvvetleri Komutanı da zaten biliyor olayları. Tek tek dosyaları inceliyor. Tabii bunların hepsi bir anda olmuyor, aşama aşama ediyor. Hava Kuvvetleri Komutanı o dönem itibariyle bakıyor, imzalıyor. - Yine olay bitmiyor. Bundan sonra dosya Genelkurmay Başkanı’nın önüne gidiyor.
Genelkurmay Başkanı da inceliyor ve Genelkurmay Başkanı o dönem itibariyle
bayağı da kızıyor ve ‘Böyle personel mi olur, bunlar ne yapmışlar’ diyerek tepki gösteriyor. O da imzalıyor… - Yine bitmiyor… Bu sefer dosya nereye gidiyor; Milli Savunma bakanının önüne gidiyor. Milli Savunma Bakanı ilk önce hatırladığım kadarıyla Vecdi Gönül… Daha sonra ise İsmet Yılmaz… O da imzalıyor… Hatta ‘iyi bir iş yapıyorsunuz’ diye de tebrik ediyor.
- Ama subay ve astsubay da bitmiyor. Dosyalar hem başbakan, hem cumhurbaşkanının önüne gidiyor. O dönem duymuştum ben, şu anki Cumhurbaşkanı dosyaları
gördüğü zaman o da bayağı bir tepki gösteriyor. ‘Böyle insanları barındırmamanız gerekir’ diyor. Subaylarda da başbaran ve cumhurbaşkanının onayıyla dosyaların ayırma işlemi tamamlanmış oluyor. - Bu kişiler ayırma sicili düzenlenip atılıncaya kadar kendileriyle ilgili yapılan işlem
hakkında herhangi bir yere ne ihbarda bulunuyorlar ne de gidip şikayet ediyorlar. Bir astsubay hatırladığım kadarıyla ayırma sicilini öğrenince hemen savcılığa koşuyor. ‘Bana baskı yapıldı, şantaj yapıldı, psikolojik baskı yapıldı’ diyor. - Tabii dosyalar bizim önümüze gelince… Neden geldi bizim önümüze? Atılma işlemleri tamamlanınca atılan bu subaylar ve astsubaylar avukatları aracılığıyla doğrudan dava açtılar. Dava da doğrudan bizim dairenin önüne geldi. O nedenle dosyalara vakıfım.
- Tabii bu dosyalar gelince ben de detaylı bir inceleme durumunda kaldım. Bu kişilerin
özellikleri nelerdir, niye bu kadar sayı fazla… Bir anda o dönem itibariyle 9-10 tane dosya gördüm ayırma açısından… - Şimdi burada akla gelecek sorular; birincisi kaç kişi atıldı? Çünkü ben yargılandığım sırada 6.000 kişiden bahsediliyordu. Ben duruşmada da söyledim, 1. Daire’nin toplam dosyası bile o kadar olmaz! Mümkün değil… Nedim Şener ne diyor; 400 kişi! Üfürmüş…
- Tabii ben kararlarımı verince ve istikrarlı olarak karar verip geri adım atmayınca sağdan
soldan benimle ilgili ihbarlar yaptılar. Kimler bu adamlar yapıyorlar, ihbarlarda ne diyorlar? Benim için ‘Bu kişi işte paralel devlet yapılanması üyesidir, o yüzden böyle karar veriyor’ diye. - Mevzuat ortada! Diğer nokta; kimler atmış detaylı anlattım… Yani başbakan, cumhurbaşkanı, bakan ve Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanı var ortada ve bunlar atıyorlar bu şahısları… Atma işleminin asıl unsurlarını bu isimler oluşturuyor. Ben dosyayı itiraz üzerine önüme geldikten sonra görüyorum…
- Yargılandığım davada da bu dosyalar benim dosyama dahil edildiği için tamamıyla ilgili bilgilere haizim.
- Nedim Şener ne diyor? ‘400 kişi bu şekilde kumpasla atıldı!’ İşte savcılığın talebi üzerine
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi dosyaları çıkarıyor, tek tek yazıyorlar. Kaç dosya var, 55 dosya, listesi burada. Alper Gezeravcı’nın dosyasıyla ilgili kaydı da 53. numarada… - Kumpas olsa, tasfiye maksatlı bir iş yapısa atacağı insanların çoğunluğunun pilot olması gerekir değil mi? 55 kişi içinde 35 tane astsubay var. Tek tek saydım, 14 tane subay var, 14 subay içerisinde ise bir tane pilot gördüm. Bir de kurmay var. Diğerleri astsubay.
- Hava Kuvvetleri personeline baktığımız zaman hatırladığım kadarıyla 30 binden fazla
astsubay var… Yani 30 bin astsubay içerisinde 50’si ahlakla ilgili sorunları nedeniyle atılmış. Neyi göster gösteriyor bu, Nedim Şener’in net bir yalan söylediğini ve algı oluşturmaya çalıştığını gösteriyor. - Yine Nedim Şener ne diyor ‘Disiplin Kurulu attı’ diyor. ‘Disiplin Kurulu da işte cemaat
yapılanmasından oluşan bir kurul’… ‘Bunlar attı’ diyor. Halbuki az önce prosedürü anlattım. Personel Kanunu ve Subay Sicil Yönetmeliği o dönem itibariyle öngördüğü sistem bu. Disiplin Kurulu yok… Atma işlemini gerçekleştirenler kuvvet komutanı, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı… Astsubaylarda bakan, subaylarda ise üçlü kararname ile ilişkileri kesiliyor. - Ayrıca Nedim Şener dolaylı şunu da söylemeye getiriyor, ‘Kumpas kurdu’ demek suretiyle; hem başbakanı hem bakanı hem de cumhurbaşkanı itham ediyor. Yani dolaylı olarak ahmak yerine koyuyor…
- Bu kararlar verildikten sonra kararlar hak hilali noktasında Anayasa Mahkemesi’ne gitmeye başladı. Anayasa Mahkemesi ise bazı dosyalar için ‘özel hayat’ dedi ve dedi ki ‘Bunlar nasıl böyle ifade vermişler anlaşılmıyor’. Sonra yazışmalardan öğrendik ki, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda bu ifadeler alınırken kamera kaydı almışlar. Ama daha sonra özel hayatla ilgili problemler ortaya çıktığı için, başkalarıyla ilgili de ifade veriyorlar çünkü… Şunun eşini, sivil memur bayanı vs.. bunlardan bahsediliyor. Bu yüzden sıkıntı olmasın diye imha ediyorlar o kayıtları. Dolayısıyla ortada kayıt olmuyor.
- Anayasa Mahkemesi bu dosyaların bir kısmı hakkında ‘hak ihlali’ dedi ve
dosyaları geri dönderdi. Şimdi sonra ne oldu? Tabii benim önüme geldi dosya, heyet olarak ama kritik kararı vermesi gereken benim. Heyette kurmaylar eski kararında devam ediyorlar, diyorlar ki ‘Hayır, Genelkurmay’ın bu noktada emri var. Atmışlar
onlar, doğru karar vermişler. Bizim hukuka aykırı olsa da kararımız böyle’ diyorlar… - Ben ise şunu söylüyorum; Anayasa Mahkemesi’nin düzenlendiği yasa metni var. Anayasa’da açık hüküm var, Anayasa Mahkemesi’nin kararları bağlayıcı. Şu anki Yargıtay’ın 3. ceza dairesinin yapacağı gibi bir hukuk dışılık işine girmek de mümkün değil. Ben ayrışık gerekçe yazarak kendi kararımın doğru olduğunu belirterek ama sonuçta da Anayasa Mahkemesi kararına uymanın zorunlu olduğunu da açıklayarak kararımı değiştirerek bunlarla ilgili geri dönmeleri noktasında işlemin iptaline karar verdim.
- Tabii karar verilince bu kişilerle ilgili kararname düzenleniyor, ‘geri alınma’ kararnamesi… Dosya nereye gidiyor, Hulisi Akar’ının önüne gidiyor. Dönüş aşamasında Genelkurmay Başkanı ve küplere biniyor. Diyor ki ‘ben diyor bu ahlaksızları geri almam’… Kendisine diyorlar ki Cemil Çelik oyunu değiştirmesi nedeniyle bunlar geri dönmeye başladı…
- Bunun üzerine ‘Kim bu adam’ diye benimle ilgili gıyapta konuşmaya başlıyor. Ben bunları
duyunca ‘hukuk bunu emrediyor, anayasada bu hükümler var’ demek maksadıyla randevu istedim Hulis Akar’dan ama randevu vermedi. - Şimdi anlattığım çerçevede bu bahsettiğim 55 tane dosyayla ilgili olarak var mı bir kumpas? Usul noktasında hata olabilir ya da bu tür delil olsa dahi bunlar TSK’da kalması gerekir denilebilir ama bunlar yorum olur…
- Ne diyor, çok rahat yalan ve iftira atabilen Nedim Şener… 400 kişi var diyor. Belgeyle söylüyorum; 55 kişi!
- İkincisi ‘Cemaat yapısı tarafından oluşturulan Disiplin Kurulu attı’ diyor; anlattım prosedürü… Net bir yalan…
- Üçüncüsü ne yapıyor Nedim Şener; hem Genelkurmay Başkanını hem başbakanını hem de Cumhurbaşkanını itham ediyor ve siz ahmaksınız diyor dolaylı olarak… İmza attığınız şeyin farkında değilsiniz demeye getiriyor…
- Yalan at tekrarla bir zaman sonra gerçek haline gelir prensibini uyguluyorlar. Ben ise belgelere sahibim, elimde bunlar… Kamuoyunu da doğru şekilde bilgilendirmek lazım.
NOT 1: 2012 yılında Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda Necdet Özel oturuyordu…
NOT 2: 2012 yılında Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Erten’di…
NOT 3: 2012 yılında Erdoğan başbakan, Abdullah Gül ise cumhurbaşkanıydı…