Almanya’nın ilk kadın başbakanı Angela Merkel’in anı kitabında AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a uzun bir bölüm ayrıldı: “Anlaşma olduğunda çok nazik davrandı, görüş ayrılıklarındaysa aleyhte konuşurdu.”
VOA Türkçe‘nin aktardığına göre Merkel kitabında göreve başladığı 2005’ten sonra tam 12 kez ziyaret ettiği Türkiye ve uluslararası toplantılarda sayısız kez bir araya geldiği AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da uzun bir bölüm ayırdı.
528’inci sayfada başlayan anılarda Merkel özellikle 2015’teki göçmen krizi sonrasında Erdoğan’la olan temaslarını ve anılarını anlatıyor.
25 Eylül 2015’de New York’ta Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde Erdoğan’la bir araya geldiğini ve göçmenler konusunda ortak bir çalışma grubu kurma kararı aldıklarını anlatan Merkel, 18 Ekim 2015’de İstanbul’a giderek cumhurbaşkanının yanı sıra dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’yla buluştuğunu yazıyor.
‘Erdoğan için vize serbestisi çok önemli bir meseleydi’
O toplantılarda göçmen kriziyle ilgili eylem planı hazırladıklarını belirten Merkel “Erdoğan için göçmen sorununda birlikte çalışmanın karşılığında vize serbestisi çok önemli bir meseleydi” diyor.
Merkel İstanbul ziyaretiyle ilgili tartışmalara ayrıntılı şekilde yer veriyor
Kitabında İstanbul ziyaretinin Yıldız Sarayı’ndaki bölümünün Almanya’da tepkilere neden olduğunu belirten Angela Merkel, o dönemi şöyle anlatmaya devam ediyor:
“İstanbul ziyaretim sert bir şekilde eleştirildi. Bundan iki sandalye, daha doğrusu iki altın taht sorumluydu. Birine Erdoğan oturdu, diğerine ben oturdum. Sadece fotoğrafçıların kesitleri için değil, sohbetimiz sırasında da bu koltuklarda oturduk.
‘Erdoğan’ın sarayında sindiğim yazıldı’
Bunlar harika diye düşündüm ancak bunun dışındaki duruma odaklanmadım. Bunun yerine içerik açısından neyi başarmak istediğime odaklandım. Ama sonradan ‘Bir resim bin kelimeye bedeldir’ şeklinde, Erdoğan’ın karşısında sarayında bir hükümdar gibi sindiğim ve gerekirse kendimi onun önünde yerlere bile çökebileceğim yazıldı.
‘Adalet ve Kalkınma Partisi’ne seçim yardımı sağlamakla suçlandım’
Türkiye’yle daha fazla mülteciyi bizden uzak tutabilecek bir anlaşma imzalamak üzereydik. Daha da kötüsü, ziyaret Türkiye’deki parlamento seçimlerinden iki hafta önce gerçekleştiği için ziyaretimi Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’ne seçim yardımı sağlamak için kullanmakla da suçlandım.”
‘Ankara’daki otokratla işbirliği yapma’ diyorlardı’
Merkel tepkilere ilişkinse şunları belirtiyor:
“Eleştirileri terbiyesizce, kısmen sahtekarca buldum. Bir yandan sağdan sola politikacılar, haklı olarak Ege, Yunanistan, Balkan rotaları, Avusturya üzerinden Kuzey Avrupa’ya doğru sığınmacı hareketlerini organize etmememi ve kontrol edebilmek için elimden gelen her şeyi yapmam gerektiğini söylüyorlardı.
Öte yandan ‘Ankara’daki otokratla işbirliği yapma, eğer yapacaksan seçimlere daha uzak bir zamanda olsun’ diyorlardı. Bu ucuz bir tutumdu. Haritaya ve Ege’deki gerçeklere bakıldığında, gelişmeleri düzenlemenin ve kontrol etmenin ancak Türkiye ile mümkün olduğu, gecikmeye yer olmadığı görülüyordu. Geriye kalan her şey bir yanılsamaydı ve ben yanılsamalara teslim olmadım.
Denizde kaçakçılara karşı hiçbir tutarlı eylem, iç sınırlarımızda hiçbir yoğun kontrol ve gözetleme, bazılarının inandığı gibi hiçbir yüksek ve uzun çit, sınırı geçen insan sayısını azaltamazdı. AB ile Türkiye arasında bir anlaşma olmasaydı, ölümüne yola çıkan insan sayısını kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde azaltmak ve böylece Ege’deki korkunç ölümlere son vermeyi başaramazdık.”
‘Anlaşma olduğunda çok nazik davrandı, görüş ayrılıklarındaysa aleyhte konuşurdu’
Türkiye’nin o dönem Balkan rotasından gelen birçok mülteci için en önemli geçiş ülkesi olduğunu hatırlatan Merkel şöyle devam ediyor:
“Türkiye’nin eğer Avrupa bu zorluğun üstesinden gerçekten gelmek istiyorsa oynayacağı önemli bir rol vardı. Bu yüzden bu ülkenin cumhurbaşkanıyla müzakere ettim ve Erdoğan’ı sadece mülteci politikasında değil, tüm siyasi yelpazede rol alabilecek bir siyasetçi olarak algıladım.
Aramızda bir anlaşma olduğunda çok nazik davrandı ve bana ‘sevgili dostum’ dedi. Görüş ayrılıklarımız olduğundaysa bitmek bilmeyen bir şekilde her türlü çelişkiyi ön plana çıkararak, aleyhte konuşurdu. Bu durum işlerin oldukça uzamasına neden oluyordu.”
Merkel kitabında bir gözlemini de şu sözlerle paylaşıyor: “Bu arada benim gözlemlerime göre otokratik eğilimlere sahip siyasetçilerin tipik bir özelliği: Gerektiğinde sonsuz zamanları oluyor. Simultane çeviri yerine çeviri ardıl olarak yapılıyor.”