“Edindiğim bilgiler doğrultusunda şunu söyleyebilirim: Türkiye şu an hiç olmadığı kadar bir Türk-Yunan savaşına yakındır.”
Şimdilik ateşe benzin döken çıkmadığına göre, “Başkomutan” Erdoğan’ı vuralım ama öldürmeyelim çılgın projesinden kim yada kimler vazgeçirmişti? Tabiki sağduyu sahibi generaller. Bu noktada generallere şükranlarımızı sunmamız gerekir mi yoksa böyle yaparak maksata matuf mu hareket etmiş oluruz, büyük bir soru işareti. Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman’ın tr724‘deki yazısı sis perdesini biraz aralıyor. Çaman’ın Türk -Yunan savaşı ihtimalini de değerlendirdiği yazısı şöyle;
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askere sipariş ettiği iddia edilen “savaşımsı kriz” sağduyu sahibi çevrelerde tedirginlik yaratmışti. Alman Die Welt gazetesi, Erdoğan’ın istediğini/emrettiğini gündeme taşımıştı. “Başkomutan” emretmiş miydi, haberde bu detay atlanmış. Ama asker, “Vurun ama öldürmeyin” emrine itaat etmemiş ya da istek geri çevrilmiş. Prof. Mehmet Emin Çaman’n da tr724’te vahim iddiayı değerlendirmiş ve “Hangi asker?” sorusunun yanıtını aramış. Çaman’ın yazısı şöyle;
Alman Die Welt gazetesinde çıkan bir haberde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’de bir Yunan askeri gemisinin batırılması ya da en azından bir Yunan askeri jetinin düşürülmesi emri verdiği, fakat askeri kanadın bunu kabul etmediği iddia edildi. Türkiye’deki kaynaklara dayandırılan habere göre Erdoğan Yunan askeri gemisinin batırılması, ancak bunun can kaybı yaşanmadan sonuçlandırılmasını istiyor. Generaller bunu kabul etmiyorlar. Sonrasında Erdoğan Yunan askeri uçağı düşürülmesi üzerinde duruyor. Fırlatma sistemi ile Yunan pilotun atlayacağı şekilde bir düşürülme operasyonu yapılmasını söylüyor. Generaller Erdoğan’ı bu düşüncesinden de vazgeçiriyorlar.
Erdoğan’ın bu kadar savaş yanlısı olmasının nedeni, içeride sıkışmış olması. Kontrollü bir gerginlikle, bir tür yeni Kardak krizi çıkartarak içeride “milli birlik ve beraberlik” atmosferi yaratma peşinde. Neo-Osmanlı retoriği, hilafet söylemi, Aya Sofya ve kılıçlı hutbe üzerinden harekete geçirdiği yeni fetih diskuru, biz-onlar ikilemi sayesinde yapay bir “milli hedefe” kilitlediği kamuoyu, bu atmosferde eli kolu bağlanan tatlı su muhalefeti ile Türkiye şu an her zamankinden daha fazla istikrarsızlığa açık halde.
.
.
.
AVRASYACILARIN NUMARASI MI?
Bugün Erdoğan’ın askerleri ağırlıklı olarak Avrasyacı unsurların başat durumda oldukları bir ordu yapısında görev alıyorlar. Erdoğan bu odaklarla işbirliği içerisindedir. Avrasyacılar Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerinin mimarıdır. Aynı Avrasyacılar NATO’nun ve Batı ittifakının içinde yer alan bir Türkiye’nin milli menfaatlerine göre bir dış politika ve güvenlik politikası rotası izleyemeyeceğine inanıyorlar. Bu bağlamda AB yöneliminin sekteye uğramış olması onlar için önemli bir kazançtır. Aynı şekilde Rusya’dan S-400’lerin alınması – aktif hale getirilmedilerse de – ellerinde olan bir astır. Çünkü bu sayede mesela Türkiye’nin F-35 projesinden yapıcı ülke olarak ihraç edilmesi gerçekleşti. Dahası, müşteri olarak da Türkiye’nin bu uçakları edinmesi engellenmiş oldu. Bu durum Türkiye’nin NATO ile orta ve uzak vadede ilişkilerini son derece düşük yoğunluklu bir düzeye indirgeyecektir.
Bu örneklerden hareketle, içeride bazı subaylar dışında TSK’da hâkim olan yaklaşım, Türkiye’nin Avrasyacı yöneliminin — ve bağımsız hareket etmesinin — devam etmesidir. 1991 sonrası başlayan marjinal bir hareket olan Batı ittifakı dışında bölgesel-küresel güç olan bir Türkiye yaratmak düşüncesi, 1999 Helsinki AB Zirvesi sonrasında 2005’te tam üyelik müzakerelerine başlama noktasına kadar, Türkiye’yi hiç olmadığı kadar Batı ile bütünleşmeye yaklaştırdı. 2013 sonrasında 17 Aralık ile beraber bu siyaset 180 derece tersine döndürüldü. 15 Temmuz 2016 sonrasında ise TSK’daki Batıcı-NATO’cu askerler tasfiye edildiler. Bugünkü başat karo, daha önce Ergenekon davalarından hüküm giymiş olan Batı karşıtı Avrasyacılardan oluşuyor. Şimdi bu kadro ve Erdoğan, Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan gerilimi yönetiyorlar.
Die Welt gazetesinin bahsettiği olay, buz dağının su yüzeyinde kalan kısmıdır. Avrasyacı kanat bu bilgiyi sızdırarak kendilerini gerçekleşme ihtimali bulunan çatışmada akladılar. Batı’ya şu mesajı veriyorlar: “Erdoğan’ı frenleyen biziz”. Önümüzdeki günlerde eğer Yunanistan askeri unsurlarına bir saldırıda bulunulursa, bunun sorumluluğunu şimdiden Erdoğan’a atmış bulunuyorlar. Bu durum ellerini rahatlatıyor. Ve esasında savaş olasılığını da arttırıyor. Çünkü Erdoğan Türk-Yunan krizine ihtiyaç duysa da, bir çatışmanın kendi iktidarını da tepetaklak edeceğini biliyor. Asker kanat bir B-planı yapmış görünüyor. Bir Yunan gemisi batırırlarsa, bunun siyasi bedelini Erdoğan’a ödetecekler. Sonra da içeride yükselişe geçen “Türkiye mağdur edildi” ve “milli gururumuzla oynandı” havasını kendi Avrasyacı politikaları için meşruiyet temeli olarak kullanacaklar. Eğer ki beklenmedik bir gelişme olur ve planları suya düşerse, günah keçisi ilan ettikleri Erdoğan’a siyasi ve hukuki bedeli ödetip, kendi askeri kariyerlerine devam edecekler. Fakat kazanırlarsa, yani Türkiye’yi Batı’dan tamamen kopartıp Rusya’ya yamayabilirlerse, önümüzdeki onlarca yıl kendi dünya görüşlerinde yarı otoriter bir Türkiye’de yönetimde kalacaklar.
Edindiğim bilgiler doğrultusunda şunu söyleyebilirim:
Türkiye şu an hiç olmadığı kadar bir Türk-Yunan savaşına yakındır.