Bülent Korucu’nun TR724’te yayımlanan ‘Marmaris balonunu patlatan AKP’li yargıç!’ yazısı şöyle;
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikast yapmak için gittiği öne sürülen ve bu gerekçeyle ceza alan askerlerin yaşadıkları ve onlara izafe edilen suçlar, çelişkiler yığın halinde önümüzde duruyor.
Bu yazıyı en çok o merakla bekliyor ve eminim Twitter’dan bana cevap yazdığına pişman olacak. Mesajlarını silmeyeceğine söz verdi ama yine de emin olamıyorum. Evet, Danıştay üyesi Muharrem Özkaya’dan söz ediyorum. 2014’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yargıyı ele geçirme projesinin koç başlarından biri olarak Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) atandı. Oradaki başarısının ödülü olarak şimdi Danıştay üyesi. Kardeşi Afyon milletvekili Ali Özkaya ile birlikte AKP’de fiilen siyaset yapan ve bu alışkanlığını yüksek yargıç cüppesiyle sürdüren bir isim.
Serdar Akinan’ın Muhammet Yakut mülakatları sonrasındaki açıklamalarına destek çıkan ve ‘15 temmuz patladı, patlayacak’ diyen Abdurrahman Dilipak’a ayar verirken benim de ismimi zikretti. Özkaya, Marmaris balonunu patlatan AKP’li yazıma cevap yetiştirmeye çalışırken öyle çamlar devirdi ki, Erdoğan’dan dayak yiyen AKP’liler listesine adını yazdırabilir.
ERDOĞAN’IN HELİKOPTERİNDEN HALKA ATEŞ Mİ AÇILDI?
15 Temmuz senaryosunun en zayıf halkası o gece Marmaris’te yaşananlar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikast yapmak için gittiği öne sürülen ve bu gerekçeyle ceza alan askerlerin yaşadıkları ve onlara izafe edilen suçlar. Serdar Akinan’ın konuya dair şüpheleri dillendirmesi üzerine gözaltına alınması hafızaların tazelenmesine yol açtı.
En büyük soru işareti mahkum olan timin Marmaris’e gelme saati. Erdoğan ilk günden itibaren “Marmaris’te 15 dakika daha kalsaydım öldürülecektim” diyordu. Ama Gökhan Sönmezateş ve timinin gelişi Erdoğan’ın ayrılmasından yaklaşık üç saat sonra. Daha önemlisi gerçekten Erdoğan’ın söylediği dakikalarda gelip sağa sola ateş eden üç helikopter var.
Kısa hatırlatmadan sonra AKP’li yüksek yargıcın devirdiği en büyük çamdan başlayalım.
Özkaya iki farklı zamanda görülen helikopterleri izaha çabalarken şunları söylüyor:
“Muğla ACM, sanıkların akla ziyan iddialarını araştırmak için onlarca tanık dinlemiş; bir kismi saat 01.00 ile 01.30 arasında, diger kısmı ise 03.00 ile 04.00 arasında helikopter sesi duyduğunu ifade etmiş. Mahkeme ilk duyulanin Sayın CB na ait helikopter olduğu sonucuna variyo”
İyi de o tanıklar sadece helikopter sesi duyduklarını söylemiyor, tam tersi o helikopterden halka hatta kendi üzerlerine ateş açıldığını anlatıyor. Özkaya, paylaştığı belgeleri bile okumamış galiba. Bakın onlardaki tanık beyanları ne diyor:
- Duygu Ayaz: 2:30 sıralarında Turban Otel çaprazında park halindeki kiraladığım aracı kontrol ettiğimde 31 adet mermi deliği gördüm.
- Vural Ülker: Saat 1:30 sıralarında kalmakta olduğumuz otele sesinden anladığım kadarıyla helikopterler geldi, bir süre sonra silah sesleri gelmeye başladı.
- Bülent Asaf Nezir: 0:15 sıralarında park ederek odaya çıktım. Aynı saatlere yakın bir saatte otelin üst tarafına helikopterler geldi ve ateş etmeye başladı.
- Fevzi Önen: Saat 01:30 sıralarında aracımla tek başıma İçmeler istikametinden Marmaris istikametine seyir halindeydim. Turban Kavşağına geldiğimde aracıma helikopterlerden ateş edildiğini duydum. Kendimi kendi imkanlarımla koruyarak araçtan atlayarak Kumaş Plaza’nın bahçesine attım.
O helikopterler gerçekten Erdoğan’ı Marmaris’ten götürenler ise halka ateş açtıklarını da kabul etmemiz gerekmiyor mu?
ASKERLER AYNI ANDA İKİ YERDE!
Marmaris Davasında yargılanan askerler, İzmir Çiğli Üssünde beklerken Marmaris’te yaşananlardan sorumlu tutulmalarına itiraz etmişlerdi. Özkaya’nın paylaştığı mahkeme evraklarında askerleri haklı çıkaran bilgiler mevcut. Mesela şunları kayıtlara geçirmiş: “Bilirkişiler tarafından düzeltilmiş kamera saatlerine göre raporlarda saat 01:18 sıralarında askerlerin sahil kısmından Casa de Maris oteline doğru geldikleri, saat 02:03’te bir helikopterin uçarken görüldüğü, 02:18 askerlerin otele doğru ilerledikleri…”
Oysa mahkum olan askerlerle ilgili tutanaklarda ‘üç helikopterin Marmaris’e gitmek için Çiğli Üssün’den 02:15’te kalktıkları ve ilk helikopterin 03:03’te Marmaris’e vardığı’ yazıyor. Özkaya’nın paylaştığı belgedeki asker kıyafetli kişilerle, yargılananların aynı olması için aynı dakikalarda hem İzmir’de hem Marmaris’te bulunmayı başarmaları gerekiyor. Gökhan Sönmezateş komutasındaki ikinci ekibin sahil tarafına inmediğini de mahkeme tutanaklarına yansımış bir ek bilgi olarak vereyim.
MAHKEMENİN İKİNCİ EKİP İTİRAFI!
“Bu kapsamda sanıkların Marmaris’e gelmelerinden önce radar kayıtlarıyla tespit edilen hava trafiğinin de dosyamız konusu olaylarla hiçbir ilgisinin bulunmadığı açık olup, soruşturma aşamasında yapılan araştırmalara rağmen kime ait olduğu tespit edilemeyen bu hava trafiği yönünden ayrıca araştırma gereği duyulmamıştır.”
Yukarıdaki satırlar yine Özkaya’nın paylaştığı belgelerden. Altını çizeyim:
- radar kayıtlarıyla tespit edilen…
- kime ait olduğu tespit edilemeyen
- Araştırma gereği duyulmamıştır.
Ne güzel yargılama değil mi? Askerler bu radar kayıtları araştırılsın diye her duruşmada talep etti. Mahkeme gerek duymamış…
EN ÖNEMLİ TANIK İNFAZ EDİLDİ…
Polis memuru Çetin Şahan çatışmalara bizzat katılan en önemli görgü tanığı ve verdiği ifadelerden üç gün sonra çok şaibeli bir cinayete kurban gitti. Özkaya’nın cevaplaması gereken sorulardan biri de buydu ancak hiç oralı olmamış. Normal, zira söyleyebileceği hiçbir şey yok. Şehit polis Şahan olayın gerçekleşme saati dışında da senaryoyu çöpe attıracak bilgilere sahipti. Helikopterlerin geliş saatini 02-02:30 olarak veriyor ve daha önemlisi arkadaşı Nedip Cengiz Eker’in helikopterden değil Caprice Otel’ten yapılan keskin nişancı atışıyla şehit olduğunu anlatıyordu.
16 Temmuz 2016’da verdiği resmi ifadesinde Şahan “…siper aldık, ateşin geldiği yön, otel yönüne doğru sol tarafta bulunan Caprise otelinin çatı katından ve yanında bulunan ismini şu an hatırlamadığım otelin çatı katından seri ve devamlı olarak bize ateş ediliyordu.” diyor. Eker’in şehit oluşuna tanıklık eden Şahan’ın asıl önemli sözleri şunlar: “Bulunduğum konum itibarıyla da karşı ateşin geldiği yönü, ne şekilde ateş edildiğini net olarak gördüm. Karşıdan yapılan atışlardan hiçbiri rastgele, gelişi güzel yapılmış atışlar değildir; gerek karşı tarafın yerleşimi, gerek aldıkları düzen, gerek atış şekilleri ile oldukça profesyonel ve planlıca düzenlenmiş bir saldırı olduğu net gerçektir. Yaralanan Nedip Cengiz Eker rastgele bir mermi ile yaralanmamıştır.”
Gazi polis Çetin Şahan 19 Temmuz’da yani bu ifadeden sadece 3 gün sonra karanlık bir cinayete kurban gitti. Sabah 6’da işe gitmek için evinden çıkan Şahan, 5 kişilik bir Gürcü Çetenin saldırısına uğradı. Şahan’ı, boğazından bir ve karnından üç bıçak darbesinden sonra arabayla üç kere üzerinden geçerek katlettiler. Kayıtlara ‘otomobil gaspı’ olarak geçirildi. Oysa olayın hiç bir unsuru gaspa benzemiyordu. Otomobil hırsızları sürü halinde dolaşmaz; üç yıl yatıp çıkmak varken katil olmayı göze almaz. Çetenin, hırsızlık, gasp ve insan kaçakçılığı sabıkaları vardı ancak bu ilk cinayetleri. Boğaz ve karın boşluğu öldürmek kastıyla bıçaklamak için olabilecek en öncelikli yerler. Garanti olsun diye üç defa da otomobille üzerinden geçmişler. Şahan üç gün önce verdiği ifadenin bedelini canıyla ödedi.
Özkaya artık bana cevap yazmayacağını ilan etti. Kendisi açısından anlaşılabilir bir karar; güvenli alanını terk edip konuşmaya başladıklarında hata yapmama ihtimali yok. Hakan Fidan’ın, Hulusi Akar’ın konuşamadığı yerde alemin akıllısı o mu ki konuşsun! Bu konuda anlaştık fakat bana değil Sabah Gazetesine cevap versin hiç olmazsa. Şu sorular 16.4.2018 tarihli Sabah Gazetesinin “15 Temmuz’un gizli suikast timi” başlıklı haberinden. Buyrun buradan yakın Muharrem Özkaya…
CEVAP BEKLEYEN SORULAR
1- Kütahya, Akhisar, Çardak, Milas, İzmir Yenikale, Eskişehir ve Ankara başta olmak üzere ülkenin batı bölgelerindeki kulelerin radar ses kayıtları neden yok edildi? O gece kulelerde onca konuşma olduğu halde dosyada “Hiçbir ses kaydı bulunmamaktadır” ibaresi yer alıyor. Radar ses kayıtları kim tarafından imha edildi?
2- Dalaman’a giden üç esrarengiz helikopteri oraya kim, kimler gönderdi? Gece 01:00’den itibaren darbe girişimi başarısızlığa uğramaya başlayınca birileri bu helikopterleri unutturup tek suikast timinin Gökhan Sönmezateş grubu olduğunu algısını mı yarattı?
3- Helikopterlerin varlığını keşfeden, konuyu soruşturan görevliler neden soruşturmadan uzaklaştırıldı, niçin ceridelerde tahrifatlar yapıldı, bant çözümleri neden eksik tapeleştirildi?
4- 15 Temmuz gecesi Dalaman Havalimanı kulede yapılan konuşmaların sanki 17 Temmuz’da yaşanmışçasına değiştirilmesi gibi bir büyük tahrifat nasıl gizlendi? Bunu yapan askeri personel hakkında neden hiçbir işlem yapılmadı, olayın üzeri niçin örtülmeye çalışıldı?
5- Bölgedeki hava trafiğini kayıt altına alan Kütahya Radar, Datça Radar ve İzmir Radar kule kayıtları, dâhili, harici telsiz telefon tapelerinde neden tahrifatlar yapıldı?