Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi müsilajın Marmara Denizi’ndeki balıklarda tür değişimlerine etkisini inceledi.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Denizcilik İşletmeleri Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, Türkiye denizlerinde yılda yaklaşık 300 bin ton civarında balık avlandığı ve bu miktarın 20 bin tonunun Marmara Denizi’nden geldiğini belirtti:
“Marmara Denizi, yüzde 7-8 civarında bir pay oluşturuyor ama orijinal yapısı gereği bu paydan çok daha farklı bir öneme sahip. Çünkü Marmara Denizi bir biyolojik koridor. Bazı balıklar için üreme, bazı balıklar için kışlama, bazı balıklar için barınma alanı ve bazı balıklar için geçiş noktası. Onun için Marmara’da müsilaj yüzünden ortaya çıkacak bir durumun mutlaka Karadeniz’i, Akdeniz’i ve Ege’yi etkilemesi söz konusu. Bu da ekonomik bir faaliyet olan balıkçılığı doğrudan etkileyeceği için bizim takip etmemizi gerektiren bir durum.“
Sarı, Marmara’da 10 farklı kıyı istasyonunda inceleme yaptıklarını ve bu noktalarda Mayıs ve Ağustos 2023’te iki ayrı araştırma yürütüldüğünü söyledi.
Müsilajın, kıyıdan 30 metre derinliğe kadar Marmara Denizi’ndeki sünger topluluklarının topluca ölümüne ve mercanlarda da yaklaşık yüzde 30’lara varan kayıplara neden olduğunu belirten sarı, denizdeki balık tür çeşitliliğinin bundan etkilendiğini söyledi.
Sarı’nın açıklamalarından öne çıkanlar şunlar:
”Müsilaj yüzünden Marmara Denizi’ndeki balık tür çeşitliliğinde yüzde 25 civarında bir azalma var. Biyokütle anlamında bakacak olursak yüzde 20 civarında bir azalma söz konusu. Bizim daha çok avladığımız hamsi, istavrit, kolyoz, lüfer, sardalya gibi türlerin miktarında yüzde 20 civarında azalma var. Öte yandan köpek balığı, vatoz gibi türlerin hem sayısında hem miktarlarında hem de biyokütlesinde yüzde 100’e yakın artışlar söz konusu.
Müsilajdan önce diplerde daha fazla oksijen varken müsilajla beraber oksijen azaldı ve bu hayvanlar derinlerden kıyıya doğru geldiler. O zaman ne oldu? Müsilajdan önceki benzer derinliklerde avcılık yaptığımızda ağla karşılaşmayan, ağlardan çıkmayan bu hayvanlar müsilaj sonrasında avcılık yaptığımızda ağdan çıkmaya başladı.
Balıkçılarla konuştuğumuz zaman onların da müsilajdan sonra köpek balığı ve vatozdan çok şikayetçi olduklarını gördük. Halbuki bunlar koruma altında türler ama bütün balıkçıların attıkları ağlardan köpek balıkları, vatozlar çıkmaya başladı. Biz buna dikey oksijen sıkışması diyoruz. Yani sınırlı bir habitatın içine sıkıştı hayvanlar.
Biz sadece yediğimiz balıkları düşünüyoruz. Soframıza gelen 100 gramlık, 200 gramlık ya da 1 kiloluk balığı esas alıyoruz. Eğer sofranıza balık geliyorsa denizin geri kalan kısmıyla ilgilenmiyoruz ama benim 1 kilogram hamsiyi, sardalyayı soframa koyabilmem için Marmara’daki 3 bin türün sağlıklı şekilde yaşıyor ve birbiriyle etkileşimini sürdürüyor olması lazım. Bunun için de Marmara Denizi’nde koruma alanları oluşturmamız gerekiyor.
Büyükada ile Maltepe sahili arasındaki yaptığımız bir örneklemede ağustos ayında 1 trolden 1 ton balık çıktı. Bu 1 tonun 50 kilogramı kemikli balıklar, geriye kalan 950 kilogramı köpek balığı ve vatozdu. Derdimiz bilimsel araştırma olduğu için biz hızlı bir şekilde onları ölmeden denize iade ettik.
Peki balıkçı ağından çıktığında balıkçı bunu hangi hassasiyetle ve gayretle denize gönderecek? Tabii ki onlar da istemiyorlar köpek balıkları, vatozlar ölsün ama derdi bu değil ki. Onun derdi pazara sunacağı balıklar. Bu yüzden şu anda bunlar telef oluyor.
Eğer önümüzdeki yıllarda Marmara’nın kirlilik yükünü azaltmazsak hem ulusal ve uluslararası sözleşmelerle koruma altında olan bu türler hem de diğer balık türleri yoğun şekilde azalmaya devam edecek.”