Eski Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kızı Zehra Kınık’ın ölümüne neden olduğu Batın Barlasçeki’nin annesi Hasret Doğan, Kınık ailesinin karar öncesi kendisi adına PTT’ye para yatırdığını duyurdu.
Son duruşmadan Kınık’a dört yıl yıl ay hapis cezası hapis cezası ve ehliyetine iki yıl el konulması kararı çıkmıştı.
ANKA‘ya konuşan Barlasçeki ailesinin avukatı Uysal Uğurlu şunları söyledi:
“Bizim hiçbir haberimiz olmadan PTT’ye gidip bir para yatırdıklarını söylediler. Kendilerine göre bir hesap çıkarmışlar; 327 bin liralık bir rakam için maddi tazminatın yeterli olacağını öngörmüşler.
Bunu da PTT’ye yatırarak mahkemede dile getirdiler. Mahkemede bunu dile getirmelerinin sebebi muhtemelen alınacak ceza miktarının olabildiğince düşük hadden tutulmasını sağlamaktı.”
Uğurlu, Kınık’ın olay sonra bir gün bile tutuklu kalmamasını ‘hukuk garabeti’ olarak yorumladı ve şöyle devam etti: “Fatma Zehra Kınık ismi olmasaydı mutlaka tutuklanırdı diye düşünüyorum.”
‘Benim oğlum yapsa içeriden çıkamazdı’
Uğurlu’nun ardından söz alan anne Doğan’sa şöyle konuştu:
”Burada bir ayrım yapıldığını zaten gördük hepimiz. Bu olay tam tersi olsaydı, benim oğlum böyle bir şey yapmış olsaydı asla içeriden çıkamazdı. Çünkü böyle bir sınıf ayrımı var onlarda. Kendileri üst mercide, halktan olan insanları alt sınıfta…
‘Para tekliflerini kabul etmedik’
Kınıklar daha önce iki kere para teklifinde bulundu. Biz bunları kabul etmedik. Buna rağmen en son ki duruşmada maddi tazminat, kendilerince hesaplayıp benim adıma PTT’de hesap açıp, ona yatırdıklarını söylediler. Biz böyle bir talepte bulunmadık. Neden son duruşmada böyle bir şey yaptınız? Mahkemeyi etkilemek adına mı böyle bir şey yapıldı? Ben öyle düşünüyorum. Çünkü daha önce yapılan para tekliflerini de kabul etmedik.
‘Oğlumun yaşam hakkı satılık değil’
Zehra ve Kerem Kınık, bizzat bizim aile dostumuzun yanına giderek “Ne istiyorlarsa yapmaya hazırız, Batın’ın adını yaşatmak adına, çeşme ve benzeri, bunlar da dahil” demişler. Bir de şöyle bir cümle kurulmuş; “En azından kendisi vazgeçmiyorsa davadan, diğer aile ile görüşsün onu ikna etsin.” Kabul etmedik tabii ki. Benim oğlumun yaşam hakkı satılık değil. Bu davanın o yüzden sonuna kadar peşindeyim.
‘Bilinçli şekilde yoluna devam etti’
Denilen şu; bir yıl yatacak. Tam olarak insanlar bu yüzden korkmuyor. Ceza yüksek sanılabilir, dört yıl ama böyle de olmuyor. Zehra Kınık’ın yapmış olduğu şey, kırmızı ışık hükmünde olan ‘Dur’ levhasına rağmen durmayıp bilinçli bir şekilde tercih yapmıştır.
Oradan geçerken bir kaza olabileceğini öngörebilir, bu kurallar o yüzden var. Bu aracın freni patlayıp duramamazlık yapmadı. Bu aracın kullanıcısı bilinçli bir şekilde yoluna devam etti. Kazayla, bilinçli bir şekilde yola çıkmanın ayrımının iyi yapılması gerekiyor.
‘Mahcubiyet yaşayan insan böyle cümleler kuramaz’
İlk etapta çocuğumun kendini yere attığını söylediler. Onu okuduğum zaman şöyle düşündüm; benim çocuğum öleceğini düşündü ve kendini kurtarmak için yere attı. Öleceğini anlamış olması bile bende derin bir etki yarattı.
Sonraki duruşmada en azından arkadaşına tutunabilirdi, sarılabilirdi. Benim acımı hiçe saydılar, oğlumun hayatta olmayışını hiçe saydılar. Büyük bir vicdansızlık örneği, büyük bir duyarsızlık sergilediler.
Düşerken arkadaşına tutunabilirdi ne demek? Benim oğlumu bu yönde suçladılar. Bir mahcubiyet yaşayan insan böyle cümleler kuramaz. Acılı bir anneye, gidene saygı duyar. Onu suçlamaya çalıştılar. En sonunda şöyle bir cümle kullanıldı; “Oradayken yaşıyordu”. Benim aklımla dalga geçtiler…
‘Ancak oğlum geri verilseydi mutlu olabilirdim’
Her şeyi suçladı; yolu suçladı, tabelaları, ışık olmamasını, yaya geçidi, otobüs durağı, yayaları… Ama kendisi kusursuz; nasıl olabiliyor bu? “Psikolojim bozuk” dedi sürekli mahkemede. Psikolojim bozuk deyip ikinci kez aynı araca binip kaza yapabiliyor.
Ben bunları söylerken defalarca düşünüyorum. Ben kendimi onun yerine koydum. O aracı gözüm görmek istemez benim. Ben evladımın nerede, nereye düştüğünü görmedim, gidemiyorum oraya. Peki kendisi bir çocuğun ölümüne sebep olmuşken nasıl oluyor da aynı araca binebiliyor?
Birçok şey hukuk karşısında cezasız kaldığı için sosyal medyada da “Ceza almayacak, içeri girmeyecek” denildi. Haklı bir söylemdi aslında. Biz de bundan korkuyorduk açıkçası. Dört yıl ceza verilmesi, bu nedenle bizi mutlu etti.
Ömür boyu hapis yatsa, benim onların düşündüğü gibi bir mutluluk yaşamam mümkün değil. Ben bir evlat kaybettim. Ancak benim oğlum geri verilseydi onların düşündüğü gibi mutlu olabilirdim. O yüzden bir mutluluk yaşamam mümkün değil.
Ne olmuştu?
9 Temmuz 2024’te İstanbul’un Beykoz ilçesinde Fatma Zehra Kınık Demir’in kullandığı otomobille 17 yaşındaki Yavuz Selim Öztürk’ün kullandığı motosiklet çarpışmıştı. Motosiklette arkada oturan 17 yaşındaki Batın Barlasçeki hastanede ölmüştü. Kaza sonrası gözaltına alınan Kınık, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
Kaza tespit raporunda Demir ve motosiklet sürücüsü yüzde 50’şer kusurlu bulunmuştu.
Demir’in ‘taksirle ölüme ve yaralanmaya sebep olma’ suçlarından iki yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talebiyle yargılandığı davada, Barlasçeki’nin ailesinin avukatının talebiyle kazaya ilişkin bilirkişi raporu hazırlanmıştı.
Raporda ‘ana yola çıkarken diğer araçların geçişini beklemediği’ gerekçesiyle kazaya neden olduğu belirtilen Demir, yüzde 100 kusurlu bulunmuştu.
Daha sonra mahkemenin isteğiyle iki uzman ikinci bir bilirkişi raporu hazırlamış, bu raporda Demir’in kazada asli kusurlu olduğu belirtilmişti. Dosya son olarak Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’ne gönderilmişti.
ANKA‘nın haberine göre Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin hazırladığı bilirkişi raporu tamamlanarak dava dosyasına girmiş, Demir ‘dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı hareket etmek’ten ‘asli kusurlu’ bulunmuştu. Ayrıca Demir’in geçiş hakkını motosiklete vermesi gerektiği belirtilmişti.
Kınık’a ‘taksirle bir kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına neden olma’ suçlamasıyla iki yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını istenmişti.
26 Mayıs’ta Kınık’a dört yıl iki ay hapis cezası verilmiş, ehliyetineyse iki yıl el konmuştu.