Gazete Duvar’dan Ferhat Yaşar’ın haberi şöyle;
Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin’le buluşmak için İstiklal Caddesi’nden Galatasaray Meydanı’na doğru yürürken, önceki haftalara göre daha çok polisin caddede olduğunu gördük. 27 Mayıs 1995’ten beri kayıp olan kardeşini arayan Bilgin’le yürürken manzara şöyleydi: Polis, Cumartesi Anneleri’nin ara sokaklardan çıkarak Galatasaray Meydanı’na ulaşmasını engellemek için cadde boyunca 200 metre aralıklarla gözaltı araçlarını park etmiş, onlarca sivil ve üniformalı polis bekliyor. Çevik kuvvet meydana doğru giden kayıp yakınlarını çembere almak için yine cadde boyu 200 metre aralıklarla ve kalkanlarla yan yana dizilmiş. Sivil polisler de hem İstiklal Caddesi’nde hem ara sokaklarda kayıp yakınlarını arıyor. Gören amirine haber veriyor ve takip etmeye başlıyor. Telefonla konuşmasını, markete girmesini, çay içmesini ve mesajlaşmasını raporluyor…
‘Başbakanı bile içeri almazlar’
“Bir gün birisi bizi telefonla aradı. Kenan’ın Gölbaşı’nda bulunan Özel Harekat’a bağlı bir hastanede olduğunu, işkence gördüğünü ve onu serumla beslediğini söyledi. Telefonu kapattı. Üç gün sonra tekrar aradı. Kenan’ın hastanede olmadığını, ölmüş olabileceğini söyledi. Oraya gitmek istediğimizi söyledik. ‘Oraya Başbakan bile giremez’ dedi. İHD ve bir grup avukatla gittik. MİT’e bağlı bir bölgeydi. İçeri girmemize izin vermediler. Dönemin valisi araştıracaklarını söyledi ama bir daha sesleri çıkmadı” diye anlatıyor İrfan Bilgin…
28 yıldır gözaltında işkence edildikten sonra kaybedilen ağabeyi Kenan Bilgin’in nerede olduğunu öğrenmek ve onu kaybedenlerin yargılanması için her cumartesi günü Galatasaray Meydanı’na gidiyor…
Öldü sanılıp bırakıldı
Bilgin ailesi 1974’de Dersim’den İstanbul’a geldi. Kenan, 1978’de Pendik’te bir silahlı çatışmada yakalandı ve üç yıl cezaevinde kaldı. Cezası biter bitmez 18 aylık askerlik için Denizli’ye götürüldü. Askerlik bitince bu kez, 24 aylık bir gözetim süreci için Eskişehir’e gönderildi. O süre de bitince İstanbul Pendik’te bir fabrikada işe girdi. 3 yıl çalıştıktan sonra sendikal faaliyeti gerekçe gösterilerek işten atıldı. 1993 yılında Antep’te gözaltına alınarak Malatya’ya götürüldü. Malatya’da 22 gün boyunca gördüğü işkencelere dayanamayarak baygınlık geçirdi. Polisler öldüğünü sanarak işkenceyi durdurdu. Hastaneye götürüldü, tedavi olduktan sonra serbest bırakıldı. Ancak gördüğü işkenceler nedeniyle iç organlarında kalıcı hasarlar oluşmuştu. Bu nedenle sürekli tedavi görüyordu.
İsmi listeden çıkarıldı
Kenan Bilgin, işkencenin ardından Malatya’da hastaneden çıkarken polisler kendisine, “Bu sefer kurtuldun ama bir gün yine elimize geçersen seni öldürürüz, yok ederiz” diyerek ölümle tehdit ettiler. Bunu İstanbul’a geldikten sonra kardeşi İrfan Bilgin’e anlattı. Sürekli takip ediliyordu. Aylar sonra, 1994’ün Eylül ayında Türkiye Devrimci Komünist Partisi’ne (TDKP) yönelik operasyonda bu kez Ankara’daki bir otobüs durağında gözaltına alındı. Ankara’da yapılan bu operasyonda Kenan Bilgin dışında 12 kişi daha gözaltına alındı. Ancak polis gözaltı listesinden onun ismini çıkardı. Ailesine sadece 11 kişinin gözaltına alındığı söylendi. Avukatlar ve birlikte gözaltına alınanlar yaptıkları açıklamalarda, Kenan Bilgin’in tek başına bir hücrede tutulduğunu, her gün işkence gördüğünü, işkence sonrası sürüklenerek hücresine geri getirildiğini söyledi.
‘Beni kaybedecekler’
Cezaevi koridorunda sürüklendiği sırada, “Benim adım Kenan Bilgin, bunlar beni kaybedecekler” diye bağırdığını duyanlar, kaldığı hücre numarasına kadar ailesine söylediler. Ancak tüm girişimlere rağmen sonuç alınamadı. 22 gün sonra Ankara’da avukatlık yapan Murat Demir gözaltına alındı. Demir serbest bırakıldığına, gözaltında iken mazgallardan kendisine seslenen Bilgin’in, “22 gündür burada yoğun işkence görüyorum. Beni kayıt altına almadılar. Beni öldürecekler. Seni bıraktıklarında İnsan Hakları Derneği’ne ve aileme haber ver” dediğini açıkladı. Murat Demir 4 gün sonra tekrar işkenceye götürülen bilginin bir daha geri getirilmediğini de anlattı. Aile tekrar başvuruda bulundu ancak yine sonuç alamadı.
Devlet Bakanı: Bu adamı yok etmişler
Gözaltına alınan diğer 11 kişi çıkarıldıkları savcılıkta, Kenan Bilgin’in neden getirilmediğini sordu. Savcı, “Ben size onu sormadım. Sorduklarıma cevap verin” diye azarladı. Aile daha sonra dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu ile görüştü. “Nasıl olur bu? Bir insan nasıl kaybedilir? Böyle şey mi olur? Üç gün sonra gelin, yerin dibinde de olsa bulacağım” diyerek Bilgin ailesine güvence veren Bakan Köylüoğlu, üç gün sonraki görüşmede aileyi morali bozuk karşıladı. İrfan Bilgin o görüşmeyi şöyle anlatıyor, “Köylüoğlu bize, ‘Kardeşim benim de yapacak bir şeyim yok. Ben size öyle dedim ama benim yapacak hiçbir şey yok. Bu adamı yok etmişler. Öldürmüşler bir yere atmışlar’ dedi…”
“O dönem bakan olan biri bize bunu söyledi” diyen İrfan Bilgin, bu kez AİHM’e başvurduklarını anlatıyor. AİHM heyeti 2002’de Ankara’ya geldi. Heyetin yetkilileri, tanıkları ve avukatları da dinledikten sonra hazırladığı raporla Türkiye mahkeme tarafından, “Siz Kenan Bilgin’i gözaltına aldınız. İşkence ettiniz, öldürdünüz ve hukuk dışı şekilde yok ettiniz” denilerek manevi tazminata mahkum edildi.
Bilgin’i soran savcı sürüldü
Ankara’da görevli Cumhuriyet Savcısı Selahattin Kemaloğlu da, belgelere göre Kenan Bilgin’in gözaltına alındığını belirterek nerede olduğunu Emniyet’e sordu. İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden, “Kenan Bilgin’in gözaltına alınmadığı” yönünde yanıt verildi. Savcı Kemaloğlu, Bilgin’in gözaltında olduğu belirtilen merkeze gitmek istedi. Bunun üzerine Ankara’dan sürüldü. Savcı daha sonra Bilgin ailesine, şunları anlattı: “Ben adım gibi eminim. Kenan oradaydı. Bana haberi ve duyumları geldi. Bu insanın yok edildiğini biliyorum. Ama ben bir savcı olarak bir şey yapamadım.” Savcı Kemaloğlu, bunları AİHM heyetine de anlattı. Tüm bunlara rağmen aile Kenan Bilgin’in ortaya çıkması yönündeki umutlarını kaybetti.
‘İnsani bir eylem’
İrfan Bilgin, 1995’ten beri ağabeyinin yerini bulmak, faillerin yargılanmasını sağlamak ve kayıplara son verilmesi için her hafta Galatasaray Meydanı’na gidiyor. İrfan Bilgin, eylemi “Çok sessiz, çok insani. Kayıp yakınlarının söylemlerinin dışına çıkmayan bir eylem” sözleriyle tanımlıyor: “Kaybettirme devletin bizzat yok etme politikası. Başvurduğu yöntemlerinden biriydi. Çünkü en altta birisini öne çıkarsalar, yukarıya kadar uzanır. Mehmet Ağar ona işaret etmişti. ‘Tuğlayı çekersem herkes altında kalır’ Herkes ortak yaptı. Bunların başını da Tansu Çiler ve Mehmet Ağar çekti.”
‘Galatasaray mezar yerimiz’
“Kaybedilen insanlara sahip çıkmak bizim görevimiz” diyor İrfan Bilgin: “Mezarı olanlar şanslı. Başına gidiyorsunuz, bir su döküyorsunuz. Bu insanı rahatlatır. Bizim o da yok. Sanki böyle bir insan olmamış, bu ülkede yaşamamış gibi. Bu yüzden Galatarasay Meydanı bizim mezar yerimiz. Bayramlarda orayı ziyaret ediyoruz. Oraya karanfil bırakıyoruz. Hanife Anne, ‘Burası mezar taşımdır. Bunu engelleyemezsin. Ben burayı kendime mezar belledim’ diyor. İnsanın içini acıtan şeyler. Meydan bize çok şey anlatıyor. Meydanda birlikte oturduğumuz birçok insan öldü. O meydanda öldüler. O meydanda doğan çocuklar şimdi 28 yaşında. Besna, annesiyle gelen bir çocuktu. Şimdi kendisi geliyor. Meydanın anlamı ve hikayesi bizim için farklı. Sadece basın açıklaması yeri değil.
‘Bu ilkede insanlar kurşunlanıyor’
Bizim bir yanımız boş. Bir yanımız felç. Öyle yaşıyoruz. 90’lardaki kayıplar bizde bir travma yarattı. Bir yok etme politikasıydı. Şunu düşünüyorsun. Bu insan vardı. 35 yıl birlikte yaşadık. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bu ülkeye emeği geçmiş, faydası dokunmuş. Birden ortadan kaybediliyor. Yok ediliyor. Bu hangi vicdana, hangi dine, hangi insan haklarına sığıyor? Biz bunu kabullendik. Bu ülkede, bu sistemde, bu düzende her şey yapılıyor. Yapılmayan bir şey yok. Ben şaşırmıyorum. Bu ülkede insanlar kurşunlanıyor. Annem ve babam kabul etmedi. ‘Bir insan niye kaybolsun?’ dediler. Annem 2005’te öldü. Ölene kadar kabul etmedi. ‘Siz yanlış biliyorsunuz. Kenan niye kaybedilsin? Ne yaptı ki kaybedilsin?’ diyordu.
‘Bu sistemde suçlu olmana gerek yok’
Kenan çok hümanist biriydi. Bir havyanın zarar görmesine bile içi parçalanıyordu. Çok inatçı ve kararlı biriydi. Haksızlığa hiç tahammülü yoktu. Farklı bir insandı. Kaybedilmesinin benim üzerime çok etkisi oldu. Yaptığımız bu mücadelelerle kayıplarımıza layık olmaya çalışıyoruz. Onları savunmaya çalışıyoruz. Bu kayıpların tespit edilmiş bir suçu yoktu. Onları yargı önüne çıkarmadan kaybettiler. Yargısız infaz ettiler. Bir suçları yoktu. Kenan kaç kez gözaltına alındı ancak hiçbir suçu yoktu. Sadece silahlı çatışmada gözaltına alındığında vardı onu da çekti zaten. Onun dışında hiçbir suçu yoktu. Ama bu devlette, bu sistemde suçlu olmana gerek yok. İstediğini kaybediyor, istediğini yok ediyor.
‘Unutmayacağız’
Bazen düşünüyorum, işin içinden çıkamıyorum. Böyle bir insan ne için kaybedildi? Gerçekten anlamıyorum. Onların anılarına sahip çıkıyoruz. Devletin bu çirkef yüzünü unutturmamak için buraya geliyoruz. Unutmayacağız, unutturmayacağız. Onlarla gurur duyuyoruz. İyi ki de yakınlarımız, kardeşlerimiz onlardı. O işkenceciler, yeraltında yaşayan kan emiciler. Biz haklıyız, gururluyuz ve mutluyuz. Şerefli yaşadılar ve şerefli öldüler. Özel çıkarları için bir tek adım atmadılar. Halkı için, işçiler için, mahalleleri için mücadele ettiler. Kendileri için hiçbir şey yapmadılar. Bu bile her şeye değer.
‘Soylu itiraf etti’
Süleyman Soylu kendisi itiraf etti. Meydanı yasakladığı zaman, ‘Bu insanlar gözaltına alınmışsa, Eminönü Meydanı’nda gezerken mi kayboldu’ dedi. Bu ne demek? ‘Gözaltına aldık kaybettirdik’ demek. Hani gözaltına almamıştınız? Kimse sormadı bunu. Gündeme bile gelmedi. Bu bir itiraftı.
Galatasaray’ı terk etmeyeceğiz. Galatasaray’ın bizim için çok büyük anısı var. Anayasa’nın bize verdiği hakkı kullanmak istiyoruz. AYM kararı bile ayaklar altına alınıyor. Bunu kullanmak için elimizden geleni yapacağız. Eninde sonunda biz orada oturacağız. Bu ülkede yaşam hakkı hayat bulursa, sorumlular da yargılanır. Bu da parlamentoda el kaldırmakla olmayacak. Sokak mücadelesiyle olacak. Pes etmemek lazım.”