Türkiye ve Suriye’de on binlerce insanın ölümüne yol açacak, halen yüz binlerin enkaz altında olduğu tahmin edilen çok geniş bir alanı etkileyen bir deprem yaşandı. Nasuh Mahruki’ye göre iktidar, ordu algısı ve itibar kaygısından dolayı,
-Elinde dinamik geniş bir kadro ve araç gereç bulunan,
-Her şeyi önceden planlayarak yapacak bir disiplin anlayışıyla yetişmiş,
-Afetlere müdahale konusunda yıllarca eğitim alarak alanda çok çabuk organize olabilecek durumdaki askerlerin olaylara müdahalesine imkân veren düzenlemeleri kaldırırdı. Görevin, yetki paylaşımının yeterince yapılmadığı, liyakatsiz yandaş kadroların öne geçirildiği AFAD’a devredilmesiyle çok ciddi bir organizasyon boşluğu yaşandı. Birkaç gün içinde belki binlerce insanın göçük altından kurtarılması mümkünken ne yapacağını bilmez devlet kadroları şaşkın bir biçimde sağda solda dolaştı.
Devletin tüm kontrolünü yitirdiği bir bölgede, acizliklerini korku salıp örtmek için OHAL ilan ediyor, sosyal medya aracılığıyla yapılan dayanışmaları engellemek için Twitter kapatıyor, kayıt tuttuklarını söyleyip muhalifleri terörist ithamıyla tehdit ediyorlar.
Cevheri Güven, 17 Ağustos 1999’daki Gölcük depremini yeni bir muhabir olarak takip etmiş. Adapazarı ve İzmit civarını etkilemiş depremde ilk anda 34 bin askerin görevlendirildiğini, konu hakkında yıllardan beri eğitim almış üst düzey komutanların koordinasyonu üstlendiği için çok kısa sürede organize olup sahra hastaneleri kurduklarını, çadırlarda ertesi günden itibaren halkın barınma ve gıda gibi zaruri ihtiyaçlarını karşıladıklarını anlatıyor. Yaz dönemine denk gelen o depremde lojistik kapasitesi yüksek kadrolar devredeyken, kış döneminde yaşanan bir depremde ne yapacağını bilmeyen AFAD görevlilerinin koordinasyondaki başarısızlıklarından dolayı donarak ölüm riski arttı.
Aslında deprem tüm detayları biliniyormuş, bilim insanlarının defalarca uyarısından sonra AFAD 2019’da doğu Anadolu fay hattında beklenen Adıyaman, Antep, Maraş, Malatya, Şanlıurfa gibi illeri kapsayacak en az 7,5 şiddetindeki depremle ilgili bir senaryo ve filmi hazırlanıp yayınlanmış, toplanma merkezleri ve konteynerlerde depolanmış yiyecek ve ilaçlara ulaşma yolu anlatılmış, ancak senaryo dışında her an gelmesi muhtemel deprem için hiçbir hazırlık yapıl(a)mamış. Yıllardır:
-Geçmiş siyasileri günübirlikçi olmakla, olaylara önceden hazırlık yapmamakla itham ettiler.
-17 Ağustos depreminde ‘bu kader değil, beceriksizlik’ diyerek o günün yöneticilerini aşağılayıp iktidara geldiler.
-İmar aflarıyla felakete zemin hazırlandığını anlatıp, demirden kısan o günkü müteahhitleri katillikle suçladılar.
-Yaşanan mağduriyetleri kullanıp gazetelerinde çarşaf çarşaf dayanıksız binalara izin verenleri hedef gösterdiler.
En hazırlıksız dedikleri Gölcük depreminde aynı gün organize olmuş devleti küçümsedikleri halde kendi güya güçlü iktidarlarının olaydan bir hafta sonra bile darmadağınık görüntüsünü aktaranlara kızıyor tehditle susturmaya çalışıyorlar.
Güçlendirmeyi vaat ettikleri binalara hiç dokunmadıkları gibi, seçim uğruna çıkardıkları 6’dan fazla imar affıyla, mevzuata uygun olmayan 75 bin kaçak binaya, fay hatları üzerinde, sulak zeminlerde yeni konut, hastane, devlet binalarının yapılmasına izin vererek felakete zemin hazırladıkları açığa çıktı. Hatay yıkılırken imar düzenlemelerinden asla taviz vermemiş Erzin ilçesinde hiçbir binanın zarar görmemesini gözlerden saklıyorlar. Bütün bunlar ortadayken iktidar mensupları, dinin ruhuna aykırı bir anlayışla yaşananlarda hiç sorumlulukları yokmuş gibi konuyu kadere bağlayıp kendilerini savunuyor, tüm suçu Allah’ın üzerine atıp halkı yüce yaratıcıya isyana sevk ediyor.
Eser Karakaş, 1999 depreminden bu yana alınan deprem vergilerinin ayrı bir fonda toplanmadığı için merkezi bütçe açıklarında kullanıldığını aktarıyor. Böyle olunca da israf mantığıyla harcama yapan iktidar, tüm kaynakları kuruturken yaklaşık 48 milyar dolarlık deprem parasını kendi reklamını yapacak işlerde harcıyor ve dar gün için ayrılmış kaynak olmayınca, “Doğuda insanlar tesadüfen yaşıyor…” sözleri bir kez daha gerçek oluyor.
Ekrem Dumanlı’nın, ”Devletler güç gösterisi yapmakla, herkese hava atıp tepeden bakmakla büyük devlet olmuyor, onlar olaylar karşısında ortaya koydukları planlı davranışlarla sorun çözüyor. Amerika’nın birçok bölgesinde büyük sel ve hortum felaketleri yaşanıyor. Basın mensupları devleti koruma kaygısı taşımadan, yaşanan dramı en ince ayrıntısına kadar aktarıp önlem almasına hizmet ediyor ve kısa süre içinde her mağdura ulaşılarak çözüm geliştiriliyor. Bizde iktidarın önümüzdeki seçimi kazanma, itibarını koruma kaygısı, insan hayatını kurtarma kaygısının önüne geçiyor, yaşadığı büyük acıdan dolayı eleştiren bir vatandaşın ifadeleri duyulmasın diye basın mensupları köşe bucak saklanmaya çalışıyor.” tespitlerin önemli.
Her afet döneminde birileri acı içinde kıvranırken birileri rant peşinde koşuyor. Gediz depreminde muhtarın şimdi köşe dönme zamanı diyerek köylüye dağıtılacak şeker çuvallarını evine taşıdığını duymuştum. Evi yıkılmışlara deprem konutu verileceğinde mağdurlar dururken hiç zarar görmemişlerin iki üç yalancı şahitle konut edindiğini anlatmışlardı. Gölcük depreminden sonra yolsuzluk haberleri ayyuka çıkmıştı, deprem zenginleri türemişti. Şimdi güya dindarlığı ile bilinen bir iktidar yönetimdeyiz. Yıllardan beri yolsuzluğu hırsızlık olmaktan çıkaran sözleri ve ses kayıtlarına düşen rüşvetlerle herkeste dindarlara karşı güveni yok ettiler. Toplum, en fazla ihtiyaç duyduğu bir zamanda, çok büyük bir bütçe ve kadroya sahip diyanet camiasına da güven duymuyor, devlet aracılığıyla yapılan yardımlarını yerine ulaşacağına kimse inanmıyor. 20 binden fazla kadrosu olan AFAD’tan çok Haluk Levent’in AHBAP derneğine ve bireysel gayretlere destek veriyor.
Haksız değiller, çünkü halk yardım beklerken onlar, İstanbul belediyesine ait yardım kamyonları dahil gelen tüm yardımların üzerine kendi levhalarını asma kendi itibarlarını kurtarma peşindeler. İlk günler dış ülkelerden gelen kurtarma ekiplerini bile saatlerce havaalanlarında beklettiler, yardımlar dağıtılamadığı için hala insanlar ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
İktidarın ayrımcılıkla ilgili uygulamaları en zor zamanda da hız kesmeden devam ediyor, AKP’li Cumhurbaşkanı deprem yaşanan illerden sadece AKP’li belediye başkanlarıyla görüşme yapıyor, başka partiden olan üç ilin belediye başkanını ayırıyor. Son dönemde güçle herkese ayar veren yöneticilerin saldırı oklarından nasibini almış Yunanistan ve Ermenistan gibi ülkelerde kurtarma ekipleri gönderip kabadayılara insanlık dersi veriyor. Dünya Bankası dahil yardıma vaadinde bulunan bütün kurumlar iktidara güvenmediği için sadece uygulanacak projelere kaynak aktaracağını belirtme lüzumu duyuyor.
Yurt dışında bulunan yıllardan beri teröristlikle suçlandıkları, konsolosluklarda en zorunlu işlemlerine bile engel koydukları insanlar kendi vatanlarında yaşanan drama destek olmanın çarelerini arıyor, ancak toplumsal seferberlikle çözülebilecek büyük bir problem karşısında bile iktidar mensupları hala kin nefret hislerinin bastırıp yaptıklarından utanma gereği duymuyor. Kendilerine ulaşmadan gönderilecek yardımları engellemenin yollarını arıyor, siyasi destek vermedikleri için düşman ilan ettiği kesimlerden gelecek yardımlara kapıları kapatıyor.
Mafyadan aldığı destekle kendini kaybedip örgütlü bir suç şebekesine dönüşmüş, burnundan kıl aldırmayan, kibirli, dar zamanda bile başkasına minneti güçsüzlük olarak gören bir yönetim döneminde büyük bir afete yakalandık. Kış şartları olduğu için sokakta torbalarda bekletilen cenazelerin kokuşmaması, salgın hastalık endişesinin olmamasına seviniyoruz. Devasa bir musibet karşısında bile kimseyle iş birliği kurmuyor, muhalif parti liderleri işin ucundan nasıl tutmaları gerektiğini bilemiyor, buldukları her yol kapatılıyor. Yaptıklarının büyük çoğunluğu insani ve ahlaki değil, bu tür kaygılar taşımadıkları artık biliniyor. İnsan hayatına değer vermedikleri için toplum acılar içinde kıvranırken bile açıklamalarında yaşanan dramı ranta çevirmenin gönderilecek imar kaynaklarını pay etmenin planını yaptıklarının ipuçlarını veriyorlar.
Herkesin işi çok zor, bir yandan vicdanlarının sesini dinleyip enkaza dönüşmüş şehir halklarına yardımcı olmaya çalışırken, bir yandan da karanlık odaklarla iş birliği içindeki iktidarın ayak oyunlarını savuşturmanın çarelerini aramak zorundalar. Vatandaşlar da yıkıcı tahribatın etkisinden kurtulmaya çalışırken en küçük bir tepkide herkesi terörist ilan etmeye hazır medya organlarından kendilerini koruması gerekiyor. Onlar güç yarışı verirken evleri barkları yıkılmış ağır kış şartlarında sığınacak yer arayan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde telefonuma bir WhatsApp grubundan 7 kişilik bir ailenin arabaları içinde beklediği bilgisi düştü, devleti yönetenler kavga ederken kendi aralarında dayanışma ağı kurmuşlardan birinin aileye ulaştığını haber verdiler.
5-6 yıldan beri terörist muamelesi gören iş yapma fırsatı verilmeyen insanlar, Hocaefendi’nin ‘sorumluluk ve vefa zamanı’ demesinden etkilenerek mağdurlara ulaşmanın çarelerini arıyor. Kayseri’den bir iki gönüllü tedarik ettikleri erzakları iki kamyona yükleyip Maraş’ta önceden irtibat bilgilerini aldıkları insanlara dağıtıyor. Ancak ihtiyaçların giderilmediği gördükleri için ikinci sefer yapma zorunda kalıyorlar. Tutuklanma korkusuyla ekran karşısında kimse konuşmaya cesaret edemiyor, ama sosyal medyaya düşen ses ve görüntü kayıtları, yardım götüren arkadaşlara gelen telefonlardaki çığlıklar durumun vahametini gösteriyor.
Afet çok büyük bütün vatandaşlara başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz, Allah ölenlere merhametiyle muamele etsin, kaybı olanlara sabırlar versin. Zamanında tedbir almak için nedenlerini öğrendiğimiz kadar, geleceğe doğru yön vermek için sonuçları üzerinde değerlendirme yapmak gerekiyor. Olayın görünen sebebi uzun süreden beri araştırmacıların uyardığı bir fayın kırılması. 20 yıldan beri yapılan uyarılar dikkate alınsaydı birçok can kaybı önlenebilirdi. Ayrıca on binlerce insanın zarar görmesinin oluşturacağı psikolojik travmalar var. Musibetlerin görünen yüzü üzücü ve olsa da sonuçların olumlu yönde gelişmesi için toplumun bakış açısını doğru yönlendirmek çok önemli. Zorlukları metanetle aşabileceklerini, güçlüklerle mücadele gücünü artıracak bir yaklaşıma sahip olurlarsa her engeli aşabilecekleri birçok yeteneklerini geliştirebileceklerini gösterip onların dayanma gücü artırılmalı. Ayrıca, her ildeki iletişim kanallarını kullanarak bölgedeki ailelere el uzatılmalı, ailesini kaybetmiş çocuklar varsa onların bakım ve görümünü üstlenilmeli.
İsmail S. Gülümser