Mustafa Koç, Erdoğan’ın Allah inancındaki boşluklarını bir söyleşide şu sözlerle özetlemişti: “O, inançlıdır ama Allah’a güvenmez.” Bugün yaşadıklarımızı en iyi şekilde anlatan bu ifade, Erdoğan’ın Allah’a ve ilahi prensiplere güvenmediğinin bir dış gözlemci tarafından tespiti gibidir.
Ağzından sürekli Allah ve peygamber sözleri dökülen birinin, dinin mesajlarına güvenmediğini partililerin veya halkın anlaması mümkün değildi. Camide-namazda görüntü verenlerin, Allah’ın kesin yasakladığı suçları işlediğine önce kimse inanmadı, gerçekler ortaya çıkınca ise buna “hikmet” arandı. Partililer, istenilen düzen kurulana ve rekabet edecek seviyeye ulaşana kadar bu durumu zorunlu bir süreç olarak görüp kerhen destekledi. Ancak nefsin dizginlerinin serbest bırakan bu anlayış partilileri zaafların kucağına itti. Şeytani dürtülerin önündeki engeller kalkınca, günaha eğilimli olanlar arasında kötülük hızla yayıldı.
Dindarlar, seküler dünyanın zevklerine kapılırken önderleri, kişisel hırslarını gerçekleştirmeye koyuldu. Bugün dini hassasiyetiyle bilinen insanlar, yetki verdiklerinin dinin ölçülerini ve yasaları çiğnemesini yadırgamıyor. Parti çıkarları uğruna yapılan hatalara bir anlam yükleyip desteğe devam ediyorlar.
Dünyevi servet ve güç, peşinden koşulacak şeyler değil. Bunlar, bugün birinin yarın bir başkasının eline geçer. Kalıcı olan ise insanlığın geleceğine katkı sunacak değer ortaya koymaktır.
İnsan, istek ve arzularının esaretine kolayca kapılabilecek bir varlık. İç disiplinini kaybedenler, çocuklar gibi önlerine konan oyuncaklarla oyalanmaya başlar. Sevgiyi yaymak için yola çıkanlar, nefretin temsilcisi haline gelir. Ancak iradesini kullanabilenler, bu tuzaklardan kaçınabilir.
Asıl amacını unutanlar, basit vesilelere takılıp kalırsa kimseye artı değer kazandıramaz. Hak ve adalet vaatlerinden vazgeçenler, her gün kimin hakkını çiğneyeceğinin hesabını yapar. Allah ve ahiret inancını diriltecekleri yerde, bu inançların toplumdan silinip gitmesini ister hale gelir. Dini değerleri rafa kaldırıp, toplumu nefse hoş gelen arzulara göre yönetirler.
İnsan, sahip olduğu imkânları mal-mülk için değil, çevresinde yüksek duyguları geliştirmek için kullanmalıdır. Böylece toplumun da hayalini kurduğu torunlarının da geleceği güvende olabilir. Bu gerçeği görmeyenler, elindeki değerli şeyleri parlak bir pul karşılığında satan çocuklar gibi, hırsla mal biriktirmeye koyulur, zaaflara eğilimi yüzünden bugün hayırla anılmadıkları gibi yarın da miras kavgalarıyla beddua alır.
Bazıları geçmişin despotlarını özenir.
Doyumsuz istek ve arzularını tatmin peşinde koşarken herkese aşağılık mahluklar gibi muamele eder.
Gerçeklere gözlerini kapar, yalanlarının arkasına sığınıp etrafını kandırmaya kalkar.
Bozgunculuğu huy edinir, toplumun ıslah için çabalayan dürüst insanlardan rahatsız olur. Onlar arasına fitne tohumları ekerek, ellerindeki imkanları alıp açlık sınavına tabi tutarak, bilgiye ulaşma yollarını tıkayıp cehalete iterek tesirini kırar halkın dağınıklığı üzerine sulta kurarak sefasını sürer.
Kişisel çıkar, sahibi için çok önemli görünse de onun kazancı başkaları için bir anlam ifade etmez. Halbuki dünyanın geleceğine katkı sağlayacak her şey başkaları için de değerlidir. İnsanın dünyevi zaaflardan uzak kalması ancak herkesin yararına olacak değerlere sahip çıkmasıyla mümkündür.
Servet peşinde koşanların, hukuki çerçevede kazandıkları bile kıskançlıkla karşılanırken, haksız kazanç biriktirenleri toplumun kabullenmesini beklemek insan tabiatına aykırıdır. Dev imparatorluklar yöneten zorbalar, insanlığa bir katkı sağlayamadıkları için lanetle anılırken, maneviyat önderleri, bıraktıkları değerlerle rahmetle anılır ve insanları aydınlatmaya devam eder.
Partililerin sandığı gibi iktidar kurma hayaliyle mal biriktirdiklerini kabul etseniz bile kontrol dışına çıkan servetin nerede kullanılacağını kestiremezsiniz. Nitekim bugün zaaflarına yenilenlerin elindeki parasal güç kişisel zevk ve hırsların tatmininde ve muhalifleri sindirmede kullanılmaktadır.
Yüce yaratıcının tüm dünyanın geleceğini aydınlatacak kurallarını ayak bağı olarak görenler, dini prensipleri çiğneyerek başarılı olacaklarını ummaktadır. Hak dostlarının tavsiyelerini terk edenler, kirli ortaklarla iş birliği yapıp toplumu aldatma yolu aramaktadır. Allah’a güvenmeyenler, her rüzgârda farklı bir yöne savrulup, yaptıkları hatalarla yeni problemlere ortam hazırlamaktadır.
Her olayı kişisel çıkar fırsatı olarak gören seküler kadroların oluşturduğu yozlaşma, tüm topluma yayılmaktadır. Ahlaki değerlere yönelmek yerine kazanç hırsına kapılanlar, dürüstlüğün etkisini bilmeyenler ve yalnızca güç gösterisiyle boyun eğdirmeyi düşünenler, hukuk sopasıyla herkesi sindirmeye muhalif sesleri kesip, rakiplerini susturmaya çalışmaktadır. Baskıya boyun eğmeyen on binlerce insan hukuksuz cezalarla uğraşırken, Kenya’da Türklerin MİT tarafından kaçırıldığı haberleri basına yansımıştır.
Demirtaş ve diğer Kürt liderler zamanı geldiğinde anlaşmaya zorlamak için yıllarca içerde tutulmuştur. Onları hapiste unutulup gitmekle tehdit edenler, yeni bir zeytin dalıyla Kürtleri avutup iktidarı koruma hesabı yapmaktadır. Güven erozyonu engelini aşmak için barış çubuğu Bahçeli’nin eline verilmiştir. “Bebek katili” dedikleri Öcalan, “eli kanlı katiller” dedikleri Kürt liderlerin yardımıyla seçmeni aldatma yolu aranmaktadır.
Hak ve adaletin temsilcisi olma iddiasıyla ortaya çıkanlar, bu değerleri kısa yoldan sonuca gitmelerine engel gördükleri için kolaycılığı seçti ve zulümle hedefe ulaşmaya yöneldi. İslam peygamberi ve Raşit halifelerin uygulamalarının gereksiz görenler, gönüllerde sevgi uyarmayı unutup dini nefret objesi gibi kullandı.
Zorbalıkla insanları hizaya sokmaya çalışanlar, hiçbir probleme çözüm getiremedi, tersine el attıkları her problem büyüyerek çıkmaza girdir. Sağlıklı düşünceyi kaybettikleri için gayrı ahlaki yollarla yeni karmaşalara zemin hazırladı. Her gün farklı bir oyunla, gayrı meşru işlerle, ayrıştırmayla zorbalıkla yalan ve demagojiyle şiddetle sonuca gidenler zamanla tüm inandırıcılığını kaybetti.
Sevgiyle kucaklamayı bilemeyenler, yenemediği nefret duygusuyla herkesi ürküttü. Başkasına el uzatmanın hazzını tatmamış olan benciller iyilik ve güzelliğin etkisini kavrayamadı. Aydınlatmanın önemine inanmamışlar, başkasına hayat üflemenin zevkini tanıyamadı.
Tüm dünyaya hizmet götürecek enginlikte bir gönülle hareket edenler, ellerindekini paylaştıkça arttığını görmenin hazzıyla hareket etti. Halkın elindekini almanın hesabıyla oturup kalkan benciller, bu lezzeti hiç bilemedi. Hizmetlerden dolayı kimseden alkış beklemeyenlerin tevazusunu, en küçük bir başarı karşısında yeri göğü inletenler anlayamadı.
Sekülerlerin, insani duyguları geliştirmeyi düşünmesini beklemek hayal. Onlar, dünyevi kazancı her şeye tercih ettikleri için gönül kazanmayı fantezi gibi gördü, sulha çalışacakları yerde güç ve kuvvetle sonuca gitti. Farklı din mezhep ve ırkların birbiriyle kucaklaştığı yaşanabilir bir dünya hayali olmayanlar, onların birbirine düşürüp kavga ettirerek saltanatı sürdürme derdine düştü.
Şeytanın hilelerine yenik düşenler, doğruluktan saptı toplumu nefsin isteklerine göre bir hayata sevk etti. Sadece dünyada kazanacaklarına bel bağlayanlar, bunca imkân içinde bile elindekini kaybetme endişesini içinden atamadı.
Rotası belirsiz gemi gibi her engelde farklı yere savrulanın hedefe ulaşma şansı kalmadı. Bir gerekçe ile ortaklığı sürdürenler, diş biledikleri bu sahte kahramanların altını oymak için malzeme topladı. Destekçi gibi görünenlerin bir tekmesiyle yuvarlanıp gitmeleri an meselesi. Zaaflarına yenik düşmüş, her konuda kolaycılığı tercih ederek suça bulaşmışların yıkımı çok gürültü çıkaracak.
Sonuç olarak, seküler anlayışla yola çıkan bu kadrolar her adımda daha fazla yozlaştı, Allah ve ahirete olan güveni kaybederek her türlü yalan ve hileye başvurdu. Geçmişte vaatlerle avuttukları toplum, şimdilerde en despotik yönetimleri aratacak kadar baskıcı rejim kuranların reform vaatlerine gülüp geçiyor.
İsmail S. Gülümser