Siyasal İslamcı gelenekten beslenerek gelen Erdoğan, hep ülke yönetimini ele geçirme planlarının yapıldığı ortamlarda bulundu. Beraber hareket ettiği insanlarda dini hassasiyetler öne çıkmasına rağmen onda, daha çok Beyoğlu varoşlarındaki her türlü hileli yollarla sonuca gitmeye meyilli sokak kültürü hakimdi. Milli gençlik ekibi içinde ilerlemesinden başlayarak, hemen hayatının her aşamasında birinin üzerine basarak yükselmekten kaçınmadı. Refah Partisi’nden aday olduğu 84’te milletvekilliği, 86’da Beyoğlu Belediyesi seçimlerini kazanamadı.
-1994’te, sol oylar bölününce Erbakan’a rağmen katıldığı İstanbul Belediyesi’ni bazı hileli yollara girerek kazandı.
-Ele geçirdiği ilk makamı şahsi hesapları için kullandı, yolsuzluk havuzuyla parti kurup Erbakan’a başkaldırdı.
Kirli paralarla yaptığı reklamlarda, eski parti başkanı ve arkadaşlarını radikal olmakla suçlayıp onların üstüne basarak yıllardan beri emek vererek topladıkları seçmen kitlesini demokrasi vaatleriyle kandırdı ve yanına çekti.
Demokrasiye uzun süre sabredemezdi, trenden inmeye karar verdiği ilk dönemeçte bir tuzak kurup yaklaşık 10 yıldan beri demokratikleşme çabalarına destek vermiş cemaati yok etmeyi planladı. Dindar partililerin ‘hakkaniyet’ duygusuyla cemaate asla zarar veremeyeceğini bildiğinden, uygulayacağı soykırımda onlara karşı her türlü vahşeti işlemeye hazır karanlık suç şebekelerinden faydalandı. Senaryosunda yer aldığı sahte bir darbe ile tüm cemaat mensuplarını şeytanlaştırırken, yıllardan beri cemaat düşmanlığı ile bilinen, onları yutmak için her türlü insanlık dışı eyleme hazır odaklardan yardım aldı.
15 Temmuz’da,
-Zekai Aksakallı’yla emrindeki bir generalin Semih Terzi’nin güneydoğudan getirilip öldürtülmesinde anlaştılar,
-Akın Öztürk’ü darbenin bir numarası ilan edecek tuzağı mesai arkadaşı Abidin Ünal’la birlikte hazırladılar,
-Bülent Bostanoğlu’yla gemi komutanlarına talimat verip Yalova’da toplanmış halkı bombalatmayı planladılar.
Hulusi Akar’ın da aralarında olduğu kuvvet komutanları, kendi emirleri altındaki askeri öğrencilerin köprüye götürtülüp öfkeli kalabalık tarafından linç edilmelerine izin verdiler.
Kurguladıkları senaryo sonrası tek başına yönetimi Erdoğan’ın eline veren karanlık ortaklar, o gün onun başkomutanlığını ilan etmesini sağlamak için her yolu denedi, hatta telefonda ‘başkomutanım’ de suflesini bile verdiler. Bütün olaylar kendileri tarafından planlandığı halde, ele geçirdikleri medya aracılığıyla 300 civarı vatandaşımızın ölümünden cemaati sorumlu tuttu ve onları toplum nezdinde şeytanlaştırıp cadı avını mazur göstermeyi planladılar. Ondan sonra “Reichstag yangını” ile Yahudilere soykırım yapan Hitler gibi onlarda, olayla hiç ilgisi bulunmayan tüm cemaat mensuplarına soykırım uyguladılar.
Bu soykırıma sağdan soldan dini cemaatlerden birçok kesim bir şekilde alet oldu ve olmaya devam ediyor. Rekabette öne geçmek için muhataplarının üstüne basmayı alışkanlık haline getirmiş Erdoğan yönetiminin yeni hedefi bir araya gelmeyi başarmış Millet İttifakı’ndaki partiler olduğu anlaşılıyor. Ülkenin %50 sini oluşturan kendine tabi olmayı kabul etmeyen muhalif parti mensuplarını şeytanlaştıracak yeni yollar aradığı için haklı olarak bu parti yöneticileri itiraz ediyor. Ancak Alper Ender Fırat TR/724’teki makalesinde ülkede demokrasi tabutuna çivi çakılırken iktidarla ortak görüşleri paylaşmayan farklı dünyalardan insanların değişik gerekçelerle
-Suçsuz, masum insanların terörist ilan edilmesini,
-Başörtülü kadınların fakir öğrenciler için kermes düzenledikleri için çocuklarıyla beraber tutuklanmasını,
-Toplumda önemli roller üstlenmiş yardımseverlerin insani desteklerinden dolayı mallarının gasp edilmesini,
-Emirle köprüye götürülmüş öğrenciler dahil 15 Temmuz’da hiçbir eylemi olmayanların darbeyle yargılanmasını,
-Halkın her kademesinde takdir toplayan insanların, yasal faaliyetleri yüzünden suçlanıp işinin elinden alınmasını seyretmelerini biraz mizahı üslupla “Demokrasi öldürülürken neredeydiniz?” diyerek sorguluyor. Yüzbinlerce masumun, düzmece senaryolarla terörle suçlanmasını insanlık dışı zulme maruz kalmasını izlemiş olanlar, bugün kendileri de aynı ithamla karşılaşıyor. AKP kurmayları seçim kazanma ihtimali olan muhalif partileri şimdiden hükümeti devirmekle Kandil’den emir almakla, teröre destekle suçluyor.
Erdoğan, ileride kendine rakip olarak gördüğü tüm kişi ve grupları birer birer eritip yok edecek planlar yaparken, o topluluğa muhalif olanların desteğini alacak argümanlar geliştiriyor. Bu yüzden ülkede hemen herkesin bir şekilde hizmetlerinden faydalandığı cemaati bitirme planında önce onun faaliyetlerini kendileri için tehdit olarak gören tehlikeli gruplarla ortaklık kurdu, ardında dini cemaatleri arkasında toplayacak yollar buldu.
-Cemaate karşı hınçla bilenmiş art niyetli karanlık grupların planlarını onlar adına üstlenip soykırımda kullandı.
-Hizmetleri takdir eden ama benzerini yapamamanın burukluğunu yaşayanların beklentilerinden yararlandı.
-Elini taşın altına koymadığı halde yapılan fedakarlıkları izleyenlerden bazılarını kıskançlık hissini tahrik etti. Farklı kesimlerin farklı istek ve beklentilerine cevap vereceği izlenimi oluşturdu, kimi gelişmesinden rahatsız olduğu bir grubun bir despot eliyle temizlenmesini, kimi başarılarını kıskandığı bir topluluğun rekabet sahnesinden çekilmesini izledi. Onların boşaltmasıyla oluşan açığı kendilerinin dolduracağı umuduyla zulmü ellerini ovuşturarak bekleyenler, hatta yapılanların hızlı sonuçlanması için yeri geldiğinde destek verenler oldu.
Hırsızlıklarıyla yakalanmış bir grup, kendilerini savunmak isterken bu olayları açığa çıkarmış hakimlere, emniyet görevlilerine hukuk adamlarına saldırdı. Ülkede hırsızların devlet görevlilerini suçlu ilan edip kendini aklanmaya çalışmasına karşı sözü dinlenen insanlardan siyasi partilerden cılız birkaç itiraz dışında ses çıkaran olmadı. Bugün devleti bir mafya örgütü haline getirenler, cemaatin demokratik çerçevede yaptığı başarılı medya faaliyetlerini sonlandırırken karşı durması gerekenler sükutu seçti. Devlet malı çalınmış, rüşvet alınmış, yolsuzluk yapılmıştı herkes sustu. Yıllardır yönetimdekiler, kendilerine verilmeyen yetki sınırlarını sonuna kadar zorlayıp ülkenin altını oydu. Hukuk düzenini, ortadan kaldırıp devletin tüm birimlerini kendine bağımlı hale getirdi.
Kimse yapılanlara itiraz etme gereği duymadı, iktidar partisi ülkeyi ele geçirmek üzere harekete geçmiş bütün devlet nizamını yok ederken, topluma yön verenler, parti yöneticileri olayları uzaktan eleştirmekle yetindi, kimisi hırsızların hışmından korktuğu için onu bile yapamadı. Kanaat önderi sandığımız insanların birçoğu, çalıntı mallardan pay kapma yarışına girerken ülkenin ellerinden uçup gittiğini göremedi. Cevheri Güven’in Ali Yeşildağ’dan ve Muhammet Yakut gibi bizzat şahitlerin içeriden aktardıkları AKP’lilerin tüm kirlerini ortaya döktü.
15 Temmuz’un senaryo olduğunu bildikleri halde muhalifler, “Yenikapı ruhu” dedikleri anlamsız bir kavram etrafında toplanıp ülkenin yok oluşunu izlediler. Darbeyle ülke yönetimini ele geçirenlerin masum insanların üzerine atmalarına, hayatlarını zindana çevirmelerine sesiz kaldılar.
Hatta sözde muhalif köşeleri tutanlar, Erdoğan’ın düzmece senaryolarına ondan fazla sahip çıkıp desteklediler.
-İnsanlar kendi varlıklarını gasp edenlere tepki verdikleri için terörist ilan edildi,
-Dernek-vakıflar-eğitim kurumları yaptıkları yasal ve insani faaliyetleri yüzünden cezalandırıldı,
-Toplumsal sorumluluk projelerini yürüten fedakâr insanlar özverili davranışları yüzünden suçlandı.
Haksız yollarla gücü ele geçirmiş bir suç örgütü mafya devleti kurduktan sonra topu şimdi kendilerine doğru çevirdi bunu görünce bazıları hop oturup hop kalkmaya başladı.
-Hukuk başkaları için yok edilirken sıranın bir gün kendilerine de geleceğini göremediler.
-Bir topluluğun kıyımı için yapılanlara göz yumarken aynı gerekçelerin kendileri için kullanılacağını düşünmediler.
-Serbest rekabet ortamı yok edilirken kendilerinin de bundan etkilenebileceğini hesap etmediler.
Bugün kimsenin güvenmediği hukuk sisteminin, bazı toplum kesimlerinin hayatını karartırken yaptıklarına itiraz etme gereği duymadılar, hatta kimi ele altından kimi açıktan yaşanan hukuksuzluklara arka çıktılar.
Ülkeyi ele geçirmiş mafya örgütü seçimle gelmeyi kendilerine karşı yapılmış bir darbe girişimi olarak görüyor. Hiçbir muhalife hayat hakkı tanımıyor, domuz bağı ile adam öldürmüş Hizbullahçı katilleri affederken hala bebekli kadınları yaptıkları yardımlardan dolayı terörle suçlamaya devam ediyor. Şimdi Türkiye köprüden önce son çıkışa kadar geldi. 14 Mayıs seçimlerinde halk ülkenin nereye evrileceğine karar verecek.
Bold Medya Erdoğan kazanırsa ülkeyi neler beklediğini şöyle özetlemiş.
-Halk fakirlikten kıvranırken onlar, sarayda lüks ve debdebe içinde bir yaşam sürecek,
-Bütün devlet harcamaları denetim dışına çıkacak, bir imza ile tüm devlet işleri partililere pay edilecek,
-Erdoğan çocukları, toplum imkanlarıyla gemicikler alıp ülkenin kaynaklarını kendilerine aktaracak,
-Devletin tüm kasası, Erdoğan ve çevresinin itibarı için harcanıp toplumun varlıkları tüketilecek,
-Türkiye, Erdoğan ailesinin şirketi olacak bütün vatandaşlarda karın tokluğuna çalışan personeline dönüşecek,
-Erdoğan, ölünceye kadar ülkenin tek sahibi olacak sonra yönetimi oğullarına devredecek,
-Tek parti yönetiminde seçimler göstermelik olacak, muhalefetin ne yapacağına da Erdoğan karar verecek,
-Ekonomi tümüyle çökecek; dolar rekorlar kırarken enflasyon halkı bitirecek, ekmek 50 lira, benzinin litresi 1000 TL olacak, pazar çantası 5000 liraya dolmayacak, kıyma kilosu 2000 lirayı, ev kiraları 20000 lirayı bulacak.
Ülkede demokrasinin sona ermek üzere olduğunu gören geniş kesimler, ilk kez tehlikenin farkına vardı ve hep birlikte ellerini taşın altına koymaya karar verdiler. Bütün mekanizmalar bir mafya örgütü gibi çalışan ekibe teslim edilirken yıllardır olayları izlemiş olanlar şimdi halkın oylarıyla onlardan yönetimi devralmaya çalışıyor.
10 yıldan beri bütün hukuk nizamını ortadan kaldıranların imkanlarını kaybetmemek için her yolu deneyeceklerinden kuşku yok. Seçim kazanma ihtimali olanları kendilerine karşı darbeyle suçluyor, iktidarı devretmeyeceklerini söylüyorlar. Bu aşamada ülkede bütün ipleri eline geçirmişler mafyatik yapıları kullanarak farklı tuzaklar kurabilirler. Umarız demokrasiye susamış geniş halk kitleleri ve topluma yön verenler, olaylara sağduyu ile yaklaşıp önlerine çıkan engelleri sabırla aşar ülkeyi bu uçurumdan kurtarırlar.
İsmail S. Gülümser