“Suç denizinde boğulanlar, yanlışı kendilerine hatırlatan herkese savaş açtılar, adaleti ortadan kaldırırlarsa, bazı şeyleri suç olmaktan çıkarırlarsa, toplumda hukuk nizamını yok ederlerse aklanabileceklerini düşündüler. ”
Ortadoğu’da bazı Müslüman ülkelerdeki baskıcı rejimlere karşı reaksiyon olarak doğmuş siyasal İslamcı akımlardan etkilenen insanlar, uzun yıllardan beri yönetimi tek başına ele geçirip, istedikleri idare tarzını kurma hayalleri ile yaşadılar. Erdoğan kişisel hedefleri için bu akımlardan etkilenmişlerin zaaflarından faydalandı.
-Birçok partilinin karşı çıkmasına rağmen çeşitli entrikalarla İstanbul belediye başkan adaylığını kaptı,
-Refah Partisi’nin itibarıyla seçimi kazandı ama ilk fırsatta yolsuzluk yapabilecek kişilerle kendine bir ekip oluşturdu,
-Amaçları olan idareyi kurma vadiyle kandırıp, yolsuzluğun meşruluğuna inandırdığı bir grubu suç aparatı yaptı.
Binalı Yıldırım gibilerle belediyenin imkân ve fırsatlarını kullanarak, yol, köprü geçecek arsa rantlarından haksız kazanç sağladı, partiden bağımsız kendine has kasa oluşturdu ve mali kaynak depolamaya başladı.
Ahmet Dönmez’in “Yüzde On: Adil Düzenden Havuz Düzenine” isimli kitabı;
-1994’ten itibaren ihaleleri dilediğine verecek bir yöntem geliştirerek pay aldıklarını,
-Bu yüzden midesi bulanan birçok partilinin onlardan uzaklaştığını, hatta o günlerde danışmanlığını yapan Ömer Dinçer’in bundan rahatsızlığını dile getirip Erdoğan’la yollarını ayırdığını, 2001’de AKP kuruluncaya kadar ona mesafeli durduğunu örnekleriyle anlatıyor.
Aynı konuyu Mustafa Koç bir TV söyleşisinde, “Her parti kurulurken varlıklı insanlara ihtiyaç duyar, Erdoğan buna gerek duymadı. Çünkü bir yüzükle girdiği belediye başkanlığından 7-8 yıl sonra parti kuruluşunda nereden toplandığı açıklanamayan yaklaşık 1 milyar dolarlık bir servet sahibi oldu” gündeme getiriryor..
Suç imparatorluğu önünde ilk engel Erbakan’ı belediyeden çalınan paralarla kurduğu partiyle saf dışı bıraktı.
Devleti kurtaracak birinin arandığı 2002 mali krizinde, okuduğu şiirle siyasi yasaklı olmadan gelen mağduriyeti kullandı. İlk seçimde ANAP-DYP-MHP-REFAH partilerinin aralarında olduğu birçok partiyi rekabeti zor aşağılayıcı reklam kampanyalarıyla marjinal gösterip barajın altına itti, hakkı olmadığı halde yolsuzlukla iktidara geldi.
Yanlışı onaylamayacak Abdullah Gül’ü başbakanlığa, diğer dünya görüşlerinden transfer ettiği insanları farklı makam ve unvanlara oturtup onları kuracağı çarkta paravan olarak kullandı. Devlet ihalelerinin olduğu birimleri Binali Yıldırım gibi kirli işlerine alet olanlara verdi. Yol-köprü-baraj-TOKİ inşaatları için yurt dışından getirilmiş her kaynağı şişirilmiş fiyatlarla pazarlığı kabul edenlere aktardı ve hepsinden %10-20 pay aldı.
Suçun parçası olmak istemeyenler “Sen yapmazsan yapacak biri bulunur” sözleriyle dışlanırken, parti kadroları önceden suç işlemişlerle ya da para-makam hırsı olanlarla değiştirildi. Her dönem işlediği suçlardan pazarlıklarla kurtuldu, gerektiğinde cumhuriyetin bir numaralı savunucusu gibi görünenlerin önüne imkânlar serip satın aldı.
17-25 Aralıktan sonra bakanları kullanıp yolsuzluğu takip eden adalet ve güvenlik görevlilerini tutuklatsa bile pazarlıkla kurtulamayacağı bir kadroya çattığını fark etti. İşlenen yolsuzlukları uzaktan izleyip ortak olmaktan kaçınan devlet görevlilerinin varlığı suç ortaklarını da rahatsız etti. Onları susturup sindirecek adımlar atmadan, adalet ve güvenlik birimlerini temizlemeden aklanamayacaklarını gördü ve kurtulmak için çare aradılar.
Yolsuzluğa alet olmayanları devlet kadrolardan uzaklaştırmak ve bütün mekanizmaları suça bulaşacaklarla değiştirmek için 15 Temmuz’da bir darbe girişimi planlandı. Makam vb vaatlerle kandırdığı bazı güvenlik personelini, İslami yönetimi kurma hayaliyle inandırdığı diyanet ve dini cemaatleri darbesine ortak etti.
Darbe planlaması; Abidin Ünal, Hulusi Akar, Mehmet Görmez ve Zekai Aksakalı’nın, o günlerde MİT’te ve Genelkurmay’da Hakan Fidan’la baş başa gece yarılarına kadar süren toplantılarında görüşüldü ve görevler paylaşıldı.
-Erdoğan’ın kimsenin ulaşamayacağı yerde saklanıp iş bitince başkomutan gibi halkın önüne çıkması planlandı,
-Cihat Yaycı, onunla aynı otelde kalıp, basın açıklamasında“başkomutanım de” diyerek arkadan sufle verdi,
-Hulusi Akar, derdest ettiklerini, Gülen’le görüştürmek istediklerini söyleyip suçu cemaate atma görevi üstlendi,
-Zekai Aksakalı, Semih Terzi’yi uçakla getirtip öldürttü, sonra failleri temizletip darbeyi cemaatle ilişkilendirdi,
-Abidin Ünal, telefonla Akın Öztük’ü Akıncı Üssü’ne davet etti, ardından darbenin bir numarası ilanını seyretti,
-Kuvvet komutanları, gemi-uçak ve tanklara göstermelik hareket emri verdi, görüntü oluşturup ortada bıraktı,
-Hakan Fidan-Mehmet Görmez’le birlikte, camilerden salalar okutup partili kalabalığı olay mahalline topladı,
-Süleyman Soylu, parti teşkilatlarına silah dağıtıp, sokakta eli silahlı gruplarla senaryoya gerçek görüntüsü verdi,
-Fidan-Ünal, askeri öğrencilerle kışkırtılmış partileri köprüde buluşturdu, ölümlü olayların olmasını organize etti,
-Fidan, Adil Öksüz’ün birlikler içindeki kısa videosunu medyaya servis etti, sonra kaçırıp araştırılmasını engelledi,
-Soylu, parti yönetimindeki belediye çöp kamyonlarını saatler önce birliklerin önüne yığıp hareketi kısıtladı,
-Soylu, önceden fişlenmişleri tutuklattı, spor salonlarındaki işkence görüntülerini yayınlatıp gözdağı verdi,
-Fidan-Ünal, Erdoğan ayrıldıktan sonra Marmaris’te gizemli bir helikopterden ateşle ölümleri planladı, suçun onlardan saatler sonra oraya ulaşan Gökhan Sönmezateş ekibinin üzerine yıkılmasını organize etti,
-Darbeden haberdar olmadığını söylemesi istenen Erdoğan’ın, her yerde farklı bilgiler vermesi bir şeyleri saklama gayreti içinde olduklarını açıkça ortaya koydu,
-Saray’da çukur kazılarak, mecliste içerden basit bir patlama ile bombalandı görüntüsü oluşturuldu. Savcı Serdar Coşkun’un Meclisin bombalandığı saatten çok önce gönderdiği tutanakta bunu belirtmesi planı açığa çıkardı,
-15 Temmuz gecesi merkezde HSYK üyeleri, illerde adliye sorumluları toplum mühendisliğinin parçası olarak süreci yönetmek için toplanıp karargâh kurdu, gece boyu önceden fişlenerek belirlenmişleri tutuklattılar,
-Aynı gün aylar önce belirlenmiş beş bine yakın hâkimin atılıp, hukuk sisteminin itiraz edeceklerden temizlenmesi, tek başına gücü ele geçirdikten sonra suça bulaşmak istemeyen tüm kadroları ölümlerden sorumlu tutup şeytanlaştırılarak atılması buna delil.
Ses getirecek ölümler olması istendi, bu listede olduğunu, şoförünün öngörüsüyle kurtulduğunu öğrenen Binalı Yıldırım, 15 Temmuz’un en beğenmediği proje olduğunu açıklasa da, olayı soruşturunca Erdoğan’dan azar işitti. Bunu “Allah’ın lütfü” olarak gören Erdoğan, “Bizim elimiz de armut toplamıyordu bizde kendi planımızı yaptık” diyerek olayların suç imparatorluğu önündeki engelleri kaldırmak, tek adam rejimi kurmak için kendilerince planladığını itiraf etti.
Hulusi Akar başkanlığında darbe olduğunu sanan küçük bir azınlık, daha sonra yönetimi ele geçirmek isteyen iktidarla komutanlarının anlaşıp kendilerine tuzak kurduğunu, piyon gibi kullandığını anladı.
Ülkenin en masum insanlarını vahşi canavarlar gibi gösterecek kanlı bir eylemi Erdoğan ve ekibi planladı. Tek başına yönetimi ele geçirdikten sonra suçlara bulaşmamış tüm devlet memurları darbeye karışmakla itham edilip KHK’larla atıldı. Yerleri daha önce suç işlemişlerle ya da günaha alet olmayı kabul edenlerle dolduruldu.
Fethullah Gülen Hocaefendi “Son şeytani senaryo” dediği, yargılamaların bağımsız mahkemelerde yapılmasını önerdiği halde, planlayanlar yaptıklarının açığa çıkmasından korktu her şeyin üstünü örttüler.
Sonrasında darbeyi gerekçe gösterip, rejimi değiştirdi, Hitler Almanya’sında Naziler gibi soykırım yaptılar.
-Emirle köprüye götürülmüş askeri öğrencilere müebbet hapis cezası verilmesini, emri veren Ünal seyretti,
-Hulusi Akar, makamını koruma karşılığında kendi ekip arkadaşlarının yem olarak kullanılmasına aracılık etti,
-Darbeye karşı koymuşlar dâhil binlerce donanımlı asker atılıp ordu zaafa uğratıldı, manevra kabiliyeti azaldı,
-İnsana saygıya dayalı hizmet veren emniyet mensupları dağıtıldı, yerlerini eşkıyalar işgal etti,
-Avrupa normlarına göre hukuk sistemini kurgulamaya çalışanların yeri suçlularla dolduruldu,
-Dünyaya ülkenin adını duyuran eğitim kurumları kapatılıp binaları düzeysiz yandaşlarca yağmalandı,
-İrtibat ve iltisak gibi uydurma suçlarla en iyi yetişmiş kadroların ve gazetecilerin işi elinden alındı, tutuklandı,
-Şeytanlaştırılan bebekli kadınlar, yaşlılar, ağır hastalara zulüm-işkence adi vaka gibi sunulup meşrulaştırıldı.
Devlet bir suç örgütünün eline geçti, bazı görevliler suçlanma korkusuyla suça ortak oldu veya izlemekle yetindi.
Suç denizinde boğulanlar, yanlışı kendilerine hatırlatan herkese savaş açtılar, adaleti ortadan kaldırırlarsa, bazı şeyleri suç olmaktan çıkarırlarsa, toplumda hukuk nizamını yok ederlerse aklanabileceklerini düşündüler.
Ülkeyi yönetenler kendilerini hiçbir kurala bağlı hissetmedikleri böyle bir dönemde:
-Devlet gücü ellerinde olduğu halde olayın aydınlanması istenmiyor, açığa çıkmaması için her yol deneniyor,
-Kişilerin malları yağmalandıktan sonra, dayanaksız boş dosyalarla suçlanıp gaspa itirazı engelleniyor,
-Haram-helal duygusu tamamen kaybolduğundan, tarihte görülmemiş büyüklükte yolsuzluklar aleni yapılıyor,
-İnsanlar baskıyla zulümle inanmadıkları şeyleri söylemeye, yapmaya, düzmece belgeleri imzaya zorlanıyor,
-Kendileri gibi düşünmeyenlerin tüm haklarını elinden almayı meşru görenler gözüne kestirdiğine saldırıyor,
-Şaşaa ve debdebeye kendini kaptırmışlar, elde ettikleri güçle her kötülüğü yapabileceklerini zannediyor.
Suçlarını saklamak için halkın haber alma kaynaklarını ele geçirip sadece kendi kurguladıkları haberlere izin verdikleri, devletin denetim birimlerini ortadan kaldırıp araştıracakları susturdukları halde, her yerden işledikleri cürümlerle ilgili ifşaat fışkırıyor.
Güçle her sorunu çözeceğini zannedenler, milyarlarca dolarlık çalıntı servetlerini halktan kaçırıp, batırdıkları ekonomiyi saklamak için kapı kapı borç dileniyor. Geçmişin firavunlarına yakın servetler içinde yüzüp parayla herkesi satın alabileceğini düşünenler, toplum nezdinde hırsızlıklarıyla anılacak hale geliyor.
İdeolojik nedenlere Hizmet karşıtı olanlar, cemaatin aklanmasını engelleyecek çabalara açıktan destek verse de; Yüce yaratıcının bir örümcek ağı ile inananları koruduğunu bilenler en zor şartlarda azimlerini kaybetmiyor.
Devleti ele geçirmiş suç örgütünün dev kaynaklarla yaptığı karalama kampanyalarına karşılık, onlar ellerindeki küçük imkânlarını birleştirip kurdukları kanallar ve Mavi otobüs gibi belgesellerle suçlamaları boşa çıkarıyor. “Turkey Tribünal” gibi bağımsız oluşumların derlediği deliller uluslararası mahkemeleri ikna edecek hale geliyor.
İsmail S. Gülümser