İngiltere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komitesi (BHRC), 11 sanıklı Zaman Gazetesi davasına ilişkin yapılan gözlem ara raporunu yayımladı.
Aralarında Şahin Alpay, Ahmet Turan Alkan ve Ali Bulaç’ın da bulunduğu Zaman gazetesinin eski köşe yazarları ve editörleri ile gazeteyi Anayasa Mahkemesi nezdinde temsil etmiş olan avukat Orhan Kemal Cengiz’in “Anayasayı ihlal,” “örgüt üyeliği,” “propaganda” ve “örgüte yardım” suçlamalarıyla yargılanmakta olduğu davanın 5-6 Temmuz tarihlerinde görülmekte olan altıncı duruşmasının sonunda yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hükmünü açıklaması bekleniyor.
RAPOR, YERİNDE İNCELEYİP YAZILDI
Duruşma öncesinde yayımlanan rapor, davanın Mayıs ve Haziran aylarında görülen iki duruşmasını gözlemci olarak izleyen BHRC Başkan Yardımcısı Schona Jolly QC tarafından kaleme alınan izlenimleri içeriyor.
Rapora ilişkin yapılan basın duyurusunda, raporun ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü ile âdil yargılama hakkı da dahil olmak üzere Türkiye’deki uluslararası hukuk ihlalleri konusunda ciddi endişelere yol açacak bulgular içerdiği ifade edildi.
“CİDDİ İHLALLER VAR”
Raporun yazıldığı tarih itibariyle davada yargılanan 11 sanıktan dördünün iki yıla yakın süredir Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunduğunun altı çizilen basın duyurusunda, şu ifadelere yer verildi:
“BHRC bu raporda, suçlamalar ve iddiaların, ve bunlara eşlik eden delillerin yargılama sürecinde sunuluş ve takip edilme şeklinin, ciddi ihlallere yol açtığı ve ortada sanıklara karşı ilk bakışta haklı görülen bir dava bulunmadığı yönünde ciddi bir çıkarıma yol açtığını tespit etmektedir.”
“SUÇLAMALAR DAYANAKTAN YOKSUN”
Ara raporda, savcının sunduğu delillerdeki yetersizliğin, sanıklara yöneltilen suçlamaların dayanaktan yoksun olduğu, bu suçlamaların hatalı bir şekilde yapıldığı ve soruşturulduğu, bu suçlamalar gerekçesiyle sanıkların keyfi ve hukuka aykırı olarak özgürlüklerinden mahrum edildiği yönünde muhtemel çıkarımlara neden olduğu gözlemine yer verildi.
“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ AÇISINDAN TEHDİT”
Rapora ilişkin basın duyurusunda ayrıca BHRC’nin, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından sivil toplum, medya, akademisyenler ve hukukçulara yönelik kısıtlamalar bağlamında ele alındığında Zaman davası kapsamında yargılanan 11 kişiye yöneltilen “suçlamaların siyasi temelli olduğu ve Türkiye’deki ifade ve basın özgürlüğü açısından büyük tehdit oluşturduğu ihtimalinin yüksek olduğu” yönündeki görüşüne yer verildi.
Rapora ilişkin olarak BHRC Türk yetkililere, sanıkların devam eden ceza yargılamalarının ve dördünün tutukluluk hâlinin kamu yararı açısından gerekli olup olmadığını değerlendirme çağrısında bulundu. Yine Türk yetkililere ve mahkemeye, hukukun üstünlüğü ve temel insan hakları alanlarındaki anayasal ve uluslararası yükümlülüklerine saygı duyulması çağrısında bulunan BHRC, bağımsız ve tarafsız yargı ve ifade özgürlüğünün korunması ilkelerine bağlılık çağrısında bulundu.
Rapora ilişkin basın duyurusunda Jolly’nin şu ifadeleri yer aldı:
Bu her ne kadar bir ara gözlem raporu ise de, ve henüz hüküm verilmemiş olsa da, şu ana kadar gördüklerimiz, bir kısmı tutukluluğu hâlen devam eden sanıklar için de dahil olmak üzere insan haklarına dair çok ciddi eksikliklerin olduğu izlenimini veriyor.
Suçlamaların ve savcı tarafından bazı sanıklar hakkında istenen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının ciddiyetinin aksine, bu suçlamaları ileri sürmek ve desteklemek için kullanılan deliller gülünç ve iyi düşünülmemiş görüntüsü vermektedir.
Bu, uluslararası hukukun, ve aslında Türkiye’nin iç hukukunun, gerektirdiği standardın yakınına dahi uğramamakta, ve söz konusu suçlamaların niye soruşturulduğu sorusunu ortaya çıkarmaktadır.
“GAZETECİLİK KENDİ BAŞINA SUÇ DEĞİLDİR”
Bu, gazetecilerin sırf yaygın kelimeler ya da kalıp söylemler gibi mesleklerinin her gün kullanılan gereçlerini kullandıkları için yargılanmaları gibi bir durumun ortaya çıktığı görüntüsü vermektedir. Bu tür gereçlerin kullanılması, elde daha fazla bilgi olmaksızın veya yazının tamamının bağlamına ya da yazının yazıldığı dönemin tarihsel ve siyasi arka planına bakılmaksızın, karşı karşıya bulundukları ciddi terör suçlamalarının unsurlarını teşkil etmez. Gazetecilik kendi başına bir suç değildir.
Ayrıca, başlangıçta hakkında herhangi bir iddiadan bahsedilmeksizin iddianamede adı sanık olarak geçen Zaman’ın avukatı Orhan Kemal Cengiz’in, müvekkiliyle ilişkilendirilmesi nedeniyle suçlandığı izlenimini vermekte, ve bu husus Türkiye’de hukukun üstünlüğü açısından ciddi endişelere yol açmaktadır.
(Jailed Journes)