İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Eyüpsultan Akşemsettin Mahallesi’ndeki Yuvamız İstanbul Çocuk Eğitim Merkezi’ni (ÇEM) ziyaret etti.
Ziyaretin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan İmamoğlu, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e “Türkçe okuduğunu anlama yetisi yok” sözlerine sert tepki gösterdi:
”Devletin kuralları vardır. Bankada kuralları vardır, belediyede kuralları vardır, maliyede kuralları vardır, bakanlıklarda kuralları vardır… Bunları çiğne; ondan sonra ekonomi düzelsin! Milli Eğitim Bakanı, oradan laf yetiştirsin İmamoğlu’na. Ondan sonra ekonomi düzelsin. Düzelmez kardeşim. İmamoğlu’na laf yetiştir. İmamoğlu’na, efendime söyleyeyim, ‘adam gibi okul!’ Bir Milli Eğitim Bakanı, ‘adam gibi okul’ der mi? Ülkede hangi okullar adam gibi ya da adam gibi değil? Bir Milli Eğitim Bakanı böyle konuşur mu? Benim İstanbul Üniversitesi orada işte. 500 küsur yıllık okul. Mezunlarına buradan selam yolluyorum. Yani mezuniyetime ‘katakulli’ diyor. Biz, katakulliyi kime kullandıklarını biliyoruz 10 yıl kadar önce. 12-13 yıl kadar önce, 14 yıl kadar önce, 15 yıl kadar önce, bu memleketin onurlu subaylarına katakulliyi kim söylüyordu, biliyoruz. Abilerinden bunları öğrenmiş Sayın Bakan. Ama ben bir şey daha anlatayım, kurasızlık adına. Maliye Bakanına da bu gönderme olsun. Bir çevrenize bir bakın. Bakın bir şey söyleyeceğim. Özel konulara girmek istemem ama benim damarıma fazla değiyorlar, dokunuyorlar. Çok benim özel hususuma girdikleri zaman, bu işlere çok girmem. Yani ben de derim sana, ‘Seni oraya atayanın diplomasına bak önce’ derim, ama o işe girmem.
“Yusuf Bey nasıl profesör oldu?”
Ama şuna girerim mesela: Yusuf Bey, bakan değil mi? Yusuf Bey nasıl profesör oldu? Bu ülkede profesör nasıl olunur, vatandaşlarımız biliyor mu? Beş yıl doçentlik kadrosunda kalmanız gerekir. Peki Yusuf Bey, beş yıl kaldı mı doçentlik kadrosunda? Kalmadı. Nasıl profesör oldu? Beş yıl kalması gerekir. Kalmadı. Peki beş yıl kalmayan Yusuf Bey, sonra profesör oldu, ardından rektör oldu. Nasıl rektör nasıl olunur? Üç yıl profesör kalmanız lazım. Pat diye profesör, pat diye rektör oldu! Nasıl oldu biliyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle. 48 saatliğine kararname yayınlandı, 48 saatliğine! 48 saatliğine kararname yazıldı, kararnamede 48 günlük profesör, rektör olarak atandı. O atandıktan sonra o kararname tekrar iptal edildi. Bunlar, ‘kararname çocukları.’ Bize hak-hukuk hatırlatıyorlar. Bunlar kararname çocukları. Bize hak-hukuku söylemeye çalışıyorlar. Utanın ya. Yani bari konuşurken utanın. Bir aynaya bakın, utanın. Utanma yok ki sizde. Çünkü her şeyi kolay elde etmişsiniz. Biz, tırnaklarımızla gece-gündüz çalışıyoruz bu millet için. Çalışmaya da devam edeceğiz. Onun için önce insan bir kendine bakacak. Yukarıdan aşağı bir kendini süzecek. Ben nasıl geldim buraya? 48 günde nasıl profesör oldum, sonra da rektör oldum! Böyle bir şey olmaz!
“48 günde profesör, 48 günde rektör!”
Sonra ne olacak? Şimdi binlerce akademisyen var; siz boşuna uğraşın. Bak; 48 günde profesör, 48 günde rektör! Binlerce akademisyen üniversitelerde. Yazık değil mi? Burada bulunanların oğludur, kızıdır, abisidir, ablasıdır, kardeşidir, amcasının kızıdır, dayısının oğludur… Yazık değil mi onlara yani? Onlar akademisyen değil mi? Peki bu ülkede, ‘Ben çalışırsam olur’ şiarını bir milletine vermeden olur mu bu işler? Olmaz. Onun için Sayın Bakan, bırakın belediyenin kasasından para kesmeyi, oturun belediyelerle konuşun. Biz de sizi alkışlayalım. Size söyledim: ‘Siz başarılı olun, bu memleketin ekonomisi iyi olsun, en önde sizi alkışlamayan namerttir’ dedim. Ben yaparım bunu. Çünkü ben, ülkenin ekonomisinin iyi olmasını istiyorum. Ama AK Parti düzeltmiş ama başkası düzeltiyor. Kim düzeltirse düzeltsin. Ama siz düzeltemeyeceksiniz. Çünkü bu kafayla düzelmez. Sayın Bakan, öyle çığırtkanlık yaparak -Milli Eğitim Bakanı’na bu sefer söylüyorum- ‘Ben burada kamikazelik yapayım, beni atayan, 48 günde rektör yapana ya da bakan atayana şirin gözükeyim, biraz daha madalya takayım…’ Boş işler o işler. Boş işler. Boş işler. Pıt diye gidersin! Pıt diye gidersin! Onun için bu memlekette nizam, intizam, kurallar, kurumlar kutsaldır. Bunlar çok önemli. Herkese eşit uygulanacak. Allah, bu memleketteki her insanı adaletsizlikten korusun. Bu memleketteki her insanı, eşit imkanlar alabildiği, fırsat eşitliği… Çok eksiğimiz var. Çok kapatmamız gereken işler var. İnşallah her birisini tek tek başarırız. Hep beraber, el ele başarırız.”
“Cami yaptım imam vermediler; Allah kahretsin partizanlığı”
“Kamu kurumları iyilikte yarışır. Birbirini kıskanmaz. Kamu kurumları birbirinin ayağına basmaz, birbirinin önünü açar. İnsanına daha çok hizmet gitsin diye, birbirine yardımcı olur” diyen İmamoğlu, şöyle devam etti:
“Cami yaptım, imam vermediler. Okul yaptım, ‘Açılışını yapamazsın’ dediler. Ben bunları gördüm. Karakol yaptım, karakolun açılışını yapmaya gittik, polis yok ortada. Polis yok karakolda. Boş karakolu açtık. Ve bunları gördüm. Bu niye yapılıyor biliyor musunuz? Partizanlık. Allah kahretsin partizanlığı. Bu partizanlık denen işi, bu kötü bulutları, bu milletin tepesinden Allah yok etsin yani. Bırakın milleti rahat yahu. Millet birbirine gözü, gönlü açık bir şekilde bakabilsin. Birbirine insan gözüyle baksın yahu. ‘Her insanı severim Yaradan’dan ötürü’ demiyor muyuz biz Allah aşkına. Milletin başında kara bulutlar. Nedir bu? Her gün bir parmak sallayan bir akıl… Halbuki eğitim, bizim geleceğimiz. Eğitim varsa, geleceğimiz var sevgili dostlar. Eğitim varsa, gelecek var. Adalet varsa, memleketin bugünü de yarını da güvence altındadır. Eğitim ve adalet yoksa, Allah korusun bu memleketi. Bu kadar net. Onun için biz, elimizden ne geliyorsa eğitime destek oluyoruz. Ve zor koşullarda oluyoruz. İmkanlarımız daraltılmasına rağmen, imkanlarımız kısıtlanmasına rağmen, ısrarla bunları yaptık, yapmaya devam edeceğiz. İnşallah kreş açmaya da… Adına kreş demeyin de öyle deyin de böyle deyin de falan da filan da… Ne diyoruz? Çocuk Etkinlik Merkezi… Ya da milletimizin anlayacağı dille kreş. Ya da Yuvamız İstanbul. Adına ne dersen de çocuklarımız burayı seviyor.”