İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, saat 08.50’de Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne geldi. Yaklaşık 1 saat süren ifade işleminde İmamoğlu’na, avukatları Nusret Yılmaz ve Mehmet Pehlivan eşlik etti.
Ekrem İmamoğlu verdiği ifadede, “Son bir ay içinde üçüncü kez ifadeye çağrılmam, yürütülen sürecin hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığını açıkça göstermektedir. Hakkımda yürütülen bu sürecin niteliği ve zamanlaması da bu gerçeğin bir başka kanıtıdır. Gerçeklerin çarpıtıldığı, belgelerin gizlendiği, kanun ve yönetmeliklerin görmezden gelindiği, hatta bugünün kanunların 35 yıl önceye işletilmeye çalışıldığı bir rapor hazırlanmış ve bu rapor esas alınarak hakkımda suçlama yöneltilmiştir. Oysa bugün burada ifade vermesi gerekenler, o raporu hazırlayanlardır” dedi.
“Avukatlarım bu konuda gerekli suç duyurularında bulunmuştur” diyen İmamoğlu devamında şunları kaydetti:
“Bu vesileyle, sizden de bu raporda sorumluğu bulunan kişiler hakkında gerekli yasal sürecin işletilmesini talep ediyorum. Demokratik meşruiyetini dört seçim zaferiyle ve 16 milyonluk bir şehrin iradesiyle pekiştirmiş bir belediye başkanını; hak yememiş, hakkını da yedirmemiş bir vatandaşı, hukuki temelden yoksun ve mesnetsiz iddialarla suçlamak, hem hukuk devletini hem de halkın demokratik iradesine yönelik ağır bir haksızlıktır. Türkiye’nin bir hukuk devleti olması gerektiğine inanan herkesin bu konularda daha özenli davranması gerekmektedir. Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğuna olan inancımı koruyarak, adaletin hukuk kurallarına uygun bir şekilde tecelli etmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyorum. Suçlamayla alakalı başka söyleyecek hiçbir şeyim yoktur, avukatlarım hukuki açıdan gerekli açıklamaları yapacaktır.”
“Geçiş yapanları duymuştum”
İmamoğlu, devamında üniversite dönemine ilişkin şu ifadeleri kullandı:
“Daha sonra üniversite sınavında aldığım not olarak KTÜ işletme fakültesine girme arzumu ailem ısrarla kabul etmedi. İnşaat mühendisliği okumamı, işimiz ile ilgili böyle bir okulda okumamın doğru olacağı yönünde taleple karşı karşıya kaldım. Tercihlerimi bu yönde yaptığımdan ötürü puanımın yetmediği, İnşaat Fakültelerine girememiştim. Dün gibi hatırladığım tercihlerimi de İstanbul’daki inşaat fakültesi ve KTÜ İnşaat Fakültesi vardı. Daha sonra ailemin yapmış olduğu araştırmayla futbolda profesyonel imza atmama için beni Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz Üniversitesinde İnşaat Fakültesinde okumam için Kıbrıs’a gönderdi. Rahmetli amcam ile gitmiş olduğum bu seyahatte Doğu Akdeniz Üniversitesi İnşaat bölümü ile ilgili kayıt girişimi yapmış olmama rağmen orada ziyaret ederek gördüğüm Girne Amerikan Üniversitesi İşletme bölümünü çok beğendim. Amcamı ikna ettim ve aşağıda anlatacağım şekilde o bölüme kaydımı yaptırdım. Kıbrıs’ta ki öğrenim hayatıma öncelikle Doğu Akdeniz Üniversitesine İnşaat Mühendisliği bölümüne girmek niyetiyle kayıt olmaya gittim. Sonrasında Doğu Akdeniz ve Girne Amerikan Üniversiteleri seviye sınavlarına girdim. İnşaat Mühendisliği okumak istememem hasebiyle Girne Amerikan Üniversitesinde İşletme Yönetimi Bölümüne 1988 yılında kayıt yaptırdım. Basına yansıyan Doğu Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisi bölümüne kayıt yaptırmadım. Bu konuda geçen bilgiler yanlıştır. Benim eğitim yaşamım ile ilgili İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezuniyetim sonrası ilgi duyduğum İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler bölümü, personel yönetimi yüksek lisans bölümü sınavını kazandım. Yoğun iş yaşamımdan dolayı 2 ders verdiğim bu bölüme devam edemedim. 2010’lu yıllarda geçmişe dönük af çıktığını öğrendiğim esnada tekrar yüksek lisans programıma devam etme başvurumu yaparak hakkımı elde ettim. Derslerimi ve tezimi başarı ile vererek insan kaynakları üzerine yüksek lisans programımı da bitirmiş oldum.
Bana sormuş olduğunuz Özalp Tazan o zamanlarda Girne Amerikan Üniversitesinde hatırladığım kadarıyla yöneticiydi. Necmettin Karaduman ise çok saygın aynı zamanda TBMM başkanlığı yapmış, ailece tanıdığımız Trabzon Milletvekili olduğu için tanırım.
Geçiş sürecim ile alakalı 1989 yılında Girne Amerikan Üniversitesi’nden İstanbul Üniversitesi’ne geçiş yapanları duymuştum. Bende 1990 yılında geçiş ilanlarını takip ederek başvurumu yaptım. Başkaca söylemek istediğim bir husus yoktur.”
“Hukuka ve gerçeğe aykırı”
İmamoğlu’nun ifadesinin ardından avukatları Mehmet Pehlivan ve Nusret Yılmaz savunmasında şunları kaydetti:
“Dayanak gösterilen araştırma raporu, hukuka ve gerçeğe aykırıdır. Rapordaki aykırılıklar, idare hukuku ve ceza hukuku bağlamında iki ayrı disiplinde değerlendirilmelidir. İlk olarak, işbu soruşturmanın konusu olması nedeniyle meselenin ceza hukuku bağlamında değerlendirilmelidir. Kabul anlamına gelmemek üzere, raporda idari işlemde bir usulsüzlük olduğu yönünde bir iddia bulunsa da bu iddia herhangi bir evrakın sahte olduğuna yönelik değildir. Tam bu noktada ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri olan Başlangıç Şüphesi irdelenmelidir. Bu soruşturma başlangıç şüphesi olmaksızın başlatılmıştır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin K.2022/6963 sayılı kararında tanımlandığı üzere, başlangıç şüphesi, soyut bir izlenime değil; suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıalara dayanmalıdır. Cumhuriyet savcısı, başlangıç şüphesinin var olup olmadığını, yani suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıaların bulunup bulunmadığını değerlendirerek soruşturmaya başlamalıdır. 14 sayfa ve 224 ekten oluşan raporda, ne üniversitenin ne de Ekrem İmamoğlu’nun belgelerinde sahtelik bulunduğuna dair herhangi bir ibare yer almamaktadır. Bu durumda, başlangıç şüphesinin varlığından söz edilemez.”