Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Toygar Narbay 2025’in ilk dört ayını hazır giyim sektörünün zararla kapattığını belirtip “Konkordato ve iflaslarla karşı karşıya kalacağız” dedi.
TGSD’nin başkanı Narbay’dan “Hazır giyim sektörü iki yıldır zarar ediyor. Devlet desteği artık kaçınılmaz” başlığıyla duyurduğu açıklamaya göre artan maliyetler, düşen rekabet gücü ve sermaye kayıpları sektörü iflasın eşiğine getirdi.
“Yitirilen rekabet gücünün sonucunda müşteri ve istihdam kayıplarıyla birlikte konkordato ve iflaslarla karşı karşıya kalacağız” diyen Narbay’ın açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
”Son dönemde yaşanan ekonomik dalgalanmalar ve uygulanan politikalar, sektörümüzü sürdürülemez bir noktaya getirmiştir. Sebebi olmadığımız bu krizden, tek başımıza çıkmamız mümkün görünmemektedir.
2022-2024 döneminde resmi enflasyon yüzde 138 olarak açıklanırken, aynı dönemde asgari ücrette yüzde 249, politika faizindeyse yüzde 258 oranında artış yaşandı.
‘Asgari ücretteki artışa rağmen alım gücünde iyileşme yok’
Asgari ücretteki yüksek artışa rağmen çalışanların alım gücünde belirgin bir iyileşme gözlenmemektedir. Bu durum da açıklanan verilerle günlük hayat arasındaki uyumsuzluğu ortaya koymaktadır.
Maliyetlerimizin en az yüzde 249 arttığı bir dönemde, gelirlerimizi doğrudan etkileyen döviz kurundaki artışın yalnızca yüzde 101 seviyesinde kalması, gelir-gider dengesini sektör aleyhine ciddi şekilde bozmuştur.
Bu açık fark, üretim süreçlerinde yapılan verimlilik, inovasyon ve markalaşma yatırımlarıyla telafi edilemeyecek ölçüde derindir.
Resmi enflasyon rakamları baz alındığında dahi, sektörümüzün dolar bazında yüzde 27 oranında ek maliyet taşıdığı görülmektedir. Bu durum, uluslararası pazarlarda rekabet gücümüzü ciddi şekilde zayıflatmıştır.
‘Uzak Doğu’da yüzde 60, Kuzey Afrika’dan yüzde 45 pahalıyız’
Bugün Türk hazır giyim ürünleri, Uzak Doğu’dan yüzde 60, Kuzey Afrika ülkelerindense yüzde 45 daha pahalı hale gelmiştir.
2024’te politika faizinin yüzde 50 seviyesinde belirlenmesi, bileşik faiz oranının yüzde 63,2’ye ulaşmasına yol açmıştır. Buna karşılık, aynı dönemde döviz kuru sepetindeki artış sadece yüzde 16 düzeyinde kalmıştır. Bu fark, döviz bazında yaklaşık yüzde 40,5 oranında reel faiz verildiği anlamına gelmektedir. Bugün hala döviz bazında yüksek faiz vermeye devam etmekteyiz.
Mevcut ekonomi politikası, kur artışını baskılayarak enflasyonu kontrol altına almaya yöneliktir. Ancak geçtiğimiz yıl kur sepetindeki yüzde 16’lık artışa rağmen enflasyonun yüzde 44 olarak gerçekleşmesi, bu politikanın etkinliğine dair soru işaretleri oluşturmaktadır.
‘Enflasyonda yüzde 25 hedeflenirken yüzde 46 faiz veriliyor’
Üstelik yüksek faiz oranları, vadeli ve taksitli satışlara yansıyarak ürün fiyatlarını yukarı çekmektedir. Örneğin, altı ay vadeli satılan bir üründe yüzde 60’lara ulaşan ticari faiz maliyeti nedeniyle üretici fiyata yüzde 30’un üzerinde ek faiz yükü koymak zorunda kalmaktadır. Bu da faizden kaynaklı fiyat artışlarının, enflasyona doğrudan geçişini tetiklemektedir.
Ek olarak, bir yıl sonra oluşacak enflasyon yüzde 25 seviyesinde hedeflenirken yüzde 46 faiz verilmesi, parasal genişleme nedeniyle de enflasyonist etki yaratmaktadır.”
Derneğin destek önerileriyse şöyle:


