Eski Mazlumder Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, OHAL kapsamında cezaevlerine atılan bebekler, hamile kadınlar ve anneler için isyan etti. ‘Edi bese’ diyen Gergerlioğlu, “Hangi dilde söyleyeceğimizi bilemiyoruz artık yeter” şeklinde sitem etti.
Gergerlioğlu, “Artık yeter, Edi bese..! Hangi dilden söyleyelim bilemiyorum ki..! Türkçe mi, Kürtçe mi, başka dilden mi..? Hangi dilden anlayacağınızı bilemiyorum ama iyi anlaşılıyor ki kalpler taşlaşmış ve kararmış artık. Ama bilin ki bugün göz yumduğunuz yarın büyük bir nedamet olabilir zira taşlaşmış ve kararmış kalplerin zararı ancak ve ancak kendisinedir.”
Türkiye cezaevlerinde mevcut durumda 18 bine yakın kadın ve 700’ün üzerinde bebek ve çocuk bulunuyor.
İşte o yazı;
Cezaevleri anneler, hamileler, bebeklerle doldu
5275 sayılı Kanuna göre, ‘Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır.’ Oysa fiiliyat hiç öyle değil.
Cezaevlerinde büyük sıkıntı var ve bu mesele hem çok yürek yakan hem de en duyulmayan bir mesele. Çekilen çilenin en büyüğünü ise hayatın her alanında zorluğun, zayıflatılmışlığın en büyüğünü yaşayan kadınlar çekiyor. Masum yavruları ise bu zorluğun zorunlu birlikteliğini yaşayanlar…
Belki izlemişsinizdir, izlemediyseniz izlemenizi öneririm, sosyal medyada dolaşan bir video. 6 yaşlarında bir çocuk, sınıfta öğretmenine sarılıyor, tarifi mümkün olmayan bir içtenlikle göz yaşları döküyor, anne babası tutukluymuş, serbest bırakılmışlar, sevincini, ağlayarak gösteren bir çocuk gördünüz mü hiç? Öğretmenine dakikalarca sarılan o çocuğun yüz ifadesi anlatılması çok zor ve uzun hikayeleri anlatıyor. Büyük dramları, çileleri masumiyet diliyle anlatıyor o gözyaşları. Hem anne hem de babasından aylarca uzak kalan bir çocuğun o derin ızdırabı kadar anlamlı başka bir tokat var mıdır, duyarsız, vicdansız kalplere inen..? Düşünün ki bunun gibi binlerce çocuk var. Keyfi işlemlerle uzatılan tutukluluk süreleri, yani cezalandırmaya dönen tutukluluk süreleri… Bu mazlumiyet cok rahat ve keyfi işlemlerle oluşturuluyor. O sabinin bir damla gözyaşı nelere kadirdir, bilir misiniz?
Nasıl keyfi işlemler mi? Yasa bile tanınmıyor günümüzde. Apaçık yasa var ama uygulanacak yasal bir yer arada bul! Yasa açık. 5275 sayılı Kanunun 16/4 maddesine göre, “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır…” Aynı Kanunun 116. maddesine göre, yukarıdaki hüküm “tutuklular” hakkında da uygulanır. Buna göre, hamile ve altı aydan küçük bebeği olanların tutuklanması yasaktır/suçtur.
Oysa fiiliyat..? Fiiliyat hiç öyle değil. Ayşe Ateş, Şakran cezaevinde, KHK ile ihraç edilmiş eski bir gelir uzmanı, 5 aylık hamileyken tutuklanmış, şu an 9 aylık hamile, hamilenin tutuklu olmamasını gerektiren 5275 yasanın nasil çiğnendiginin canlı örneği…ve koğuş arkadaşları …bebekler… Koğuşundaki diğer annelerin bebekleriyle kalıyor. Anlaşılan bu suskunluk devam ederse koğuştaki bebeklerin arasına yeni bir bebek daha katılacak kısa bir süre sonra. Bebekler, çocuklar baba örneği göremeyen erkek çocuklar, fıtratlarına uygun olmayan mekanlarda büyümek zorunda olan mahpus çocuklar…
Sümeyye Özkurt, hamileymiş, 28 Ekim’de tutuklanmış, yaşadığı stresten dolayı problem yaşamaya başlamış ve tahmini doğum gününden 2 hafta önce doğum sancıları başlamış ve sezaryenla erken doğum yapmış, refakatçi bile kabul edilmemiş ve yeni doğum yapmış lohusa, geceyi yalnız geçirmiş, tekrar cezaevine gönderilecek. Doğumhanenin kapısında jandarmalar, ailesiyle görüşmesine bile zor izin verilmiş, annesi gecikmeli olarak refakatçi kalabilmiş. Yeni doğum yapan lohusa kaçıncı kadın bu stresi yaşıyor..? Düşünün bir kadın olarak madden, manen en zayıf, en yorgun olduğunuz anda kapınızda polisler… Bunu ideolojik olarak yorumlayabilecek bir insan olabilir mi? Gayet insani, yürek sızlatan bir dram var karşımızda. Kime yapıldığına göre mi karar verecek kalbiniz, ancak insan olmayan böyle bir kriterle hareket eder. Bir değil, iki değil kaçıncı yeni annede bu hadisenin tekrarının yaşandığını hesap bile edemiyoruz artık. Uygulamaya neresinden baksan elinizde kalıyor. Apacik 5275 sayili yasa çiğneniyor. Bırakın yasayı, hukuku, vicdanınızı, insanlığınızı çiğniyorsunuz. Bu, bu… nasıl bir haldir…!?
Meşale Tolu, 3 yaşındaki çocuğu ile birlikte 8 Aylık tutsaklığın ardından dün tahliye edildi. Ancak cezaevinde 700’e yakın bebek ve 17.000 annenin olduğunu unutmayalım. Ve “çocuklar ölmesin” dediği için yeni doğan bebeğiyle birlikte hapsedilecek olan Ayşe Çelik öğretmen var bir de. Yeni doğum yapmış ve her gün mahkumiyet kararı stresi yaşayan bir anne… Hangi kesimden olursa olsun anneler bu stresi bugünlerde cumhuriyet tarihinin hiçbir zamanında olmadığı kadar yoğun yaşıyorlar.
İşkence yapan İnsan olamaz ama işkence artıyor Gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde cehennemi uygulamalarla işkence apacik ortada. Nasıl mı? Raporuna rağmen içerde tutulan hastalar, süt veren anneler,emzikli bebekler.. Bir de üstüne gülerek işkenceyi meşrulastıran vicdansızlar.!
Nereye baksak işkence iddiası fışkırıyor. Muhalif gördüğüne işkence meşru mu? Nereye baksak hukuksuzluk fışkırıyor. Ne adliye kaldı, ne adil yargı… Nereye baksak despotluk fışkırıyor. Ne demokrasi kaldı ne ıstişare…
Artık yeter, Edi bese..! Hangi dilden söyleyelim bilemiyorum ki..! Türkçe mi, Kürtçe mi, başka dilden mi..? Hangi dilden anlayacağınızı bilemiyorum ama iyi anlaşılıyor ki kalpler taşlaşmış ve kararmış artık. Ama bilin ki bugün göz yumduğunuz yarın büyük bir nedamet olabilir zira taşlaşmış ve kararmış kalplerin zararı ancak ve ancak kendisinedir.
Eski Mazlumder Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, OHAL kapsamında cezaevlerine atılan bebekler, hamile kadınlar ve anneler için isyan etti. ‘Edi bese’ diyen Gergerlioğlu, “Hangi dilde söyleyeceğimizi bilemiyoruz artık yeter” şeklinde sitem etti.
Gergerlioğlu, “Artık yeter, Edi bese..! Hangi dilden söyleyelim bilemiyorum ki..! Türkçe mi, Kürtçe mi, başka dilden mi..? Hangi dilden anlayacağınızı bilemiyorum ama iyi anlaşılıyor ki kalpler taşlaşmış ve kararmış artık. Ama bilin ki bugün göz yumduğunuz yarın büyük bir nedamet olabilir zira taşlaşmış ve kararmış kalplerin zararı ancak ve ancak kendisinedir.”
Türkiye cezaevlerinde mevcut durumda 18 bine yakın kadın ve 700’ün üzerinde bebek ve çocuk bulunuyor.
İşte o yazı;
Cezaevleri anneler, hamileler, bebeklerle doldu
5275 sayılı Kanuna göre, ‘Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır.’ Oysa fiiliyat hiç öyle değil.
Cezaevlerinde büyük sıkıntı var ve bu mesele hem çok yürek yakan hem de en duyulmayan bir mesele. Çekilen çilenin en büyüğünü ise hayatın her alanında zorluğun, zayıflatılmışlığın en büyüğünü yaşayan kadınlar çekiyor. Masum yavruları ise bu zorluğun zorunlu birlikteliğini yaşayanlar…
Belki izlemişsinizdir, izlemediyseniz izlemenizi öneririm, sosyal medyada dolaşan bir video. 6 yaşlarında bir çocuk, sınıfta öğretmenine sarılıyor, tarifi mümkün olmayan bir içtenlikle göz yaşları döküyor, anne babası tutukluymuş, serbest bırakılmışlar, sevincini, ağlayarak gösteren bir çocuk gördünüz mü hiç? Öğretmenine dakikalarca sarılan o çocuğun yüz ifadesi anlatılması çok zor ve uzun hikayeleri anlatıyor. Büyük dramları, çileleri masumiyet diliyle anlatıyor o gözyaşları. Hem anne hem de babasından aylarca uzak kalan bir çocuğun o derin ızdırabı kadar anlamlı başka bir tokat var mıdır, duyarsız, vicdansız kalplere inen..? Düşünün ki bunun gibi binlerce çocuk var. Keyfi işlemlerle uzatılan tutukluluk süreleri, yani cezalandırmaya dönen tutukluluk süreleri… Bu mazlumiyet cok rahat ve keyfi işlemlerle oluşturuluyor. O sabinin bir damla gözyaşı nelere kadirdir, bilir misiniz?
Nasıl keyfi işlemler mi? Yasa bile tanınmıyor günümüzde. Apaçık yasa var ama uygulanacak yasal bir yer arada bul! Yasa açık. 5275 sayılı Kanunun 16/4 maddesine göre, “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır…” Aynı Kanunun 116. maddesine göre, yukarıdaki hüküm “tutuklular” hakkında da uygulanır. Buna göre, hamile ve altı aydan küçük bebeği olanların tutuklanması yasaktır/suçtur.
Oysa fiiliyat..? Fiiliyat hiç öyle değil. Ayşe Ateş, Şakran cezaevinde, KHK ile ihraç edilmiş eski bir gelir uzmanı, 5 aylık hamileyken tutuklanmış, şu an 9 aylık hamile, hamilenin tutuklu olmamasını gerektiren 5275 yasanın nasil çiğnendiginin canlı örneği…ve koğuş arkadaşları …bebekler… Koğuşundaki diğer annelerin bebekleriyle kalıyor. Anlaşılan bu suskunluk devam ederse koğuştaki bebeklerin arasına yeni bir bebek daha katılacak kısa bir süre sonra. Bebekler, çocuklar baba örneği göremeyen erkek çocuklar, fıtratlarına uygun olmayan mekanlarda büyümek zorunda olan mahpus çocuklar…
Sümeyye Özkurt, hamileymiş, 28 Ekim’de tutuklanmış, yaşadığı stresten dolayı problem yaşamaya başlamış ve tahmini doğum gününden 2 hafta önce doğum sancıları başlamış ve sezaryenla erken doğum yapmış, refakatçi bile kabul edilmemiş ve yeni doğum yapmış lohusa, geceyi yalnız geçirmiş, tekrar cezaevine gönderilecek. Doğumhanenin kapısında jandarmalar, ailesiyle görüşmesine bile zor izin verilmiş, annesi gecikmeli olarak refakatçi kalabilmiş. Yeni doğum yapan lohusa kaçıncı kadın bu stresi yaşıyor..? Düşünün bir kadın olarak madden, manen en zayıf, en yorgun olduğunuz anda kapınızda polisler… Bunu ideolojik olarak yorumlayabilecek bir insan olabilir mi? Gayet insani, yürek sızlatan bir dram var karşımızda. Kime yapıldığına göre mi karar verecek kalbiniz, ancak insan olmayan böyle bir kriterle hareket eder. Bir değil, iki değil kaçıncı yeni annede bu hadisenin tekrarının yaşandığını hesap bile edemiyoruz artık. Uygulamaya neresinden baksan elinizde kalıyor. Apacik 5275 sayili yasa çiğneniyor. Bırakın yasayı, hukuku, vicdanınızı, insanlığınızı çiğniyorsunuz. Bu, bu… nasıl bir haldir…!?
Meşale Tolu, 3 yaşındaki çocuğu ile birlikte 8 Aylık tutsaklığın ardından dün tahliye edildi. Ancak cezaevinde 700’e yakın bebek ve 17.000 annenin olduğunu unutmayalım. Ve “çocuklar ölmesin” dediği için yeni doğan bebeğiyle birlikte hapsedilecek olan Ayşe Çelik öğretmen var bir de. Yeni doğum yapmış ve her gün mahkumiyet kararı stresi yaşayan bir anne… Hangi kesimden olursa olsun anneler bu stresi bugünlerde cumhuriyet tarihinin hiçbir zamanında olmadığı kadar yoğun yaşıyorlar.
İşkence yapan İnsan olamaz ama işkence artıyor Gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde cehennemi uygulamalarla işkence apacik ortada. Nasıl mı? Raporuna rağmen içerde tutulan hastalar, süt veren anneler,emzikli bebekler.. Bir de üstüne gülerek işkenceyi meşrulastıran vicdansızlar.!
Nereye baksak işkence iddiası fışkırıyor. Muhalif gördüğüne işkence meşru mu? Nereye baksak hukuksuzluk fışkırıyor. Ne adliye kaldı, ne adil yargı… Nereye baksak despotluk fışkırıyor. Ne demokrasi kaldı ne ıstişare…
Artık yeter, Edi bese..! Hangi dilden söyleyelim bilemiyorum ki..! Türkçe mi, Kürtçe mi, başka dilden mi..? Hangi dilden anlayacağınızı bilemiyorum ama iyi anlaşılıyor ki kalpler taşlaşmış ve kararmış artık. Ama bilin ki bugün göz yumduğunuz yarın büyük bir nedamet olabilir zira taşlaşmış ve kararmış kalplerin zararı ancak ve ancak kendisinedir.
Eski Mazlumder Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, OHAL kapsamında cezaevlerine atılan bebekler, hamile kadınlar ve anneler için isyan etti. ‘Edi bese’ diyen Gergerlioğlu, “Hangi dilde söyleyeceğimizi bilemiyoruz artık yeter” şeklinde sitem etti.
Gergerlioğlu, “Artık yeter, Edi bese..! Hangi dilden söyleyelim bilemiyorum ki..! Türkçe mi, Kürtçe mi, başka dilden mi..? Hangi dilden anlayacağınızı bilemiyorum ama iyi anlaşılıyor ki kalpler taşlaşmış ve kararmış artık. Ama bilin ki bugün göz yumduğunuz yarın büyük bir nedamet olabilir zira taşlaşmış ve kararmış kalplerin zararı ancak ve ancak kendisinedir.”
Türkiye cezaevlerinde mevcut durumda 18 bine yakın kadın ve 700’ün üzerinde bebek ve çocuk bulunuyor.
İşte o yazı;
Cezaevleri anneler, hamileler, bebeklerle doldu
5275 sayılı Kanuna göre, ‘Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır.’ Oysa fiiliyat hiç öyle değil.
Cezaevlerinde büyük sıkıntı var ve bu mesele hem çok yürek yakan hem de en duyulmayan bir mesele. Çekilen çilenin en büyüğünü ise hayatın her alanında zorluğun, zayıflatılmışlığın en büyüğünü yaşayan kadınlar çekiyor. Masum yavruları ise bu zorluğun zorunlu birlikteliğini yaşayanlar…
Belki izlemişsinizdir, izlemediyseniz izlemenizi öneririm, sosyal medyada dolaşan bir video. 6 yaşlarında bir çocuk, sınıfta öğretmenine sarılıyor, tarifi mümkün olmayan bir içtenlikle göz yaşları döküyor, anne babası tutukluymuş, serbest bırakılmışlar, sevincini, ağlayarak gösteren bir çocuk gördünüz mü hiç? Öğretmenine dakikalarca sarılan o çocuğun yüz ifadesi anlatılması çok zor ve uzun hikayeleri anlatıyor. Büyük dramları, çileleri masumiyet diliyle anlatıyor o gözyaşları. Hem anne hem de babasından aylarca uzak kalan bir çocuğun o derin ızdırabı kadar anlamlı başka bir tokat var mıdır, duyarsız, vicdansız kalplere inen..? Düşünün ki bunun gibi binlerce çocuk var. Keyfi işlemlerle uzatılan tutukluluk süreleri, yani cezalandırmaya dönen tutukluluk süreleri… Bu mazlumiyet cok rahat ve keyfi işlemlerle oluşturuluyor. O sabinin bir damla gözyaşı nelere kadirdir, bilir misiniz?
Nasıl keyfi işlemler mi? Yasa bile tanınmıyor günümüzde. Apaçık yasa var ama uygulanacak yasal bir yer arada bul! Yasa açık. 5275 sayılı Kanunun 16/4 maddesine göre, “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır…” Aynı Kanunun 116. maddesine göre, yukarıdaki hüküm “tutuklular” hakkında da uygulanır. Buna göre, hamile ve altı aydan küçük bebeği olanların tutuklanması yasaktır/suçtur.
Oysa fiiliyat..? Fiiliyat hiç öyle değil. Ayşe Ateş, Şakran cezaevinde, KHK ile ihraç edilmiş eski bir gelir uzmanı, 5 aylık hamileyken tutuklanmış, şu an 9 aylık hamile, hamilenin tutuklu olmamasını gerektiren 5275 yasanın nasil çiğnendiginin canlı örneği…ve koğuş arkadaşları …bebekler… Koğuşundaki diğer annelerin bebekleriyle kalıyor. Anlaşılan bu suskunluk devam ederse koğuştaki bebeklerin arasına yeni bir bebek daha katılacak kısa bir süre sonra. Bebekler, çocuklar baba örneği göremeyen erkek çocuklar, fıtratlarına uygun olmayan mekanlarda büyümek zorunda olan mahpus çocuklar…
Sümeyye Özkurt, hamileymiş, 28 Ekim’de tutuklanmış, yaşadığı stresten dolayı problem yaşamaya başlamış ve tahmini doğum gününden 2 hafta önce doğum sancıları başlamış ve sezaryenla erken doğum yapmış, refakatçi bile kabul edilmemiş ve yeni doğum yapmış lohusa, geceyi yalnız geçirmiş, tekrar cezaevine gönderilecek. Doğumhanenin kapısında jandarmalar, ailesiyle görüşmesine bile zor izin verilmiş, annesi gecikmeli olarak refakatçi kalabilmiş. Yeni doğum yapan lohusa kaçıncı kadın bu stresi yaşıyor..? Düşünün bir kadın olarak madden, manen en zayıf, en yorgun olduğunuz anda kapınızda polisler… Bunu ideolojik olarak yorumlayabilecek bir insan olabilir mi? Gayet insani, yürek sızlatan bir dram var karşımızda. Kime yapıldığına göre mi karar verecek kalbiniz, ancak insan olmayan böyle bir kriterle hareket eder. Bir değil, iki değil kaçıncı yeni annede bu hadisenin tekrarının yaşandığını hesap bile edemiyoruz artık. Uygulamaya neresinden baksan elinizde kalıyor. Apacik 5275 sayili yasa çiğneniyor. Bırakın yasayı, hukuku, vicdanınızı, insanlığınızı çiğniyorsunuz. Bu, bu… nasıl bir haldir…!?
Meşale Tolu, 3 yaşındaki çocuğu ile birlikte 8 Aylık tutsaklığın ardından dün tahliye edildi. Ancak cezaevinde 700’e yakın bebek ve 17.000 annenin olduğunu unutmayalım. Ve “çocuklar ölmesin” dediği için yeni doğan bebeğiyle birlikte hapsedilecek olan Ayşe Çelik öğretmen var bir de. Yeni doğum yapmış ve her gün mahkumiyet kararı stresi yaşayan bir anne… Hangi kesimden olursa olsun anneler bu stresi bugünlerde cumhuriyet tarihinin hiçbir zamanında olmadığı kadar yoğun yaşıyorlar.
İşkence yapan İnsan olamaz ama işkence artıyor Gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde cehennemi uygulamalarla işkence apacik ortada. Nasıl mı? Raporuna rağmen içerde tutulan hastalar, süt veren anneler,emzikli bebekler.. Bir de üstüne gülerek işkenceyi meşrulastıran vicdansızlar.!
Nereye baksak işkence iddiası fışkırıyor. Muhalif gördüğüne işkence meşru mu? Nereye baksak hukuksuzluk fışkırıyor. Ne adliye kaldı, ne adil yargı… Nereye baksak despotluk fışkırıyor. Ne demokrasi kaldı ne ıstişare…
Artık yeter, Edi bese..! Hangi dilden söyleyelim bilemiyorum ki..! Türkçe mi, Kürtçe mi, başka dilden mi..? Hangi dilden anlayacağınızı bilemiyorum ama iyi anlaşılıyor ki kalpler taşlaşmış ve kararmış artık. Ama bilin ki bugün göz yumduğunuz yarın büyük bir nedamet olabilir zira taşlaşmış ve kararmış kalplerin zararı ancak ve ancak kendisinedir.
Eski Mazlumder Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, OHAL kapsamında cezaevlerine atılan bebekler, hamile kadınlar ve anneler için isyan etti. ‘Edi bese’ diyen Gergerlioğlu, “Hangi dilde söyleyeceğimizi bilemiyoruz artık yeter” şeklinde sitem etti.
Gergerlioğlu, “Artık yeter, Edi bese..! Hangi dilden söyleyelim bilemiyorum ki..! Türkçe mi, Kürtçe mi, başka dilden mi..? Hangi dilden anlayacağınızı bilemiyorum ama iyi anlaşılıyor ki kalpler taşlaşmış ve kararmış artık. Ama bilin ki bugün göz yumduğunuz yarın büyük bir nedamet olabilir zira taşlaşmış ve kararmış kalplerin zararı ancak ve ancak kendisinedir.”
Türkiye cezaevlerinde mevcut durumda 18 bine yakın kadın ve 700’ün üzerinde bebek ve çocuk bulunuyor.
İşte o yazı;
Cezaevleri anneler, hamileler, bebeklerle doldu
5275 sayılı Kanuna göre, ‘Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır.’ Oysa fiiliyat hiç öyle değil.
Cezaevlerinde büyük sıkıntı var ve bu mesele hem çok yürek yakan hem de en duyulmayan bir mesele. Çekilen çilenin en büyüğünü ise hayatın her alanında zorluğun, zayıflatılmışlığın en büyüğünü yaşayan kadınlar çekiyor. Masum yavruları ise bu zorluğun zorunlu birlikteliğini yaşayanlar…
Belki izlemişsinizdir, izlemediyseniz izlemenizi öneririm, sosyal medyada dolaşan bir video. 6 yaşlarında bir çocuk, sınıfta öğretmenine sarılıyor, tarifi mümkün olmayan bir içtenlikle göz yaşları döküyor, anne babası tutukluymuş, serbest bırakılmışlar, sevincini, ağlayarak gösteren bir çocuk gördünüz mü hiç? Öğretmenine dakikalarca sarılan o çocuğun yüz ifadesi anlatılması çok zor ve uzun hikayeleri anlatıyor. Büyük dramları, çileleri masumiyet diliyle anlatıyor o gözyaşları. Hem anne hem de babasından aylarca uzak kalan bir çocuğun o derin ızdırabı kadar anlamlı başka bir tokat var mıdır, duyarsız, vicdansız kalplere inen..? Düşünün ki bunun gibi binlerce çocuk var. Keyfi işlemlerle uzatılan tutukluluk süreleri, yani cezalandırmaya dönen tutukluluk süreleri… Bu mazlumiyet cok rahat ve keyfi işlemlerle oluşturuluyor. O sabinin bir damla gözyaşı nelere kadirdir, bilir misiniz?
Nasıl keyfi işlemler mi? Yasa bile tanınmıyor günümüzde. Apaçık yasa var ama uygulanacak yasal bir yer arada bul! Yasa açık. 5275 sayılı Kanunun 16/4 maddesine göre, “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır…” Aynı Kanunun 116. maddesine göre, yukarıdaki hüküm “tutuklular” hakkında da uygulanır. Buna göre, hamile ve altı aydan küçük bebeği olanların tutuklanması yasaktır/suçtur.
Oysa fiiliyat..? Fiiliyat hiç öyle değil. Ayşe Ateş, Şakran cezaevinde, KHK ile ihraç edilmiş eski bir gelir uzmanı, 5 aylık hamileyken tutuklanmış, şu an 9 aylık hamile, hamilenin tutuklu olmamasını gerektiren 5275 yasanın nasil çiğnendiginin canlı örneği…ve koğuş arkadaşları …bebekler… Koğuşundaki diğer annelerin bebekleriyle kalıyor. Anlaşılan bu suskunluk devam ederse koğuştaki bebeklerin arasına yeni bir bebek daha katılacak kısa bir süre sonra. Bebekler, çocuklar baba örneği göremeyen erkek çocuklar, fıtratlarına uygun olmayan mekanlarda büyümek zorunda olan mahpus çocuklar…
Sümeyye Özkurt, hamileymiş, 28 Ekim’de tutuklanmış, yaşadığı stresten dolayı problem yaşamaya başlamış ve tahmini doğum gününden 2 hafta önce doğum sancıları başlamış ve sezaryenla erken doğum yapmış, refakatçi bile kabul edilmemiş ve yeni doğum yapmış lohusa, geceyi yalnız geçirmiş, tekrar cezaevine gönderilecek. Doğumhanenin kapısında jandarmalar, ailesiyle görüşmesine bile zor izin verilmiş, annesi gecikmeli olarak refakatçi kalabilmiş. Yeni doğum yapan lohusa kaçıncı kadın bu stresi yaşıyor..? Düşünün bir kadın olarak madden, manen en zayıf, en yorgun olduğunuz anda kapınızda polisler… Bunu ideolojik olarak yorumlayabilecek bir insan olabilir mi? Gayet insani, yürek sızlatan bir dram var karşımızda. Kime yapıldığına göre mi karar verecek kalbiniz, ancak insan olmayan böyle bir kriterle hareket eder. Bir değil, iki değil kaçıncı yeni annede bu hadisenin tekrarının yaşandığını hesap bile edemiyoruz artık. Uygulamaya neresinden baksan elinizde kalıyor. Apacik 5275 sayili yasa çiğneniyor. Bırakın yasayı, hukuku, vicdanınızı, insanlığınızı çiğniyorsunuz. Bu, bu… nasıl bir haldir…!?
Meşale Tolu, 3 yaşındaki çocuğu ile birlikte 8 Aylık tutsaklığın ardından dün tahliye edildi. Ancak cezaevinde 700’e yakın bebek ve 17.000 annenin olduğunu unutmayalım. Ve “çocuklar ölmesin” dediği için yeni doğan bebeğiyle birlikte hapsedilecek olan Ayşe Çelik öğretmen var bir de. Yeni doğum yapmış ve her gün mahkumiyet kararı stresi yaşayan bir anne… Hangi kesimden olursa olsun anneler bu stresi bugünlerde cumhuriyet tarihinin hiçbir zamanında olmadığı kadar yoğun yaşıyorlar.
İşkence yapan İnsan olamaz ama işkence artıyor Gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde cehennemi uygulamalarla işkence apacik ortada. Nasıl mı? Raporuna rağmen içerde tutulan hastalar, süt veren anneler,emzikli bebekler.. Bir de üstüne gülerek işkenceyi meşrulastıran vicdansızlar.!
Nereye baksak işkence iddiası fışkırıyor. Muhalif gördüğüne işkence meşru mu? Nereye baksak hukuksuzluk fışkırıyor. Ne adliye kaldı, ne adil yargı… Nereye baksak despotluk fışkırıyor. Ne demokrasi kaldı ne ıstişare…
Artık yeter, Edi bese..! Hangi dilden söyleyelim bilemiyorum ki..! Türkçe mi, Kürtçe mi, başka dilden mi..? Hangi dilden anlayacağınızı bilemiyorum ama iyi anlaşılıyor ki kalpler taşlaşmış ve kararmış artık. Ama bilin ki bugün göz yumduğunuz yarın büyük bir nedamet olabilir zira taşlaşmış ve kararmış kalplerin zararı ancak ve ancak kendisinedir.