Mevlüt Öztaş, günlüklerinin son bölümünde kanser tedavisi sürecinde yaşadıklarını anlatıyor. “Hem mahpusum hem hastayım hem de ailemden ayrıyım,” diyen Öztaş’ın başından geçenler, maruz kaldığı sistemli işkencenin tanığı.
6 NİSAN 2020 – Çok halsizdim. Tekerlekli sandalye ile doktora gittim. Doktor ambulans çağırdı. Fakat cezaevi yönetimi, beni hastaneye ambulansla değil cezaevi aracı ile gönderdi.
Durumun ciddiyetinden dolayı beni Ankara Şehir Hastanesi’ne sevk ettiler. Ambulansta ellerim sedyeye kelepçeli olarak seyahat ediyorum. Şehir Hastanesi’ne gelince burada mahkûm koğuşu olmadığı için beni almadılar. Birkaç saat mücadele edildi fakat kabul etmediler. Buradan, ellerim kelepçeli olarak iki asker eşliğinde Dışkapı Yıldırım Beyazıt Hastanesi’ne gittik.
İyice halsizleştim ve oturduğum tekerlekli sandalyede bayılmışım. Sedyede tahliller yapılmaya başlandı. Konuşulanları az da olsa duyabiliyorum fakat sorulan sorulara cevap veremiyorum. Dışkapı mahkûm koğuşuna geldik ve burada biraz ayıldım. Burada da önce evrak eksik olduğu için kabul etmediler. Doktorlardan sevk evrakları geldikten sonra hastaneye yatırdılar.
Hava bana çok soğuk geliyor, çok üşüyorum. Bir battaniye daha rica ettim. Getirilen yemekleri de zor yiyebiliyorum.
Mevlüt Öztaş, oynamaya doyamadığı Ali Yekta’sıyla…
‘ALİ YEKTAM’LA DOYA DOYA OYNAYAMADIM’
24 NİSAN 2020 – Çocuklarımla, özellikle Ali Yektam’la doya doya oynayamadım. O, 18 aylıkken bir eşkıyaymışım gibi tutukladılar beni. Doya doya sarılıp koklayamadım. Baba oğula, oğul babaya hasret 47 ay eziyet ettiler bize.
25 NİSAN 2020 – Onkoloji servisinde iki ünite kan verdiler.
‘HAYATIM BİR FİLM ŞERİDİ GİBİ GEÇİYOR GÖZLERİMİN ÖNÜNDEN’
27 NİSAN 2020 – İlk kemoterapi tedavim bugün saat 16’da başladı ve 22’de sona erdi. En az dört kür uygulanacak. Sonuca göre gerekirse iki kür daha uygulanacak. Dört kür alırsam 96 gün, altı kür alırsam 144 gün daha Ankara’da hastanede kalacağım anlamına geliyor bu.
Allahım! Hem mahpusum hem hastayım hem de ailemden ayrıyım.
Hastalığım sebebi ile mi bilmiyorum ama çok duygusallaştım. Şu an ailem ve hayatım hapishane duvarına yansıtılmış bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden.
28 NİSAN 2020 – Kemoterapinin 1. kürünün 2. seansını aldım.
29 NİSAN 2020 – Kemoterapinin 1. kürünün 3. seansını aldım. 21 gün sonra ikinci kür başlayacak.
30 NİSAN 2020 – Sağlık kuruluna çıkardılar. Hipertansiyon, böbrek yetmezliği ve pankreas kanserim sebebiyle cezaevinde kalıp kalamayacağımı değerlendirecekler.
6 MAYIS 2020 – Karaciğerimde 14 mm çapında bir ur olduğunu öğrendim.
8 MAYIS 2020 – Kan ve idrar tahlili, tansiyon ve nabız ölçümleri yapıldı. Akciğer röntgen filmim çekildi. Ateşim ise 37.8. Hastanedekiler durumumdan dolayı paniklediler, duruma müdahale ettiler.
‘KIZLARIMIN GAYRETİYLE HASTANEDE TEDAVİ GÖRÜYORUM’
9 MAYIS 2020 – Kemoterapi üçüncü seanstan sonra her gün kan almaya başladılar. Doktorlar kollarımdan her gün iğne vurmaya başladı. Kızlarıma teşekkür ediyorum. Onların gayret ve duası ile hastanede tedavi görüyorum. Yoksa beni bu durumda tekrar cezaevine göndereceklerdi. Allah onlardan razı olsun.
‘SAÇLARIM DÖKÜLMEYE BAŞLADI’
10 MAYIS 2020 – Bugün saçlarım dökülmeye başladı. Lavaboda ellerimi saçlarıma götürdüm avuçlarım saçlarımla doldu. Sonra saçlarımın dolu olduğu lavaboyu temizledim. Ellerimle saçlarımı tekrar taradım, dökülmeye devam ediyor. Rahat etmedi içim ve saçlarımı yıkadım bu sefer. Maalesef dökülme devam ediyor. İşte o zaman kanser olduğumu kabullendim. Şimdiye kadar kendimi kanser değilmişim gibi hissetmeye çalıştım. Halbuki iki haftadır her gün bir tüp kan alıyorlar, sağ ve sol omuzlarımdan iğne vuruyorlar, serum takıyorlardı. Bunlar olurken dahi kanser olduğumu hissetmemiştim. Ama bir kıl her şeyi değiştirdi.
İnanılacak gibi değil ama tam 34 yıl önce apandisit ameliyatı olduğumda sağ ve sol kalçamdan 9 gün boyunca ağrı kesici iğne yapmışlardı. İğne yerlerimin acısını hissediyorum nedense. Ağrılar sebebiyle gece uyuyamadım.
“Zalim sanır ki bize zulmediyor. Hayır. Bize olan o zulüm durmaz geçer, fakat onun boynunda ebedi kalır.” (Sadi Şirazi)
Mevlüt Öztaş eşi Gülten Öztaş ile…
‘DÜN EVLİLİK YILDÖNÜMÜMÜZDÜ’
17 MAYIS 2020 – Dün evlilik yıldönümümüzdü. Dört yıldır eşimden ve çocuklarımdan ayrıyım. Bu ayrı kaldığım her bir yılın, her bir ayın, her bir haftanın, her bir günün, her bir saatin, her bir dakikanın, her saniyenin, her bir salisenin adedi kadar bizi bu duruma düşüren zalimleri, zalim yandaşlarını Allah kahretsin. Bize iftira atıp, ‘terörist’ diye sevdiklerimizden ayıranlar gün yüzü görmesinler.
20 MAYIS 2020 – Bugün kemoterapinin 2. kürünün 1. seansı verildi. İki ünite de sarı serum takıldı.
22 MAYIS 2020 – Kemoterapinin 2. kür 3. seansı bitti. Duş yaptım. Saçım, sakalım ve vücudumdaki kıllar suyla beraber beni terk ediyor. Doktor beş gün devam edecek bir tedavi uyguluyor. Bugün ikinci gün. Kendimi çok yorgun hissediyorum. Yataktan sadece ibadet ve yemek için kalkabiliyorum.
Mevlüt Öztaş çok bağlı olduğu çocuklarıyla
‘DÖRT BAYRAMDIR ÇOCUKLARIMA HEDİYE ALAMADIM’
Bugün Ramazan bayramı ve ben dördüncü Ramazan Bayramı’nı da ailemden uzakta ve yalnız geçiriyorum. Bir ben ve dört duvar. Konuşabileceğim kimse yok. Sadece tahlil ve kontrol için gelen sağlık ekipleri ve yemeği getiren gardiyanlar… Rahmetli babam her bayramda aile fertlerine bayramlık elbise alırdı. Ben evlatlarıma kaç bayramdır hiçbir şey alamadım. Bundan dolayı hepinizden özür diliyorum.
Mevlüt Öztaş ailesinden sonra en çok mesleğine bağlanmıştı. Hep bir gazeteci gibi yaşadı.
‘BİR MELEMEN OLSA, YANINDA DA ÇAY!’
27 MAYIS 2020 – Bugün hastanedeki 59. günüm. İki gündür hayalen melemen yapıyorum. Yanında bir de çay olsa. Cezaevinde yaptığım melemeni özledim. Evimde melemen yapacağım günleri hayal ediyorum. Bir de sucuklu yumurta. Bunları düşününce iyice acıktım…
31 MAYIS 2020 – Hastanedeki mahkûm koğuşundan taburcu oldum ve Sincan L3 Tipi Kapalı Cezaevi’ne getirildim. A3 koğuşuna konuldum. Koğuş üç kişilik fakat korona sebebiyle yalnız kalıyorum.
[Mevlüt Öztaş’ın defterindeki son cümle:]
Hayat tekrarı olmayan bir süreçtir ve ‘keşke’ler hiçbir şeyi geri getirmez.
Kaynak: KRONOS