15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra tutuklanan ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde yargılanıp örgüt yöneticiliğinden 10 yıl hapis cezasına çarptırılan İbrahim Okur, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, “Örgüt üyeliğinden cezalandırılması gerekirdi” kararıyla birlikte, yaklaşık 5.5 yıl hapis yattıktan sonra, 2021 yılı sonunda tahliye edildi.
Yargıtay daireleri arasındaki görev değişikliği sebebiyle bu defa 3. Ceza Dairesi’nde görülen davanın, geçtiğimiz 15 Şubat’taki ilk celsesinde Savcı, ilk kararda direnilmesi yönünde mütalaa verirken mahkeme heyeti, kurduğu ara kararla “örgüt yöneticiliği” suçunda direnilmesine hükmetti.
BİROL ERDEM’İN BERAATİNE SAVCININ TEPKİSİ
Gazeteci Müyesser Yıldız’ın aktardığına göre, davanın bugünkü ikinci celsesinde de İbrahim Okur esas hakkındaki mütalaaya karşı oldukça uzun bir savunma yaptı.
Hakkındaki iddianamede sadece aleyhte delillerin dikkate alındığını, tanık ifadelerinin sahtekârlık yapılarak değiştirildiğini, beyanlarına itibar edilen gizli tanıkların duruşmada dinlenmesine gerek duyulmadığını, bir gizli tanıktan üç tanık çıkarıldığını, bu tanığın da daha sonradan F.TÖ borsası kurmak ve şantajdan 25 yıl hapis cezasına çarptırıldığının ortaya çıktığını, yargılama sırasında hiç gündeme gelmeyen tanıkların beyanlarına yer verildiğini; tanıklı, belgeli savunmalarının hukuku ve etik ilkeleri çiğneme pahasına yok sayıldığını anlatan Okur, katılmadığını ispatladığı bir toplantıdan hâlâ “katıldı” şeklinde söz edilmesine dikkat çekince araya giren Savcı, “O toplantıya katıldığınız iddiasını geri alıyoruz.” dedi.
Savunmasının devamında suçlamalar, tanıklar, ifadeler konusunda aynı durumda oldukları halde Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun “suç işleme kastıyla hareket etmediği” sonucuna vararak Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Birol Erdem hakkında beraat kararı verdiğini hatırlatan İbrahim Okur, özetle şunları söyledi:
“Hangi kabul doğru; Birol Erdem’le ilgili olanlar mı benimle ilgili olanlar mı? 6 yıl örgüt evlerine giden Birol Erdem’in örgütün nihai hedefini bilmediğini söyleyen Yargıtay, ben örgüt evlerine gitmediğimi ispatladığım halde bana nasıl örgüt yöneticisi veya üyesi diyebilmiştir? Bu tablo eşitlik, ayırımcılık yasağı ve adil yargılama ilkelerine ayıkırıdır. Bakanın verdiği görevle yargı reformu çalışmalarına katıldığım için beni suçlayan Yargıtay, aynı şekilde bu çalışmalara katılan Birol Erdem için ‘Görevlendirildi.’ diyor. Birol Erdem kararında, ‘Atama yetkisi sanığa ait değil, genelleme ile sonuca gidilemesi olanaklı değil.’ diyen Yargıtay, benimle ilgili hiç bu irdelemeyi yapmadan kadrolaşmayı sağladığımı söylüyor. Tanıklarların her ikimiz hakkındaki beyanları aynı; ama onun dosyasında bu ifadelere itibar edilmezken benimkinde itibar ediliyor. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinde gizli bir ‘İbrahim Okur hariç’ ifadesi yoksa bu nasıl oluyor? Bir şey suçsa ikimiz için de suç, değilse ikimiz için de değil. Birol Erdem’le beni ayıran nedir? Aynı eylemi farklı sonuçlara bağlamak, ‘Ne olursa olsun sizi cezalandıracağız.’ demektir.”
Okur’un bu karşılaştırmaları üzerine Savcı bu defa da eliyle masaya vurarak, “Biz o karara itiraz ettik. Görüşlerimizin arkasındayız.” ifadeleriyle tepki gösterdi.
DÜELLO GİBİ DURUŞMA
Ergenekon hakimlerini ve savcılarını atadığı suçlamasına karşılık olarak Sedat Sami Haşıloğlu, Ömer Diken, Mehmet Ekinci başta olmak üzere birçok ismin Kadir Özbek’in HSYK Başkanvekilliği döneminde göreve getirildiğini belirten Okur, “Savcılık bu iddiasını da geri çekiyor mu?” diye sordu.
Savcı cevaben, “Sekreteryayı kim yapıyordu?” sorusunu yöneltti.
Okur, “Ben o zaman Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı’ydım.” karşılığını verirken Mahkeme Başkanı da şunu sordu:
“İbrahim Bey, sizi dinliyoruz. Ben Yargıtay’a 1998’de tetkik hakimi olarak geldim. 2011’e geldiğimizde ben Yargıtay’daki F.TÖ’cüleri tek tek biliyordum. Kendi aramızda HSYK seçimleri olurken kimlerin seçileceğini konuşuyorduk ve tahmin ettiklerimizin hepsi seçiliyordu. Bunlar tesadüf mü?”
Okur’un “Değildi.” cevabından sonra ise Başkan o günlerde yaşadıklarını şöyle dile getirdi:
“Yargıtay’a 160 kişi seçildi, hiçbiri dışarda kalmadı. Bunlar bize bakarak güldüler, alay ettiler. O günleri size anlatamam. Çalışma azmimiz bile kalmadı. ‘Gitmek istiyorum.’ dedim. O günleri yaşıyoruz, siz de böyle bir şey çiziyorsunuz. Ama ben de söylemek durumundayım. Bizimle alay ederlerdi. Allah tabi herkesi takdir eder.”
Bu diyaloglar şöyle devam etti:
Okur: Bunlar yaşandı. Ben neler yaptığımı, nasıl itiraz ettiğimi tarihleriyle anlatıyorum.
Savcı: Listeleri birleştirdiğinizi, örgütle pazarlığa oturduğunuzu, hepinizin çarpı koyduğunu, Mehmet Kaya’nın evinde ekranda liste üzerinde çalıştığını söylüyorsunuz.
Okur: Böyle mi devam edeceğiz?
Savcı: CMK 250’den yetkili hakimler, savcılar kendi kendine mi toplandı? Bizi de aptal yerine koymayın yani.
Okur: Sayın Savcı galiba kendi husumetini dile getiriyor.
Savcı: Hiçbir husumetim yok. Sizi tanımıyor, bilmiyorum. Ajandanızda benimle ilgili var mı bir şey?
Okur: Ajandayı galiba siz tutuyorsunuz.
Savcı: İddianameyi hazırlayan savcıyı suçlamışsınız. Bu iddianame Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın onayını almış bir iddianamedir.
Okur: İddianameyi hazırlayan savcı Yargıtay üyesi olmak istemişti. Hatta bunun için Şamil Tayyar telefon etmişti. Seçilmedi. Bilmiyorum, sebebi bu mu; ama olmadığı halde iddianameye kod adım olduğunu bile yazdı.
Ortamın gerilmesi üzerine Başkan duruşmaya ara verdi. Aranın ardından savunmasına devam eden İbrahim Okur, kendisi Ergenekon ve Balyoz davalarına itiraz edip Zekeriya Öz’ün görevden alınmasını teklif ederken hükümetin vesayetle mücadele adına bunlarla yan yana durup altına zırhlı araç verdiğini, heykelinin dikilmesinden söz edildiğini, bu havanın MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasından sonra değiştiğini vurguladı.
Okur’un, “Beni suçluyorsunuz, ama…” sözü üzerine bir kez daha araya giren Mahkeme Başkanı, “Suçlamak değil de o günlerde yaşadığımızı anlattık.” dedi. Okur sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben de o günlerde neler yaptığımı delillerle, tanıklarla anlatıyorum. 9. Ceza Dairesi’nde bir önyargı vardı. Burada olmaz diye düşünüyordum, ama bu inancımı sürdüremiyorum. Sanki bir önyargı var, karar verilmiş gibi. Evet, üzülmüş olabilirsiniz; ama ben de delillerle, belgelerle karar verecekseniz onları sunuyorum. Birol Erdem kararında o sürecin suç olmadığı kabul edildi. Bende ise tam tersini savunularak mahkûmiyet verildi.”
“F.TÖ’YLE MÜCADELENİN BAYRAKTARI” NE YAPTI?
İbrahim Okur, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hakimleri ve savcıları kolladığı suçlamasına karşı savunmasında da şunları anlattı:
“Genel Kurul’da tamamı hakkında soruşturma izni verilmesini istedim. 9. Ceza Dairesi, ‘Evet, muhalefet etmişsin; ama sonuca etkili olmayacağı için kamuflaj amaçlı böyle davrandın.’ diyor. O oylama Bakanlık tarafı katılmadığı için sonuçlanmadı. Çünkü hükümet bu davaları destekliyor, doğru olduğuna inanıyordu. Cemaatle aynı bakış açısına sahiplerdi. Yargıtay’ın bu görüşü niyet okuma ve önyargı değilse nedir? Bir örnek vereyim. İşçi Partisi’ndeki aramadan dolayı savcı Abbas Özden aramayı yapan polisler hakında dava açtı. Dava sonucunda beraat eden polisler Abbas Özden’i şikayet etmiş, kınama cezası verilmiş. Konu Genel Kurul gündemine geldiğinde ben bu cezaya, ‘Her iki davadan biri beraatle sonuçlanıyor, her beraatte savcılar şikâyet edilir ve ceza verilirse savcı bulamayız.’ diyerek karşı çıktım. Ama Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek cezayı uygun buldu. Sonra Yargıda Birlik Platformu’nda ikisi kol kola girdi. Ben burada yargılanacağım, ama Kenan İpek F.TÖ’yle mücadelenin bayraktarı olacak.”
Duruşmanın son dikkat çekici diyalogları, Okur’un 17-25 Aralık operasyonundan bir gün önce, 16 Aralık’ta HSYK Genel Kurulu’nu toplayarak Yargıtay ve Danıştay’a 23 üye atanmasını sağladığı suçlamasına cevap verirken yaşandı.
”EĞER İDDİANIZIN ARKASINDAYSANIZ YARGITAY’DA HEMEN F.TÖ SORUŞTURMASI BAŞLATILMALI”
Okur, kendisinin Genel Kurul’u toplama yetkisinin bulunmadığını, toplantının mesulünün Sadullah Ergin ve Ahmet Hamsici olduğunu kaydettikten sonra şöyle konuştu:
“Peki 16 Aralık’ta kimleri seçmişiz? Şu anda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olan Bekir Şahin başta olmak üzere halen 19’u görevde olan üyeleri seçmişiz. Siz bu iddianameyle kendi başsavcınızı F.TÖ’cülerin seçtiğini yazmış oluyorsunuz. Sadece 4 kişi F.TÖ’den işlem gördü. Onların seçilmesi de bu 19 ismin seçilmesi için kabul edildi. Bu pazarlıkları ben yapmadım. Başsavcı Bekir Şahin’i öneren de bendim. Eğer iddianızın arkasındaysanız Yargıtay’da hemen F.TÖ soruşturması başlatılmalı. Değilse bu iddia çekilmeli.”
Okur’un bu sözleri üzerine Savcı, “Niye 4 kişi?” diye sordu. Okur, “İzah ettim. 19 kişinin seçilmesi için.” karşılığını verdi.
”ONLARDAN OLSAM 3 GÜN SONRA GÖREVDEN ALDIRMAZDIM”
Heyet üyelerinden birisi de, “Anladığım kadarıyla F.TÖ’cülerle mücadele etmişsiniz. Peki MİT TIR’ları olayında siz de savcıyı aramışsınız, ama niye sadece Bakan ve Kenan İpek hakkında tutanak tuttular da sizin hakkınızda tutmadılar?” sorusunu yöneltti. Okur’un cevabı şu oldu:
“Gerek Bekir Bozdağ gerekse Kenan İpek savcılarla çok sert tonda konuşmuş. Ben hiçbir savcıyla bu tonda konuşmadım, tarzım böyle değil. Eşimle bile böyle konuşmam. Kenan İpek aramamı isteyince arayıp ne olduğunu sordum, yanlış yaptıklarını anlattım. Bozdağ ve İpek tonunda konuşsam benim hakkımda da tutanak tutarlardı. İsterseniz Kenan İpek’i çağıralım; onlarla neyi, nasıl konuştuğunu soralım. Tutanak tutmamalarının sebebi, onlardan olduğum için değil. Onlardan olsam 3 gün sonra görevden aldırmazdım. Teklif eden benim, tamamının alınmasında da olurum var. ‘Tutanak tutmadılar, öyleyse abisiniz.’, düşünceniz buysa, hayır. Sizinle de bir konuşmam olmuştu, hatırlar mısınız? Bir konu anlatmak istediğinizde, ‘Siz adli biz idari görev yapıyoruz.’ diyerek izin vermemiştim.”
”TMK 10 ATAMALARI 2010’DA MİT TIR’LARI OLAYI 2014’TE YAŞANDI”
Bu diyaloğa Savcı da, “Ama bunlar TMK 10’la atandı.” sözleriyle katıldı. Okur, TMK 10 atamalarının 2010’da yapıldığını, MİT TIR’ları olayının ise 2014’te yaşandığını hatırlatıp, “Adana’ya ancak bunları bulmuştuk.” dedi.
Savcı bu defa, “Peki Menekşe Uyar ve Süleyman Karaçöl’ün özgürlük hakimi yapılmasına ne dersiniz?” sorusunu yöneltti. Okur da, “İddianamede bu isimler yok. Hobi olarak soruyorsanız cevap vereyim.” dedi.
Okur’un 6 saati geçen savunmasının tamamlanamayacağının anlaşılması üzerine Başkan, bugünkü celseyi sonlandırarak duruşmayı 22 Mayıs’a erteledi.