Türkiye’de cezaevlerinde bulunan yüzbinlerce tutuklu ve hükümlü, AKP rejiminin yasaların haricinde görünmez bir cezalandırma yöntemi olarak kullandığı evlerinden uzak cezaevlerine gönderilmesi nedeniyle aileleriyle görüşemiyor.
Uzun bir süre koronavirüs nedeniyle açık görüş yapamayan yüzbinlerce mahpus yakını ekonomik kriz sonucu artan yol masrafı yüzünden uzak şehirlerdeki cezaevlerine gidemiyor.
“KARDEŞİMİN YÜZÜNE HASRETİM”
Deutsche Welle Türkçe’den Felat Bozarslan’ın haberine göre, Diyarbakır’ın Şehitlik Mahallesi’nde, oldukça bakımsız ve eski bir apartmanda yaşayan 54 yaşındaki Müzeyyen Aycan, dört yıldır cezaevinde olan kardeşi Hasan Yılmaz’a olan hasretini bu sözlerle ifade ediyor. Hasret çekiyor çünkü Diyarbakır Cezaevi’nde yatan kardeşi, iki yıl önce isteği dışında bin 250 kilometre uzaklıktaki Karabük Ceza İnfaz Kurumu’na nakledilmiş. İki kez kalp krizi geçiren ve ayakları rahatsız olan Aycan da iki yıldır parasızlık yüzünden kardeşini ziyaret edememiş. Üç çocuk annesi olan Müzeyyen Aycan, eşi kendilerini terk ettiğinden beri akraba yardımlarıyla, zar zor geçimini sağlamaya çalışıyor. İki odalı evinin duvarları rutubet ve soğuktan küflenmiş, pencerenin altındaki duvarın boyası da içeri sızan yağmur damlalarından iyice dökülmüş. Binalarında doğal gaz var ancak paraları olmadığı için kombi alamamış ve hattı evin içine getirememiş. Tek göz odada bir battaniye ve elektrik sobasıyla ısınıyor. Aylık 600 lira olan kirasını bile uzun zamandır ödeyemeyen Aycan, bin 250 kilometre uzaktaki cezaevine nasıl gidebileceğini de bilmiyor.
EKONOMİK KRİZİN YARATTIĞI DRAM
Türkiye’de son zamanlarda artan hayat pahalılığı beslenmeden barınmaya, giyimden ulaşıma kadar yaşamın birçok alanında olumsuz etkiler yarattı. Krizden etkilenenler sadece az kazançla hayatını sürdürmeye çalışanlar değil. Yaklaşık 300 bin kişinin tutuklu ve hükümlü olduğu Türkiye’de yakınları cezaevlerinde bulunan aileler de krizi en çok hissedenlerden. Özellikle evlerinden uzak cezaevlerine sevk edilen mahpusların aileleri, hayat pahalılığının hızla artması ile birlikte insani bir dram yaşamaya başladı. Müzeyyen Aycan da o dramın mağdurlarından biri. Ayda bir kez kardeşini ziyaret etmek için en az bin liraya ihtiyacı var. Hiçbir geliri olmadığı için de kardeşini daha ne kadar zaman göremeyeceği konusunda bir fikri yok:
“İmkânım olsa her ay ziyarete giderdim. Kardeşim içeride çok üzülüyor. Elden bir şey de gelmiyor. Çok zor durumdayız. Evimizde çalışan kimse yok. Oğlum eve ekmek getirmek için okumayı bıraktı. Sonra o da hastalandı, çalışamıyor. Ben kendi halime acımıyorum. Kardeşime üzülüyorum. Hep onu görmek istiyorum.”
UZAĞA SEVK CEZALANDIRMA YÖNTEMİ Mİ?
Ağır ekonomik koşullar, ailelerin uzak cezaevlerindeki yakınlarıyla görüşmesini neredeyse imkânsız hale getiriyor. Bu durum da evlerinden uzaktaki cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin mağduriyetini gün geçtikçe artırıyor. Sayıları tam olarak bilinmiyor. Hak örgütlerine göre, binlerce tutuklu ve hükümlü, güvenlik gibi gerekçelerle ailelerinden uzak şehirlere naklediliyor. Bu durum da genellikle alt gelir grubundan olan ailelerin mağduriyetini gün geçtikçe büyütüyor. Ceza İnfaz Sistemi’nde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Koordinatörü Berivan Korkut’a göre, evlerinden uzak cezaevlerine yapılan sevkler, hem tutuklu ve hükümlüler hem de ailelerine yönelik cezalandırma yöntemi:
“Ailelerinden uzak yerde tutulan mahpuslar için bu gerçekten çok ciddi bir krize dönüşmüş durumda. Mahpusların ailelerinden çok uzaklara sevk edilmesinin, ısrarlı başvurulara rağmen yakın yerlere geri gönderilmemesinin, ailelere ve mahpuslara yönelik bir cezalandırma olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca adli mahpuslarda da herhangi bir sorun çıkarsa, ‘Seni sürgün ederiz. Ailenden uzak yere göndeririz’ gibi tehditlerde bulunulduğunu biliyoruz. Bir şekilde hapishanede sorun yaşayan insanların ailelerine çok uzak yerlere sevk edildiğini söylemek mümkün.”
İKİ OĞLU DA 1500 KİLOMETRE UZAKTA
Korkut, bir mahpusun ailesinden uzak bir şehre gönderilmesinin ceza içinde “ikincil bir cezalandırma” olduğunu düşünüyor. Korkut’a göre, yol masrafları, cezaevine götürülecek ihtiyaçlar, birden fazla kişi görüşe gidiyorsa onların masrafları nedeniyle, birden fazla bireyi hapiste olan aileler önemli sorunlarla mücadele ediyor. O ailelerden biri Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki küçük bir barakada yaşıyor. Tarımla uğraşarak geçimini sağlayan 65 yaşındaki anne M.A. kendi deyimiyle “zindandaki” çocuklarına zarar gelmemesi için adının ve çocuklarının hangi cezaevinde olduğunun yazılmamasını istiyor. Çocuklarının kendisinden bin 600 kilometre uzaklıktaki bir cezaevine gönderildiğini söyleyen acılı anne, “İki oğlunuz niye cezaevinde?” sorusuna, “Siyasi” diye cevap veriyor. M.A. ağır cezalar alan çocuklarını görme umudunu kaybettiğini söylüyor:
“Artık umudum kalmadı. Ekmek almaya bile zorlanıyoruz. Nereden para bulup, oralara kadar gideceğim? Haftada bir kez çocuklarımın sesini duyuyorum. Ama artık onların yüzünü görme umudum yok. Ölmeden önce son bir kez çocuklarımı görmek istiyorum.”
“BİR YÖNETMELİKLE DEĞİŞEBİLİR”
Ağır ekonomik koşullar, dışarıdaki aileler kadar içerideki mahpusları da etkiliyor. Alım gücü düşen çok sayıda aile, cezaevindeki yakınına ekonomik destekte bulunamıyor, bu da tutuklu ve hükümlülerin en temel ihtiyaçlarını karşılayamamalarına yol açıyor. CİSST’e göre, ağırlaştırılmış müebbet cezası olduğu için veya LGBTİ+ olduğu için tek başına tutulan ve aile desteği sınırlı olan tutuklu ve hükümlüler, daha büyük bir yoksulluk yaşıyor. CİSST Koordinatörü Korkut, temizlik malzemesi, ek gıda ve diğer ihtiyaç maddelerine erişimde ciddi sıkıntılar yaşandığını belirtiyor. Korkut, aileleri de cezalandırmak anlamına gelen bu yöntemin yasal düzenlemelerle ortadan kaldırılabileceği görüşünde:
“Mahpusu ailesinden uzağa göndermek, hapishane yönetimlerinin kullandığı cezalandırma yöntemi. Kişilerin ailenin ikamet ettiği belli bir bölge dışında başka hapishanelere sevk edilmemesi konusunda yönetmelik değişikliğine gidilmesi gerekir. Aksi halde bu görünmeyen ikincil bir cezalandırma olarak kullanılmaya devam edecek. Pandemi döneminde isteğe bağlı sevkler kapalıyken bile çok sayıda siyasi mahpusların koğuşları ve kurumları değiştirildi. Bu durum, mahpus kadar aileyi cezalandırma şeklinde oluyor.”
“KARDEŞİMİ BİR KEZ GÖRSEYDİM, SONRA ÖLSEYDİM”
Tutuklu ve hükümlü ailelerinin, çocuklarının evlerine yakın cezaevlerine getirilmesi için gösterdikleri çabalar da sonuçsuz kalıyor. Müzeyyen Aycan da kardeşinin Diyarbakır’a getirilmesi için defalarca adliyeye gitmiş, dilekçeler yazmış, çalmadık kapı bırakmamış. Ancak hiç kimse derdini dinlememiş. Onun tek isteği, haftada bir kez kardeşini görebilmek. Bunun için de herkesten yardım istiyor:
“Keşke kardeşimi bir kez görseydim, sonra da ölseydim. Abla olarak ona kazak bile götüremiyorum. Dua etmekten başka bir şey yapamıyorum. Allan rızası için kimin sözü para ediyorsa bize yardım etsin, kardeşimi buraya getirsin. Herkes kardeşini görüyor. Bu şehirde cezaevinin yanından geçerken hasret çekiyorum. Bize yardım eden kimse yok. Biz çok çaresiziz, çok mağduruz, çok perişanız. Eğer bir kuruş param olsaydı, gece demeden, şimdi çıkıp kardeşime giderdim.”