Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘Suriye’de yeni savaş’ iddialarına ilişkin yazı kaleme aldı
İktidarın Suriye’ye yönelik düzenlemeyi planladığı harekâtı değerlendiren Demirtaş, “Böyle bir savaş ülke ve halk yararına değil, olsa olsa AKP-MHP iktidarı yararına olur. Dolayısıyla halkı düşünen ve demokrasiyi savunan her kesim savaşa karşı sesini cesurca yükseltmelidir” dedi.
Demirtaş’ın Medyascope için kaleme aldığı ‘Suriye’de yeni savaş’ başlıklı yazısı şöyle:
İçeride her yönüyle tam bir dağılma ve çöküş halinde olan AKP-MHP iktidarı, yeni bir askeri harekâtla Suriye’nin Kürt bölgelerindeki işgali genişletmeye hazırlanıyor.
Bu sayede beka söylemi yeniden ısıtılacak, şoven milliyetçi bir dalga yaratılarak iktidarın yaşadığı dağılma ve çöküşün önüne geçilmeye çalışılacak.
Harekat için düğmeye basıldığında, yandaş televizyon kanalları yirmi dört saat savaş yayınına geçecek, ellerine çubuklar tutuşturulmuş süper analistler renkli bir haritanın önünde coşkuyla sunum yapacak, bir yandan da şöyle şeyler söyleyip duracaklar: “Bu harekatı desteklemeyenler terör yandaşıdır. Yani ya bizdesiniz ya da terörist! Ortası yok.”
Peki gerçek öyle mi? Burada, muhalefetin birlik halinde alacağı tutum belirleyici olacaktır. Zaten bazı muhalefet liderlerinin, olası Suriye harekâtına kuşkuyla yaklaştıklarını belirten açıklamaları oldu.
Sanırım pek çok kişi kanlı oyunun farkında. Kimler bu oyuna gelmeyecek ve savaş çığırtkanlarının kuyruğuna takılmayarak Türkiye’nin geleceğinde söz ve karar sahibi olacak, bunu hep birlikte göreceğiz.
Atatürk’e atfedilen meşhur bir söz vardır, “Eğer gerçekten mecbur değilseniz savaş cinayettir.” Türkiye sahici bir tehditle, ağır bir saldırıyla karşı karşıyaysa ve diplomasinin tüm olanakları kullanılmasına rağmen bunlar ortadan kaldırılamıyorsa elbette kendini savunma hakkı vardır. Ancak Suriye konusunda durum böyle değil. AKP iktidarı Türkiye’yi savunmak için değil, başta Kürtler olmak üzere Suriye halklarının iradesine müdahale etmek için Suriye’de savaş yürütüyor.
Suriye’de iç savaşın büyümesinde AKP iktidarının büyük sorumluluğu var. İktidar daha işin en başından bu yana, Şam yönetimiyle ve Kürtlerle esaslı bir diplomasi yürütmeden, destekleyip silahlandırdığı radikal güçler aracılığıyla vekalet savaşı verdi ve durumun daha da kötüleşmesine yol açtı. Ne Şam yönetimi ne de Kürtler, Türkiye için herhangi bir tehdit oluşturmamalarına rağmen, AKP iktidarı birini “katil Esed” diğerini de “terörist” ilan edip iki yapıyı da tanımayarak tüm diyalog kanallarını kapattı.
“Koskoca Türkiye katille, teröristle mi görüşecek!” diyenler varsa buna ancak gülünür. Yine de güldükten sonra kendilerine hatırlatalım, Suudi Prens melek olduğu için mi onunla görüştünüz? Birleşik Arap Emirlikleri Prensi zemzem suyuyla mı yıkanıp geldi de onunla görüştünüz? İsrail ile görüşmeye ne demeli? Peki ya Taliban liderleriyle görüşmeler? Mısır’daki “darbeci Sisi” ile görüşme hazırlığı?
Dünyanın bütün devletleri ve silahlı yapıları sütten çıkmış ak kaşık da sıra Kürtlere ve Şam yönetimine gelince mi “terörist” ve “katil” oluyorlar? Daha dün sarılıp öpüştüğünüz Putin, İdlib’de 34 askerin katledilmesinden sorumlu değil mi?
Ortada savaşı, hele hele en küçük bir meşruiyeti olmayan işgali gerektirecek hiçbir şey yokken sırf seçim kazanmak için girişilecek bir harekâtı, “vatan savunması” diye pazarlamaya çalışanlara kimse kanmamalıdır. Böyle bir harekât vatan savunması değil, ancak seçim çalışması olur.
Türkiye tehdit altında olursa ve gerçekten başka hiçbir seçenek kalmamışsa silahlı güçler, ordular Türkiye’yi işgale kalkıyorsa tamam, hep birlikte gövdemizi taşın altına koyalım. Fakat AKP-MHP’ye seçim kazandırmak için devreye sokulacak kanlı bir oyuna payanda olmak, suça ortak olmanın yanı sıra tarihi bir hata yapmak anlamına gelir.
Görünen o ki, Suriye harekâtı için geri sayım başladı. Uluslararası toplum ve bölgesel güçler dahil olmak üzere herkes bu harekâta karşıyken, içerideki ekonomik kriz tam çöküşe doğru giderken Türkiye’yi sonu belirsiz bir maceraya, bir bataklığa sürüklemenin vebali ağır olur.
Savaşın getireceği ekonomik yük iktidar ve yandaşlarının değil, geniş halk kesimlerinin sırtına binecek. Onların ejder meyveli, ballı, hurmalı, manda yoğurtlu sofralarından hiçbir şey eksilmeyecek ama halkın sofrasındaki ekmeklerden biri daha eksilecek. Saray sofrası ile halk sofrasının durumunun görülmemesi, konuşulmaması için de “vatan, millet edebiyatına” büyük bir gaz verilecek. Ekonomik krizin, “içinde bulunduğumuz şu zor günlerde” konuşulması bile engellenecek.
Böyle bir savaş ülke ve halk yararına değil, olsa olsa AKP-MHP iktidarı yararına olur. Dolayısıyla halkı düşünen ve demokrasiyi savunan her kesim savaşa karşı sesini cesurca yükseltmelidir.
Kimse Anadolu’nun yoksul çocuklarını seçim propagandasında kullanmak için cepheye süremez. Savaşa ve işgale hayır!
HDP, savaş politikalarına da dikkat çekmek için 6 Ağustos Cumartesi günü Diyarbakır’da, 7 Ağustos Pazar günü de İstanbul’da miting düzenliyor. Barış isteyen herkesi bu mitinglere katılmaya, barışı haykırmaya davet ediyorum.
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘Suriye’de yeni savaş’ iddialarına ilişkin yazı kaleme aldı
İktidarın Suriye’ye yönelik düzenlemeyi planladığı harekâtı değerlendiren Demirtaş, “Böyle bir savaş ülke ve halk yararına değil, olsa olsa AKP-MHP iktidarı yararına olur. Dolayısıyla halkı düşünen ve demokrasiyi savunan her kesim savaşa karşı sesini cesurca yükseltmelidir” dedi.
Demirtaş’ın Medyascope için kaleme aldığı ‘Suriye’de yeni savaş’ başlıklı yazısı şöyle:
İçeride her yönüyle tam bir dağılma ve çöküş halinde olan AKP-MHP iktidarı, yeni bir askeri harekâtla Suriye’nin Kürt bölgelerindeki işgali genişletmeye hazırlanıyor.
Bu sayede beka söylemi yeniden ısıtılacak, şoven milliyetçi bir dalga yaratılarak iktidarın yaşadığı dağılma ve çöküşün önüne geçilmeye çalışılacak.
Harekat için düğmeye basıldığında, yandaş televizyon kanalları yirmi dört saat savaş yayınına geçecek, ellerine çubuklar tutuşturulmuş süper analistler renkli bir haritanın önünde coşkuyla sunum yapacak, bir yandan da şöyle şeyler söyleyip duracaklar: “Bu harekatı desteklemeyenler terör yandaşıdır. Yani ya bizdesiniz ya da terörist! Ortası yok.”
Peki gerçek öyle mi? Burada, muhalefetin birlik halinde alacağı tutum belirleyici olacaktır. Zaten bazı muhalefet liderlerinin, olası Suriye harekâtına kuşkuyla yaklaştıklarını belirten açıklamaları oldu.
Sanırım pek çok kişi kanlı oyunun farkında. Kimler bu oyuna gelmeyecek ve savaş çığırtkanlarının kuyruğuna takılmayarak Türkiye’nin geleceğinde söz ve karar sahibi olacak, bunu hep birlikte göreceğiz.
Atatürk’e atfedilen meşhur bir söz vardır, “Eğer gerçekten mecbur değilseniz savaş cinayettir.” Türkiye sahici bir tehditle, ağır bir saldırıyla karşı karşıyaysa ve diplomasinin tüm olanakları kullanılmasına rağmen bunlar ortadan kaldırılamıyorsa elbette kendini savunma hakkı vardır. Ancak Suriye konusunda durum böyle değil. AKP iktidarı Türkiye’yi savunmak için değil, başta Kürtler olmak üzere Suriye halklarının iradesine müdahale etmek için Suriye’de savaş yürütüyor.
Suriye’de iç savaşın büyümesinde AKP iktidarının büyük sorumluluğu var. İktidar daha işin en başından bu yana, Şam yönetimiyle ve Kürtlerle esaslı bir diplomasi yürütmeden, destekleyip silahlandırdığı radikal güçler aracılığıyla vekalet savaşı verdi ve durumun daha da kötüleşmesine yol açtı. Ne Şam yönetimi ne de Kürtler, Türkiye için herhangi bir tehdit oluşturmamalarına rağmen, AKP iktidarı birini “katil Esed” diğerini de “terörist” ilan edip iki yapıyı da tanımayarak tüm diyalog kanallarını kapattı.
“Koskoca Türkiye katille, teröristle mi görüşecek!” diyenler varsa buna ancak gülünür. Yine de güldükten sonra kendilerine hatırlatalım, Suudi Prens melek olduğu için mi onunla görüştünüz? Birleşik Arap Emirlikleri Prensi zemzem suyuyla mı yıkanıp geldi de onunla görüştünüz? İsrail ile görüşmeye ne demeli? Peki ya Taliban liderleriyle görüşmeler? Mısır’daki “darbeci Sisi” ile görüşme hazırlığı?
Dünyanın bütün devletleri ve silahlı yapıları sütten çıkmış ak kaşık da sıra Kürtlere ve Şam yönetimine gelince mi “terörist” ve “katil” oluyorlar? Daha dün sarılıp öpüştüğünüz Putin, İdlib’de 34 askerin katledilmesinden sorumlu değil mi?
Ortada savaşı, hele hele en küçük bir meşruiyeti olmayan işgali gerektirecek hiçbir şey yokken sırf seçim kazanmak için girişilecek bir harekâtı, “vatan savunması” diye pazarlamaya çalışanlara kimse kanmamalıdır. Böyle bir harekât vatan savunması değil, ancak seçim çalışması olur.
Türkiye tehdit altında olursa ve gerçekten başka hiçbir seçenek kalmamışsa silahlı güçler, ordular Türkiye’yi işgale kalkıyorsa tamam, hep birlikte gövdemizi taşın altına koyalım. Fakat AKP-MHP’ye seçim kazandırmak için devreye sokulacak kanlı bir oyuna payanda olmak, suça ortak olmanın yanı sıra tarihi bir hata yapmak anlamına gelir.
Görünen o ki, Suriye harekâtı için geri sayım başladı. Uluslararası toplum ve bölgesel güçler dahil olmak üzere herkes bu harekâta karşıyken, içerideki ekonomik kriz tam çöküşe doğru giderken Türkiye’yi sonu belirsiz bir maceraya, bir bataklığa sürüklemenin vebali ağır olur.
Savaşın getireceği ekonomik yük iktidar ve yandaşlarının değil, geniş halk kesimlerinin sırtına binecek. Onların ejder meyveli, ballı, hurmalı, manda yoğurtlu sofralarından hiçbir şey eksilmeyecek ama halkın sofrasındaki ekmeklerden biri daha eksilecek. Saray sofrası ile halk sofrasının durumunun görülmemesi, konuşulmaması için de “vatan, millet edebiyatına” büyük bir gaz verilecek. Ekonomik krizin, “içinde bulunduğumuz şu zor günlerde” konuşulması bile engellenecek.
Böyle bir savaş ülke ve halk yararına değil, olsa olsa AKP-MHP iktidarı yararına olur. Dolayısıyla halkı düşünen ve demokrasiyi savunan her kesim savaşa karşı sesini cesurca yükseltmelidir.
Kimse Anadolu’nun yoksul çocuklarını seçim propagandasında kullanmak için cepheye süremez. Savaşa ve işgale hayır!
HDP, savaş politikalarına da dikkat çekmek için 6 Ağustos Cumartesi günü Diyarbakır’da, 7 Ağustos Pazar günü de İstanbul’da miting düzenliyor. Barış isteyen herkesi bu mitinglere katılmaya, barışı haykırmaya davet ediyorum.
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘Suriye’de yeni savaş’ iddialarına ilişkin yazı kaleme aldı
İktidarın Suriye’ye yönelik düzenlemeyi planladığı harekâtı değerlendiren Demirtaş, “Böyle bir savaş ülke ve halk yararına değil, olsa olsa AKP-MHP iktidarı yararına olur. Dolayısıyla halkı düşünen ve demokrasiyi savunan her kesim savaşa karşı sesini cesurca yükseltmelidir” dedi.
Demirtaş’ın Medyascope için kaleme aldığı ‘Suriye’de yeni savaş’ başlıklı yazısı şöyle:
İçeride her yönüyle tam bir dağılma ve çöküş halinde olan AKP-MHP iktidarı, yeni bir askeri harekâtla Suriye’nin Kürt bölgelerindeki işgali genişletmeye hazırlanıyor.
Bu sayede beka söylemi yeniden ısıtılacak, şoven milliyetçi bir dalga yaratılarak iktidarın yaşadığı dağılma ve çöküşün önüne geçilmeye çalışılacak.
Harekat için düğmeye basıldığında, yandaş televizyon kanalları yirmi dört saat savaş yayınına geçecek, ellerine çubuklar tutuşturulmuş süper analistler renkli bir haritanın önünde coşkuyla sunum yapacak, bir yandan da şöyle şeyler söyleyip duracaklar: “Bu harekatı desteklemeyenler terör yandaşıdır. Yani ya bizdesiniz ya da terörist! Ortası yok.”
Peki gerçek öyle mi? Burada, muhalefetin birlik halinde alacağı tutum belirleyici olacaktır. Zaten bazı muhalefet liderlerinin, olası Suriye harekâtına kuşkuyla yaklaştıklarını belirten açıklamaları oldu.
Sanırım pek çok kişi kanlı oyunun farkında. Kimler bu oyuna gelmeyecek ve savaş çığırtkanlarının kuyruğuna takılmayarak Türkiye’nin geleceğinde söz ve karar sahibi olacak, bunu hep birlikte göreceğiz.
Atatürk’e atfedilen meşhur bir söz vardır, “Eğer gerçekten mecbur değilseniz savaş cinayettir.” Türkiye sahici bir tehditle, ağır bir saldırıyla karşı karşıyaysa ve diplomasinin tüm olanakları kullanılmasına rağmen bunlar ortadan kaldırılamıyorsa elbette kendini savunma hakkı vardır. Ancak Suriye konusunda durum böyle değil. AKP iktidarı Türkiye’yi savunmak için değil, başta Kürtler olmak üzere Suriye halklarının iradesine müdahale etmek için Suriye’de savaş yürütüyor.
Suriye’de iç savaşın büyümesinde AKP iktidarının büyük sorumluluğu var. İktidar daha işin en başından bu yana, Şam yönetimiyle ve Kürtlerle esaslı bir diplomasi yürütmeden, destekleyip silahlandırdığı radikal güçler aracılığıyla vekalet savaşı verdi ve durumun daha da kötüleşmesine yol açtı. Ne Şam yönetimi ne de Kürtler, Türkiye için herhangi bir tehdit oluşturmamalarına rağmen, AKP iktidarı birini “katil Esed” diğerini de “terörist” ilan edip iki yapıyı da tanımayarak tüm diyalog kanallarını kapattı.
“Koskoca Türkiye katille, teröristle mi görüşecek!” diyenler varsa buna ancak gülünür. Yine de güldükten sonra kendilerine hatırlatalım, Suudi Prens melek olduğu için mi onunla görüştünüz? Birleşik Arap Emirlikleri Prensi zemzem suyuyla mı yıkanıp geldi de onunla görüştünüz? İsrail ile görüşmeye ne demeli? Peki ya Taliban liderleriyle görüşmeler? Mısır’daki “darbeci Sisi” ile görüşme hazırlığı?
Dünyanın bütün devletleri ve silahlı yapıları sütten çıkmış ak kaşık da sıra Kürtlere ve Şam yönetimine gelince mi “terörist” ve “katil” oluyorlar? Daha dün sarılıp öpüştüğünüz Putin, İdlib’de 34 askerin katledilmesinden sorumlu değil mi?
Ortada savaşı, hele hele en küçük bir meşruiyeti olmayan işgali gerektirecek hiçbir şey yokken sırf seçim kazanmak için girişilecek bir harekâtı, “vatan savunması” diye pazarlamaya çalışanlara kimse kanmamalıdır. Böyle bir harekât vatan savunması değil, ancak seçim çalışması olur.
Türkiye tehdit altında olursa ve gerçekten başka hiçbir seçenek kalmamışsa silahlı güçler, ordular Türkiye’yi işgale kalkıyorsa tamam, hep birlikte gövdemizi taşın altına koyalım. Fakat AKP-MHP’ye seçim kazandırmak için devreye sokulacak kanlı bir oyuna payanda olmak, suça ortak olmanın yanı sıra tarihi bir hata yapmak anlamına gelir.
Görünen o ki, Suriye harekâtı için geri sayım başladı. Uluslararası toplum ve bölgesel güçler dahil olmak üzere herkes bu harekâta karşıyken, içerideki ekonomik kriz tam çöküşe doğru giderken Türkiye’yi sonu belirsiz bir maceraya, bir bataklığa sürüklemenin vebali ağır olur.
Savaşın getireceği ekonomik yük iktidar ve yandaşlarının değil, geniş halk kesimlerinin sırtına binecek. Onların ejder meyveli, ballı, hurmalı, manda yoğurtlu sofralarından hiçbir şey eksilmeyecek ama halkın sofrasındaki ekmeklerden biri daha eksilecek. Saray sofrası ile halk sofrasının durumunun görülmemesi, konuşulmaması için de “vatan, millet edebiyatına” büyük bir gaz verilecek. Ekonomik krizin, “içinde bulunduğumuz şu zor günlerde” konuşulması bile engellenecek.
Böyle bir savaş ülke ve halk yararına değil, olsa olsa AKP-MHP iktidarı yararına olur. Dolayısıyla halkı düşünen ve demokrasiyi savunan her kesim savaşa karşı sesini cesurca yükseltmelidir.
Kimse Anadolu’nun yoksul çocuklarını seçim propagandasında kullanmak için cepheye süremez. Savaşa ve işgale hayır!
HDP, savaş politikalarına da dikkat çekmek için 6 Ağustos Cumartesi günü Diyarbakır’da, 7 Ağustos Pazar günü de İstanbul’da miting düzenliyor. Barış isteyen herkesi bu mitinglere katılmaya, barışı haykırmaya davet ediyorum.
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘Suriye’de yeni savaş’ iddialarına ilişkin yazı kaleme aldı
İktidarın Suriye’ye yönelik düzenlemeyi planladığı harekâtı değerlendiren Demirtaş, “Böyle bir savaş ülke ve halk yararına değil, olsa olsa AKP-MHP iktidarı yararına olur. Dolayısıyla halkı düşünen ve demokrasiyi savunan her kesim savaşa karşı sesini cesurca yükseltmelidir” dedi.
Demirtaş’ın Medyascope için kaleme aldığı ‘Suriye’de yeni savaş’ başlıklı yazısı şöyle:
İçeride her yönüyle tam bir dağılma ve çöküş halinde olan AKP-MHP iktidarı, yeni bir askeri harekâtla Suriye’nin Kürt bölgelerindeki işgali genişletmeye hazırlanıyor.
Bu sayede beka söylemi yeniden ısıtılacak, şoven milliyetçi bir dalga yaratılarak iktidarın yaşadığı dağılma ve çöküşün önüne geçilmeye çalışılacak.
Harekat için düğmeye basıldığında, yandaş televizyon kanalları yirmi dört saat savaş yayınına geçecek, ellerine çubuklar tutuşturulmuş süper analistler renkli bir haritanın önünde coşkuyla sunum yapacak, bir yandan da şöyle şeyler söyleyip duracaklar: “Bu harekatı desteklemeyenler terör yandaşıdır. Yani ya bizdesiniz ya da terörist! Ortası yok.”
Peki gerçek öyle mi? Burada, muhalefetin birlik halinde alacağı tutum belirleyici olacaktır. Zaten bazı muhalefet liderlerinin, olası Suriye harekâtına kuşkuyla yaklaştıklarını belirten açıklamaları oldu.
Sanırım pek çok kişi kanlı oyunun farkında. Kimler bu oyuna gelmeyecek ve savaş çığırtkanlarının kuyruğuna takılmayarak Türkiye’nin geleceğinde söz ve karar sahibi olacak, bunu hep birlikte göreceğiz.
Atatürk’e atfedilen meşhur bir söz vardır, “Eğer gerçekten mecbur değilseniz savaş cinayettir.” Türkiye sahici bir tehditle, ağır bir saldırıyla karşı karşıyaysa ve diplomasinin tüm olanakları kullanılmasına rağmen bunlar ortadan kaldırılamıyorsa elbette kendini savunma hakkı vardır. Ancak Suriye konusunda durum böyle değil. AKP iktidarı Türkiye’yi savunmak için değil, başta Kürtler olmak üzere Suriye halklarının iradesine müdahale etmek için Suriye’de savaş yürütüyor.
Suriye’de iç savaşın büyümesinde AKP iktidarının büyük sorumluluğu var. İktidar daha işin en başından bu yana, Şam yönetimiyle ve Kürtlerle esaslı bir diplomasi yürütmeden, destekleyip silahlandırdığı radikal güçler aracılığıyla vekalet savaşı verdi ve durumun daha da kötüleşmesine yol açtı. Ne Şam yönetimi ne de Kürtler, Türkiye için herhangi bir tehdit oluşturmamalarına rağmen, AKP iktidarı birini “katil Esed” diğerini de “terörist” ilan edip iki yapıyı da tanımayarak tüm diyalog kanallarını kapattı.
“Koskoca Türkiye katille, teröristle mi görüşecek!” diyenler varsa buna ancak gülünür. Yine de güldükten sonra kendilerine hatırlatalım, Suudi Prens melek olduğu için mi onunla görüştünüz? Birleşik Arap Emirlikleri Prensi zemzem suyuyla mı yıkanıp geldi de onunla görüştünüz? İsrail ile görüşmeye ne demeli? Peki ya Taliban liderleriyle görüşmeler? Mısır’daki “darbeci Sisi” ile görüşme hazırlığı?
Dünyanın bütün devletleri ve silahlı yapıları sütten çıkmış ak kaşık da sıra Kürtlere ve Şam yönetimine gelince mi “terörist” ve “katil” oluyorlar? Daha dün sarılıp öpüştüğünüz Putin, İdlib’de 34 askerin katledilmesinden sorumlu değil mi?
Ortada savaşı, hele hele en küçük bir meşruiyeti olmayan işgali gerektirecek hiçbir şey yokken sırf seçim kazanmak için girişilecek bir harekâtı, “vatan savunması” diye pazarlamaya çalışanlara kimse kanmamalıdır. Böyle bir harekât vatan savunması değil, ancak seçim çalışması olur.
Türkiye tehdit altında olursa ve gerçekten başka hiçbir seçenek kalmamışsa silahlı güçler, ordular Türkiye’yi işgale kalkıyorsa tamam, hep birlikte gövdemizi taşın altına koyalım. Fakat AKP-MHP’ye seçim kazandırmak için devreye sokulacak kanlı bir oyuna payanda olmak, suça ortak olmanın yanı sıra tarihi bir hata yapmak anlamına gelir.
Görünen o ki, Suriye harekâtı için geri sayım başladı. Uluslararası toplum ve bölgesel güçler dahil olmak üzere herkes bu harekâta karşıyken, içerideki ekonomik kriz tam çöküşe doğru giderken Türkiye’yi sonu belirsiz bir maceraya, bir bataklığa sürüklemenin vebali ağır olur.
Savaşın getireceği ekonomik yük iktidar ve yandaşlarının değil, geniş halk kesimlerinin sırtına binecek. Onların ejder meyveli, ballı, hurmalı, manda yoğurtlu sofralarından hiçbir şey eksilmeyecek ama halkın sofrasındaki ekmeklerden biri daha eksilecek. Saray sofrası ile halk sofrasının durumunun görülmemesi, konuşulmaması için de “vatan, millet edebiyatına” büyük bir gaz verilecek. Ekonomik krizin, “içinde bulunduğumuz şu zor günlerde” konuşulması bile engellenecek.
Böyle bir savaş ülke ve halk yararına değil, olsa olsa AKP-MHP iktidarı yararına olur. Dolayısıyla halkı düşünen ve demokrasiyi savunan her kesim savaşa karşı sesini cesurca yükseltmelidir.
Kimse Anadolu’nun yoksul çocuklarını seçim propagandasında kullanmak için cepheye süremez. Savaşa ve işgale hayır!
HDP, savaş politikalarına da dikkat çekmek için 6 Ağustos Cumartesi günü Diyarbakır’da, 7 Ağustos Pazar günü de İstanbul’da miting düzenliyor. Barış isteyen herkesi bu mitinglere katılmaya, barışı haykırmaya davet ediyorum.